0

Ali Fuat Cebesoy’un Bilinmeyen Hatıralar Kuva-yı Milliye ve Cumhuriyet Devrimleri isimli 385 sayfadan oluşan eseri 2001 yılında Temel Yayınları tarafından İstanbul’da yayımlanmıştır. Cebesoy anılarının birçoğunu sağlığında yayımlamış, bunları görme mutluluğuna erişmiştir. Fakat tahlile tabi tuttuğumuz bahsi edilen eser ise Cebesoy’un vefatının ardından sağlığında kitaplaşmamış bazı notlarından, dergilerde yayımlanmış dergi ve makalelerinden ve ömrünün son günlerinde Amerikalı Prof. Frederick Latimer ile yapılmış bir röportajından mürekkeptir. Üç ana bölümden oluşan eserin Önsözü (ss. XI-XXXI) Cebesoy’a dair bir biyografi denemesinden oluşmaktadır. Önsözde yer alan “imparatorluk mozaiği” ifadesi, okuyucu nezdinde eserin niçin biyografiyle başladığı sorusuna sarih bir cevap niteliğindedir.

Birinci bölüm (ss. 5-123) “Kuva-yı Milliye Başlarken” ismini taşımaktadır. Bu bölümde ara başlıkların yayımcı tarafından soru formunda oluşturulduğu görülmektedir. Soru formu, konunun spesifik noktalarını ifade ve tasnif dolayısıyla elverişli ve açıklayıcı niteliktedir. Birinci bölüm okunduğunda Cebesoy’un hazırlık aşamasının hayli uzun olduğu, metinlerin saklı tuttuğu vesikalarla hafızasında şekillenen olayların damıtılmasıyla husule geldiği rahatlıkla anlaşılmaktadır. Bu durumun olayları doğru nakletme kaygısından ileri geldiği düşünülebilir. Birinci bölümün ilk ana başlığı “Dahili düşmanlar nasıl mağlup ve harici düşmanlara karşı nasıl cephe teşkil ve bunların idaresi nasıl durdurulmuştu?” sorusudur. Bu soruyu müteakiben 14 ara başlık halinde TBMM’yi Meclis-i Mebusan gibi dağıtmak isteyen güruh, fiili hareket teşebbüsleri ve Cebesoy’un tedbirleri, Anzavur’un ikinci isyanı, Düzce ve Hendek İsyanları, İzmit Harekatı ve sebepleri, Yunan taarruzu, Uşak’ın ziyaı, TBMM’nin kurulmasının ardından siyaseten izlenen yol ve Gediz taarruzu olayları anlatılmıştır. Verili sıra ile olayları açacak olursak; Cebesoy’un TBMM’yi Meclis-i Mebusan gibi dağıtmak isteyen güruhu, fiili hareket ve teşebbüslerini anlatmadan evvel mütarekenin akdiyle birlikte ortaya çıkan olayları panoramik biçimde naklettiği görülmektedir. Türkiye’nin aleyhinde zuhur eden hadise ve vakaların en mühim amillerinin Düvel-i İtilafiye’nin Türkiye’deki memur ve kuvvetleri –ki bu memur ve kuvvetler Cebesoy’un anlatımına göre padişah Vahdettin’le hükumeti ve taraftarlarının bizatihi kendisidir- olduğunu, İstanbul’un işgali münasebetiyle ilan edilen beyannamede izledikleri siyasetin esaslarının ima ettiklerini belirtmiştir. İtilaf devletlerinin tavrını şu şekilde aktarmıştır: “Bir taraftan Türk milletine karşı hayırhah ve bitaraf görünmeye çalışırken diğer taraftan kuvve-i milliyeyi, muvacehe-i millette yeniden hal-i harbi iade edecek gibi göstererek bunu lekelemeye ve bu gibi vasıtalara (bir önceki cümledeki “kurnazca oyun” ifadesini işaret ediyor) müracaat ederek milletin maneviyatını bozmağa çalışmışlardı.” Bu cümle başlığı açıklar niteliktedir. Fiili hareket, teşebbüs ve alınan tedbirler noktasında Birinci Anzavur Ayaklanmasından bahsederek söze başlamış, ardından İkinci Anvazur Ayaklanmasını açıklamış ve bu planın esas hatlarını nasıl tespit ettiğini 8 ana maddede, müdafaa planını ise 3 ana, 6 ara başlık halinde vermiştir. Birinci Anzavur Ayaklanması’nın maksadı Cebesoy’a göre şu şekildedir: “Boğazlar civarında asayişsizlik olduğu gösterilerek İstanbul bilfiil işgal ve Çanakkale Boğazı’nın şarkına da gayrı milli bir mıntıka ihdas edilecekti. İstanbul’u işgal etmekle Ankara aleyhine her nevi vesaitin kullanılmasında serbest kalınacak ve Trakya Anadolu’dan tamamiyle ayrılacaktı.” Ardından Düzce ve Hendek İsyanlarından “Milli İdareye karşı yapılan isyanların en mühimi” olarak bahsetmiştir. Düzce ve Hendek olayları anlatımında Cebesoy’un hayli eleştirel yaklaştığı göze çarpmaktadır. Askeri yöntem ve tetkikleri, tedbirleri, düşüncelerini, Ankara ile kurulan münasebetleri detaylıca aktardığını görüyoruz. Ardınca satırlar devam etmiş ve milli müfrezelerin, Düzce ve Hendek İsyanı asilerini, İstanbul Hükümeti Kolordusunu nasıl mağlup ettiği hususu kaleme alınmıştır. Cebesoy’un burada Refet Paşa ile olan yazışmalarını, kolordu emirlerini, Erkan-ı Harbiye’nin birçok muharebe neticesinde anlaşılmış olmasına rağmen anlaşma hilafına verilen direktifi, Cebesoy’un Ethem üzerindeki nüfuzunu artırma girişimleri, Ethem’in İngilizlerden mektupları alması ve bahsi edilen mektuplar anlatılmıştır. Cebesoy’un ifadelerine göre harekatı 24 Mayıs-1 Haziran arası Adapazarı’ndan Cebesoy idare etmiş, 31 Mayısta Refet Bey grubunun bir kısmı Düzce’ye gelebildiğinden Ethem Bey de aynı günde Düzce’den Akyazı’ya geçmiş, 1 Haziranda Adapazarı’ndan Sapanca’ya gelerek İzmit’e karşı Sapanca’nın vaziyetini daha çok kuvvetlendirilmiştir. Cebesoy tekrar 2 Haziranda Adapazarı’na dönmüştür. Devamında Yozgat İsyanının başladığını ifade etmiş ve muhtevası dolayısıyla şunları kaydetmiştir: “Yozgat İsyanı da tıpkı Düzce İsyanı gibi başlangıçta alman tedbirlerin maksada muvafık olamaması yüzünden aynı derece büyümek istidadını göstermişti.” İzmit Harekatını ve sebeplerini açıkladığı 6. başlıkta İzmit Harekatının lüzumu hakkındaki tekliflerine cevap alamadığını, o tarihlerde Garp Cephesinin hareketleriyle Erkan-ı Harbiye’nin neden meşgul olmadığının tarafınca anlaşılamadığını ifade etmiştir. Harekatın tüm detaylarını, hava şartlarını dahi, detaylıca gün gün kaleme almış, çuha fabrikasına yönelik İngiliz ablukasından ötürü askeri elbiseleri Müdafaa-i Milliye Vekaleti’nin mecburi olarak İngilizlerden yüksek fiyatlara satın alındığını ifade etmiştir. 7. başlıkla birlikte Yunan Taarruzu mevzuuna geçilmiştir. 8. başlık için harekat eleştirisi demek mümkündür. Cebesoy’un, İsmet Paşa’nın, Mustafa Kemal, Hamdullah Suphi Bey’in, Nazif Bey’in harekata yönelik sözlerine, tenkitlerine yer verilmiştir. Denizli vakasına yönelik amil ve müessir olarak Şefik Bey’in gösterildiği kaydedilmiştir. 9. Başlıkta Uşak’ın ziyaı mevzuu anlatılmış ve Cebesoy bu konuyu niçin önemsediğini şöyle aktarmıştır: “Yunanlılara karşı Uşağı ve Gediz’i müdafaa edecek kadar kuvvetli değil idik. Fakat ric’atimiz iyi idare edilmediğinden fazla zayiata uğramıştık. Müdafaa planımızın esası düşmanla ciddi bir surette muharebe edebilecek kuvvetli bir orduyu teşkil ve tenaik etmeden önce kıt’alanmızı parça parça ezdirmemekti. Bu sebepledir ki, Uşak muharebelerinde vermiş olduğumuz zayiata ehemmiyet vermiştim. Yoksa muharebenin herhangi bir şekli az veya çok zayiata sebep olabilir.” 10. Başlıkta Uşak’ın ziyaının ardından Batı Anadolu’daki askeri durumdan bahsetmiş, 11.başlıkta Birinci Büyük Millet Meclisi’nin içtimaının ardından takip edilen iç ve dış siyasetin ana hatlarına yer vermiştir. Bu başlıkta meclisteki “Cumartesi, 24 Nisan 1336 – saat 15’deki celse”, “Mabeyn-i Hümayun Cenab-ı Mütukane Başkitabet-i Çelilesi Vasıtasıyla Atabe-i Hümayun-u Cenab-ı Padişahiye”, İsmet Paşa ve Cebesoy arasında gerçekleşen yazışmaların ibrazı dikkat çekmektedir. Yeşilordu’nun nasıl oluştuğunu ve arka planını da aktardığı bu bölümde, Ethem’in yeni idareye karşı isyanı hakkında da izahat vermeyi zaruri görmüş ve açıklamıştır. 12. başlıkta Batı Cephesi ordusunun durumunu ve Gediz Taarruzunu, sebeplerini ve mecliste verilen izahatları anlatırken Batı Cephesinin yeni ordusunu kast etmek maksadıyla şu sözleri kaydetmiştir: “…bu ordu kıymet-i maneviye ve talim ve terbiyesi itibariyle Yunan ordusunu ilerde esasından mahvedebilecek olan bir ordunun pek kuvvetli bir çekirdeğini teşkil edebileceği ümidini verebilmişti.” Bu başlıkta 11. ve 13. Başlıkları bağlar nitelikte şu satırlar da bulunmaktadır:” Bundan evvelki bahiste siyaset-i dahiliyemiz hakkında arz-ı malumat edilirken denmişti ki, zaaf ve vehme düşen Hey’et-i İcraiye bir aralık ifratperverler gibi kendi kuvvetlerimize itimad etmemeye başlamıştı. Bunun neticesi olarak Bolşeviklerin fiili müzaharetini temin edebilmek için Üçüncü Enternasyonale merbut bir Türk Komünist Partisi’nin teşkiline müsaade etmişti.” 13. Başlıkta Üçüncü Enternasyonale merbut olarak Dahiliye Vekaleti Emniyet-i Umumiye Şubesinin 18 Teşrinievvel 1336 (1920) tarihli resmi ilmühaberi ile faaliyetine müsaade edilmiş olan Türk Komünist Fırkası’nın teşekkül ve faaliyetini icap ettiren fikir ve zihniyeti açıklarken acz içine düşmüş olan Heyet-i İcraiye’yi az zamanda yapılan büyük işlerden memnun olmamak yönüyle eleştirmiş, Mustafa Kemal ve İsmet Paşa’nın belirledikleri yolda kararlılıkla yürüyemediklerini ifade etmiştir. Ardından bölümün son başlığında nasıl büyükelçi tayin edildiğini detaylarıyla nakletmiştir. Bekir Sami Bey’in riyasetinde Moskova’ya gitmiş olan heyetin başarısızlığı sebebiyle Mustafa Kemal’in büyükelçilik görevini Cebesoy’a vermek istediği şeklinde açıklanmıştır. Birinci bölümün ikinci ana başlığı olan “Neden Harici düşmanların mağlubiyeti senelerce devam etmişti? Hakikatte olduğundan daha az zaman zarfında onları mağlup etmek imkanı var mıydı?” sorusu mukabilinde 10 adet alt başlık açılmış ve sırasıyla şu bahislere yer verilmiştir: Misak-ı Milli’nin Sivas ve Erzurum Kongrelerinde hazırlandığı dönem konjonktürü Cebesoy’un nasıl okuduğu, heyetin öngörüde bulunup bulunamadığı ve sebepleri, Ocak 1920 tarihli durumlar ve Türklerin kendi hudutları dahilinde yaşamamasına yönelik duyulan endişe ve öngörüler (İstanbul’da yer alan itilaf devletleri askerleri), 23 Nisan 1920 tarihinde Büyük Millet Meclisi’nin toplanmasının hemen akabinde 15. Kolordu ve gönüllü birlikler Erzurum’da atıl kalmak yerine Ermeni ordusu üzerine derhal taarruz etmeli miydi, Cebesoy’un bu konuya yönelik görüşleri ve Batı Cephesiyle karşılaştırılmalı bölge okuması, Birinci-İkinci İnönü Muharebelerini değerlendirmesi, Kütahya-Eskişehir öncesi Batı Cephesinin durumu, ordunun tertibatı ve hareketi noktasında tenkit ve özeleştiriye dair zemin, Kütahya-Eskişehir Muharebeleri akabinde 10-13-14-15 Temmuz kararlarının aslında nasıl alınması gerektiği ve sürecin hem Türk hem Yunan kumandanlığı tarafından tahlili, ehemmiyet, ciddiyet ve mütalaa başlıklarında tenkitler, olayların aktarılması ve eğer tenkitler gerçekleştirilebilmiş olsaydı olacaklara yönelik tasavvur.

Kitabın “Misak-ı Milli ve Makaleler” adını taşıyan ikinci bölümde (ss. 127-285) Cebesoy’un çeşitli konularda kaleme aldığı 8 metin yer almaktadır. “Misak-ı Milli” isimli ilk yazısına “Misak-ı Milli, diğer inkılaplar gibi Atatürk’ün kendi eseridir.” şeklinde başlamıştır, bu ifade için Cebesoy’un anahtar ifadesidir demek sanıyorum ki yerinde olacaktır. Cebesoy bu yazısında Mustafa Kemal ile 1899’a dayanan arkadaşlığından, idadinin ve Osmanlı coğrafyasının o dönemki vaziyetinden ve bu vaziyeti Mustafa Kemal’in nasıl tahlil ettiğinden bahsetmiş ve Mustafa Kemal’in düşünce silsileleri sonucu şu noktaya vardığını ifade etmiştir: “Bir ihtilal yolu ile elde edilecek olan hürriyetin ve adaletin ve Kanun-u Esasi’nin bu duruma bir çare getireceğini sanmak, gafletten başka bir şey olamaz. İhtilalciler ihtilal sonrasını çok iyi hazırlamalı ve iş başına geçip Türklüğü enkaz altında kalmaktan kurtarmalıdır.” Cebesoy’un ifadelerine göre Misak-ı Milli siyaseti böyle bir kökten neşet etmiştir. Mustafa Kemal’in dönemi, cereyan eden hadiseleri analitik biçimdeki titiz analizi ve görüşleri de metinde Cebesoy tarafından tafsilatlı biçimde aktarılmıştır. “Mustafa Kemal-Milli Lider” ismiyle yer alan bölümün ikinci yazısı, “Atatürk’ün Yüksek Kumandanlık Kudreti ve Meziyetleri” ismini taşıyan bölümün üçüncü yazısı ve “Milli Mücadeleyi Hazırlayan Sebepler ve Atatürk” isimli bölümün beşinci yazısı birinci yazısını tamamlar niteliktedir. Bölümün ilk yazısında milli mücadele öncesi Mustafa Kemal portresi çizilirken, bu yazılarda milli mücadele başladıktan sonraki süreçlerdeki Mustafa Kemal anlatılmış, bu ünü nasıl kazandığı Cebesoy’un gözünden nakledilmiştir. Mustafa Kemal’den ikinci yazının başlarından itibaren “Milli Lider” şeklinde bahsedilmiştir. “Osmanlı İmparatorluğu ve Birinci Cihan Harbi” isimli bölümün dördüncü yazısında Cebesoy Türkün istiklal ve hürriyet mücadelesinde Birinci Cihan Harbi’nin büyük tesiri olduğunu ifade ederken, 1914 yılı küresel olaylarının tahlilini Osmanlı İmparatorluğunun bahsi edilen dönemde hangi koşullar içerisinde olduğunu anlamakta mühim addetmiş ve görüşlerini kaleme almıştır. Trablusgarp, Balkan muharebelerine dair genel çerçeve çizerken, Osmanlı İmparatorluğunun bu dönem kaçırdığını düşündüğü iki fırsata da değinmiştir. “Cumhuriyet Devrinde İlk Muhalefet Partisini Ben Kurdum” isimli, aslında Hayat Mecmuası’nda yayımlanmış bir röportaj metni olan bölümün altıncı yazısında sohbet havası hakimdir. Cebesoy’un sorulan sorulara içtenlikle cevap verdiği görülmektedir. Kimi sorular öz eleştiri niteliğindedir. Dönemin zihniyetini Cebesoy’un gözünden gördüğümüz, askeri hayatı, okuduğu mecmuaları, Türk gençliğine öğütleri, hür devletlere bakışı gibi birçok konuyu içerisinde barındıran çeşitli bir metindir. Refet ve Kazım Paşalara dair ifadeler de yer almaktadır. “Atatürk ile Milli Mücadele Arkadaşları Sulhtan Sonra Neden Anlaşamadılar?” isimli bölümün yedinci yazısı şüphesiz eserin öne çıkan yazılarından biridir. Cebesoy’un sözlerine binaen, harp dönemi adı verdikleri ilk dönemin ardından Mustafa Kemal’in kimlerle yola devam edeceği hususunda kararı kendisine bırakmışlardı. Bu bırakış geri çekilmeyi de beraberinde getirmişti. Ankara’da jurnalciliğin artması ve kendilerinden şüphe duyulması noktasında istifa ettiklerini nakleden Cebesoy, şu ifadelerle özetlemiştir durumu: “Biz ne kadar dürüst hareket ederek, iptidadan beri büyük bir itimat ve samimiyetle bağlandığımız Atatürk’ten hiçbir veçhile ayrılmadıksa, bizim yeni arkadaşlarını seçmekte kendisini serbest bırakışımızdan istifade ile iltihak edenlerden bir kısmı maalesef bu hüsnü niyetimizi suiistimal ettiler, manalandırdılar. Ve bizi akıl ve hayalimizden geçmeyen Padişahçılık, Halifecilik gibi gericiliklerle malul göstermekteki gayretleriyle -bir zaman için de olsa- Atatürk’ün hakkımızdaki hislerini dahi başka istikamete çevirdiler.” Bölümün “Milli Mücadeleye Dair” ismini taşıyan son yazısı Cebesoy’un 1950’de Eminönü Halkevinde kalabalık bir dinleyici huzurunda milli harekata dair yaptığı bir hitabe metnidir.

“Atatürk ve Cumhuriyet Devrimleri” isimli kitabın üçüncü bölümü (ss. 289-385) Frederick Latimer’in Cebosoy’la Şişli’deki evinde 29 Mayıs 1966 tarihinde yapmış olduğu röportajın bant kaydıdır. Soruların muhteviyatına göre editör tarafından ara başlıklar koyulmak suretiyle bölümlendirilmiştir. Cebesoy’un sözlerinde genel hatlarıyla şunları görmek mümkündür: Mustafa Kemal’in demokrat ruhlu bir şahsiyet olduğu, ona çevresinden, münevverlerden dahi kral ol, padişah ol diyenlerin olduğunu fakat kendisinin muhakkak cumhuriyet rejiminin tatbikinde ve muvaffakiyetinde ısrarcı olduğunu, nihayetinde Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın böyle kurulmuş olduğu, manda meselesinin şiddetli bir biçimde konuşulduğu fakat Amerikan gazeteci Mr. Brown’un ülkeye gelişinde Amerikan mandası bahsinden emare görmediği, siyasi cereyanlar, Mustafa Kemal’in siyasi ve askeri deha oluşu, Nazım Hikmet ve Mustafa Kemal’in Türkçülüğüne dair görüşleri, anane müktesabatına olan bağlılıklarını ifadesi (şiir bahsinde Yahya Kemal’i de bu müktesebat meselesine dahil etmiştir), Büyük Taarruz, Hareket Ordusunun İstanbul’a nasıl ilerlediği, Mustafa Kemal ve Enver Paşa münasebetlerinin Trablusgarp akabinde nasıl olduğu, devam ettiği, Mustafa Kemal nezdinde laiklik meselesi (açık bir ifadeyle şöyle aktarılmıştır: “Atatürk kasten unutturmak istedi eski cehaleti ve taassubu, unutmak istedi.”) Terakkiperver Fırkası nezdinde din meselesi, Perapalas ve mütareke İstanbul’u panoraması, İngilizlerin Mustafa Kemal düşmanlığı (Mustafa Kemal’in Yıldırım Kumandanı olduğu dönemlerde İngilizlere karşı olan mukavemetine dayandırmıştır), Mustafa Kemal’in gazetecilik faaliyetleri, Batum dönüşü Mr. Brown’un ülkeye nasıl geldiği, doğru tabirle Cebesoy’un nasıl getirdiği, Hatay meselesi, Ziya Gökalp ve inkılap hocaları (bu bahiste şahısların etkisinden bahsetmiş fakat açıklıkla şunu da belirtmiştir: “Fakat hiçbir kimse o devirde, bu işler yapılırken, şunu da yapalım, şu da iyi olur diyen de olmamıştır. Hepsi Atatürk’ün marifetidir, hepsi Atatürk’ün marifeti.”), Laiklik ve din eğitimi meselesi. Sözlerini şöyle noktalar Cebesoy ve dönemin tahlili için son derece özetleyici ve konsantre bir hal bildirimidir: “Hele asker kuvvetinde gördü müydü dayanamaz mutlaka asker tarafına gelir.…Cumhuriyet laiktir. Kanunlar, medeni kanunlar hep garbın kanunlarıdır. Onlardan korkum yoktur. “

Milli Mücadele’den Cumhuriyet Devrimlerine kadar geniş bir alana yayılan anlatımıyla Ali Fuat Cebesoy’un hatıratı Cumhuriyet Tarihinin kıymetli kaynakları arasında yer almaktadır. Eserin birinci bölümünün ana başlıkları ve ara başlıkları ağırlıklı olarak bölüm özeti niteliğindeki cümlelerden alıntı yapılarak soru formunda oluşturulmuştur. Değerlendirme yapılırken bu durum göz önünde bulundurularak metin içi spesifik noktalara işaret etmeye de çalışılmıştır. Makaleler kısmının tasnifinde birleştirici davranılmadığı, birbirini tamamlayan yazıların ardı sıra daha tümel bir başlıkla verilebileceği öngörülmüştür. Kimi yazıların basım yeri ve tarihi yer alırken, kimisine rastlanmamıştır. Bu hususta da birlik mutlak surette sağlanmalıdır. Üçüncü bölümde yer alan ara başlıkların kaldırılıp röportajın bütünüyle verilmesi, değerlendirme kıstasında takdir edilir ki daha faydalı olacaktır.

Kaynakça:

Cebesoy, Ali Fuat; Bilinmeyen Hatıralar Kuva-yı Milliye ve Cumhuriyet Devrimleri, İstanbul: Temel Yayınları, 2001.

Mustafa Koç
1992 yılında Rize'de doğdu. Lise eğitimini Rize Lisesinde tamamladı ve akabinde Ondokuz Mayıs Üniversitesi Fen - Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden 2014 yılında mezun oldu. 2017 yılında ise OMÜSBE Tarih Yüksek Lisans programını "Atatürk Döneminde Müteşebbis Sınıfın Geliştirilmesine Yönelik Tasarruflar" adlı tezi ile bitirdi. Halen İstanbul Üniversitesi Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Anabilim Dalında doktora eğitimine devam etmektedir. İleri derecede İngilizce bilmektedir.

Tarih Araştırmalarında Hatırat Türü Eserlerin Kaynak Değeri Üzerine Bir Tartışma

Önceki yazı

Şer ordusu “Kuva-yı İnzibatiye”

Sonraki yazı

Bu yazılar da ilginizi çekebilir

Yorumlar

Bir yorum yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla yazı Askeri Tarih