0

Açıkçası böyle bir yazıya nereden başlamak gerekir, hala karar verebilmiş değilim. Yaşadığım ufak bir olayı size anlatarak başlamalıyım diye düşünüyorum.

Çalıştığım yerde sabahları bazen ilgi çekici konularda tartışmalara tanıklık ediyorum. Erzurumlu bir güvenlik görevlisi abimiz ile civarda çalışan bir boya-kaporta dükkanına sahibinin aralarındaki konuşma da benim için böyle ilgi çekici oldu.

Televizyonda gördüğü Ermeni olayları ile ilgili olarak yorum yapan güvenlik görevlisi abimiz lafa başlıyor:

  • Yine azıttı bu Ermeniler… Baksana her yerde Ermeni Soykırımı deyip deyip duruyorlar. Soykırım mı yapmışız biz Ermenilere?
  • Neden azıtmış olsun? Peki ya ne? Olmamış mı yani? Senin köyün adı ne?
  • Benim köyümün adı “Dumlu”. Bizim büyükler anlatırlar, köyde 15-20 köylüyü 3 Ermeni önüne katarak, silah zoruyla camiye tıkmışlar. Üstüne camiyi ateşe vererek çoluk çocuk yakmışlar.
  • Kim yapmış bunu?
  • Ermeniler, Türklere yapıyor…
  • Peki sizin köyün adı daha önce neymiş?
  • Dumlu
  • Nasıl yani, sonradan değişmemiş mi?
  • Bize anlatılan, bizim bildiğimiz, köyümüzün adı en aşağı 200 yıldır ismi Dumludur.

Gördüğüm o ki, köy isimlerinin Ermenice olduğu, daha sonradan Türkçe olarak farklı isimlere çevrildiğini belirtmek isteyen, bizlerin ise bir işgalci gibi onların köylerine yerleştiğimizi ima etmeye çalışan abimiz, aldığı cevaptan hoşnut olmadığından olacak ki, bitirdiği çayın bardağını tezgahın üzerine koyup dükkanına geçiyor.

O kadar alışmışız ki, sanki Türkiye’de hiç Türk yok. Dillere pelesenk olmuş, doğudaki herkes ya Kürt, ya Ermeni… Nasıl bir bilinç yıkamaya maruz kalınmışsa toplum. Peki köylerin adı neden Ermenice? Atatürk’ün Adana ziyareti sırasında gördükleri bu sorunun cevabı olabilir.

Bu villa kimin?

  • Kirkor Efendinin Paşam
  • Şu Köşk?
  • Dimitri Efendinin Paşa Hazretleri!
  • Ya şu ilerideki konak?
  • Salamon Efendinin!

Atatürk bu kez, az ötedeki toprak damlı, virane bir evin sahibini öğrenmek için sorunca, Adanalı gazi cevap verdi:

  • Recep Çavuş’un Paşam!

Atatürk, bu duruma biraz üzülmüş, biraz da sinirlenmiş idi. Yanındakilere emir vererek Recep Çavuşu yanına çağırmalarını söyler!

Recep Çavuş gelince; bir asker selamından sonra, “Emredin Paşam” dedi.

Atatürk, bu kez Recep Çavuşa sormaya başladı:

  • Bu villa Kirkor Efendinin, bu köşk Dimitri Efendinin, şu konak Salamon Efendinin, o virane de senin! Bu Ermeniler, Rumlar, Yahudiler şu binaları dikerken sen neredeydin?

Recep Çavuş, cevap verir:

  • Sizinle beraberdim Paşam! Trablusgarp’ta, Çanakkale’de, Sakarya’da!

En başta tanık olduğum konuşmayı anlatmamın sebebini anlamışsınızdır.

Bir başka bakış açısı ile, Ermeni sorununu Hrant Dink üzerinden çözmeye çalışmak kime ne kazandıracak?

Mümkün mü bundan bir sonuç alabilmek? O zaman belki olayların çözümünü, Ermeni terör örgütü ASALA’nın yaptığı katliamlardan başlayarak çözebilirsiniz. 1975 tarihinden 1985’e kadar, 21 ülke, 38 şehirde gerçekleşen 110 silahlı, bombalı katliamları anlatarak Ermeni sorununu çözebilirsiniz. 1968’den itibaren ASALA, 84 olayda 299 kişiyi yaralamış 46 kişiyi öldürmüştür. Bunun yanında 42 Türk ve 4 yabancı uyruklu diplomatın öldürülmesi ile çözüm getirebilirisiniz diye düşünüyorum.

Bunun yanında hatırlatmak lazım ki, Paris’te Türk Hava Yollarını bombalayan örgüt üyelerine, sadece 30 ay ceza verilmiştir.

Kaldı ki Hrant Dink, sizin düşüncenize de hizmet etmiyordu. Bakın 25 Nisan 2006’da Malatya İşadamları Derneği’nde yaptığı konuşmada ne diyor:

Geçmişte İngilizlerin, Fransızların, Rusların, Almanların şu topraklar üzerinde oynamış oldukları rol neyse, bugün aynen tekrarlanıyor. Geçmişte Ermeni halkı onlara güvendi, kendilerini Osmanlı’nın zulmünden kurtaracak sandı. Ama yanıldılar. Çünkü onlar geldiler, kendi işlerini, kendi hesaplarını yaptılar. Çekilip gittiler ve burada kardeşi kardeşle kan içerisinde bıraktılar. Ve bugün Kürtlerin yaşadığı aynı şey. Amerika geldi Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti oluşturmak üzere. Kürt kardeşlerimiz için orası bir çekim alanı mı oldu, ne oldu başka bir şey mi oldu? Ümit mi oldu? Bu çok tehlikeli bir gidiş. Amerika bu. Gelir, o kendi hesabını yapar işine bakar, işi bittiğinde de çeker gider. Ondan sonra da burada tekrar insanları burada kendi didişmesi içinde bırakır.[1]

Gelelim biraz tarihi araştırmalara ve günümüz gerçekliğine.

Tarihsel gerçekliğe baktığımızda, Ermeni sorununu mu konuşmak daha doğrudur yoksa Ermenilerin saplantılı bir şekilde sürekli dile getirdikleri, dünyanın da teker teker “Ermeni Soykırımı” olarak adlandırılmaya çalıştığı Ermeni olaylarını mı?

Osmanlı imparatorluğunda Türk ve Ermeni topluluklarını karşılaştıracak olursak eğer, Türklerin yüzyıllardır çeşitli devletlerle savaş halinde olması göz önüne aldığımızda, ülke içerisinde güvenlik sorunu yaşamadan, can, mal ve namusları emniyet altında, inançları açısından bakacak olursak tamamıyla serbest, huzurlu ve mesut, ekonomik açıdan bakılacak olursak eğer Müslüman halktan çok çok daha rahat yaşamışlardır. Ticaret ve sanatla uğraşmışlar, sarraflık ve kuyumculuk yapmışlar, öteden beri Osmanlı Devletince özel hizmetlerde ve emniyet gerektirecek işlerde hizmet vermişlerdi. Devletin Darphane ve Baruthane gibi önemli müesseselerinin başına getirilmişler ve “millet-i sâdıka” olarak adlandırılmışlardır.

Şunu iyi kavramak lazım:

Ermeni sorunu, Ermenilerin içinde bulundukları şartlardan ve ihtiyaçlarından değil, büyük devletlerin bölge üzerindeki çıkar hesaplarından kaynaklanmıştır.

Büyük devletlerin, Osmanlı topraklarında, kendi hesaplarını gizlemek için kullandığı Ermeni sorunu, dünya kamuoyunda bir insanlık ve Hristiyanlık sorunuymuş gibi gösterilmektedir. Bu durum, sürecin en başından, şuan yaşanan olaylara kadar böyledir. Başta Ermeni Patrikhanesi olmak üzere bağımsızlık ve muhtariyet hayali peşinde koşan Ermeniler kendileri üzerinde oynanan oyunları görememişlerdir.

Soykırım nedir ve neye denir?

Aralık 1948’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilmiş ve Ocak 1951’de yürürlüğe giren Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesinin 2. maddesinde, “Soykırım suçu” şu şekilde tanımlanmaktadır:

“Bu sözleşmede, soykırımının anlamı, aşağıya sayılan fiillerin, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, bu niteliği yüzünden, kısmen veya tamamen yok etmek kastıyla işlenmesidir:

a) Grup üyelerinin öldürülmesi;
b) Grup üyelerinin fiziki ve zihni sağlığını bozucu eylemler;
c) Grubun, kısmen veya tamamen fizik varlığının yok olmasına neden olacak yaşam koşullarına tabi tutulması;
d) Grup içi doğumları önleyici önlemler alınması;
e) Gruba ait çocukların zorla başka bir gruba transfer edilmeleri.” [2]

Soykırım tanımı nasıl ortaya çıktı?

Bugün yasalarda, yukarıda aktardığımız gibi geçen, Soykırım ya da Jenosit olarak kullanılan bu tanım, Polonya Yahudisi bir hukukçu olan Raphael Lemkin tarafından, Yunanca “ırk”, “soy” anlamına gelen génos ile Fransızca’ya Latince “katletmek” anlamına gelen cidium kökünden geçmiş cide sözcüklerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuştur.

https://www.youtube.com/watch?v=moByGLA7FDc

Lemkin, 1900 yılında Rus İmparatorluğu’na ait olan Bezwodne köyünde dünyaya gelmiş. Dil üzerine eğitim almıştır.

Zaman ve Taraf gazetesi yazarlığı yapan Ümit Kardaş, Lemkin hakkında bir hikaye anlatıyor:

1921 yılında Talat Paşa’nın Berlin’de bir Ermeni genci tarafından öldürülmesi davasıyla ilgilenen Lemkin, dava dosyasından hareketle Osmanlı İmparatorluğunda yaşananlarla ilgili bir dosya oluşturur.. Profesör hocasıyla davayı tartışması sırasında Talat Paşanın eylemleri nedeniyle yargılanmasını gerektirecek hiçbir uluslararası hukuk kuralının bulunmadığını öğrenmesi ve hocasının bu durumu çiftçinin kümesindeki tavukları öldürmesinin hesabının kendisinden sorulamayacağı örneğiyle açıklaması Lemkin’i derinden sarsar.[3]

Yani, Lemkin, 1945 II. Dünya Savaşı sırasında Almanlar tarafından Yahudilere uygulanan soykırımı da, Türklerin, Ermenilere uyguladığı sözde soykırıma dayandırıyor. Talat Paşanın eylemleri nedeniyle yargılanması gerekiyormuş. Ama 25 Nisan 2015 tarihli bu yazının yazmadığı ve Lemkin’in bilmediği bir şey var: 1921 yılında Talat Paşa’nın Berlin’de bir Ermeni genci tarafından öldürülmesi davasındaki “Ermeni gencin” oğlu, benim babam bir katil ve yalancıydı diyor ve ekliyor:

Onun kız kardeşi yoktu. Hakime üç kız kardeşi olduğunu söyledi. Babam hiç bir zaman da zorunlu bir göç içinde yer almadı. (…)
Bu fikirleri kirli bir çorap gibi çıkartıp bir kenara bıraktı. O, büyük Ermenistan yerine Kaliforniya’da bir ev hayali kuruyordu. Bizimle, ailesiyle ilgilendi. Onu bu yüzden seviyordum.[4]

Talat Paşa – Kaynak: Wikimedia Commons’tan Özgür medya deposu

Bu arada, Talat Paşa ile ilgili olarak ne düşünüyorsunuz ama gelin bu konu ile ilgili Talat Paşa’yı dinleyelim:

Rauf Bey, olan olmuştur, artık, ne dense faydasızdır. Biz, harbe, ancak vatanı düştüğü inkiraz uçurumundan kurtarabiliriz kanaatiyle girdik. (…)
Bu arada
düşmanlarımızın ve dostlarımızın bizi şiddetle tenkit ve itham eyledikleri Ermeni tehciri meselesi de vardır. Fakat bizim yerimizde kim olsaydı memleketin selâmeti namına bunu yapmağa mecburdu. Düşünün bir kere; ordularımız, sayıca ve teçhizatça kat kat üstün düşman kuvvetleri karşısında adeta dişi ile tırnağı ile bir ölüm-kalım mücadelesi yaparken, vatandaş bildiğimiz Ermeniler, bütün menzil yolları boyunca silahlanıp ayaklanarak bizi arkadan vurmak maksadıyla düşmanla iş birliği yaptıkları zaman bu unsuru harp bölgeleri dışına sevk etmekten başka bir çare tasavvur edilebilir miydi? Yoktu, hiç bir çare yoktu. Ve bu elbette kolay yapılabilir bir iş de değildi. Bundan dolayıdır ki tatbiki esnasında bazı idaresizlikler ve fenalıklar olmuştur. Bu ciheti itiraf etmekle beraber, şunu da söyleyeyim ki, o hengâmede uzaklarda olup biten idaresizliklerin ve fenalıkların günahını, bunlardan benim gibi habersiz olan hükümet erkânına yüklemek de insaf ile kabili telif değildir. Emin olunuz ki isyan ile fiillen münasebeti olmayan bazı Ermenilere kıyılmasına mani olamayışımız ve bu arada kıymetli arkadaşlarımızdan ikisini şehit verişimiz beni dilhun (içi kan ağlayan) etmiştir.*

(…) Tekrar edeyim, isyan bölgesi dışında ve isyan ile fiilen alâkaları olmayan bazılarına yapılan mezalime mâni olamadığım için derin bir elem ve ıstırap duymaktayım.[5]

Ermeni Meselesini Soykırım olarak Nitelendiren Devletler [6]

Bugün Ermeni olaylarını “Soykırım” olarak nitelendiren 20’ye yakın ülke mevcut. Bunlardan bazılarında ise “Soykırım yoktur” demek suç teşkil ediyor.

Ermeni iddialarını ilk olarak 1965’te tanıyan Uruguay, bu tarihten sonra 2004, 2005 olmak üzere üç kez Ermeni soykırımı iddialarını kabul etmiştir.

Uruguay’ı, 1982’de Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti izledi.

Ardından Arjantin, zaman içinde konuyla ilgili olarak 1993, 2003, 2004, 2005, 2006, 2007 yıllarında, tam 7 ayrı tasarıyı parlamentosundan geçirdi.15 Ocak 2007′ tarihinde Arjantin Parlamentosu, 24 Nisan’ı “Tolerans ve Halklar Arasında Saygı Günü” ilan eden bir yasayı kabul etmiştir.

Rusya, 1995 ve daha sonra da 2005 yılında iki kez soykırımı kabul etmiştir. Rusya Federasyonu Federal Konseyi Devlet Duması yani, Temsilciler Meclisi, 14 Nisan 1995’de kabul ettiği kararda, Ermeni iddialarına konu edilen olaylar kınadı ve “24 Nisan Soykırım Kurbanlarını Anma Günü” olarak ilan edildi.

1996, 2000 ve 2004’te gündeme gelen Ermeni Soykırımı iddiaları, Kanada meclisinde her defasında kabul edildi. Ayrıca Kanada Parlamentosunun Senato kısmında 13 Haziran 2002 tarihinde “Ermeni Soykırımının Tanınması ve Anılması” başlıklı bir önerge kabul edilmiştir. Kanada Avam Kamarasının 21 Nisan 2004 tarihinde kabul ettiği bir başka kararda da 1915 olayları ile ilgili olarak yaşananların “insanlığa karşı suç” olarak nitelendirilmiştir.

Kendilerine de soykırım yapıldığını iddia eden Rumlar, Yunanistan 25 Nisan 1996 tarihinde çıkardığı bir kanunla Ermeni soykırımını tanıdı ve 24 Nisan’ı “Ermeni soykırımını anma günü” ilan etti. Rum Soykırımı olduğunu da iddia eden Rumlar, meclislerinden geçirdikleri yasada 1915 olaylarından açıkça Türkleri sorumlu tutarak Türkiye’nin sorumluluğuna atıfta bulunuyor.

Lebanon Chamber of Deputies Resolution, 3 Nisan 1997

Ermeni olayları, Lübnan’da yaşayan Ermeni lobisinin yoğun çabaları sonucunda 1997 ve 2000’de soykırım adlandırıldı. Lübnan Temsilciler Meclisinin 3 Nisan 1997 tarihli kararında 24 Nisan “Anma günü” ilan etti. [7]

Belçika Senatosu 26 Mart 1998 tarihinde “Türkiye’de Yaşayan Ermenilerin 1915 Soykırımına İlişkin Karar”ı kabul ederek, yaşanan olayları soykırım olarak nitelendirdi. [8]

İsveç Parlamentosu, 11 Mart 2010 tarihinde kabul ettiği bir metinle, Ermeni iddialarını Asuri, Süryani, Keldani ve Pontus Rumlarını da içine alacak şekilde genişletmiştir. [9]

2000 yılında İtalya, Ermenilere yönelik soykırım yapıldığını kabul etti. İtalya’nın göbeğinde bulunan ve Hristiyanlığın merkezi Vatikan, aynı yıl soykırım olarak adlandırdı.

2001 senesinde Ermeni soykırımını tanıyan Fransa‘da ise sözde Ermeni soykırımını reddetmek bile suç sayılıyor.

İsviçre, Ermeni Soykırım iddialarını 16 Aralık 2003’te kabul etti ve Ermeni soykırımını kabul etmeyenlere ceza öngören yasayı kabul eden ilk ülke oldu.

Avrupa Süryani Birliği, Bathnahrin Özgür Kadınlar Birliği ve İsviçre Süryani Merkezi adlı kuruluşlar, İsviçre Ulusal Meclisi’ne uzun süre önce bir dilekçe vererek, “1915 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun Süryani, Keldani, Asuri, Ermeni ve Pontus-Rum nüfusuna uygulanan soykırımı tanıyacak bir kararı kabul etmesini, Birleşmiş Milletler’den 1915 yılında Süryani-Asuri-Keldani nüfusa uygulanan katliamlara resmi olarak soykırım statüsü verilmesinin talep edilmesini” istediler. [10]

Türkiyede ise Sabah gazetesi, insanların tepkisini çekmemesi için “İsviçre Ermeni soykırımını reddetti” [11] başlıklı haberler yaptılar. Halbuki haberin içinde “İsviçre, 2005 yılında da Ermeni iddialarını reddeden ve olmadığını söyleyenlere ceza öngören yasayı kabul eden ilk ülke olmuştu.” deniyor.

Slovakya Ulusal Meclisinde, 30 Kasım 2004 tarihinde “Slovakya Ulusal Meclisi, 1915 yılında Osmanlılar tarafından girişilen Ermeni soykırımını tanır ve bunun insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğunu kabul eder” şeklinde bir bildiri benimsendi ve Fransa gibi bu ülkede de soykırımı reddedenlere hapis cezası uygulanmakta. Hatırlayın Slovakya Yüksek Mahkeme Başkanı ne demişti?

Soykırımı inkâr eden Türk’ü görevine bakmadan 5 yıl hapse atarız! [12]

Hollanda Temsilciler Meclisi 21 Aralık 2004 tarihinde yapılan oturumunda, “Hollanda Hükümetini Türkiye ile yürütülecek kültürel ve siyasi diyalog çerçevesinde Türkiye’nin Ermeni Soykırımını tanıması konusunu sürekli gündeme getirmesini” talep eden bir önerge kabul edilmiştir.

Polonya Parlamentosu, 19 Nisan 2005 tarihinde, Ermeni soykırımı iddialarını kabul etti ve 1915 olayları mağdurlarının “saygıyla anıldığı” kaydedildi.

Almanya parlamentosu Bundestag, 16 Haziran 2005’te çıkardığı kararla ‘soykırım’ı tanıdı ve dönemin Alman devletinin bundaki rolünden dolayı resmen özür diledi. Alınan karar metninde kullanılan ‘soykırım’ sözcüğü yalnızca bir yer geçiyor. O da şu şekilde: “Çok sayıda bağımsız tarihçi, parlamento ve uluslararası örgüt Ermenilerin tehciri ve yok edilmesini soykırım olarak nitelendirmektedir”.

Venezuela Ulusal Meclisi 14 Temmuz 2005 tarihinde kabul ettiği kararda Ermeni iddialarına destek verildi. Venezuela tarafından alınan karar metninde, Ermeni halkına karşı ‘Genç Türk’ rejimi ve onun ‘Pantürkizm’ ideolojisi tarafından işlenen soykırım ifadesine yer verilmesine karşılık, Osmanlı Devleti veya Türkiye’ye bir atıfta bulunulmamasına karşın, bu iddialar Türkiye tarafından kabul edilinceye kadar Türkiye’nin AB üyelik sürecinin askıya alınması istenmişti.

Litvanya Parlamentosu ise 15 Aralık 2005 tarihinde aldığı kararında da Ermeni soykırımını tanıdı ve Türkiye’nin de soykırımı tanıma çağrısı yaptı.

Şili 2007’de, son olarak da Bolivya yaşanan olayları soykırım olarak nitelendirdi.

Bunun yanında günümüzde Amerika Birleşik Devletlerinde bulunan, 41 eyalet Ermeni yönelik bir soykırımının olduğunu kabul etmektedir. Britanya‘yı oluşturan ülkelerden İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda‘nın yerel meclisleri sözde ‘soykırım’ı tanıyor. Yerel meclisi bulunmayan İngiltere‘nin haliyle ‘soykırım’ı tanıma doğrultusunda bir kararı bulunmazken, Britanya, Ermeni katliamlarını resmen kınıyor ancak bu olayların 1948 Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi’ndeki tanımlara göre soykırım sayılmak için yetersiz olduğunu ve bu sözleşmenin geriye dönük uygulanamayacağını savunuyor.

Ülkelerin dışında, Birleşmiş Milletler Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonu, Avrupa Konseyi, Avrupa Parlamentosu, Dünya Kiliseler Konseyi, Avrupa’da bulunan Genç Hristiyan Erkekler Birliği ve ülkemizde de faaliyet gösteren İnsan Hakları Derneği sözde Ermeni Soykırımını tanıyan kuruluşlardır.

Amerika Birleşik Devletlerinden The New York Times, Associated Press ve Los Angeles Times; İngiltere’den The Times ve The Independent; Rusya’dan ise Izvestia‘nın bulunduğu pek çok yabancı basın kuruluşu da Ermeni olayları ile ilgili haberlerinde ‘soykırım’ tabirini kullanmakta. [13]

Bunun dışında, İlk Ermeni Kırımı Anıtı 24 Nisan 1968 tarihinde Lübnan‘ın Beyrut şehrinde dikilmiştir. Bundan sonra Ermenistan, ABD, Mısır, Fransa, Brezilya, Bulgaristan ve İtalya gibi ülkelerde de bu tip anıtlar dikilmiştir.

Avrupada Ermeni Soykırımı İddialarının Gelişimi

Avrupa Birliği Bayrakları – Kaynak: Centralbanking.

Bugün 28 Avrupa Birliği ülkesinden 11 tanesi 1915 olaylarını “soykırım” olarak tanıyor.

14 Nisan 1987 tarihinde Türkiye resmen tam üyelik başvurusunda bulundu. Bu tarihten tam üç ay sonra, 18 Haziran 1987’de Avrupa Parlamentosu, “Ermeni Sorununun Siyasi Çözümü” başlıklı bir tavsiye kararı aldı. [14] Alınan kararda 1915-1917 dönemindeki olaylar, yukarıda da aktardığımız, 1948 Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne göre [15]

“soykırım” olarak adlandırıldı ve Türkiye’nin 1915 olaylarını bu çerçevede tanımamasının AB’ye tam üyelik yolunda engel olduğu görüşüne yer verilmiştir.

Avrupa Parlamentosunun aday ülkelerle ilgili olarak hazırladığı düzenli raporlardan birisi de Türkiye hakkında hazırlanmıştır. 2000 yılında hazırlanan rapor, Hıristiyan Demokrat Grup üyesi Fransız Alain Lamassoure tarafından hazırlanmıştır. [16]

15 Kasım 2000 tarihinde, “AB’ye tam üyelik yolunda Türkiye tarafından atılan adımlar” konulu raporun ilişiğindeki karar tasarısı, Strasbourgda Avrupa Parlamentosu Genel Kurulunda oylanarak kabul edildi. Ermeni diyasporasının iddialarını karara sokmayı hedefleyen bir değişiklik önergesi az farkla kabul gördü.

Avrupa Parlamentosunun Dış İlişkiler Komitesinin 22 Kasım 2001 tarihinde açıklamış olduğu tasarısında Türkiyenin Avrupa Birliği üyeliği adaylığı ile ilgili olarak şu açıklama yapılmıştır:

Türkiye’nin AB üyeliği adaylığı, birliğe bölgede çatışmalar konusunda Türkiye’nin esnekliğini artırmasını garanti eden özellikle Ermenistan açısından özel fırsatlar ve nedenler sunmaktadır. Bu hem sınırın kapanması hem de 1915 soykırımına bakışı açısından böyledir…[17]

Avrupa Parlamentosunun bahsi geçen taslağında yukarıda verilen paragrafına ise şöyle bir dipnot düşülmüştür:

Soykırımın tanınması talebi, çoğunlukla Ermeni politikacılar tarafından yapılmaktadır. Bildirildiği üzere Kemal Atatürk 10 Nisan 1921’de TBMM’de yaptığı konuşmada Jön Türk rejiminin İttihat ve Terakki Hükümeti) Birinci Dünya Savaşında Ermenilere karşı soykırım yaptığını söylemiştir[18]

Ancak, Atatürk’ün Türkiye Büyük Millet Meclisinde böyle bir konuşma yapmış olması imkansızdır. Neden?

Çünkü, 2 Nisan 1921 ile 30 Nisan 1921 tarihleri arasında TBMM’nde on üç oturum yapılmıştır ve ne açık ne de gizli celse zabıtlarına baktığımızda 10 Nisan 1921 tarihli bir oturum gözükmemektedir. [19]

Bir diğer hususu belirtecek olursak, Mustafa Kemal Paşa, 1921 yılı Nisan ayı içerisinde TBMM’nde yapılan hiçbir oturuma başkanlık etmemiş hatta bu tarihte Meclise dahi gelmemiştir.

Yeri geldi, anlatalım. Sağda solda “Atatürk’ün, “sözde Ermeni Soykırımı” ile ilgili hiç bir beyanı olmamış, bu gösteriyor ki, Atatürk gerçeği biliyordu (Ermenilere soykırım yapıldığını) ve pişmanlığından bu olayı hiç dillendirmemiştir” deniyor. Hayret ediyorum. Tüm Avrupa’daki uluslar ve hatta bizimle komşu olmayı bırakın, dünyanın diğer bir ucundan kalkıp pek çok devlet ağzı köpürmüş köpekler gibi üzerimize çullanacak, siz ve yakın arkadaşlarınız Osmanlı Devleti’nin son demlerindeki son subaylar, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir özgürlük mücadelesi vereceksiniz ve siyasi alanda size yöneltilmiş en büyük kozlardan birisi hakkında hiç bir tartışma yapmamış olacaksınız. Buna inanan olabilir mi?

Geçersiniz “Atatürk’ün Bütün Eserleri” adlı 33 cilt kitabın karşısına, 11. cildini alırsınız elinize, sayfa 60 sayfasından okumaya başlarsınız… 26 Şubat 1921 tarihinde Atatürk’ün Amerikalı gazeteci Streit ile yaptığı mülakat sırasında 1915 olaylarına ilişkin açıklamalar işte tam da orada sizi bekliyor!

Rus ordusu 1915’te bize karşı büyük taarruzunu başlattığı bir sırada o zaman Çarlığın hizmetinde bulunan Taşnak Ermeni Komitesi, askeri birliklerimizin gerisinde bulunan Ermeni ahalisini isyan ettirmişti. Düşmanın sayı ve malzeme üstünlüğü karşısında çekilmeye mecbur kaldığımız için kendimizi daima iki ateş arasında kalmış gibi görüyorduk. İkmal ve yaralı konvoylarımız acımasız şekilde katlediliyor, gerimizdeki köprüler ve yollar tahrip ediliyor ve Türk köylerinde terör hüküm sürdürülüyordu.

Bu cinayetleri işleyen ve saflarına eli silah tutabilen bütün Ermenileri katan çeteler, silah, cephane ve iaşe ikmallerini bazı büyük devletlerin daha barış zamanından beri kendilerine kapitülasyonların bahşettiği dokunulmazlıklardan istifade ederek ve bu maksada yönelik olarak büyük stoklar husule getirmeye muvaffak oldukları Ermeni köylerinden yapıyorlardı.

İngiltere’nin barış zamanında ve harp sahasından uzak olarak İrlanda’ya reva gördüğü muameleye hemen hemen kayıtsız bir şekilde bakan dünya kamuoyu, Ermeni ahalisinin tehciri hususunda almaya mecbur kaldığımız karar için bize karşı haklı bir ithamda bulunamaz. Bize karşı yapılmış olan iftiraların aksine, tehcir edilmiş olanlar hayattadır ve bunlardan çoğu, şayet İtilaf devletleri bizi tekrar harp etmeye zorlamasa idi, evlerine dönmüş olurlardı.

Avrupa Parlamentosunun 28 Şubat 2002’de kabul ettiği kararda ise 1987 yılındaki karara atıf yapılarak, “Türkiye’ye uzlaşma temeli oluşturması” çağrısında bulunuldu.

Avrupa Parlamentosu 28 Eylül 2005 tarihinde aldığı bir başka kararda da “Türkiye’ye Ermeni iddialarını tanıma çağrısı” yaptı. Açık açık “bu tanımanın Avrupa Birliği’ne girişin ön şartı olduğu” ifadesine yer verildi.

Avrupa’nın Ermeni Olayları hakkında sahip olduğu düşünce yapısı o günden bugüne kadar hiç değişmemiş aksine artarak devam etmiştir. Bunun en yakın örneği, Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu tarafından 12 Mart 2015 tarihinde kabul edilen “2013 Yılı Dünyada İnsan Hakları ve Demokrasi” başlıklı raporda, 1915 olayları konusunda geçen ifadelerdir.

Böylece Avrupa Birliği sürecinde, Türkiye’nin Ermeni tezleri ile mahkum ettirilmesi, en baştan itibaren süregelmektedir.

Çok yakın bir örnek verecek olursak geçtiğimiz Nisan ayında Avrupa Parlamentosu (AP), 1915 olaylarını “soykırım” olarak nitelediği ve Türkiye’ye geçmişiyle yüzleşerek “tanıma” çağrısı yaptığı kararı ezici çoğunlukla kabul etti. [20]

Tüm bunların yanında “soykırım” suçundan dolayı Türkiye’nin sorumlu tutulamayacağının yer aldığı parlamento kararları da bulunuyor. Bunlardan bir tanesi de Avrupa Parlamentosunun aldığı 1987 tarihli karardır.

Moskova’da düzenlenen “Soykırımların olmadığı bir dünya” adlı programa gönderdiği mesajda, Rusya devlet başkanı Putin, büyük ölçüde kendilerinin yarattıkları bu sorunu “Soykırım olarak” nitelendirdi. [21]

Rusya’dan gelen ilk icraat bu değil, hatırlayın 1995’te Temsilciler Meclisinden Ermeni Olaylarını soykırım olarak nitelendiren bir yasa geçirmişlerdi. Tarih boyunca Ermenil ve Kürtleri kendi milli çıkarları ve politikaları için kullanan ve günümüz Ermenistanını bir askeri üs olarak kullanan Rusya’nın farklı bir şeyler yapmasını mı bekliyordunuz?

Nereden biliyorsun diye mi soruyorsunuz şimdi? Gelin cevaplamaya çalışayım:

Rusya Federasyonu ve Ermenistan devlet başkanları arasında 16 Mart 1995 tarihli Ermenistan Cumhuriyeti Arazisinde Rusya’nın Askerî Üssüne İlişkin Rusya Federasyonu ve Ermenistan Cumhuriyeti arasında bir anlaşma kabul edildi. [22]

Ne büyük tesadüftür ki, Liberal Demokrat Partiden milletvekili Aleksey Mitrofanov’un 1995 yılında hazırladığı ve Rusya Duma’sının “Batı Ermenistan’da 1915-1922’de Ermeni halkı soykınımının kınanması hakkında” bildiriyi kabul etmesi de aynı yıla tekabül etmektedir.

2001 yılında olanları unuttunuz mu ki 2015’te olanlara şaşırıyorsunuz?

Eylül 2001’de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ermenistan’ı ziyaretinden kısa süre önce, Ermenistan ve Rusya Savunma Bakanları basın konferansı düzenleyerek iki ülke arasında askeri ilişkiler hakkında bilgi vererek taraflar arasında 40’tan çok askeri anlaşma imzalandığını bildirmiştir. Rusya Savunma Bakanı Sergey İvanov, Rusya’nın kısa ve orta vadede Kafkasya ve özellikle de Ermenistan’daki askeri üslerden vazgeçmeyeceklerini ifade ederek, bunun Rusya açısından jeopolitik bir zorunluluk olduğunu dile getirmiştir. [23]

Bağımsızlık ve muhtariyet hayali peşinde koşan Ermeniler kendileri üzerinde oynanan oyunları görememişlerdi dedik ama gören kişiler de yok değil!

Birkaç gün sonra ise Rusya Devlet Başkanı 15 Eylül 2001’de Ermenistan’a yaptığı ziyaret sırasında sözde Ermeni soykırımı anıtına çiçek koymuş, anıt defterine “Rusya her zaman Ermeni halkının acı ve trajedilerine duyarlı olmuştur. Soykırımı kurbanları önünde saygıyla eğiliriz[24] diye yazmıştır.

Taşnak Partisinin Yapacağı Bir Şey Yok isimli kitabın ön kapağı

Kitap aslında, Ovanes Kaçaznuni’nin 1923 yılı Nisan ayında Taşnaksutyun Partisi’nin Bükreş’te yapılan Yurt Dışı Konferansında yaptığı konuşmadır.

Mesela ne diyor Kaçaznuni? Gelin sıra sıra, madde madde bakalım:

  1. 1914 sonbaharında, Türkiye henüz savaşan taraflardan birine katılmamış, fakat savaş hazırlıkları içindeyken, Güney Kafkasya’da büyük gürültü içinde ve enerjik biçimde Ermeni gönüllü birlikleri oluşturulmaya başlandı. Ne için ??? (…) ve sadece birkaç hafta içerisinde Ermeni devrimci Taşnaksutyun Partisi (EDDP) hem bu birliklerin oluşturulmasına hem de bunların Türkiye’ye karşı gerçekleştirdikleri askeri operasyonlara aktif biçimde katıldı
  2. 1915 yaz ve sonbahar döneminde Türkiye Ermenileri zorunlu göçe (tehcir) tabi tutuldu, kitlesel sürgünler ve baskınlar gerçekleştirildi. Bütün bunlar Ermeni meselesine ölümcül darbe vurdu.
    Buradan da anlayacağımız üzere ortada bir Ermeni Meselesi var! Var mı? Var! Şimdi devam edelim sonra açıklayacağım:
  3. Türkler ne yaptıklarını biliyorlardı ve bugün pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır; sonradan anlaşıldığı üzere, Türkiye’de Ermeni meselesinin temelli çözümü açısından bu yöntem en kesin ve en uygun yöntemdi. (…) **Türk egemenliğine karşı onlarca yıl önce başlatılmış olan mücadele, Türkiye Ermeni’lerinin sürülmesi ve yok edilmesiyle,dolayısıyla Türkiye Ermenistan’ının boşaltılmasıyla sonuçlanmıştır.**

Demek asıl mesele onlarca yıldır süregelen Türk egemenliğine karşı yürütülen mücadeledir. Başka ne diyor Kaçaznuni?

  • Biz, kayıtsız şartsız Rusya’ya yönelmiş durumdaydık. Herhangi bir gerekçe yokken, zafer havasına kapılmıştık. Sadakatimiz, çalışmalarımız ve yardımlarımız karşılığında, çar hükümetinin Ermenistan’ın bağımsızlığını bize armağan edeceğinden emindikAklımız dumanlanmıştı. Biz kendi isteklerimizi başkalarına mal ederek, sorumsuz kişilerin boş sözlerine büyük önem vererek ve kendimize yaptığımız hipnozun etkisiyle, gerçekleri anlayamadık ve hayallere kapıldık.
  • Kötü kaderden şikayet etmek ve felaketlerimizin sebeplerini kendi dışımızda aramak acıklı bir durumdur. Bu bizim (hastalıklı) milli psikolojimizin karakteristik bir özelliğidir ve Taşnaksutyun partisi de bundan kaçamamıştır. (…) sanki uzak görüşlü olmamamız bir kahramanlıktı çünkü isteyen herkes, Fransızlar, İngilizler, Amerikalılar, Gürcüler, Bolşevikler tek kelimeyle bütün dünya bizi kolayca aldattı, atlattı ve ihanet etti, oysa bizler safça bu savaşın Ermeniler için yapıldığına inandırılmıştık.
  • 1914-1918 yılında emperyalistlere karşı savaşlarında bozguna uğrayan Türkler, dinlenerek iki yıl içerisinde yeniden canlandılar. Yeni genç ve yurtsever duygularla hareket eden bir nesil ortaya çıkarak, Anadolu’da kendi ordusunu yeniden organize etmeye başlamıştı. Türkiye’de milli bilinç ve kendisini savunma içgüdüsü uyanmıştı.
    Onlar Küçük Asya’da istikballerini hiç olmazsa bir şekilde temin edebilmek için Sevr Anlaşması’na askeri güçle karşı koymak zorundaydılar. Bizim bu dönemde barışı reddetmemiz ve silahlanmamız büyük bir hataydı.
    Çok geçmeden sınırlarımıza askerî operasyonlar başladığında, Türkler bizimle bir araya gelmeyi ve görüşmelere başlamayı teklif ettiler. Biz ise onların bu teklifini geri çevirdik. Bu büyük bir hataydı. Bu, görüşmelerin kesinlikle başarıyla sonuçlanacağı anlamına gelmezdi ama bu görüşmelerde barışçı bir sonuca ulaşma ihtimâli vardı.
  • Türklere karşı ayaklandık. Barışı sabote etmek için savaştık bile. Artık hepimiz, Türkler’in düşmanı olan itilaf devletlerinin kampındaydık. Türkiye’den “denizden denize Ermenistan” talep etmekteydik. İtilaf devletlerinin ordularını Türkiye’ye göndermeleri ve hakimiyetimizi temin etmeleri için Avrupa ve Amerika’ya resmi çağrılar yaptık. Nihayet şu da var ki, var olduğumuz sürece aralıksız olarak Türkler’le savaştık, öldük ve öldürdük. Artık, Türkler’e ne gibi bir güven telkin edebiliriz ki?
  • Türkiye’nin yedi ili, Kilikya’da dört sancak ve Karadeniz’den Akdeniz’e Karabağ dağlarından Arap çöllerine uzanan “Büyük Ermenistan” tasarlanmakta ve talep edilmekteydi. Bu emperyalist hayal nasıl gerçekleşebilirdi?
  • Kişilere karşı suikastlar planlayarak ve gerçekleştirerek, bir zamanlar Yıldız köşkünde yaptığımız gibi yapabilir bu kez başkalarını bombalayabiliriz. Ama niçin? Biz Türkiye’de gürültü çıkarttığımızda bu gürültü sayesinde büyük devletlerin dikkatini Ermeni konusuna çekeceğimizi ve onları bizim lehimize aracı olmaya zorlayacağımızı sandık. Şimdi ise böyle bir aracılığın kaç para ettiğini artık biliyoruz.

Putin, “1915 olayları, tüm dünyayı sarstı. Rusya, yaşananları kendi acısı olarak gördü. Milyonlarca Ermeni vatandaşı Rusya’ya sığınarak hayatta kalmayı başardı.” diyor. [25]

Rusya, yaşananları kendi acısı olarak görmüş. Hayret!

Bugüne kadar kimse Ovanes Kaçaznuni nasıl öldü diye sordu mu?

Rusçada, Большая чистка, Bolshaya chistka olarak isimlendirilmiş bir olay vardır. 1936 – 1939 yılları arasında, Stalin rejimi, kendisine muhalefet olan pek çok kişiyi temizledi. Bu temizleme olayına “Büyük Temizlik” deniliyor.

Bu katliamlarda, kayıtlara göre 1937 ile 1939 yılları arasında 20,760 kişi öldürüldü ve bunların büyük çoğunluğu da din adamıydı. [26]

Bunların içinde bazı önemli Ermeniler de vardı.

1937 yılında yakalanan Profesör Ovanes Kaçaznuni de Rusya Devlet Başkanı Stalin’in yapmış olduğu bu kırımda hayatını kaybetti. Kendisi 1938 yılında tutuklu kaldığı hapishanede öldürüldü. [26]

Rusya, hala yaşananları kendi acısı olarak görüyor mu?

Kaçaznuni’nin bahsettiği Ermeni Meselesi nedir?

Meselenin temelinde Avrupalı güçlerin Osmanlı Devletini paylaşamamaları yatmaktadır. D. E. Siramare tarafından Paris Barış Konferansına sunulmak üzere hazırlanan “Armenia and the Pontus” isimli rapordan bir harita aslında durumu özetler niteliktedir.

Amaç: Denizden Denize Büyük Ermenistanı kurmaktır.

Ermeni meselesi ilk olarak hangi anlaşmada geçmektedir?

93 Harbi olarak bilinen, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın Osmanlı’nın yenilgisi ile sonuçlanması üzerine, [28]

3 Mart 1878’de İstanbul’un Yeşilköy semtinde taraflar arasında 29 maddelik Ayastefanos Antlaşması imzalanmış, bu antlaşma, Osmanlı Devleti’nin çözülmesi sürecinde çok önemli bir yer teşkil etmiştir. Ruslar, batıda imparatorluk başkenti İstanbul’a, doğuda Erzurum’a kadar ilerlemişler. Antlaşma gereği, bölgede Romanya, Sırbistan, Karadağ olarak üç yeni bağımsız devlet kuruluyor, bunun yanında büyük bir Bulgaristan Prensliği de ortaya çıkıyordu. [29]

Bulgaristan Prensliği’nin sınırları Tuna’dan Ege Denizi’ne, Arnavutluk’tan Karadeniz’e kadar uzanacaktı. [30]

Ayrıca, Osmanlı Hükümeti, 1.410.000.000 Ruble harp tazminatının bir kısmına karşılık olmak üzere Kars, Ardahan, Batum ve Bayezit (Karaköse) vilayetleriyle Dobriçe’yi Rusya’ya terk etmeyi kabul etmiştir. Bu toprak terkine karşılık savaş tazminatı 400.000.000 Rubleye indirilmiştir.[31]

Bu yıllardaki batılı devletlerin, Osmanlı Devletini etnisiteye bağlı olarak parçalara ayırmak üzere harekete geçmesi sonucunda, Rum, Ermeni ve Kürtlere misyonerler aracılığı ile “Bağımsız ve Büyük Devletler kuracağız” diyerek gaz verilmesi bir Ermeni sorunu yaratılmıştır. [32]

Ayastefanos Antlaşmasının 16. maddesi aşağıdaki gibidir:

Ermenistandan Rusya askerinin istilası altında bulunup Osmanlı Devleti’ne verilmesi gereken yerlerin boşaltılması oralarda iki devletin dostane ilişkilerinde zararlı karışıklıklara yol açabileceğinden, Osmanlı Devleti, Ermenilerin barındığı eyaletlerde mahalli menfaatlerin gerektirdiği ıslahat ve düzenlemeyi vakit kaybetmeksizin yapmayı ve Ermenilerin Kürtlere ve Çerkezlere karşı güvenliklerini sağlamayı garanti eder.[33]

Böylece Türk milletinin başına örülmüş olan, emperyalizm oyunu “Ermeni Meselesi”, uluslararası literatüre girmiş oldu. [34]

Ermeni Meselesi neden emperyalist bir projedir? [35]

Neden? Pek çok cevap verilebilir, sadece bazılarına göz atalım:

1880 Yılı:

  • Ermeniler “Birleşik Cemiyeti” kurdu.
  • Van’da bulunan İngiliz Konsolos Muavini Clayton’un Ermenilerin isyana hazırlandıklarını, Rus Çarının kendilerine yardım vadettiğini ve hareketin kış başlamadan evvel yapılmasını arzu ettiğini bildirdi.
  • Ruslar, Ermenileri ayaklanmaya kışkırtmak ve gerektiğinde bu ayaklanmayı yönetmek üzere Doğu Anadolu’ya Rus subaylarını gönderdi.

1881 Yılı:

  • “Anavatan Müdafileri” cemiyeti kuruldu.
  • Altı Devlet büyük elçilerinin, Berlin Antlaşması’nın 61. maddesi gereğince Anadolu’da Ermenilerle meskun yerlere yetkili bir komiserin tayin edilmesini istedi.

1882 Yılı:

  • “Ermeni Silahlılar Derneği” kuruldu.
  • Ermeniler Van’da, amacı, gereken yerlerde isyanlar çıkarmak, gençleri silahlandırmak olan “Kara Haç Cemiyeti“ni kurdu.

1885 Yılı:

  • Mıgırdıç Portakalyan’ın Marsilya’da L’Armenie adında bir gazete çıkarmaya başladı.

1890 Yılı:

  • “Ermeni İhtilâl Federasyonu” adı da verilen Taşnaksutyun cemiyetinin kuruldu.
  • Erzurum olaylarında tutuklananların İngiliz, Fransız ve Rus sefaretlerinin yaptıkları baskılar sonucu serbest bırakıldı.
  • New York’ta “Ararat ve Hai” isminde iki Ermeni gazetesi çıkmaya başladı.

1891 Yılı:

  • Atina’da Muradyan basımevi tarafından çıkarılan Ermenice Aspares gazetesinin Osmanlı hükümetine saldırmakta ve Ermenileri tahrik etmekte olduğundan basılmasına müsaade edilmemesi.

1892 Yılı:

  • Ermeni milleti ihtilalcilerinin Yunanistan’a sığındıkları ve hatta Nazar Bey adında Tiflisli bir Ermeninin, arkadaşlarıyla beraber Atina’ya gelerek fesat cemiyeti kurmaya çalışmaları.

1893 Yılı:

  • İngiliz-Ermeni Derneği‘nin himayesinde “The Anglo Armenian” adlı aylık bir gazetenin ilk sayısının çıktı
  • Amerika’da “Ermenilere Askeri Talim Dersleri” adlı bir kitap bastırıldı.
  • New York’da, Oskanyan, Agobyan ve Sarafyan isimli Ermenilerin Osmanlı Hükümeti aleyhine propaganda yaptıkları.
  • Lucie Tomayan’ın Avrupa’da verdiği özel konferanslarda, Anadolu’daki Hristiyanların kötü durumlarını ileri sürerek bir hastahane inşaası için bağış toplamakta olduğu.
  • Merzifon ABD Koleji öğretmeni rahip Tomayan’ın önce salıverilmesi ve sonra tekrar tutuklanması dolayısıyla esinin Londra’da devamlı teşebbüslerde bulunduğu.
  • Londra İngiliz Ermeni Derneği’nce “The Case of The Armenians” adında aleyhimizde bir kitap basıldığı ve önsözünün parlemento üyesi Mr. Stevenson tarafından yazıldığı
  • “Ermeniler ve Türkler” adlı derginin Londra’da tertip ve neşrolunduğunun anlaşıldığı.
  • New York Ermenilerinin Türkiye’de yaşayan dindaşlarının çektikleri ızdırapları protesto etmek üzere bir miting düzenledikleri.
  • Londra’da, İngiliz Ermeni Derneği‘nin himayesinde “Ararat Toprağı, Ermenistan ve Ermeniler” konulu bir konferansın yapıldı.
  • Londra’da “İnternational Democratic Club” isimli bir Ermeni fesat kulübünün bulunduğu.

1894 Yılı:

  • Marsilya’da Ermeni komitesince bastırılıp yayınlanan, Ermeni istiklali için yapılması gereken hareketleri gösteren talimattan bir nüshanın ele geçirildi.
  • Atina Ermeni komitesi tarafından kiralanan bir gazinoda “Vatan” isminde Ermenice gizli bir gazetenin çıkarıldığı.
  • Mösyö Gosen’in Contemporary Review dergisinde çıkan, Ermeni ve Kürtlerin Türkiye, Rusya ve İran içerisinde yasadıkları bölgelerin coğrafi ve topografik özelliklerine dair yazısı yayımlandı.

Ermeni meselesinin emperyalist bir proje olduğunu gösteren sayısız örnek ve bilgi mevcut. Bunlar sadece “Ermeni Soykırımı” diye tarihlendirilen 1915 olaylarının zeminini hazırlayan ufak örnekler ve satır başları.

Ermenilerin Osmanlı Devletinde sürekli zulüm gördüğüne dair yapılan propagandalardan bazı örnekler

1850’li yıllardan itibaren, Ermenilere dönük dünya siyasi sahasında propaganda yapmak amacıyla pek çok araştırma yapıldı ve kitaplar yazıldı. Bu kitaplar hem Ermenilerin yaşadığı coğrafyayı (Osmanlı toprakları), hem Ermenilerin kültürlerini açıklamaya dönük oldu. Hatta bazı kitaplarda Kürdistan ve Pontus konuları da işlenmekte. Ancak kitapların hepsinin ortak bir konusu var: Osmanlı Devleti içerisinde Ermenilerin çektiği çile ve zorlukları anlatmak. Mesela birkaç örnek verecek olursak:

  • Robert Curzon , Armenia: A Year at Erzeroom and the Frontiers of Russia, Turkey and Persia, London, 1854
  • Rd. James Dr. Issaverdens, Armenia and the Armenians, Venice, 1874
  • H. Allen Tupper, Armenia: Its Present Crisis and Past History, New York, 1896
  • Henry Davenport Northrop, Armenian Massacres or The Sword of Mohammed, Philadelphia, 1896
  • Armayıs P. Vartooguian, Armenia’s Ordeal, New York, 1896
  • A. W. Wılliams ve Dr. M. S. Gabriel, Bleeding Armenia: Its History and Horrors Under the Curse of Islam, 1896
  • James Wilson Pierce, Story of Turkey and Armenia, Baltimore, 1896
  • Sadık Shahid Bey, Islam, Turkey and Armenia and How They Happened, St. Louis, 1898

İlginç olduğu ve aynı zamanda aşırı abartı ve akıl dışı örnekler barındırdığı için Henry Davenport Northrop tarafından kaleme alınmış olan Armenian Massacres or The Sword of Mohammed isimli kitaptan bazı örnekler vereceğim. Kitabın ismini Türkçeye Ermeni Katliamları veya (İslam peygamberi) Muhammed’in Kılıcı olarak çevirebiliriz. Kitap 590 sayfa ve Amerikanın bir eyaleti olan Philadelphia’da basılmış. Bakın kitapta hangi örneklendirmeler var:

Sanırsınız Osmanlı’da yaşayan Türklerin hepsi, şehzade, tüccar, banker, vs.. Ermeniler köle olmuşlar…

Ermeni Soykırımı İddialarındaki Amaç ve Ermenilerin Talepleri: “Hay Dat”

Hay Dat, Diaspora Ermenilerinin “büyük ülkü”südür. Nasıl ki, Rumların “Megali İdea”sı var, Yahudilerin “Siyonzim” düşünceleri var, Ermenilerin de “Hay Dat”ı var. Nedir bu ülkü? “Denizden Denize Ermenistan”

Ermeniler bu düşüncelerini nasıl hayata geçirmeyi planlıyorlar?

4T Planı, Ermenilerin bu ideallerini hayata geçirmek için uyguladıkları yöntemdir ve bunun sonucunda Türkiye ve Türk halkına bazı yaptırımların gerçekleştirilmesi ile sonuçlanacak. [36]

  1. Tanıtma; Ermenilere “soykırım” yapıldığı propagandasının yürütülmesidir. Yukarıda belirttiğimiz gibi bunu neredeyse 200 yıldır yapmaktalar. Ermeni teröristler, Türk diplomatlarını, eşlerini, çocuklarını öldürerek “sorunu” dünya kamuoyu önüne getirdiler. ASALA’yı hatırlayın, ASALA’nın nasıl PKK’nın çekirdeğini oluşturduğunu hatırlayın. O zamanki düşmanlar Kürt ve Ermeniler, şimdi Türklere karşı bu konuda can ciğerler.
  2. Tanınma; “Soykırım” kampanyalarıyla dünya kamuoyu ve parlamentoları ikna etmek ve özellikle de Türkiye’nin “soykırımı” resmen kabul etmesini sağlamaktır. Yukarıda detaylıca değindiğimiz meclislerden geçen yasaları düşünün. Son dönemdeki Türkiye’deki faaliyetlerin amacı da tam olarak budur. TBMM’ye “soykırımı” kabul eden milletvekillerini sokma gayreti bu nedenledir.
    Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Başdanışmanı Etyen Mahçupyan:

    Bosna ve Afrika’da yaşananların soykırım olduğu kabul edilirken 1915’te Ermenilere yapılanlara soykırım dememenin imkânsız[37]

  3. Tazminat; “Soykırıma” uğramış Ermeni mirasçılarına para ödenmesidir. Tazminat olarak, 104 milyar 544 milyon 260 bin 400 dolar istiyorlar!
  4. Toprak; “İşgal altındaki topraklarının” iadesidir. Bunu sadece doğu bölgesi için değil, İstanbul, İzmir ve yurdun daha pek çok yerinde bunun gibi toprak talepleri var.

Soykırım iddiaları ve Almanların tutumu

Tüm dünya devletlerinin kabul ettiği Yahudi soykırımını yapan devletin şu anki başı, Almanya Cumhurbaşkanı Gauck, Berliner Dom katedralinde Almanya’daki kiliselerin ortak düzenlediği “Ermenilere, Süryanilere ve Pontus-Rumlarına uygulanan soykırımı anma töreni”nde yaptığı konuşmada şöyle demiştir:

Fark gözetmeksizin, kadınlar ve erkekler, çocuklar ve yaşlılar zorla götürüldü, ölüm yürüyüşüne gönderildi, korumasız ve gıdasız bozkırlarda ve çöllerde bırakıldı, diri diri yakıldı, ölünceye dek kovalandı, öldürüldü ve vuruldu(…)

Bu planlı ve hesaplı caniyane eylem Ermenileri sadece bir sebepten dolayı vurdu: Ermeni oldukları için. Benzeri şey de aynı kaderi paylaşan Pontus Rumlarını, Asurileri ve Süryanileri de vurdu(…)

Bugünkü bilgilerimiz ve son on yıllardaki siyasi ve insani felaket olayları gözümüzün önüne açıkça ortaya koyuyor ki, Ermenilerin kaderi 20. yüzyıla dehşet veren bir şekilde damgasını vuran toplu kıyım, etnik temizlik, tehcirler ve evet soykırım tarihi için bir örnektir.[38]

Cumhurbaşkanı Gauck’ın yaptığı tanımlamalar ise çok ilgi çekici. Çünkü “Ermeni sorunu”nun Almanyada Yahudi soykırımıyla karşılaştırılması, Yahudi soykırımının -Türk karşıtı olduğu için- “ilerici” ve tehlikesiz bir biçimde olağanlaştırılmasını (normalleştirilmesini) sağlamaktadır. Hatta daha ileriki bir seviye olarak, Yahudi soykırımı yapılması fikirlerinin de arkasında Türklerin olduğunu iddia etmektir.

Sadece bununla kalmaz, örneğin, Balkanlar’daki “etnik temizlik”in ilk kez Türkler tarafından başlatıldığını öne süren Prof. Rainer Münz’ın düşüncesine göre, “Adolf Hitler’i de Türkler ayartmışlardır”. [39]

Almanların öne sürdüğü düşünceye göre, Ermeniler, Türkler tarafından sadece Ermeni oldukları için, yani ırksal bir nefret ile sözde soykırıma tabi tutulmuştur. Yukarıda aktardığımız Gauck’ın sözleri bunu ispatlar nitelikte yalnız sizlere birkaç örnek daha vermek istiyorum.

Mesela, ‘nın söylediği iddia edilen “Ermeni sorununu ortadan kaldırmak için, Ermenileri ortadan kaldırmak gerekir” sözü Alman bir coğrafyacı olan Ewald Banse’ye aittir. [40]

Bugün Ermeni tezlerinin etkisi altında kalmış her kişi ve ya ülke, “Soykırım” efsanesini ayakta tutabilmek adına, hem 1915 olaylarının savaş şartlarında meydana geldiği gerçeğinin üzeri örtülmekte, hem de emperyalist güçlerin Hristiyan topluluklarına maddi/manevi -silah, para, siyasi destek, askeri eğitim- destek sağlayarak meşru idareye karşı açıkça isyana teşvik ettikleri gerçeğini tamamen görmezden gelinmektedir. Oysa başta Ermeniler olmak üzere, Osmanlı içerisinde yaşayan Hristiyan azınlıklar arasında faaliyet gösteren misyoner teşkilatlarının, Doğu Anadolu bölgemizde kışkırtıcı faaliyetlere girişmiş olduğu gerçeği de yine görmezden gelinmektedir.

Yalnız bir şeyi unutmadan hemen söylemek gerekir: tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı “Birinci Dünya savaşında ilk yenilgisinin ardından istilacı ordulara karşı gösterilen silahlı Ermeni desteği Alman Genelkurmayının da ısrarlı önerileriyle tehcir kararının alınmasına sebep oldu” demiştir ve Almanların, Ermeni tehcirdeki rolünü açıklamıştır. [41]

Sonuç

Osmanlı arşivlerinde yer alan kayıtlara göre, 1906-1922 yılları arasında Anadolu’da ve Kafkaslar’da, 517.955 Müslüman Osmanlı vatandaşının öldüğü tespit edilmiştir. [42]

Amerikalı Tarih Profesörü Justin McCarthy, 1821 – 1922 yılları arasında yaklaşık beş buçuk milyon müslümanın Avrupa’dan sürüldüğünü ve beş milyondan fazlasının öldürüldüğü ya da kaçarken hastalık veya açlık sonucu öldüğünü söylüyor. [43] Justin McCarthy, Türklere karşı yapılan bu katliamların sebebinin emperyalistlerin Osmanlı Devletini bölerek kurmayı planladıkları bir Ermenistan devleti sınırları içerisine dahil etmek istedikleri bölgelerdeki Ermeni nüfusunun %19 (Ermeni kaynaklarına göre bu oran %39’dur) gibi küçük bir oranda olmasına bağlıyor. Sonuç olarak buralardaki nüfusun oranını arttırmanın yolunun bölgedeki Müslüman sayısını azaltmaktan geçiyor. Sayısı abartılmış Ermenilerin, kağıt üstüne buharlaşması sonucu ortaya çıkan kayıp Ermeniler ise, Türklerin yaptığı sözde soykırım hanesine ekleniyor böylece sayı milyonları buluyor!

Prof. Justin McCarthy’den son cümlelerimizi alalım:

O dönemler orada kaç tane Ermeni veya Rus işledikleri suçlardan dolayı mahkemeye çıktı veya ceza gördü. Osmanlılar Müslümanlara kıymış olan kaç tane Ermeni ve Rus bunu böyle gördü. Bir tanesi bile mahkemeye çıkartılıp cezalandırılmadı. Birinci dünya savaşında sonra 1,5 milyon Ermeni’nin öldüğü söyleniyor. Bu tamamen yanlış. Bu sayı tüm Ermeni nüfusundan bile daha fazla. Dolayısıyla 1,5 milyon Ermeni’nin olması mümkün değil. Böyle olsaydı herkesin iki kere ölmesi gerekiyordu. Kaç tane Ermeni’nin öldüğü tabi ki yanıltıcı. Tabii ki, birçok Türk de öldü. Açlıktan, susuzluktan ya da hastalıktan öldü. Bütün ölenlerin Türkler tarafından öldürüldüğü söyleniyor ama hastalıklar, enfeksiyonlar ortaya çıktı. Bu hastalık ayırım yapmaksızın herkesi öldürebilir.[44]

Kaynakça:

[1]Kürtlere İlginç Hatırlatma, Milliyet, 18 Nisan 2006

[2] – Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi, Madde 2

[3] – Ümit Kardaş, Rafael Lemkin ve soykırım, Taraf Gazetesi, 25 Nisan 2015

[4] – Talat Paşa’yı öldüren katilin oğlu konuştu, OdaTV, 22 Nisan 2015

[5] – Rauf Orbay, Siyasi Hatıralar, haz: Nurer Uğurlu, Örgün Yayınevi, İstanbul, 3. Baskı, s.77

[6]Soykırım’ı hangi ülkeler tanıdı?, Habertürk, 12 Mart 2010, “http://www.ntv.com.tr/arsiv/id/25308202/”, Ermeni tezleri 20 ülkede kabul gördü, Ntvmsnbc, 22 Aralık 2011

[7]Lebanon Chamber of Deputies Resolution, 3 Nisan 1997

[8]Belgium Senate Resolution, 26 Mart 1998

[9]İsveç Ermeni tasarısını kabul etti, İnternethaber, 11 Mart 2010

[10] – ‘İsviçre soykırımı reddetti’ tezgâhı, Aydınlık, 26 Aralık 2011

[11] – İsviçre Ermeni soykırımını reddetti, Sabah, 25 Aralık 2011

[12] – Bir sen eksiktin Slovakya!, Milliyet, 7 Nisan 2012

[13] – Soykırım’ı hangi ülke nasıl tanıdı?, Ntvmsnbc, 12 Mart 2010

[14] – European Parliament, Resolution on a Political Solution to the Armenian Question, Doc. A2–33/87, 18.6.1987

[15]Convention on the Prevention and Punishment of the Crime of Genocide

[16] – Avrupa Birliği ve Ermeni Sorunu, Yrd. Doç. Dr. Soner KARAGÜL, Ermeni Araştırmaları, Sayı 8, Kış 2003

[17] – European Parliament, Draft Report, 22 November 2001

[18] – European Parliament, Draft Report, 22 November 2001. Verilen dipnotun devamı şöyledir: “Cumhurbaşkanı Koçaryan’da Türkiye’nin soykırımı tanımasını talep etmektedir. Bu iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesi açısından olmazsa olmaz koşulu değildir”

[19] – TBMM Zabıt Cerideleri, 1. Dönem, 2. Yasama Yılı. Gizli Celse Zabıt Cerideleri, 1. Dönem

[20] – Avrupa Parlamentosu’nda ‘Ermeni Soykırımı’ tasarısı kabul edildi, Hürriyet, 16 Nisan 2015

[21] – Bir ‘soykırım’ da Putin’den, Radikal, 23 Nisan 2015

[22] – Anlaşma metni ve ilk üç protokol metinleri için bkz: Договор между Российской Федерацией и Республикой Армения о Российской военной базе на территории Республики Армения, ak: Ali Asker, Rusya’nın Ermenistan’da Askeri Varlığı: Hukuki ve Politik Bakış Açısıyla Bir Değerlendirme, Ermeni Araştırmaları Dergisi, Sayı:41, Ankara 2012, s. 93 vd

[23] – Hatem Cabbarlı, Bağımsızlık Sonrası Ermenistan-Rusya İlişkileri, ASAM, Kafkasya Araştırmaları Masası, Akademik Tarih

[24] – Azg (Günlük Ermeni Gazetesi), 18 Eylül 2001

[25]Putin Ermenistan’da ‘soykırım’ demedi, Sabah, 24 Nisan, 2015

[26]Stalin’s victims honored in emotional memorial, The Washington Post, 8 Ağustos 2007

[27] – Walker, Christopher J. (1990). Armenia: The Survival of a Nation (revised second ed.). New York: St. Martin’s Press.

[28] – Mahmud Celaleddin (Paşa), Mir’ât-ı Hakîkkat, (Haz: İ. Miroğlu), İstanbul 1983, I-III, s. 51 vd; Yuluğ Tekin Kurat, “1877/78 Osmanlı-Rus Harbi’nin Sebepleri”, Belleten, Ankara 1962, XXVI/193, s. 567-592; Ali Fuat Türkgeldi, Mesâil-i Mühimme-i Siyasiyye, (Yay: B. S. Baykal), Ankara 1987, II, s. 3-37. aktaran; Yrd. Doç. Dr. Ali Fuat Örenç, “Berlin Kongresi Sonrası Osmanlı – Yunanistan Hudut Müzakerelerinde Ege Adaları’nın Askeri Durumu” adlı makale, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Yakınçağ Tarihi Anabilim Dalı.

[29] – Rifat Uçarol, 1878 Berlin Antlaşması’na Göre Yunanistan Sınırının Düzenlenmesi Sorunu ve Yunanistan’a Toprak verilmesi (1878-1881), Türk-Yunan İlişkileri, Üçüncü Askeri Tarih Semineri, (Ankara: 1986), s. 211.

[30] – Mahir Aydın, Şarkî Rumeli Vilâyeti, (Ankara: 1992), s. 1-19[note] Rusya’ya verilecek savaş tazminatından başka Rumeli ve Anadolu’da Hıristayanlar lehine bazı ıslahatların yapılması ve Girit’te de 1868 Nizâmnâmesi’nin tatbiki kabul edilmekteydi. Ali Fuat Türkgeldi, , s. 39-56

[31] – Mahir Aydın, Şarkî Rumeli Vilâyeti, (Ankara: 1992), s. 1-19 Rusya’ya verilecek savaş tazminatından başka Rumeli ve Anadolu’da Hıristayanlar lehine bazı ıslahatların yapılması ve Girit’te de 1868 Nizâmnâmesi’nin tatbiki kabul edilmekteydi.Ali Fuat Türkgeldi, s. 39-56

[32] – Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1988, Cilt 8, s.66

[33] – Bilal Şimşir, Osmanlı Ermenileri, Bilgi Yayınevi, s.22

[34] – Dr. Recep Karacakaya, Kaynakçalı Ermeni Meselesi Kronolojisi (1878-1923), T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın Nu: 52, İstanbul, 2001
[35] – Mim Kemal Öke, Ermeni Meselesi 1914 – 1923, s. 98. (İstanbul: 1986)

[36] – Bu kısımda, Dr. Recep Karacakaya, Kaynakçalı Ermeni Meselesi Kronolojisi (1878-1923), T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın Nu: 52, İstanbul, 2001 isimli eserden yararlanılmıştır

[37] – Etyen Mahçupyan’dan soykırım açıklaması, Hürriyet, 15 Nisan 2015

[38] – Almanya Cumhurbaşkanı “soykırım” dedi, Milliyet, 23 Nisan 2015

[39] – Soner Yalçın, Hay Dat, Sözcü Gazetesi, 24 Nisan 2015

[40] – “Ethnische Saeberungen gehen weiter”, Berliner Morgenpost, 14 Temmuz 2000 ak: Modern Alman Oryantalizmi, Tamer Bacınoğlu ve Andrea Bacınoğlu, ASAM Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, Ankara 2001

[41] – Ewald Banse, Das Buch vom Morgenlande, Leipzig 1934, s. 197 vd., ak: Modern Alman Oryantalizmi, Tamer Bacınoğlu ve Andrea Bacınoğlu, ASAM Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, Ankara 2001

[42] – Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar’da ve Anadolu’da Ermeni Mezalimi, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri, Yayın No: 23, 24, 34, 35

[43] – Prof. Dr. Justin McCarthy, Death and Exile (Ölüm ve Sürgün), İnkılap Kitabevi, 7. Baskı, s. 335-340

[44] – İlber Ortaylı, Ermeni Sorunu: Soykırım İddialarının Arkasındaki Gerçekler, Popüler Tarih Dergisi, Sayı 8, Ocak 2001, s.44

Cihan Oktay
2014 yılında Türkeli Dergisinde yazarlık yapmaya başlayan yazar, derginin kapanmasıyla birlikte, Türkçe Tarih Dergisi‘ne kuruculuk etmiş ve günümüzde de yazılarını burada yayınlamaktadır. Yazar Türkçe Tarih sistemi üzerinde genellikle Milli Mücadele, Atatürk ve Türk Devrimleri üzerine yazılar yazmaktadır. Uzun bir süredir, Rıza Nur ve Hatıratı üzerine araştırmalar yapmakta ve bu çalışmaları ile tanınmaktadır. Diğer önemli tarihçilerle birlikte kolektif olarak yayınlanan "Şahsiyetler" isimli kitapta, Doktor Rıza Nur biyografisi kaleme almıştır.

İkinci Pazırık Kurganı

Önceki yazı

Anadolu’ya Yalnız Göçebe Türkler Mi Geldi ?

Sonraki yazı

Bu yazılar da ilginizi çekebilir

Yorumlar

Bir yorum yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla yazı Cumhuriyet Tarihi