0

Cengiz Han’ın, Tanrının Yeryüzündeki Temsilcisi Olması

Cengiz Moğolları Türk kültürünü, destani ananelerini, Uygur yazısını ve birçok müesseseleri Uygurlardan alırken memurları ve divan teşkilatı ile birlikte cihan hakimiyeti fikirlerini de iktibas etmişlerdi. (Turan, 2002: 851). Bilindiği üzere Türklerde cihan hakimiyeti fikri dini unsurlarla desteklenmekteydi. Kabul edildiği üzere Türk dini hayatının esas yönlendiricisi ve en önemli unsuru Tanrı inancı olmuştur. Türk kültür ve dini tarihi içerisinde Tanrı inancı sadece manevi sahalarda etkili olmamış, toplumun siyasi ve içtimai düzeninin de şekillenmesinde etkili olmuştur. Türklerde görülen cihan hakimiyeti fikrinin dayandığı en önemli esaslardan biri de Tanrı inancı olmuştur. İlk defa Orhun yazıtlarında görülen Tengri (Tanrı) adının, Moğolca olmadığı, Moğolcaya Türkçeden geçtiği ilmi araştırmalar sonunda ispat edilmiştir. Moğolca Tegri, Türkçeden Tanrı anlamına alınmıştır. (Tanyu, 1980: 19). Türk tasavvurunda Tanrı mekanı olarak Gök tasavvur edilmiştir. Bu yüzden Gök Tanrı olarak anılır. Aynı tasavvur Moğollarda da mevcuttu. Rubruklu William 1253 de Moğolistana varmış ve Moğol başkenti Karakurumda bulunan Moğolların eşit koruması altında bulunan üç dinin Hıristiyanlık, Budizm, İslam temsilcilerinin faaliyetlerinden bahsetmiştir. (Barthold, 1947: 148) Rubruk çeşitli dinlere değer veren Moğol Hakanı Kubilay‟a neden böyle yaptığını sorduğunda: “Ben hepsine saygı gösteriyorum, böylece aralarında hangisi gökyüzünde en önemli mevkiye sahipse yardım çağrım ona da ulaşmış oluyor ve mutlaka cevap alıyorum” olmuştur. (Rugoft, 2003: 104).

Türk tasavvurunda Tanrı inancı ve bu inancın yeryüzündeki temsilcisi olan Kağan sayesinde düzen sağlanmaktadır. İslam olduktan sonra bile Türkler Kağan, Padişah ve Sultanlarını yeryüzünde Allah‟ın temsilcisi olarak addederler. Türklerde “Zillu‟llahi-fi‟l alem” özelliği taşıyan Sultan, Allah‟ın yeryüzündeki gölgesi olarak bütün tebaaya adil davranmak zorundadır. (Atalay, 2002: 861). Bu anlayış ve düşünce, destanlarda ve hikayelerde de ifade edilmiştir. Dede Korkut Hikayelerinde padişahlar Tanrının gölgesidir. Padişaha asi olanın işi rast gelmez, denmektedir. (Gökyay, 1973: 117). Bu anlayışın bir tezahürü olarak Moğolların hakanı Möngke‟nin (Mengü), Fransa Kıralı IX. Luis‟e yazdığı mektup şu şekilde başlar. “Ebedi Tanrının buyruğudur ki; Bu gökte ancak bir ebedi Tanrı vardır. Yeryüzünde de ancak bir sahibin olması gerekir. O da Cengiz Han‟dır. (Rasonyi, 1971: 31). Zira 1206‟da, Timuçin 44 yaşındayken dört bir yandan gelen kabile reisleri bozkırlar üzerinde bulunan Karakum‟da, çadırların arasında biraraya gelip Timuçin‟in önünde eğilerek ona: “Evrenin Hakimi” anlamına gelen Cengiz Han adını vermişlerdi. (Rugoft, 2003: 81).

Türk telakkisine gore Kağan, Tanrı tarafndan yükseltilmekte ve diğer insanların üzerinde olmaktaydı. Bu nedenle Türkler, Tanrı tutsun diye tepelerinde bir saç perçem bırakırlar ve bazen de bunu, tepelerinde tek bir örgü şeklinde örerlerdi. Tanrı, Gök-Türk kağanı İlterişi ve Hatununu yükseltirken onlarında tepelerinden tutmuştu. Ama tanrının onların saçlarından mı yoksa başlarından mı tuttuğunu tabi olarak bilemiyoruz. Benzer biçimde Moğollarda tepelerinde bir saç perçem bırakırlardı. (Ögel, 1971, c.I: 38). Cüveyni de Türk telakkisine uygun olarak: “Akıl ve mantık sahibi kimseler bilirler ki padişahlar, Allah‟ın yücelttiği ve yüksekte tuttuğu kimselerdir. Onlara gelecek hakkında ilham gelir” diyerek Kağan, Tanrı ilişkisine ve Kağan‟ın Tanrı tarafından yükseltilmesine işaret etmektedir. (Cüveyni, 1999: 217). Kağan, Tanrı ilişkisinin bir sonucu olarak Türk kültüründe Kağan‟a isyan etmek Tanrı‟nın iradesine karşı çıkmak anlamlarına gelmekteydi. Türk devlet telakkisinde kağana isyan en büyük suçtur ve toplumu felakete götürür. Orhun abidelerinde Bilge Kağan, milletin Kağan olmadan başarılı olmayacağını dile getirir; “beslemiş olan kağanının sözünü almadan her yere gittin. Hep orda mahfoldun, yok edildin”demektedir. (Ergin, 2006: 5-7). Benzer biçimde Cengiz Han‟da, Öz hükümdarına el kaldıran biri nasıl olur da hayatta bırakılır? Öz hanlarına ihanet edenler, bütün nesilleriyle yok edilsinler! diye emir vermiştir. (MGT, 1995: 130)

Cengiz Han’ın Doğumu ve Karizması

Büyük devlet olmanın esaslarından ve zorunluluklarından biri de kuvvetli bir teşkilatlanma yapısının olmasıdır. Tarihsel süreç içerisinde Moğollarda teşkilatlanlanma kabiliyetinin Türklere nazaran daha az geliştiğine işaret eden Eberhard, Türk kavimlerinde asaletin ve asil kabilelerin çok geliştiği sınıflı bir cemiyet varlığına vurgu yaparken, Moğollarda böyle bir sınıfın olmadığını belirtir. (Eberhard, 1945: 486). Tam da bu yüzden Cengiz Han‟ın devleti Türk ve Moğolların egemenliğinde büyük Cengiz Han tarafından merkezileştirildiğinde devletin resmi yazarları Cengiz Han‟a siyasal nedenlerle eski Türk ve yeni Moğol ailelerinin isimlerinin karşılıklı olarak iç içe geçmiş bir biçimde göründükleri bir soy ağacı hazırlamışlardı. Böylece Moğolların soy ağacı, Borcigenelerin kökenini yani XI.yy. da eğemen olan Moğol ailesini, Türklerin efsanevi ataları Burte-çino”ya “bozkurt” a dayandırıyordu. (Cahun, 2006: 132). Moğolların gizli tarihinde bu durum şu şekilde nakledilmiştir: “Cengiz han‟ın ceddi, yüksek Tanrının takdiriyle yaratılmış bir boz kurt idi, eşi beyaz bir dişi geyik idi. Onlar denizi geçerek geldiler. Onan nehrinin membaı ile Burhan-haldun (dağı) civarına yerleştiklerinde, Bataçıhan adlı bir oğulları oldu.” (MGT, 1995: 3). Böylece Cengiz Han ailesi tıpkı Gök-Türk devleti kurucuları gibi asil bir soydan geliyor ve hakimiyet hakkını elde etme konusunda karizmatik bir güç kazanmış bulunuyordu. Bilindiği üzere kurt, Türk tasavvurunda sadece menşei ifade etmiyor aynı zamanda bir davranış durumunu da anlatıyordu. Orhun abidelerinde Bilge Kağan yazıtında; “Tanrı kuvvet verdiği için babam kağanın askeri kurt gibi imiş, düşmanı koyun gibi imiş” (Ergin, 2006: 13) denilerek kurt olma ve hayatı kurt gibi algılama çabası yatmaktaydı. Cengiz Han‟da; başarılı adamlarını: “Karanlık gecelerde kurdun erkeği, gündüz aydınlığında kara karga gibi” şeklinde tarif etmektedir. (MGT, 1995: 142). Kurdun örnek alınması konusunda Eliade‟; IV. yüzyılda Hunlardan başlayan, Timur‟a kadar devam eden Türk- Moğol istilalarının, Avrasya‟nın ilkel avcılarının mitsel modelinden yani kurtlardan esinlendiğini belirtir ve Hun, Göktürk, Moğol atlılarını bozkırda geyikleri avlayan veya göçebe çobanların sürülerine saldıran kurt sürülerine benzetir. (Eliade,2003: 11).

Türk telakkisine göre gökte tek bir güç vardır oda Tanrıdır. Yeryüzünde Tanrı tarafından görevlendirilen Türk Kağanı Tanrının temsilcisidir. Tanrı tarafından seçildiği için birtakım vazifelerle yükümlüdür. Moğolların Gizli Tarihi, Cengiz Han‟ın doğumunu, tıpkı Oğuz Kağan Destanında olduğu gibi belli bir amaçla anlatır. Destanda Oğuz‟un “yüzü gök, ağzı ateş (gibi) kızıl, gözleri ela, saçları ve kaşları kara idi. Perilerden daha güzeldi. Bu çocuk anasının göğsünden ilk sütü emdi ve bir daha emmedi. Çiğ et, çorba ve şarap istedi. Dile gelmeye başladı; kırk gün sonra büyüdü, yürüdü ve oynadı” (Bang ve Rahmeti, 1936: 11) denilerek Oğuz‟un farklı niteliklerine ve insanüstü özelliklerine vurgu yapılırken Moğol kültüründe ise Cengiz Han doğarken sağ elinde saka (kemiği) büyüklüğünde pıhtılaşmış kan tutuyordu. (MGT, 1995: 19). Bayata‟a gore; yeni doğan Oğuz‟un ağzının kırmızı olması, Cengiz‟in de avucunda bir kan pıhtısı ile doğması, simge destan kahramanlarının hususi bir misyonla dünyaya geldiklerini gösteren kod idi. (Bayat, 2006, 139).

Cengiz Han‟ın doğumu gibi ölümü sonrası uygulanan gelenekler de Türk kültürüne uygun şekilde gerçekleşmiştir. Türklerde cenaze ve defin törenlerinde gördüğümüz uygulamalardan biri, ölü aşı olarak adlandırdığımız Kaşgarlı‟nın tarifiyle “yuğ basan”, denilen ve ölü gömüldükten sonra yenen yemekti. (Kaşgarlı Mahmud, 2006, C.I: 398). Kaşgarlı bu geleneği “yog” olarak da nakletmiş ve “ölü gömüldükten sonra üç yahut yedi gün sonra verilen yemek” olarak tarif etmiştir. (Kaşgarlı Mahmud, 2006,c.III: 143). Cüveyni‟nin naklinden Cengiz Han‟ın ölümünden sonra Türk kültür geleneklerinin uygulandığını anlıyoruz. Zira Cengiz Han öldükten sonra, Cengiz Han‟ın ruhu için yemek yapıp dağıttılar. (Cüveyni, 1999: 186). Ayrıca Cengiz Han için mezara üç gün yiyecek gönderildiği, üç ay ağıt yapıldığı, cenaze alayının ölümün üçüncü gününde hareket ettiği ve üç yıl boyunca her gün kurban kesildiği bilinmektedir. (Barthold, 1947: 530).

Türkçe Tarih

Balkan Savaşları

Önceki yazı

Cengiz Han’ın cihan hakimiyeti fikrinin maddi ve manevi kaynakları 2

Sonraki yazı

Bu yazılar da ilginizi çekebilir

Yorumlar

Bir yorum yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla yazı Tarih