Cengiz Han’ın Ötüken’i Devlet Merkezi Seçme Nedenleri
Türk devlet geleneğinde ve anlayışında “ötüken”in çok önemli bir yeri vardır. Hunların, Gök-Türklerin ve Uygurların burada yerleşmeleri bir tesadüf değildir. Gabain‟in ifadesiyle Ötüken dağlarında Türk devletcilik ruhu yerleşmişti, bu yüzden devlet buradan yönetilmeliydi.(Gabain, 2009: 72) Orhun abideleri Ötüken‟in bu siyasi önemine vurgu yapmıştır. “Ötüken yerinde oturup kervan, kafile gönderirsen hiçbir sıkıntın yoktur. Ötüken ormanında oturursan ebediyen il tutarak turacaksın” (Ergin, 2006: 5) denmektedir. Yine Bilge Kağan Ötüken‟i dünyanın merkezine koyarak diğer toplumları taraf, köşe ve yanlarda tarif ederek, Ötüken‟in anlam ve önemine işaret etmektedir; “Doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına, batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar, onun içindeki millet hep bana tabi‟dir. Bunca yere kadar yürüttüm. Ötüken ormanından daha iyisi hiç yokmuş. İl tutacak yer ötüken ormanı imiş.”(Ergin, 2006: 3-4)
Gerçektende eski Türk geleneğine göre ve Orhun yazıtlarında defalarca belirtildiği üzere, Ötüken mıntıkasını elde tutan Türk kağanı, bütün Türk uruğlarının başı sayılırdı. “ Ötüken ormanı memleketi idare edecek mahaldi.” Uygurların baskısı altında Göktürk uruğları “Ötüken yışı” bırakıp gitmek zorunda kaldılar. Bu suretle yeni kurulan “Uygur Türk Kağanlığı” esas itibarıyla yine Gök Türk Kağanlığının devamından başka bir şey değildi. Değişen şey ancak sülale ve hakim duruma geçen yeni uruğlardı. (Kurat, 1952: 52) Ötükenin, Türk kültüründe ve zihninde yer ettiği jeopolitik değer, dini anlam ve kozmik değeri nedeniyle her Türk uruğu Ötükeni ele geçirmek ve dünyayı buradan yönetmek istemiştir. Bizce yine aynı sebepten Cengiz Han‟ın kurduğu Moğol imparatorluğu da, biraz geliştikten sonra, başkentlerini buraya taşımışlardı. (Ögel, 2003: 2). Cengiz Han‟ın kendi devletini Gök-Türklere benzetmeye çalışmasının en kuvvetli delillerinden biri sadece başkentlerini ötükene taşımakla kalmaması, bunun yanında kendi halkını da Köke Mongol olarak adlandırmasıdır. Yine bunu Kök Türk (Gök-Türk) bozkır geleneğinden aldığı düşünülmektedir. (Gabain, 1968: 111).
Türk toplulukları için, Ötüken‟in anlam ve önemi sadece stratejik anlamından ileri gelmemektedi. Türk yurtları, hususiyle yüksek dağları pınarları, suları, ata mezarları ve hatıraları ile de öylece mukaddes ruhların makamı olup bunlar da yurdun koruyucusu idi. (Turan, 2006: 108). Orhun kitabelerinde vatanın korunmasında yer-su ruhlarının rolü Tonyukuk yazıtında pek açık ifade edilmiştir. Gök Türk vatanına saldıran düşmanlar, Tanrı Umay ve yer-su ruhlarının yardımıyla gafil avlanarak basılmışlardır. (İnan, 2006: 48). Belki bu sebeple Ötüken kelimesinin etimolojisini genellikle dua, talep, istek anlamlarını karşılayan öt köküne bağlamak daha çok kabul görmüştür. (Bayat, 2007, c.II: 45). Ötüken‟in ifade ettiği bu dini değer Moğolların gizli tarihinde de nakledilir; Cengiz Han, Merkit zaferinden sonra; “Gök ve Yerin yardımıyla kuvvetim arttı, Güçlü Tanrıdan nam aldım, Anamız Etugen‟in yardımıyla buraya geldik” demiştir. (MGT, 1995: 51).
Cengiz Han’ın Çadırla Simgeselleşen Devleti ve Cihan Hakimiyeti
Moğolların Gizli tarihinde geçen, cacır (Türkçe çadır), Türkçe‟den geçmiş görünmektedir. (Albay, XI. TTKongresi: 536). Çadır ve gökyüzü arasında kozmolojik bağ kuran Türkler, Kağan otağı ve gökyüzü arasında da bu bağı kurmuşlar nitekim Kağan çadırı bütün bir kainatı dolayısıyla cihan devletini temsiliyet noktasına gelmiştir. Hun döneminde Çinli elçilerin Kağan otağına girerken belirli kurallara uymak zorunda oldukları bilinmektedir. Benzer biçimde Hakan otağı (kuru, çavaç) Gök-Türklerde devlet timsali olduğu için, Çinlilere 634‟de esir düşen Gök-Türk Kağanı Hsie-li, kendisine verilen saraya girmeyi reddederek, otağını kurdurmuştu. (Esin, 1985: 9). Türklerde Çadırın ve Kağan‟ın ifade ettiği bu kozmik değer, Uygurlar vasıtasıyla Moğollara da geçmişti. Moğolların Gizli Tarihinde: Merkitlilere karşı Camuha‟dan yardım isteyen Temuçin‟e (Cengize) Camuha: “Çadır bacasından girerek, Çadır direğini devirelim, Onun kutsal çadır direğini parçalayarak, Bütün ulusunu yerle yeksan edelim” (MGT, 1995: 45-46) diyerek çadır ve devlet arasındaki bağa işaret etmiştir.
Türk telakkisinde çadır ve devlet arasındaki bağlantıya uygun olarak Moğolların Gizli Tarihinde, Cengiz‟in İmparatorluğunun müjdelenmesiyle, çadırı arasındaki ilişkiye dikkat çekilmektedir. Horçi uzun Temuçine:
“Camuha‟yı terk etmemiş olurduk fakat ilahi bir işaret bana (rüyamda) şunları gösterdi. Beyaz bir inek gelerek Camuha‟nın etrafında dolaştı ve onun çadır arabasını süzdü, sonra da Camuhayı süzdü. Derken, boynuzsuz (başka) bir beyaz öküz sırtına yüklenmiş büyük bir çadır direğini çekerek geldi. O, büyük araba izinden, Temuçin‟in peşinden gömürdeyerek geliyor ve gökle yer, Temuçin‟i ulusun hükümdarı ilan ettiler. şimdi (Temuçin) ulusu idaresine alsın diyordu. Bu hayırlı alametler bana istikbali haber verdi” demiştir. (MGT, 1995: 56).
Askeri Alanda Etkileşim
Etkileşim ve fayda sadece kültürel ve siyasi alanla da sınırlı kalmamış maddi kaynaklarda kullanılmıştır. Cengiz-Han çağında Moğollara seyahat eden Çinli elçiler, Moğolların çelik işlemesini bilmediklerini yazarlar. Moğol generalleri ve orduları kendi kılıçlarını Uygurlara ısmarlarlardı. (Ögel, 1971, c. I: 130). Cengiz Han‟ın ordusunda pekçok Türk askerinin varlığı kabul edilen bir tarihi durumdur. Bunun yanısıra Türklerin askeri sistemi pekçok unsur gibi Moğollar tarafından bire bir taklit edilmiştir. Kaynaklardan öğrendiğimize binaen Moğol ordularının teşkilatlanması büyük Hun Hakanı Mete‟nin kurduğu sistem üzerinde çalışmaktaydı. Cüveyni‟nin naklettiğine göre: Moğollarda ordu düzenleme sistemi şöyleydi:
“İnsanları onar onar bölerler, her on kişiden biri diğer dokuzunun emiri olur. On emir arasından birini yüz kişinin emiri (emir-i sad) yaparlar, geri kalanını onun emrine verirler. Aynı şekilde insanları bin ve on binlik gruplara koyarlar. Bu şekilde bir emiri on bin kişinin başına getirirler. Ona emir-i tümen derler. Bir işi önce emir-i tümene havale ederler. O bin kişinin emirine havale eder. Sırasıyla on kişinin emirine kadar varır.” (Cüveyni, 1999: 90)
Sonuç
Dünya tarihinin en büyük fatihlerinden biri Cengiz Handır. 12. Yüzyılın sonlarında başlattığı ve 13.yüzyılın başlarında büyük başarılar elde ettiği mücadelesi, bugüne kadar ulaşılan en geniş bitişik sınırlı imparatorluğun doğmasıyla sonuçlanmıştı. Cengiz Han‟ın kurduğu imparatorluk, Çin, İran, Anadolu, Orta Doğu ve Avrupa‟ya kadar genişlemişti. Bu büyük Fatih‟in hayatı ve idealleri şüphesiz ilgi çekicidir ve merak konusu olmuştur. Bu konu hakkında en önemli kaynak 1240 yılında yazıldığı bilinen “Moğolların Gizli Tarihi” adlı eserdir. Bu eseri okuyan her Türk tarihçisi o dönem Moğol kültürü ve Cengiz Han devleti ile Türk kültür tarihinin önemli öğeleri olan Hun, Gök-Türk ve Uygur devletleri arasındaki kültürel benzerliği kolaylıkla fark edecektir.
Tarihin erken dönemlerinden itibaren benzer coğrafyalarda yaşamış Türk ve Moğol toplulukları arasında esasında belirgin farklılıklar mevcuttu. Daha erken bir tarihte göçebe çobanlığa geçen Türklerin, ekonomileri, aile yapıları ve içtimai özellikleri ile Moğolların özellikleri birbirine benzememekteydi. Sahip oldukları nitelikler sayesinde Türkler daha Hun çağında güçlü devletler kurabilmişlerdi. Moğollar‟da özellikle Büyük Hun Kağan‟ı Mete döneminden itibaren bu güçlü Türk devletlerinin hakimiyet sahası altında yaşamışlardır. Göktürk ve Uygur devletleri içerisindeki tabiyetleri de dikkat çekicidir. Türk kültürünü tanıma ve ondan istifade edebilme fırsatını ve yeteneğini gösteren Moğollarda, Cengiz Han dönemine gelindiğinde kültürel alandaki benzerlikler son derece dikkat çekicidir.
Cengiz‟in Mogol devletinde gördüğümüz dini hayata dair unsurlar; eylem ve faaliyetlerinde Türkçe Tengri, Mogolca Tegri‟den yardım beklemesi, kainatın ve dünyanın güç unsurları olan Güneş ve Ay‟a duyduğu saygı, dini hayat içerisinde Şamanist unsurların varlığı bu alandaki benzerliklerin bir kısmıdır.
Devlet anlayışında; cihan hakimiyeti fikrinin ortaya çıkması, Türkçenin, Moğol devletinde muteber bir dil olması, töre, yasa, gibi esasen Türkçe kökenli kavramların ve anlayışların uygulanması da dikkat çekicidir. Yine Cengiz Han‟ın kendi soyunu tıpkı Çin kaynaklarının bize bildirdiği Gök-Türk devlet kurucuları gibi kurt soyuna dayandırması da üzerinde durulması gereken bir benzerliktir. Cengiz Han‟ın kurduğu devletin belli bir süre sonra başkent olarak Türklerin kutlu vatanı Ötüken‟i seçmesi ve yine Cengiz Han‟ın tıpkı Oğuz Kağan gibi doğumundan itibaren ilahi bir görevle ve nitelikle donatılması, Türk kültürünün, Cengiz Han‟da ve onun kurduğu devlette çok güçlü biçimde etkili olduğunu ispatlamaktadır. Hun Hakanı Mete‟nin “tüm yay geren toplumları birleştirdim şimdi onlar Hun oldular” şeklinde ifade ettiği millet ve devlet olma anlayışı, Cengiz Han‟ın dilinde “Çadırlarda yaşayan tüm halkları birleştirdim” şeklinde hayat bulmuştur. Orhun Abidelerinde Bilge Kağan‟ın Türk milletine vasiyet ettiği “Ötüken” den ayrılmayınız ve burada yaşayınız şeklindeki çağrısına uyanlardan biri de Cengiz Han olmuştur.
Yorumlar