“Biz, haklarımızı ve bağımsızlığımızı savunmak için giriştiğimiz mücadelenin kutsallığına ve hiçbir kuvvetin bir milleti yaşama hakkından mahrum edemeyeceğine inanıyoruz.
Tarihin bugüne kadar kaydetmediği bir suikast olan ve Wilson prensiplerine dayanan bir Ateşkes Anlaşması’nın, milleti savunma imkanlarından yoksun bırakmış olmasından doğan bir hileye de dayanmış olması bakımından, ilgili milletlerin şeref ve haysiyetleriyle de bağdaşmayan bu hareketin ne demek olduğunun takdirini, resmi Avrupa ve Amerika’nın değil, bilim, kültür ve medeniyet Avrupa ve Amerika’sının vicdanına bırakmakla yetinir ve bu olaydan doğacak büyük tarihi sorumluluğa, son olarak bir kez daha dünyanın dikkatini çekeriz. Davamızın haklılık ve kutsallığı, bu güç zamanlarda, Tanrı’dan sonra en büyük yardımcımızdır.” [1]
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Heyeti Temsiliyesi
Mustafa Kemal
16.3.1920
“Tarihin bugüne kadar kaydetmediği bir suikast” diyor Mustafa Kemal!
Anadolu’nun Türksüzleştirilmesi projeleri içinde Atatürk’ün betimlediği bu suikast, yani Sevr Antlaşması, ne bir ilktir, ne de bir sondur!
1914 yılında, İstanbul’da, Romanya elçisi olarak görev yapan, Trandafir G. Djuvara, “Cent projets de partage de la Turquie” [2] isimli bir kitap yazmış. Kitapta, 1281 yılından başlayarak, 1913 yılına kadar “Türkleri geldikleri yere geri göndermenin planları” anlatılıyor. Kitabın giriş kısmından birkaç alıntı yapmak istiyorum:
“(…) Osmanlı sınırları içinde Türklerin boyunduruğunda bulunan eski eyaletler ayaklandılar ve bağımsız devletler oluşturdular: Macaristan, Yunanistan, Romanya, Sırbıstan, Karadağ, Bulgaristan, ayrıca Arnavutluk, Cezayir, Tunus, Mısır, Trablus, Transilvanya, Rusya Ermenistanı, Gürcistan, Kırım, Bukovına ve Kıbrıs, Girit, Samos, Rodos adaları v.b. Osmanlı’nın dağılması birdenbire olmadı; Avrupa’daki topraklarda, bazı hükümetlerin telkinleri doğrultusunda, ulusların kendi iradelerine uygun olarak bağımsızlıklarına kavuşmaları biçimde gerçekleşti ve o toprakların sınırında bulunan kimi büyük devletlerin lehine oldu.
Bu konuda bazı politika yazarları tarafından hazırlanan taslaklar, henüz ölmemiş ayinin postunu satmaya kalkışıyor, Osmanlı İmparatorluğunun geniş toprakları kağıt üstünde kesilip, biçiliyordu.”
(…)
Paylaşma taslaklarının büyük bir bölümü, diplomatik yazışmalar içine saklıydı ya da eski kitapların tozlarına gömüldükleri için az bilinmekteydi; bu projeleri, uzun zamandır beklenen taksimin nihayet gerçekleştiği şu sırada bir kitapta bir araya getirmek istedim.” [3]
Bu yazımda sizlere, Atatürk’ün Büyük Nutuk’unda bahsettiği, “Türk milleti aleyhine, asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr Muahedenamesiyle (Antlaşmasıyla) ikmal edildiği zannedilmiş (tamamlandığı sanılmış), büyük suikasti” planlayanları ve günümüz uygulayıcılarını belgelerle anlatmak istiyorum.
Uzun yıllar süresince, Fransız Devrimi ile ortaya çıkan fikirsel değişimler, Sanayi Devrimleri ile ortaya çıkan teknolojik yenilikler, kapitülasyonlar ile ortaya çıkan büyük ekonomik sorunlar ve tüm bunların dünya üzerinde ortaya çıkartmış olduğu kapitalist ortam, Osmanlı İmparatorluğunun, oluşan yeni dünyada, “hasta adam” durumunda bile hayatına devam etmesine olanak vermemiştir.
Yukarıda gördüğünüz karikatür, Amerikan halkına yayın yapan “Puck” isimli dergiden, Amerika’nın Türkiye’yi nasıl gördüğünü gösteren ufak bir kesit sadece… “Rusya” (Nicholas II), “Almanya” (William II), İngiltere (John Bull), “Avusturya” (Franz Joseph I), “Fransa” (Emile Loubet), Uncle Sam, Japonya (Meiji, Japonya İmparatoru) ve İtalya’yı (Victor Emmanuel III) aynı sınıf içinde “Diplomasi” isimli öğretmenin önünde gösteren karikatür. Türkiye, en sol arkada, üzerinde “Dunce” (Mankafa) yazan bir şapka ile köşede oturuyor. Tahtada: “Eğer Boer savaşı Büyük Britanyaya 825 milyon dolara mal olduysa, bir dünya savaşı ne kadara mal olur?” sorusu var.
GİZLİ ANLAŞMALARDAN ÖNCESİ
1915’ten sonra başlayan bir sonraki “Gizli Anlaşmalar” kısmına geçmeden önce, Avrupa’nın süper güçlerinin, kendi aralarında yaptıkları gizli/açık yazışmalarında Osmanlı İmparatorluğunun gelecekteki kaderini bulmamızda bizlere yol göstericidir. İşte Erol Ulubelen’in “İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye” [4] isimli kitabından birkaç önemli belge:
Sayfa No: 8, Belge: 9 / 25 Ocak 1898
Markiz Salisbury’den Sir N. O’Connor’a
… (Gizlidir)… Bizim kanımıza göre Çin ve Türk imparatorlukları öylesine zayıftır ki, bütün hayati konularda bizim hariciyemizin öğütlerine tamamen uyacaklardır. Ancak İngiltere ve Rusya öğütlerde bulunurken hep birbirlerine zıt hareket ediyorlar. Şayet Rusya ile anlaşırsak bunda her iki memleketin ortak çıkarları vardır.(…) Türkiye’nin Karadeniz’e çıkan Boğazları ve Bağdat’a kadar olan Fırat Vadisi Rusları ilgilendirir. Diğer taraftan Türkiye’nin Afrika toprakları ve Bağdat’tan aşağıda kalan bölümleri bizi ilgilendirir; buralarda İngiliz çıkarları vardır. (…) [5]
Sayfa No: 228, Belge 172 / 9 Eylül 1905
Sir E. Grey’den Mr. S. Rice’e
(…) Rusya, bizim Japonya’yla birlikte Türkiye’nin toprak bütünlüğüne teminat verdiğimizi sanıyor. Biz hiçbir şekilde Türkiye’nin toprak bütünlüğüne teminat vermedik. Bu konuda Ruslara istedikleri her türlü güvenceyi vermeye hazırız. (…)[6]
Sayfa No: 268, Belge 210 / 25 Ağustos 1908
Bay C. H. Fitzmaurice’den Mr. Tyrell’e
(…) Türkler kendilerini korumanın ümitsiz gayreti içindeyken, otuz yıldır süren şeytani bir zekanın ördüğü örümcek ağının karanlığında mahvoldular. Fakat daha da büyük felaketlere gidebilirler. (…) [7]
Cilt: 269, Sayfa No: 177 / 1911
Lord Salisbury
(…) Parlamentoları var diye Türklere zaaf göstermeyelim. Ne tip insan olduklarını daima hatırlayalım. (…) [8]
**18 Mart 1914**‘te Avam Kamarasında yaptığı konuşmadan:
Mark Sykes
(…) Türk hükümetleri her zaman çürümüş olmakla suçlanmıştır. Ben Avrupalı devletlerin bu çürümeye Türkleri zorla ittiklerini söylüyorum, öyle sanıyorum ki Avrupalı maliyecilerin Türkiye’de yaptıklarını sinsi bir vahşet olarak isimlendirmek hatalı olmaz. (…) [9]
GİZLİ ANLAŞMALAR

Tüm bu süre içerisinde yaşanan olaylar, savaşlar, Osmanlı Devletinin paylaşılması meselesini ortaya çıkarttı. 18 Ocak 1919 tarihli Paris Barış Konferansına gelene kadar, İngiltere, Fransa ve Rusya arasında, Osmanlı topraklarının paylaşımını konu alan gizli anlaşmalar yapıldı. Bu gizli anlaşmalar ve yayınlanan bildirileri tarihsel olarak sıralayacak olursak: [10]
- İstanbul Anlaşması (4 Mart – 10 Nisan 1915) : Üçlü İtilaf olarak adlandırılan, İngiltere, Fransa ve Rusya arasında gizli olarak yapılmış bir dizi anlaşmadır. Bu gizli anlaşma sonucu, İngiltere ve Fransa, Rusya’nın İstanbul’u işgalini tanıyacaklarını ve Batı Trakya toprakları olan, Enez-Midya. İngiltere’nin, Osmanlı toprakları olan İran’ı kontrol altına almasını kararlaştıran bir anlaşmadır. [11]
- Londra Anlaşması (26 Nisan 1916) : Bu anlaşma, Üçlü İtilaf devletleri ve İtalya arasında yapılmış bir gizli anlaşmadır. İtalyanların Üçlü İttifak‘ı (Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya) terk edip, Üçlü İtilaf’a katılmasını sağlamak amacıyla, “On İki Ada”nın, İtalyanlara bırakılması kabul ve beyan edilmiştir. Bunun yanında, ileride olabilecek, Anadolu’nun tamamının veya bir bölümünün parçalanması halinde, İtalya’nın Antalya ve bu ile komşu olan bölgede, İtalyanlara adil bir pay verilmesi kararlaştırılmıştır. Eğer, Fransa, Rusya ve İngiltere, savaş sırasında Anadolu’da herhangi bir bölgeyi işgal ederse, yukarıda belirtilen sınırlar dahilinde, Antalya bölgesi sınırındaki Akdeniz bölgesinin, İtalyanlar tarafından işgal etme hakkına sahip olacaktır, deniyor. [12]
- McMahon–Hussein Yazışmaları (14 Temmuz 1915 ve 30 Ocak 1916) : Mısır bulunan İngiliz Yüksek Komiseri, Sir Henry McMahon ile Hicaz Emiri Hüseyin bin Ali (Şerif Hüseyin) arasında imzalanmıştır. Mektuplarda, Arapların İngiltere ile ittifak halinde isyan etmesinin planları ve bunun karşılığında İngiltere’nin, kurulacak Arap Devletinin bağımsızlığını tanıyacağını açıklıyor. Bu mektuplar, aynı zamanda İngilizler ile birlik olup Türklere baş kaldıran Arapların, apaçık bir belgesidir. (Araplar, “Türklere, Osmanlıya ihanet etmedi, Mustafa Kemal, din yüzünden Arap düşmanlığı yaptı” vs. vs. diyerek, kendini Osmanlı torunu sanan tarihçilerin mutlaka okuması gereken belgelerdir) [13]

- Sykes-Picot Anlaşması (9 – 16 Mayıs 1916) : Kasım 1915 yılından, Mart 1916’ya kadar süren görüşmeler sonucunda, İngiltere veFransa, uygulamaları günümüzde bile hala sürecek olan bu anlaşmaya imza attılar. 1915 İstanbul Anlaşmasının devamı niteliğindeki bu anlaşma, Fransa’nın Londra büyükelçisi Francois Georges-Picot ile İngiliz Dışişleri Sekreteri Sir Mark Sykes tarafından imza edilmiştir. Daha sonraları Çarlık Rusya’sı da bu anlaşmayı onaylamış ve dahil olmuş, 1917 Ekim Devrimi ile Bolşevikler yönetimi ele aldıkları zaman, bu anlaşmayı ifşa ederek, anlaşmadan çekildiklerini beyan etmişlerdir. Anlaşmanın içeriğinde, Filistin’de bir uluslararası rejimin kurulması, kıyı kesimlerden, iç kısımlara kadar, Fransızlara ilhak edilecek olan Suriye bölgesinde, Fransızların nüfuzlarının arttırılması ve buna benzer olarak, aşağı Mezopotamya bölgesinde oluşturulacak olan bir İngiliz bölgesi vardır. Yukarıdaki haritada görüleceği üzere, bu iki sömürgeci devlet tarafından oluşturulacak olan nüfuz bölgesinin gölgesi altında, bağımsız bir “Arap Devleti veya Arap Devletleri Konfederasyonu” oluşturulması öngörülmekte. [14]
- Saint-Jean-de-Maurienne Anlaşması (18 Ağustos 1917) : Bu anlaşma da, İngiltere, İtalya ve Fransa arasında yapılmıştır. Anlaşmanın temel amacı, İtalyanların, Orta doğudaki topraklarını güvence altına alınmasının onaylanması ve göstergesidir. Bu anlaşma, Anadolu’nun nihai olarak parçalanmasının sonucunda, etkisi çok daha kapsamlı bir bölge, İtalyanlara bırakıldı. Daha önce, İngiltere ve Fransa’nın aralarında imzaladıkları, Sykes-Picot Anlaşması kapsamında İtalya’nın da anlaşmaya dahil olmasını sağladı. [15]
Yanda, 6 Haziran 1919 tarihli, New York Times gazetesinin,”Discloses Treaty to Divide Turkey” başlıklı haber [16] kupürü görülmekte ve imzalanan Sykes-Picot Anlaşması’na, İtalya’nın sonradan dahil olduğu yazıyor. Haberde, “1916 tarihli, Anglo-Fransız Anlaşması metni, Londra’da Fransız Büyükelçisi Paul Cambon ve İngiltere Dışişleri Bakanı Sir Edward Grey arasında geçen, 9 Mayıs 1916 tarihli bir mektubu da barındırıyor.” deniyor.
- Balfour Deklarasyonu (2 Kasım 1917) : Lloyd George’un başbakanlığındaki İngiliz savaş kabinesinde Dışişleri Bakanı olan Lord Althur Balfour, 2 Kasım 1917 tarihinde uluslararası Siyonist hareketin liderlerinden olan Walter Rothschild’e bir mektup göndererek, Filistin topraklarında bir Musevi devleti kurulması konusunda İngiliz hükumetinin destek vereceğini bildirmiştir. 1926 yılında, bir başka deklarasyon daha yayınlandı ve bu çabalar, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Filistin’de bir Yahudi devletinin, yani İsrail’in kurulmasıyla sonuçlandı. [17]
- Hogarth Mektubu (Ocak 1918) : Ocak 1918 tarihinde, Kahire’de bulunan İngiliz Arap Bürosu’nun başkanı, David Hogarth, sonradan ayaklanarak Hicaz kralı olacak olan Mekke Şerifi ve Emiri Hüsein bin Ali’ye, İngiliz Hükümeti adına, gizli olarak yapılan Sykes-Picot Anlaşması mimarı, Sir Mark Sykes tarafından yazılmış bir mektup gönderdi. [18]
- Wilson İlkeleri, 14 Madde (8 Ocak 1918) : Wilson Prensipleri olarak da bilinen bu 14 maddenin [19] 12. Maddesi doğrudan Türkleri ilgilendiriyordu:
Bugünkü Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Türk kesimlerine güvenli bir egemenlik tanınmalı, Türk yönetimindeki öbür uluslara da her türlü kuşkudan uzak yaşam güvenliğiyle özerk gelişmeleri için tam bir özgürlük sağlanmalıdır. Ayrıca Çanakkale Boğazı uluslararası güvencelerle gemilerin özgürce geçişine ve uluslararası ticarete sürekli açık tutulmalıdır. [20]
- 7 Arap Liderine gönderilen Bildiri (Haziran 1918) : Henry McMahon tarafından yazılmış ve İngiliz Hükümeti [21] tarafından 7 Arap Liderine gönderilen bu bildiri ile Osmanlı’dan ayrılıp kurulacak olan bağımsız bir Arap Devleti’nin güvencesi veriliyor. [22]
- Anglo-Fransız Deklarasyonu (7 Kasım 1918) : Fransa ve İngiltere arasında imzalanan bu deklarasyon ile İngiltere ve Fransa, paylaştıkları Türk toprakları üzerinde birbirlerine son bir kez daha onay ve teminat veriyordu. [23]
Burada konu olan bu anlaşmalar bile bellie başlı bir kitap konusu olacağından dolayı, okuyucuyu sıkmamak için kısaca değinip geçmek mecburiyetindeyim. Dileyen olursa, konu ile alakalı olan dipçelere bakarak, anlaşmaların ve bildirilerin içeriği hakkında bilgi edinebilirler.
TARİHİN BUGÜNE KADAR KAYDETMEDİĞİ BİR SUİKAST OLAN VE WİLSON PRENSİPLERİNE DAYANAN BİR ATEŞKES ANLAŞMASI
Osmanlı Devletini, Sevr sürecine götüren bu anlaşmalar ve bildiriler, 18 Ocak 1919 tarihli Paris Barış Konferansında açıkça belli olmuş, İtilaf Devletleri, Osmanlının toprak paylaşımları üzerinde hala kendi içlerinde anlaşamadıkları için, Osmanlı ile yapılacak olan antlaşma en sona bırakılmıştır.
Buraya kadar olan yazımda dikkatinizi çekmek istediğim husus, bu gizli anlaşmaların hiçbirinde Amerika Birleşik Devletlerinin isminin geçmemesi. Tüm dünya çalkalanırken, büyük bir imparatorluk çökerken, aslan payını kapmaya çalışanlar arasında değilmişler gibi değil mi? Hatta, Wilson Prensipleri doğrudan doğruya Türklerin lehine görünen bir madde içeriyor: “Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Türk kesimlerine güvenli bir egemenlik tanınmalı, Türk yönetimindeki öbür uluslara da her türlü kuşkudan uzak yaşam güvenliğiyle özerk gelişmeleri için tam bir özgürlük sağlanmalıdır.” Sanırsınız Türklerin yanında..
İşte tüm bu gelişmeler, kurtuluş için çeşitli yollar arayan vatandaşları ayrı ayrı yollara sevk etti. Atatürk’ün Nutuk’unda belirttiği zararlı cemiyetlerle beraber, İstanbul’da bir Amerikan Dostları Derneği (Wilson Prensipleri Cemiyeti) ve İngiliz Dostları Derneği kurulmuştu. İngiliz Dostları Derneği içinde, Osmanlı padişahı ve yeryüzü halifesi sanını taşıyan Vahdettin, Damat Ferit Paşa, İçişleri Bakanlığında bulunan Ali Kemal, Adil ve Mehmet Ali Beyler ve Sait Molla bulunuyordu. Cemiyetin başkanı Papaz Frew idi!
4 Aralık 1918 tarihinde İstanbul’da faaliyete başlayan [24] Amerikan Dostları Derneği’nde ise “İstanbulda, ileri gelen kadın erkek bazı kişiler de, gerçek kurtuluşun Amerika mandasını isteyip elde etmekte olduğu kanısında bulunuyorlardı” diyor Atatürk. Bakın bu ileri gelen kadın erkek bazı kişiler kimlerdi:
Wilson Prensipleri Cemiyeti’nin kurucuları Halide Edip, Celalettin Muhtar, Ali Kemal ve Hüseyin Avni Bey’dir.[25] İlk idare heyetinde ise şu isimler yer almaktaydı; Halide Edip, Refik Halit, Ali Kemal, Hüseyin ve Ragıp Nureddin. [26]
Bakın bu gelişmeleri, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Şahingöz – Vahdet Keleşyılmaz, “Millî Mücadele Dönemi Türk Basınında Wilson Prensipleri” isimli makalesinde nasıl değerlendiriyorlar:
Türk aydınının Amerikan mandasını tercih edişindeki temel sebep, bu ülkenin “Türkiye’nin toprak bütünlüğünü” sağlayacağı yönündeki yaygın kanaattir. [27] Buna ilaveten Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Thomas Woodrow Wilson’un 8 Ocak 1918’de Amerikan Kongresi’ne sunduğu 14 maddelik barış programı Türk aydınları üzerinde Amerika’ya karşı büyük bir sevgi ve umudun doğmasına yol açmıştı. [28] Ayrıca aydınlar arasında Amerikan mandasının, Avrupa’nın ekalliyetler lehine yaptığı müdahalelere son vereceği [29] şeklinde yanlış bir kanaatin oluştuğunu görmekteyiz. [30]
Oysa, birazdan delilleri ile ortaya koyacağımız üzere, Amerikan Başkanı Wilson, Paris Barış Konferansı’nda azılı bir Türk düşmanı gibi, Türk Milletine karşı “Büyük Suikast”i tezgahlayan kişilerin başında geliyor!

THE INQUIRY
Bugüne kadar belki de ismini hiç duymadığınız bir oluşumu sizlere aktarmak istiyorum. Bu oluşumun adı: “The Inquiry”!
Amerikan Kongresi, 6 Nisan 1917’de Almanya’ya savaş ilan edip, Birinci Dünya Savaşı’na resmen girmesinden sonra, [31] savaş sonrası çözümler için araştırmalara başladı. Aynı yılın sonbaharında, Edward M. House, Başkan Wilson talebi üzerine, Avrupa ülkeleri ile ilgili, coğrafi etnolojik, tarihi, ekonomik ve siyasi sorunlar ve diğer alanlarda bilgi ve belge toplamak için uzman ve akademisyenlerden oluşan, 126 kişilik bir grup topladı [32] ve savaşın ardından gelecek olan barış konferansı için hazırlık yaptılar. Bu grubu oluşturan uzman ve akademisyenler, “The Inquiry” ismi ile anıldılar ve bana göre günümüz STK görünümlü, think-tank’lerin ilk öncüsüdür.(İleride değineceğim üzere, The Inquiry, bugün Dış İlişkiler Konseyi (Council on Forign Relations, CFR) ismiyle bugünkü Amerikan politikalarına yön vemektedir.) Aynı zamanda bu topluluk, Birleşmiş Milletler Cemiyeti fikrini oluşturdular.
Amerikan Ulusal Kütüphanesi arşivi envanterinde yaptığım araştırma sonucu, The Inquiry’ye ait, sadece Orta Doğu ve Orta Avrupa ile ilgili değil, tüm dünya ülkelerini kapsayacak genişlikte, 2,000’e yakın rapor ve 1,000’e yakın harita kaydı ortaya çıktı. [33]
The Inquiry, ilk olarak, bir filozof olan New York City College başkanı Sidney E. Mezes başkanlığında kuruldu ve daha sonra başkanlık Amerikan Coğrafya Derneği Başkanı olan lsaiah Bowman tarafından yürütüldü. Topluluk, büyük ölçüde coğrafyacılar, siyasal bilimciler, avukatlar, tarihçiler ve belirli coğrafi bölgelerde veya ekonomi, diplomatik tarih ve uluslararası hukuk gibi daha genel konularda uzmanlığı olan akademisyenlerden oluşturuldu. [34]
Birinci Dünya Savaşı sonlarına gelirken, Başkan Wilson’ın açıkladığı 14 Prensip (8 Ocak 1918), 10 gün sonra toplanacak olan Paris Barış Konferansı için Amerika’nın uzun bir süre araştırma ve çalışma yaptığının bir göstergesiydi.
Yukarıda bahsettiğimiz, Paris Barış Konferansı’nda Amerikan Başkanı Wilson’ın samimiyetini gözler önüne seren ve Wilson Prensipleri’nin özellikle Türkler ile ilgili olan 12. maddenin oluşturulması konusuna değinen, Yrd. Doç. Dr. İsmail Köse, “Paris Barış Konferansı Tutanakları ve Başkan Woodrow Wilson’un Türk Algısı” isimli makalesinde “The Inquiry” kurucusu, Edward House’ın etkisini şu şekilde açıklıyor:
“Wilson, 14 prensibinin Türkler ile ilgili 12. maddesi konusunda da çok samimi değildi ve 12. maddeyi dönemin şartları gereği Albay House’un zorlaması ile prensiplerine eklemişti. David Fromkin, “Wilson daha önceki bir taslakta Türkiye’nin [Osmanlı Devleti’nin] haritadan tamamen silinmesini önermişti” kaydını düşmektedir.” [35]
Ancak bence, “The Inquiry” kurucusu, Albay (kendisi asker kökenli değildir, bir ünvan olarak verilmiştir) Edward House da, Türkleri sevdiği için bu maddeyi eklememiştir. Kendisinin kaleme aldığı, “Başkan Wilson’un Ondört Prensibinin yorumlanması”adlı yazıda, 12. madde ile ilgili yorumu şu şekilde:
- Boğazlar ve İstanbul bölgeleri, ismen Türk kalabilir ancak uluslararası kontrol altında olması gerektiği açıktır. Bu bölgeler toplanmış bir kurul tarafından ve ya Milletler Cemiyeti tarafından tek bir elden yönetilebilir.
- Anadolu Türklere verilmelidir. Rumların ellerinde bulundurdukları kıyı bölgeleri, özel uluslararası bir kurul tarafından kontrol edilmeli ya da Rumların mandası altında olmalı.
- Ermenistan’a, Akdeniz’den bir liman mutlaka verilmeli ve uluslararası bir güç tarafından korunmalıdır. Bunu Fransa talep edebilir ama Ermenilerin tercihi İngiltere’den yanadır.
- Suriye zaten İngiltere ile anlaşmaya varılarak, Fransa’ya tahsis edilmiştir.
- Filistin, Mezopotamya ve Arabistan için en iyi manda ülkesi Büyük Britanya’dır.
Ana demiryolu hatları küreselleştirilmelidir. [36]
Yani amaç, Türklere Anadolu’da ufak bir yer vermektir. Keza Wilson, Paris Barış Konferansı sırasında yaptığı konuşmalarda şöyle demektedir:
- George, “Anadolu’da kurulması planlanan manda idareleri hakkında ne düşündüğünü” sordu. Wilson, “bazı yetkili Türklerin Türkiye’nin tek bir mandacı devlet idaresinde olması gerektiğini düşündüğünü ve bunun kendisinin Birleşik Devletlerin üstlenmesini isteyebileceğinden çok fazla olduğu” cevabını verdikten sonra sözlerine şöyle devam etti: “Birleşik Devletler’de Türkler’den nefret edilmektedir. Anadolu’da rahatsız edici bir [mandacı] idarenin yönetime gelmesinin bir tarafta Yunanlılar diğer tarafta Romanyalılar [Ermeniler kastedilmek istenmiştir] nezdinde huzursuzluk yaratacağından eminim.” [37]
Yine aynı şekilde, İzmir, İtalyanlar tarafından işgal edilecek bahanesi ile Yunanistan’a işgal ettirilmiştir ve işgal kararı Başkan Wilson’un desteği ile Paris Barış Konferansı’nda alınmıştır. [38]
Rumların, İngilizlerin, Fransızların ve İtalyanların yurdumuzu işgalleri ve bunda bir an bile tereddüt etmeyişleri apaçık ortadadır ve yaşanan anlaşmazlıklar, kimin nereyi işgal edeceğidir. Yine böyle bir konuşma sırasında, Amerikan Başkanı Wilson şunları söylemiştir:
Başkan Wilson kendisinin Türkiye ile ilgili teklifinin Türkiye’nin ortadan kalkması ile ilgili tüm sorunları çözeceğini ve Türkiye’yi Bağlaşıkların üzerinde anlaşacağı tüm şartları kabul etmek zorunda bırakacağını söyledi. Kendisinin şuan ki görüşüne göre Türkiye üzerine kurulacak bir manda idaresi doğru olmayacaktır fakat Büyük Güçlerden bir tanesi sert bir eli Türkiye üzerinde bulundurmalıdır. İstanbul ve Boğazlar şimdilik tarafsız hale getirilmelidir ve zaten buralar şuanda İtilaf Devletleri’nin işgalindedir. Sultan ve Hükümeti İstanbul’dan çıkartılmalıdır ve Bağlaşıklara verilecek topraklar belirlenmelidir. (…) Avusturya’ya yapılana benzer bir yöntem takip edilmelidir.
Wilson’un yapmış olduğu konuşma üzerine Lloyd George, “bu durumda Türklerin İstanbul’dan kovulup kovulmayacağı sorunu ortaya çıkacaktır” deyince Wilson; “Türklerin Avrupa’da kalması sorununu yıllarca düşündüm ve inceledim, Türklerin Avrupa’dan defedilmesi (cleared out) yönünde vermiş olduğum karar her yıl daha da güçlendi” cevabını vermiştir. [39]
İlerleyen konuşmalarda:
(…) Başkan Wilson onlara [Türklere] hiçbir söz verilmemesi gerektiğini belirtti. Konferans onlara gereğinden fazla zaman ayırmıştır ve onlara Avusturyalılardan daha fazla şans verilmiştir. Türklere söylenebilecek en iyi şey, Avrupa’daki tüm toprakları ile Asya’daki belli bölgeleri terk etmeleri gerektiği ya da onlara “sizin sınırlarınız şu şekilde belirlenecektir – Türkiye sınırları dışındaki tüm toprakları terk etmeli, hak iddiasından vazgeçmeli-, belli bakanlıkları, Maliye, Finans, Polis, Sahillerin idaresi gibi büyük bir güce bırakmalıdır”. Bu ona göre en pratik çözümdür. (…) İstanbul bir Türk şehri değildir ve buradaki diğer ırklar Türklerden dahafazladır. [40]
Milli Mücadele’de, Amerikan mandacılığının şiddetli tartışmalara neden olması ve aydın sayılan kesimden bile çok sayıda taraftar toplayabilmesi, Türk halkının Paris Barış Konferansındaki gelişmelerden ve Amerikan Başkanı Wilson’un fikirlerinden ne kadar habersiz olduğunu göstermektedir. Görüldüğü ve anlaşıldığı gibi, Amerikan Başkanı Wilson’ın ortaya koyduğu 14 Prensip, Türk Devletinin yok oluşundan başka bir şey değildir!
Aşağıda Lloyd George’un açıkladığı memorandum, 1919 tarihinde de, batılı emperyalistlerin düşüncelerinin, bu gizli anlaşmalar paralelinde, değişmediğini ve uygulanmakta olduğunun bir göstergesidir:
Sayfa No: 301 Belge: 211 / 26 Haziran 1919
Llyod George’den Memorandum:
- (…) Arapça konuşan her yer Osmanlı İmparatorluğu’ndan alınmalı ve manda haline getirilmelidir.
- Fransızlar Suriye’nin mandasını, İngilizler Mezopotamya’yı, Amerika ya da İngilizler Ermenistan’ı, Boğazları ve İstanbul’u, İtalyanlar belki Kafkasya’yı alacaktır.
- Filistinde Siyonist politika buranın ekonomik gelişmesine çok yardım eder.
- Fransızların Anadolu sahillerinden alacakları yerler İtalyanları çok kızdırabilir.
- Türkler Anadolu’nun büyük bir kısmına sahip olacaklar, fakat Avrupa’da hiçbir toprak sahibi olamayacaklardır. Türklere Boğazlarda ve denizlerde hiçbir yer verilmeyecektir.
Türklerin manda yapılmasını istemenin nedeni, nasıl olsa ilerde bizden ekonomik yardım isteyeceklerdir. Onları Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası ya da zapt edilmiş bir koloni kabul etmeyelim. Bulgaristan ya da Macaristan gibi düşünelim daha iyidir. [41]
Tüm bu gelişmelerin içerisinde, henüz 18 yaşında bir genç Sivas Kongresine davet edildi. Bakın bu 18’lik delikanlı, tüm oyunlara karşı ne diyor:
“Milli Mücadele için oluşturulan bütün derneklerin “Rumeli ve Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adıyla, bir çatı altında toplanmasını öneren kişidir. O kadarla da kalmamış; ABD veya İngiltere’nin güdümüne girmeyi savunan “mandacıların” cesaretle karşısına dikilmiştir. Bu bağlamda, Mustafa Kemal Paşa’ya şunları söylemiştir:
*”*Paşam, temsilcisi olduğum Tıbbiyeliler beni buraya İstiklal davamızı başarmak için gönderdiler. “Mandayı” kabul edemem… Bunu kabul edecek olanları şiddetle reddederiz. Örneğin “manda” düşüncesini siz bile kabul etseniz, sizi de reddederiz. Mustafa Kemal’i vatan kurtarıcısı değil, vatan batırıcısı olarak ilan eder; şiddetle karşı koyarız!” [42]
İÇİNDE OLDUĞUMUZ YILLAR
The Inquiry isimli topluluk, bugünkü modern think-tankleri, sivil işgal örgütlerinin temelini attı. The Inquiry, bugün Amerikan Dış İlişkiler Konseyi *(Council on Forign Relations, CFR)* ismini almıştır. Bunun İngiliz versiyonunu, Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (****Royal Institute of International Affairs)‘dir. Bugün Chatham House ismi ile tanınmıştır. Amerikan Dış İlişkiler Konseyi ve Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, Paris Barış Konferansına katılan Amerikan-İngiliz delegeleri tarafından kurulmuş, Osmanlı İmparatorluğunu ve tüm Orta Doğu ülkelerinin haritalarını kendi çıkarlarına uygun bir şekilde parçalayan ve yukarıda uzunca anlattığım şekilde bu kirli emellerine ulaşmak için her türlü kanlı oyunu oynayan emperyalistlerin, işgal kurumlarıdır.
Tarihin bugüne kadar kaydetmediği bir suikast olan ve Wilson prensiplerine dayanan bir Ateşkes Anlaşması: Sevr Anlaşmasıdır! On yıllarca süren bu “BÜYÜK SUİKAST”, gizli anlaşmalar, kirli oyunlar sonucu Paris Barış Konferansında tezgahlanmış, açıklanıp imza edilmeye bile gerek görülmeden uygulamaya konmuştur!
Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (Chatham House) kurucuları: İngiliz Propaganda Bakanlığı’dan Robert Cecil [43] ve siyasi-istihbarat bölümünden Orta Doğu uzmanı, halen Ermeni soykırım iftiralarına dayanak yapılan Mavi Kitap’ın editörü Arnold J. Toynbee, [44] yukarıda değindiğim Türkiye’yi parçalayan gizli anlaşmaları bizzat planlamış olan İngiliz Dışişleri Bakanı Edward Grey, [45] yine yukarıda bahsettiğim Balfour Deklerasyonu’nu yayımlayarak, Filistin’de Siyonist bir devlet kurulmasına İngilizler adına el atan Arthur Balfour [46] Chatham House, ilk ödülünü, İngiliz Kraliçesi eliyle Sultan Abdülaziz’e vermiştir. [47]
Bu ödül yaklaşık, 100 yıl sonra tekrar tanıdık bir isme verildi: 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül! [48]
Hem de tam 9 Kasım’da! Ne olmuştu 9 Kasım’da bir hatırlayın: 9 Kasım 1918, İngilizlerin Çanakkale Boğazı’nı işgali ve dahi İskenderun’la, Antakya’ya asker çıkardığı gündür!
Bu bir tesadüf müdür? Eğer Paris Barış Konferansı’nın başlangıç tarihi olarak, yenik durumdaki Alman İmparatorluğu’nun kuruluş yıldönümü olan 18 Ocak seçilmeseydi, bu da aynı bu şekilde bir tesadüf diyebilirdim.
Daha önce bu ödülü alanları merak ediyorsanız Banu Avar’ın 9 Kasım 2010 tarihli “Chatham House Ödülünü Daha Önce Kimler Aldı?” yazısına bakabilirsiniz. [49]
Hala bu BÜYÜK SUİKAST‘in oyunları, Atatürk’ün önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti tehdit etmektedir! Ekonomik çıkarlar yüzünden paramparça edilen bu topraklarda hala Türkler üzerine pek çok oyun oynanmakta. Bu oyunlar, Sözde Ermeni Soykırımı ile 1,5-2 milyon arası Ermeni katledildiği propagandası, [50] Sözde Rum Soykırımı ile 750-900 bin Rum katledildiği propagandası, [51] Sözde Süryani Soykırımı ile 275-400 bin Süryani katledildiği propagandası, [52] Sözde Dersim Soykırımı ile sayısını tutturamadıkları kadar Kürt katledildiği propagandası, [53] bunların hepsi aynı BÜYÜK SUİKAST‘in ürünleridir!
Bakın, bu konuda Amerikan Yüksek Komiseri Amiral Bristol neler diyor:
(…) Fransız ordusundaki Ermeniler, [Türklere] o kadar kötü davrandılar ki, ordudan uzaklaştırıldılar. Bu bilgi bana bölgede bulunan subay General Gouraud tarafından verildi. Yunanlıların işgal alanlarında Amerikalı subayımız olmadığı için Yunan mezalimi hakkında çok fazla güvenilir bilgi elde edemedik fakat bunun dünyanın en iyi muamelesi olmayacağı da açıktır(…)
Daha sonra güvenilir kaynaklardan almış olduğum bilgilere göre; işgalci Yunanlılar hatırlı Türkleri bölgeden sürgün etmişler, köyleri ve mülkleri yakmışlar, kadın, çocuk ve erkek buldukları Türkleri öldürmüşlerdir. Herkes çok iyi bilmektedir ki, Yunanlılar geçen Sonbaharda Sakarya’dan çekilirken arkalarındaki tüm ülkeyi harabeye çevirmişler, bütün evleri soymuşlar ve yakmışlar, tüm büyükbaş hayvanları yağmalamışlar ve ekinleri yakmışlardır. Bu bilgi bizim hadiseleri yerinde gören Amerikalılar tarafından verilmiştir.
(…) Ermeniler de benzerini yaptı, kendi subaylarımın göndermiş olduğu raporlara göre; savunmasız köyleri bombaladılar, işgal ettiler ve tüm halkı vahşice öldürdüler. Pek çok köy soyuldu, canlı hayvanlarına el konuldu ve daha sonra komple yakıldı (…) [54]
Ama kimse, mesela Justin McCarthy, 1821 – 1922 yılları arasında yaklaşık beş buçuk milyon müslümanın Avrupa’dan sürüldüğünü ve beş milyondan fazlasının öldürüldüğü ya da kaçarken hastalık veya açlık sonucu öldüğünü tahmin ettiğini söylemiyor…[55]
Sayfa No: 723 Belge: 478’e ek / 9 Ağustos 1919
(…) Avrupalıların verdikleri raporlara göre İzmir’de ilk adımda Yunanlılar 20 bin Türk’ü öldürmüşler…[56]
Siz hala tarihle yüzleşmek mi istiyorsunuz?
Kaynakça:
[1] – Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Heyeti Temsiliyesi adına, Mustafa Kemal’in, İstanbulda İngiliz, Fransız, İtalya Temsilcilerine, Amerika Siyasî Temsilcisine Tarafsız Devletler Dışişleri Bakanlarına ve Fransa, İngiltere, İtalya Meb’uslar Meclislerine verilmek üzere Antalyada İtalyan Temsilciliğine gönderilen protesto metni, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, Ekim 1927
[2] – Trandafir G. Djuvara, Cent projets de partage de la Turquie, (Paris: Librairie Félix Alcan, 1914), Trandafir G. Djuvara, Türkiye’nin parçalanması hakkında 100 proje, çev. Pulat Tacar, (İstanbul: Gündoğan Yayınevi, 1999)
[3] – Trandafir G. Djuvara,Türkiye’nin parçalanması hakkında 100 proje, çev. Pulat Tacar, (İstanbul: Gündoğan Yayınevi, 1999), s. 15 – 17
[4] – Erol Ulubelen, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, 3. Baskı, (İstanbul: Cumhuriyet Kitapları, Aralık 2009)
[5] – Erol Ulubelen, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, 3. Baskı, (İstanbul: Cumhuriyet Kitapları, Aralık 2009), s. 12
[6] – Erol Ulubelen, a.g.e., s. 22
[7] – Erol Ulubelen, a.g.e., s. 64-65
[8] – Erol Ulubelen, a.g.e., s. 77
[9] – Erol Ulubelen, a.g.e., s. 77
[9] – Erol Ulubelen, a.g.e., s. 77
[10] – Bu sıralamayı, Paul C. Helmreich, From Paris To Sevres, The Partition of the Ottoman Empire at the Peace Conference of 1919-1920, (Columbus: Ohio State University Press, 1974), s. 5-10, isimli eseri esas tutarak yaptım.
[11] – Paul C. Helmreich, a.g.e., s. 5, Vikipedya, İstanbul Anlaşması
[12] – Paul C. Helmreich, a.g.e., s. 6, Vikipedya, Londra Anlaşması
[13] – Paul C. Helmreich, a.g.e., s. 6, Vikipedya, McMahon-Hussein Anlaşması
[14] – Paul C. Helmreich, a.g.e., s. 6-7, Vikipedya, Sykes-Picot Agreement
[15] – Paul C. Helmreich, a.g.e., s. 7
[16] – “Discloses Treaty to Divide Turkey”, New York Times, 6 Haziran 1919
[17] – Paul C. Helmreich, a.g.e., s. 7, Balfour Deklarasyonu, 2 Kasım 1917, İsrail Dışişleri Bakanlığı
[18] – Paul C. Helmreich, a.g.e., s. 7-8, Vikipedya, The Hogarth Message
[19] – Paul C. Helmreich, a.g.e., s. 8, Vikipedya, Wilson İlkeleri
[20] – 14 maddeden meydana gelen Wilson Prensipleri’nin tam metni için bkz. (Herbert Hoover, The Ordeal of Woodrow Wilson, New York, 1952.; Laurance Evans, United States Policy and The Partition of Turkey (1914-1924), Baltimore, 1965.; Encyclopedia Britanica, IX.; Fahir Armaoğlu, 20.yy. Siyasi Tarihi (1914-1990), C. I, Ankara 1992.; Mine Erol, Türkiye’de Amerikan Mandası, Giresun, 1972.); Yrd. Doç. Dr. Mehmet Şahingöz – Vahdet Keleşyılmaz, “Millî Mücadele Dönemi Türk Basınında Wilson Prensipleri”, ATAM
[21] – ”Report of a Committee set up to consider certain correspondence between Sir Henry McMahon (his Majesty’s high commissioner in Egypt) and the Sharif of Mecca in 1915 and 1916″, His Majesty’s Stationery Office
[22] – Paul C. Helmreich, a.g.e., s.8-9, Declaration to the Seven
[23] – Paul C. Helmreich, a.g.e., s. 9, Vikipedya, Anglo-French Declaration
[24] – Fethi Tevetoğlu, Milli Mücadele Yıllarındaki Kuruluşlar, Ankara, 1991, s. 154.; Cemiyetin kuruluş tarihini T. Z. Tunaya 4 Ocak 1919 olarak göstermektedir, bkz. (T. Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasi Partiler, İstanbul, 1952, s. 445.). Halide Edib ise hatıratında cemiyetin 1918 yılı Kasım ayında kurulduğunu belirtmektedir, (bkz. Halide Edib, Türk’ün Ateşle İmtihanı, s. 22). Vakit gazetesinin cemiyetin kuruluş ve faaliyeti ile ilgili habere (bkz. Vakit, 6 Kanun-ı evvel 1334 (1918), No: 403) dayanan Tevetoğlu’nun tespitinin doğruluğu kuvvetle muhtemeldir. ; Yrd. Doç. Dr. Mehmet Şahingöz – Vahdet Keleşyılmaz, a.g.m.
[25] – T. Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasi Partiler, İstanbul, 1952, s. 445-446.; Mine Erol, Türkiye’de Amerikan Mandası Meselesi 1919-1920, Giresun, 1977, s. 35. ; Yrd. Doç. Dr. Mehmet Şahingöz – Vahdet Keleşyılmaz, a.g.m.
[26] – Dahiliye nezaretine sunulan dilekçede Faaliyet Heyeti üyeleri; Ati ve İkdam gazeteleri baş yazarı Celal Nuri (İleri), Akşam gazetesi başyazarı Necmettin Sadık (Sadak), Zaman gazetesi başyazarı Cevat, Sabah gazetesi başyazarı Ali Kemal, Yeni Gazete başyazarı Mahmud Sadık, Vatan gazetesi başyazarı Ahmet Emin (Yalman) ve Yeni Gün gazetesi başyazarı Yunus Nadi (Abalıoğlu) beylerden oluşuyordu. (Fethi Tevetoğlu, a.g.e., s. 156-157.)
[27] – Sabahattin Selek, Anadolu İhtilali, İstanbul, 1976, s. 277.
[28] – Sabahattin Selek, a.g.e., s. 459.; İzzet Öztoprak, Kurtuluş Savaşi’nda Türk Basını, Ankara, 1981, s. 80.
[29] – Halide Edip, Türkün Ateşle İmtihanı, 1962, s. 18. ; Halide Edip’in Mustafa Kemal Paşa’ya yazdığı 10 Ağustos 1919 tarihli mektup için bkz. (Nutuk, s. 64).
[30] – Yrd. Doç. Dr. Mehmet Şahingöz – Vahdet Keleşyılmaz, a.g.m.
[31] – Vikipedya, Amerika Birleşik Devletleri’nin Birinci Dünya Savaşına girmesi
[32] – Peter Grose, Continuing the Inquiry; The Council on Foreign Relations from 1921 to 1996, (New York: Council on Foreign Relations, 1996), s. 1
[33] – Sandra K. Rangel, Records of the American Commission To Negotiate Peace, Inventory of Record Group 256, (Washington: National Archives and Records Service General Services Administration, 1974), s.5
[34] – Sandra K. Rangel, a.g.e., s.5
[35] – Yrd. Doç. Dr. İsmail Köse, “Paris Barış Konferansı Tutanakları ve Başkan Woodrow Wilson’un Türk Algısı”, Journal of History Studies, Sayı 6 Issue 3, Nisan 2014, s.2
[36] – Colonel House, Interpretation of President Wilson’s Fourteen Points
[37] – Yrd. Doç. Dr. İsmail Köse, a.g.m., s. 8
[38] – Yrd. Doç. Dr. İsmail Köse, a.g.m., s. 7
[39] – Notes of a Meeting Held at President Wilson’s House , 25 June 1919, PRFRUS, PPC, C. VI, Washington 1946, s.676.; Yrd. Doç. Dr. İsmail Köse, a.g.m., s. 18
[40] – Notes of a Meeting Held at President Wilson’s House, 21 May 1919, PRFRUS, PPC, C. VI, Washington 1946, s. 711-712.;Yrd. Doç. Dr. İsmail Köse, a.g.m., s. 19
[41] – Erol Ulubelen, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, 3. Baskı, (İstanbul: Cumhuriyet Kitapları, Aralık 2009), s. 177, Memorandum Submitted to the Council by Mr. Lloyd George, Appendix III to CF-20A, 21 May 1919. PRFRUS, PPC, C. V, Washington 1946, s. 769-771.; Yrd. Doç. Dr. İsmail Köse, a.g.m., s. 15
[42] – Banu Avar, Tıbbiyeli Hikmet
[43] – Vikipedya, Robert Cecil
[44] – Vikipedya, Arnold J. Toynbee
[45] – Vikipedya, Edward Grey
[46] – Vikipedya, Arthur Balfour
[47] – “Gül’e Ödül Veren Chatham House Nedir?”, Odatv, 22 Mart 2010
[48] – Chatham House Prize 2010 – Abdullah Gül
[49] – Banu Avar, “Chatham House Ödülünü Daha Önce Kimler Aldı?”, Odatv, 9 Kasım 2010
[50] – Vikipedya, Armenian Genocide
[51] – Vikipedya, Greek Genocide
[52] – Vikipedya, Assyrian Genocide
[53] – Vikipedya, Dersim Massacre
[54] – Library of Congress Manuscript Division (LCMD), The Papers of Mark L. Bristol-IV, War Diary, Confidential, August 14, 1922. s. 7-8. ; Yrd. Doç. Dr. İsmail Köse, a.g.m., s. 14
[55] – Justin McCarthy, “Death and Exile: The Ethnic Cleansing of Ottoman Muslims, 1821-1922″, (Darwin Press, 1995), s. 335-340
[56] – Erol Ulubelen, a.g.e., s. 187
Yorumlar