Makedonya’da hazırlıklar tamamlanmıştı. Bir gün dairedeki odama gelen Mustafa Kemal:
– Genel Merkez insiyatifi kaybetmek üzeredir. Vilâyet merkezleri, Genel Merkez’e danışmak lüzumunu bile duyma dan harekete geçeceklerdir.
Demişti. İhtilâlin gün meselesi olduğu kanısında idi. Mustafa Kemal’in teşhisi doğru idi. İki gün önce Manastır’dan gelen, bir subay arkadaş da, Manastır’ın diğer vilâyetlere takaddüm edeceğini söylemişti. İngiltere Kıralı Edward VII. ile Rus Carı Nikola Il.nin Reval’de buluşup görüşmeleri, jmiilâkattan sonra Makedonya’da yapılacak ıslâhat meselesinin ilan edilmiş olması Cemmivet âzaları arasında endişe ve korku yaratmıştı. Avrupa devletlerinin, Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamak kararını verdikleri tahmin olunuyordu. Bu olay, İttihatçıları bir an önce harekete geçmeleri için âdeta zorluyordu.
3 temmuz 1908 de Kolağası Niyazi, halk ve bir miktar askerle beraber Resnekle dağa çıkarak isyan bayrağını açtı. Manastır merkezi, kendisini kuvvetle destekleyordıı. Bunu diğer ayaklanmalar takip etti. İhtilâle dair ilk haberler İstanbul’a geldiği zaman lâyık olduğu ilgi ile karşılanmamış, bastırılması mümkün mevziî hareketler sanılmıştı. Bununla beraber askerî tedbirler alınmıştı.
18. Nizamiye Tümeni, Niyazi ve arkadaşlarını te’dip için görevlendirildi. Tümen Kumandanı Şemsi Paşa idi. Kurmay Başkanlığını Albay Kavaklı Fevzi (Rahmetli Mareşal Çakmak) Bey yapıyordu. Şemsi Paşa, 7 temmuz 1908 de Manastır telgrafhanesinden çıkarken, Teğmen Bigalı Atıf (Cumhuriyet Devrinde Çanakkale Milletvekili, Atıf Kamçıl) tarafından tabanca ile vurulmuştu. Bu haber İstanbul’da bir bomba gibi patladı. Çünkü Şemsi Paşa, İttihatçılara şiddetli darbeler vurmak vazifesi ile bizzat padişah tarafından oraya gönderilmişti. Bu zat okuma yazması yok denecek kadar az alaylı bir subaydı. Saraya körü körüne bağlı idi. Hükümdarın emrettiği her şeyi yapmaya hazırdı.
Yaralanan Teğmen Atıf, arkadaşları tarafından kaçırıldı ve bir yerde saklandı. Albay Fevzi, nüfuzunu hükümet lehine kulanmamış, duruma fiilen müdahale etmemişti. Manastır Valisi Hıfzı Paşa’nın nasıl hareket edeceğini bir hayli merak ettik. Endişemi Rahmi Bey’e açtığım zaman şu cevabı almıştım:
– Hıfzı Paşa hazretleri, İttihadın en muhterem âzalarındandır.
Filhakika son günlerde gizlice cemiyete giren Hıfzı Paşa, Şemsi Paşa’nın katli olayı ile fazla ilgilenmedi. Sultan Hamid, Selânik’e bir tahkik heyeti gönderdi. Lâkin 3. Ordu Müşirliği’nde bulunan subaylar, İttihadın üyeleri olduğu için İstanbul ile cereyan eden yazışmalardan vaktinde haberdar olmak ve tahkik komisyonuna harekâtın pek ciddî olduğu kanaatini vermek imkân dahiline giriyordu. İbrahim Paşa’nın yâveri Yüzbaşı Kâzım Nami (Yazar ve Maarifçi Kâzım Nami Duru) İstanbul’dan gelen şifrelerin birer suretini Talât’a veriyordu. Babıâli, ikinci bir tahkik heyeti göndermek kararını vermişti. Fakat iş işten geçmişti. Niyazi Bey’den sonra Ohri Millî Taburu Kumandanı Kolağası Eyüp Sabri (Cumhuriyet Devrinde Milletvekili Eyüp Sabri Akgöl), Yüzbaşı Bekir Grabene ve daha bazı genç subayların, birlikleriyle dağa çıkarak istibdat idaresine cephe almalarından sonra Selânik’teki durum birdenbire önemli bir hal almıştı. Bu arada Binbaşı Enver de biraz geç kalmış olmasına rağmen bir kısım subaylarla beraber, hat boyundaki askerleri ayaklandırmak üzere Selânik’i terketmişti.
Saraya telgraflar yağıyor. Meşrutiyet’in.-iadesi kesin-bir lisanla talep ediliyordu. Artık hükümet mekanizması duruma hâkim değildi. Rumeli’de galeyanın son haddine geldiği sırada Sadrazam Avlonyalı Ferit Paşa azledilmişti. Padişahın Ferit Paşa’ya da itimadı kalmadığı anlaşılıyordu. 22 temmuzda sadaret makamına yedinci defa Küçük Sait Paşa tâyin olundu. Serasker Rıza Paşa’nın yerine Harbiye Nazırı ünvanı ile Ömer Rüştü Paşa getirildi. Kâmil Paşa sandalyesiz nazır olarak kabineye girdi.
Manastır ve Havalisi Fevkalâde Kumandanlığına tayin edilen Müşir Tatar Osman Paşa’nın, Kolağası Eyüp Sabri (Akgöl) ve Niyazi Bey Ter tarafından dağa kaldırılmış olması Manastır Valisi Hıfzı Paşa’nın, Manastırdaki bütün asker ve halkın ihtilâlcilere katıldığına dair saraya çektiği telgraf, artık tereddüde mahal olmadığına dair padişaha kat’î bir fikir vermişti.
23 temmuz 1908 de önce Manastır ve sonra da Selanik’te meşrutiyet ilân edilmiş, hürriyetin ilk topları atılmıştı. Sultan Hamid, emrivâkii kabul etmiş, Anayasayı yürürlüğe koymak zorunda kalmıştı. Sonradan öğrendiğime göre, Sarayda toplanan nazırlar, Rumeli’deki emri vakiin, padişah tarafından nsaıl karşılanacağını bilemedikleri için tereddüde düşmüşlerdi. Meşrutiyetin iadesi için mazbatasını yazmağa elleri varmıyordu. Hükümdardan yazmak için müsaade de istemeğe cesaret edemiyorlardı. Fakat Sultan Hamid». ilişten geçtiğini artık anlamıştı. Meşrutiyetin ilânını kabulden başka çare yoktu.. Zor karşısında boyun eğmişti. Mabeyin İkinci Kâtibi İzzet Paşa’ya şu emri vermişti:
– Halkın Kanun-ı esâsî’yi ilânını arzu ettiği anlaşılıyor. Ben bunun aleyhinde değilim. Kanun-ı esâsînin ilanı benim zamanımda olmuştur. Müessisi benim. Bir müddet meclisin tatiline lüzum hasıl oldu. Gidip Heyet-i Vükelaya bunları söyleyin. Lüzumlu mazbatanın yazılmasını da irade ettiğimi tebliğ edin.
İradenin kendilerine tebliğinden cesarete gelen nazırlar, kaleme aldıkları Meclisin yeniden açılmasına dair olan mazbatayı padişaha sunmuşlardı. Selanik’te bayram yapılıyor, meydanlarda nutuklar söyleniyor;
– Yaşasın hürriyet!
Sesleri her tarafı dolduruyordu. O akşam Mustafa Kemal ile beraberdim. Diyordu ki:
– Hürriyet ilân edildi. Peki şimdi ne olacak?
Evet, şimdi ne olacaktı? İhtilâlin lideri ve tatbik edeceği bir program yoktu.
Yorumlar