Atatürk DönemiGörsel TarihMilli MücadeleYazarlar

Mustafa Kemal’i düelloya davet eden adam: Alfred Rüstem

0

Mustafa Kemal Paşa’yı düelloya davet eden Ahmet Rüstem Bey’in hayat hikayesi çok ilginç olaylarla dolu.

1848 Devrimleri sırasında, Avusturya’ya karşı Macaristan’da baş gösteren ama başarısızlıkla sonuçlanmış olan ayaklanma ve devrim girişiminin ardından, 1854 yılında Osmanlı İmparatorluğu’na iltica edenler arasında Polonyalı Süvari Üsteğmen Seweryn Bieliński de bulunmaktaydı.[1]

Osmanlı Hariciyesinde hizmete giren Bieliński, Müslümanlığı kabul ederek Nihâd Paşa adını alacaktı.[2]

Annesi, Bursa’nın İngiliz Konsolosu olarak görev yapan İskoç kökenli Musevi bir baba ile İran kökenli bir annenin kızı olan Mary Sandison isminde bir İngiliz’di.[3]

Alfred Rüstem Bieliński 1862 yılında babası Nihâd Paşa’nın Midilli Adasında görev yaptığı sırada dünyaya geldi.

Fransızca, İngilizce, Lehçe, Almanca, Arapça ve Farsça bilen[4] Alfred Rüstem Bey, eğitimini tamamladıktan sonra 1881 yılından başlayarak, Osmanlı Hariciye Nezareti’nde görev yapmış, yurtdışındaki elçiliklerde çalışmıştı.

1897’de Osmanlı-Yunan Savaşı çıkınca, gönüllü olan Alfred Rüstem Bey fahri yüzbaşı rütbesi ile Dömeke Muharebesi’nde katılmış ve savaş zaferle sonuçlanınca kendisine “Yunan Muhârebe Madalyası” verilmişti.[5]

İngilizce’sini gerçekten akıcı bir şekilde ilerleten Alfred Rüstem Bey, Washington Sefareti Başkâtipliğine atanmış.

Bu sırada Büyükelçilik çalışanlarının aylıklarını alamadıklarını ve bu durumdan dolayı çeşitli yolsuzluklar yaparak zengin olduklarını görmüş. Alfred Rüstem pek hoşuna gitmeyen bu durumu Londra’da çıkan “Daily Mail” isimli gazetede açıklayan bir makale yazınca, başı fena halde derde girmiş.[6]

Alfred Rüstem Bey aslında makaleyi iyi niyetle kaleme almış olduğunu, devlet maddi zorluklar içerisindeyken, hariciyenin paralarını har vurup harman savuran Osmanlı diplomatlarının davranışlarını doğru bulmadığını, bu yüzden de devletin hakkını savunarak yazıyı yazdığı için pişman olmadığını belirtmiş.[7]

Osmanlı Hariciyesi tarafından ihanetle suçlanan Rüstem Bey bunun üzerine yaklaşık 6 sene Hariciye mesleğinden uzak kalarak, Kahire’de gazetecilik yaparak geçimini idame ettirmiş.[8]

1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra yurda dönerek Hariciye Bakanlığı için tekrar çalışma imkanı bulan Rüstem Bey, Balkan Savaşı çıkınca tekrar silah altına alınarak orduya er olarak katılmış.[9]

Savaşın bitmesinden sonra 22 Nisan 1914 tarihinde, Osmanlı’nın Washington Büyükelçiliği görevine getirilen Alfred Rüstem 20 Haziran 1914 tarihli Amerikan gazetelerinde çıkan açıklamasına göre, babası gibi müslüman olarak Ahmed Rüstem ismini almıştı.[10]

Ahmed Rüstem Bey’in bu huzurlu günleri çok geçmeden tekrar bozulacaktı. Hem de o güne kadar görülmemiş büyüklükte bir savaşla!

Halktan toplanan bağışlarla İngiltere’ye sipariş edilmiş ama savaş tehdidi bahane gösterilerek el konulan, üstüne üstlük gemiler için ödenmiş olan paranın da iade edilmemesiyle sonuçlanan Sultan Osman ve Reşadiye zırhlısının hikayesini, Yunanistan’ın İzmir’i işgaline önayak olan Osmanlı Rumu milyarder Basil Zaharoff’u anlatırken daha önce değinmiştim.

Hatırlarsanız bu gemilerden Sultan Osman zırhlısı İngiliz Armstrong şirketine, Reşadiye zırhlısı ve üçüncü bir gemi olarak ısmarlanan “Fatih” isimli dretnot ise Zaharoff’un sahibi olduğu Vickers Şirketi’ne sipariş verilmişti.[11]

Yapılan gemileri teslim almak üzere Bahriye Nazırlığı’nı ve Osmanlı Devleti’ni temsilen ve “Sultan Osman” Süvarisi olarak bin kişilik mürettebat ve askeri ile 3 aydır Londra’da bulunan Rauf Bey, fabrika ile geminin 2 Ağustos 1914 günü kendilerine teslimi konusunda anlaştıklarını fakat; geminin son taksiti olan 700 bin liranın da ödenmiş olmasına rağmen, sancak çekme töreni zamanından sadece yarım saat önce İngilizler’in “Sultan Osman” zırhlısına el koyduklarını söylemekte.[12]

Aşağı yukarı aynı zaman diliminde çıkan gazetelerde, Amerika’nın da 2 savaş gemisini Yunanistan’a satacağına dair söylentiler ortaya çıkmıştı.

Washington Büyükelçisi Alfred Rüstem Bey, bu söylentileri duymuş ve soluğu Amerikan Başkanı Woodrow Wilson’ın yanında almıştı.

Rüstem Bey’in bu girişimi, ne yazık ki, sonuçsuz kalacak, Amerikan Mississippi zırhlısı Kilkis, Idaho zırhlısı ise Lemnos adıyla Yunan donanmasına katılacaktı.

Alfred Rüstem Bey bir yandan da, Amerikan kamuoyunda yürütülen Türkiye karşıtı Ermeni propagandaları ile uğraşmaktaydı.

Hristiyan azınlıkları korumak amacıyla, İngiltere’nin Amerika’dan savaş gemilerini Türk sularına göndermesini istemesi üzerine, The Evening Star gazetesinde bir açıklama yapan Ahmed Rüstem Bey, “Masum Ermeni ve Hristiyanların barbar Türkler tarafından katledildiği” haberlerinin İngiltere ve Fransa tarafından sırf Amerika’yı savaşa sokmak amacıyla yapıldığını belirterek yalanlamıştı.

Bunu yaparken de, özellikle Amerikalıların Filipinleri işgal ederken yerli halka uyguladıkları su işkencelerini ve Amerika’da zencilere neredeyse her gün uygulanan vahşet örneklerini gösterince, başta Amerikan Başkanı Woodrow Wilson olmak üzere tüm hükümet yetkililerini kızdırmış olması, onun “Persona non grata” yani “İstenmeyen Adam” ilân edilmesine yol açacaktı.

Ahmed Rüstem Bey, Büyükelçilik görevinden sonra İstanbul’a dönmüş ve Osmanlı Meclisi’ne girmişti. Düşman işgallerinin yaşandığı bir zamanda, önce Ankara’ya gelmiş, oradan 17 Eylül 1919’da Sivas’a geçerek Kuvâ-yi Milliye’ye gönüllü olarak katılmıştı.

Sivas’ta alınan kararların altında Temsil Heyeti Danışma Kurulu Üyesi[13] olarak, Ahmet Rüstem Bey’in de imzasını görmekteyiz.[14]

Rüstem Bey Meclis-i Mebusan’ın dağılması üzerine Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde açılan Birinci Büyük Millet Meclisi’ne Ankara Milletvekili olarak seçilmişti.

İstanbul’daki İngiliz işbirlikçisi Damat Ferit hükümetlerinin yayınladığı “Hükümet Beyannamesi”, Şeyhülislâm Dürrizâde Abdullah’nı yayınladığı “Fetvâ-yı Şerîfe” ve Padişah Vahdettin’in imzaladığı “Hatt-ı Hümayun” ile Kuvâ-yi Milliye’ye katılanlar “dinsizlik”, “devlete ve millete düşmanlık”la suçlanmış, nihayetinde de öldürülmelerinin “farz” olduğu Anadolu insanına duyurulmuştu.

En sonunda, Nemrut Mustafa Paşa’nın başkanlık ettiği 1. Divân-ı Harbi Örfi’nin, 11 Mayıs 1920 tarihinde aldığı karar ve 24 Mayıs 1920 tarihli Padişah buyruğu ile Mustafa Kemal Paşa ile birlikte gıyabında idama mahkum edilen ilk 6 kişi arasında Ahmet Rüstem Bey de vardı.[15]

Milli Mücadele’nin ilk günlerinin büyük yokluk ve zorluklarla idare edildiğini hepimiz biliyoruz.

Mazhar Müfit Kansu’nun anılarında yazdıklarına göre, öyle bir zaman gelmişti ki, ekmek almak için bile paraları kalmamış.[16]

Böyle sıkıntılı bir günde, daha sonra Diyanet İşleri Reisi iken vefat edecek olan, büyük vatansever rahmetli Mehmet Rifat Börekçi, Mustafa Kemal Paşa’yı ziyarete gelmişti.

Müftü Efendi, vekillerin sıkıntıda olduklarını duymuş, bir miktar para getirmişti. Paşa da parayı teslim etmesi için kendisini Mazhar Müfit Bey’e yönlendirmişti.

Mazhar Müfit bu işe sevinmiş, öğle yemeği için on kıyye pirzola aldıracağını, bir de irmik helvası yaptıracağını Mustafa Kemal Paşa’ya söylemiş.

Paşa israfa başlamaması için kendisini uyarınca, bir defalık olduğunu söyleyerek, yarın yine çorba ve bulgur pilavına talim edeceklerini belirtmişti.

İşte ne olduysa bu öğle yemeği sırasında oldu.

Öğle yemeği için bir sürpriz olarak hazırlatılan pirzola ve helvadan Paşa’dan başka kimsenin haberi yoktu.

Etler yenildi, Paşa’nın karşısında oturan Ahmet Rüstem Bey sofrada bir sigara yaktı.

Mustafa Kemal Paşa sigarayı işaret ederek;

“Acele etmeyin Rüstem Bey, pirzoladan başka daha neler var? Bugün fevkalade!” dedi.

Alfred Rüstem birden sinirlenmişti:

“Sizden müsaade almadan sigara içmeyi adaba aykırı bularak bana ihtarda bulunuyorsunuz, yemek arasında hep sigara içilirken bugün neden müsaade almama lüzum görüyorsunuz?” diye sert çıkmıştı.

Paşa “Canım, yemek arasında sigara içilmesini, ancak iştihamızın kapanarak, az yemek yemememiz için söylemiştim. Bugün etten başka helvamız da var. Onun için sigara ile iştahınız kapanmasın, sigara içmekte acele etmeyiniz” diyerek izaha çalışsa da, Rüstem Bey sofradan kalkmış, öfkeyle odadan çıkıp gitmişti.

Sofrada yaşanan bu olay herkesin tadını kaçırmıştı.

Yemekten sonra Mazhar Müfit ile konuşan Alfred Rüstem, haysiyetini muhafaza etmek için Mustafa Kemal’i düelloya davet ettiğini söylemiş, Mazhar Müfit’i de vekil tayin etmişti!

Bu istek üzerine hayrete düşen, Mazhar Müfit, Paşa’yı öldürmek mi istiyorsunuz diye sorunca;

“Hayır, ona zarar vermeyeceğim! Ben öleceğim veya yaralanacağım. Böylece onurumu muhafaza etmiş olacağım” diye cevap vermişti.

Kendisiyle yarım saat konuşarak onu iknaya çalışan Mazhar Müfit, o sırada 58 yaşında olan Alfred Rüstem’in bu çocukça isteğini, Atatürk’e bildirmişti.

İkisi de haliyle kahkahayı basıverdiler.

Bunca memleket sorunu arasında, Paşa bir de düello yapacaktı…

Ama Alfred Rüstem’in bir şartı vardı: Düelloda kullanılacak olan silahın Paşa tarafından seçilmesini istemişti.

Paşa modern bir silah olsun dedi önce.

Mazhar Müfit bunun ne demek olduğunu sorunca, “süpürge sopası demek” demişti. İkisi yeniden bir kahkaha patlattı.

Epeyce gülüştükten sonra, Paşa’nın kararını Rüstem Bey’e aktaran Mazhar Müfit Bey, sonunda ciddiyetle, böyle bir teşebbüsün sonucunda insanların gözünde kazanmış olduğunuz mevki ve hürmeti kaybeder, İstanbul’a geri dönmek zorunda kalırsınız diyerek bir kere daha onu uyarmıştı.

Mazhar Müfit Kansu, ne yazık ki, bu konuşmalar sonrasında Rüstem Bey’in kendisine de darılarak odadan ayrıldığını söylüyor.

Bir süre aradaki bu soğukluk devam etmiş, böylesi çocukça bir kırgınlıktan dolayı, 8 Eylül 1920 tarihinde milletvekilliğinden istifa etmiş[17] ve Avrupa’ya gitmek üzere memleketten ayrılmış.

23 Eylül 1934 günü Cumhuriyet Gazetesi’nde çıkan vefat haberine göre, Şişli Etfâl Hastanesi’nde hayatını kaybeden Ahmed Rüstem Bey’in naaşı Feriköy Mezarlığı’na defnedilmişti.[18]

Yazmış olduğu eserlerinde olsun, gazetelere vermiş olduğu beyanatlarında olsun, Osmanlı Devleti’nin ailesine kucak açmış olmasından dolayı duyduğu memnuniyeti “doğduğum ve beni doyuran topraklara minnetimi sunuyorum” ifadeleriyle belirten Alfred Rüstem Bieliński, Ahmed Rüstem Bey, Türk olarak doğmamış olsa bile, kendisini bu ülkeye ve Türklüğe adadığını bütün samimiyetiyle anlatmakta.[19]

Kaynakça:

Yazıda geçen olay, Mazhar Müfit Kansu’nun hatıralarında yer almaktadır. Lütfen bakınız: Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, II. Cilt, Türk Tarih Kurumu, İkinci baskı, Ankara, 1986, s. 509 – 511

[1] Bayram Nazır, Osmanlı’ya Sığınanlar; Macar ve Polonyalı Mülteciler, Yeditepe Yayınevi, 4. Basım, s. 464

[2] Dr. Şenol Kantarcı, “Osmanlı’da Onurlu Bir Diplomat ve Milli Mücadele’nin Önemli Siması: Ahmed Rüstem Bey”, Atatürk Yolu Dergisi, Yıl 2008, Cilt: 11 Sayı: 42, s. 250

[3] Ebru Emine Oğuz, “Osmanlı’dan Cumhuriyete Bilinmeyen Önemli Bir Kişilik Ahmed Rüstem Bey (1862 – 1935)”, Oğuz-Türkmen Araştırmaları Dergisi, Yıl 2020, Cilt: 4 Sayı: 2, s. 128

[4] TBMM Albümü (1920-2010), 1. Cilt (1920-1950), TBMM Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlügü Yayınları, İkinci Basım, Ankara, Haziran 2010, s. 10

[5] Dr. Şenol Kantarcı, a.g.m., s. 252

[6] “Rustem Bey Gets In Trouble”, Evening Times – Republican, 23 Nisan 1901, s. 2

[7] Dr. Şenol Kantarcı, a.g.m., s. 253

[8] Dr. Şenol Kantarcı, a.g.m., s. 254

[9] Ebru Emine Oğuz,a.g.m., s. 139

[10] “Has Become Moslem”, The Barre Daily Times, 20 Haziran 1914, s. 3

[11] Özlem Yıldırım Kırış, “Osmanlı-Yunan Donanma Mücadelesi Sultan Osman ve Reşadi̇ye Gemileri”, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 7, Sayı: 90, Mart 2019, s. 267-270

[12] Rauf Orbay, Cehennem Değirmeni: Siyasi Hatıralarım, Emre Yayınları, İstanbul, Eylül 1993, s. 15

[13] “Heyeti Temsiliye İstişare Kurulu Üyesi” bkz: Dr. Şenol Kantarcı, a.g.m., s. 263

[14] Mustafa Kemal Atatürk, Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt 19, (1927) – NUTUK I, s. 208

[15] Bu isimlerin yer aldığı İrade-i Seniyye için Bkz. Takvim-i Vekâyi, 27 Mayıs 1336/1920, Nu: 3864; Atatürk’le ilgili Arşiv Belgeleri, s. 83, Belge No: 87. ak: Osman Akandere, “Damat Ferit Paşa’nın IV. Hükümeti Döneminde Kuvâ-yı Milliye İleri Gelenleri Hakkında Verilen İdam Kararları”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Sayı: 43, Bahar 2009, s. 372

[16] Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, II. Cilt, Türk Tarih Kurumu, İkinci baskı, Ankara, 1986, s. 506

[17] Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25 nci Yıl Dönümünü Anış, 23 Nisan 1945, s. 4

[18] Vefat, Cumhuriyet, 23 Ekim 1934, s. 4

[19] Ahmed Rüstem Bey, La guerre mondiale et la question turco-arménienne, 1918, s. III-V

Cihan Oktay
2014 yılında Türkeli Dergisinde yazarlık yapmaya başlayan yazar, derginin kapanmasıyla birlikte, Türkçe Tarih Dergisi‘ne kuruculuk etmiş ve günümüzde de yazılarını burada yayınlamaktadır. Yazar Türkçe Tarih sistemi üzerinde genellikle Milli Mücadele, Atatürk ve Türk Devrimleri üzerine yazılar yazmaktadır. Uzun bir süredir, Rıza Nur ve Hatıratı üzerine araştırmalar yapmakta ve bu çalışmaları ile tanınmaktadır. Diğer önemli tarihçilerle birlikte kolektif olarak yayınlanan "Şahsiyetler" isimli kitapta, Doktor Rıza Nur biyografisi kaleme almıştır.

Hitler Yahudileri yok etmek istemedi – Netanyahu doğruyu mu söylüyor?

Önceki yazı

Ramazan Ayında Sınav Olmak İstemeyen Mekteb-i Mülkiye Talebeleri / 1888

Sonraki yazı

Bu yazılar da ilginizi çekebilir

Yorumlar

Bir yorum yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla yazı Atatürk Dönemi