Sinan Kahyaoğlu-Necat Çetin
Giriş: Tahtacı tarihine genel bir bakış: Tahtacı Türkmenler bugün yurdumuzda Gaziantep’ten başlayarak Adana, Mersin, Antalya, Muğla, Aydın, Isparta, Burdur, Denizli, İzmir, Manisa, Balıkesir ve Çanakkale illerinde yaşayan alevi inançlı Türklerdir. Akdeniz Bölgesinde yaşayanları kendilerini Tahtacı olarak tanımlarken, Ege Bölgesinde yaşayanları kendilerini Türkmen olarak tanımlarlar. Genellikle köylerini orman yakınlarına kurmuşlardır. Orman işçiliği ile uğraşırlar. Eskiden ormanlarda ağaçlardan kereste üreterek yaşamlarını sürdürüyorlardı. Cumhuriyetin ilanından sonra yerleşik hayata geçmişler ve tarımla uğraşmaya başlamışlardır. Bugün Adana ve Mersin Tahtacılarından bazıları hala gezici orman işçiliği yapmaktadırlar. Bunlara gittikleri yerlerde Adanalı adı verilir. Ege Bölgesi Tahtacılarının tamamı yerleşik hayata geçmiştir. Ancak onlardan da hala orman işçiliği yapanlar vardır.
Tahtacıların kökenleri konusunda pek çok araştırıcı araştırmalar yapmıştır. Bu araştırmaların çoğu bilimsel olmaktan ziyade belli bir amaç için yapılmış araştırmalardır. Bundan dolayı bu araştırmaları okuyan okurların kafası karışmaktadır. Hele Tahtacı gençlerinin kafası daha da karışmaktadır. Tahtacıların yaşadığı coğrafyanın genişliği, nüfuslarının az olması ve dağınık yaşamaları haklarında kaynaklarda yeterli malzeme bulunmaması, sözlü araştırmaların yetersiz ve tutarsız olması, geleneklerin yaşanılan coğrafyaya bağlı olarak çeşitlenmesi gibi nedenlerle bilimsel araştırma yapmak da çok zordur. Bu konuda önyargı olmadan yapılan birkaç araştırmada diğerleri arasında kaynayıp gitmektedir. Bütün bunlardan dolayı Tahtacılar hakkında hala tam araştırma yapılmış sayılamaz. Mevcut yayınların çoğu yine aynı bilgileri tekrarlamaktadır. Oysa ciddi alan araştırmaları yapılması halinde Akdeniz ile Ege arasındaki bağlantıların ortaya çıkacaktır.
Yerleşik hayata geçmeleri: Tahtacılar 16.yüzyıla kadar Ağaçeri adı ile anılırlarken, bu tarihten itibaren Tahtacı adıyla anılmaya başlanmışlardır. Benim tahminime göre gerek konaklarda gerek tersanelerde gerek kale yapımlarında tahta tüketiminin artması nedeniyle artık çadır malzemesi değil konak veya deniz taşıtları ve kaleler için tahta üretmeye başlamalarıyla bu adı almış olmalıdırlar. Tahtacılar yüzyıllarca Ege ve Akdeniz dağlarında kolastar denilen bıçkıları ile ağaç kesmişler ve bıçkıları ile kereste üretmişlerdir. Bu dönemlerde devletle zaman zaman geçinirlerken zaman zaman da ters düşmüşler ve takibata uğramışlardır. Bazen de sürgüne gitmişlerdir. Üsküdarlı Tahtacı Türkmenlerde Trakya sürgününe giden Tahtacı grubudurlar. Tahtacıların bu yaşam tarzı 19.yüzyıla kadar devam etmiştir. 19.yüzyıl başında İngiltere’de büyük sanayi devriminin ortaya çıkması ile buhar gücü devreye girmiştir. Bu gelişmeler çelik şerit bıçkıların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu şerit bıçkılar ise ağaçtan daha kolay kereste üretmektedir.19.yy içinde bu şerit bıçkıları hristiyan azınlıklar Anadolu’ya getirerek dağlarda şelalelerin altına kurmuşlardır. Böylece elle üretilen kereste yerine su ile çalışan bıçkılarda üretilen keresteler ortaya çıkmıştır. Bu keresteler daha düzenli ve kalitelidirler. Bir bu durum, bir de gemicilikte buhar gücünün kullanılması sonucu 1800’lü yılların başında demir gemiler denizlerde boy göstermeye başlamıştır. Gemilerin demirden yapılmaya başlanması tahtaya olan ihtiyacı azaltmıştır. Bu durumlar dağlarda Tahtacı oymaklarının hayatını olumsuz etkilemiştir. Çünkü keresteye olan ihtiyaç azalmış, azalan ihtiyacı da yine sanayi devrimi ürünü olan şerit bıçkılar karşılamaya başlamıştır. Bütün bu ekonomik gelişmeler karşısında tahtacılık mesleği zora girmiştir.19.y.y.da ayrıca Osmanlı imparatorluğu ormanları gelir temin etmek için özelleştirmeye başlamıştır. Bu özelleştirme çalışmaları da Tahtacıların ormanlardan atılmasını getirmiştir.
Bu arada Osmanlı İmparatorluğu kendini yenileme çalışmaları içindedir. Devlet yeniden kendini düzenlemektedir. Yeniçeri ocağını kaldırmış ve yeni bir ordu kurmuştur. Yeni ordu için okullar açmıştır. Bundan dolayı da asker ve vergiye ihtiyacı vardır. Bunun için 1831 yılında ilk nüfus sayımı yapılmıştır. Bütün bunlar için göçebelerin yerleşik hayata geçmeleri gerekmektedir. Bundan dolayı özellikle Tanzimat fermanından sonra göçebeler için yerleşme kolaylaştırılmıştır. Yine aynı tarihlerde askerlik yasası kabul edilmiş ve her Osmanlı gencinin zorunlu olarak askere alınmasına başlanmıştır. Bunun içinde 1843 yılında Nüfus Müdürlükleri kurulmuştur. Tahtacılarda gerek dağlardaki eski mesleklerinin ekonomik şartların değişmesi ile zora girmesi gerek devletin yerleşmeyi teşvik edici tavırları nedeniyle ilk yerleşmelere başlamışlardır. Bu yerleşmeler birden güçlü olarak ortaya çıkmamış ama ilk Tahtacı köylerinin nüveleri oluşmaya başlamıştır. Edremit’in Tahtakuşlar Köyü bu gelişmeler sırasında ilk kurulan köylerdendir. Köy, 1843 yılında Karadana sülalesinin atası Salman tarafından satın alının yere kurulmuştur. Cumhuriyetin ilanından sonra Tahtacılar artık dağları terk etmişler ve gerek daha önce kurulan Tahtacı köylerine veya terk edilmiş Yörük köylerine yerleşerek veya diğer yerleşik köylerin yanına mahalle oluşturarak yerleşmeye başlamışlardır. Yerleşmenin başlaması ile de ekonomik yapı değişmeye başlamıştır. Tahtacılar, tarımı bilmediklerinden köylerini genellikle yerleşik eski köylerin yanına kurmuşlardır. Yanlarındaki yerleşik köylerin gönüllü tarım işçisi olmuşlardır. Zamanla onlardan tarımı öğrenmişler ve köylerinin yakınlarındaki ormanları açarak kendilerine tarım alanları yapmışlardır. Sonraları ise yerleşik eski köylerin tarım alanlarından da toprak alarak oturmuşlardır. Cumhuriyet döneminde Tahtacı köyleri arasında pek çok sirkülasyon yaşanmıştır. Bir köye yerleşen bir Tahtacı ailesi o köyde barınamayınca hızla başka bir Tahtacı köyüne göç etmiştir. Bundan dolayı uzak Tahtacı köyleri arasında akrabalıklar vardır. Yaptığım alan araştırmalarında Milas civarındaki Tahtacılar arasında yetişmiş sazandarların bu şekilde Tahtacı obaları arasında konaklaya konaklaya Kazdağı yöresine kadar geldikleri ve oralarda sazandarlık yaparak dolaşmışlardır.
Oysa bugün Milas yöresi ile Kazdağı arasında bir bağlantı yoktur. Yine İzmir Narlıdere’de bulunan Yanyatır Ocağı dedelerinin köy köy dolaşarak Tahtacı aşiretlerinin dini ihtiyaçlarını karşıladıklarını babamdan duymuştum. Yüzyılın başında Edremit nüfus müdürlüğünden aldığım bir belgede Kazdağı yöresinden Antalya Finike’ye bir kızın gelin gittiğini gördüm. Bugün buralar arasında bir bağlantı maalesef yoktur. Yinede gerek nüfus müdürlüklerinden, gerekse alan araştırmaları ile Tahtacı oymaklarının hala birbirlerine bağlı aşiretler olduğu görülür. Aralarındaki sanal akrabalık olan müsahiplik, aşınalık, peşinelik ve ciğiltaşlık ile bu bağlantılar çok daha güçlenmektedir. Bu sanal akrabalıklar hala canlı olarak yaşatılmakta ve yaşanılmaktadır.Bergama,Edremit ve Çanakkale bölgelerinde yalnız müsahiplik varken,güney Ege ile Akdeniz’de aşınalık ve peşinalık hala mevcuttur.Çiğiltaşlığa ise kimse kendini layık görmediğinden adı var kendi yoktur.Çünkü özeleştirisinde herkes kendi kusurunu görmektedir.
19.yy.da azınlıklar tarafından kurulan bıçkıların bir fotoğrafı “1892 Likya Günlüğü” isimli kitapta bulunmaktadır. Bugün Kazdağı’nda da hala bu bıçkıların adı yaşamaktadır. Tahtakuşlar Köyü’nün üstünde Kuruçay deresinin üst bölümünün adı hala Bıçkı deresidir. Yine Kazdağı’nın zirvesinin hemen altında bir yerin adı Ulaf’ın bıçkısıdır. Ulaf Bulgardır. Bıçkı deresindeki bıçkı ise Rumlarındır. Yani azınlıkların. Zaten bu ormanları da bu azınlıklar kiralamakta ve bu kiraladıkları ormanlardan elde ettikleri keresteleri satmaktadırlar.Bu durumda Tahtacılara iki şey yapmak kalmıştır.Ya ormanlarda kaçak kesim yapıp ucuz olarak satmak veya odun satmaya yönelmek,ya da dağ eteklerine inerek yukarıda bahsettiğimiz gibi yerleşik sünni köylerin tarlalarında tarım işçiliği yapmaktır.Tahtacılar her ikisini de yapmıştır.Sünni köylerin tarım işçisi olanlar en erken yerleşik hayata geçenlerdir.Tahtacıların yerleşik hayata geçmelerini ise yerleşik köyler ucuz işçi olduklarından severek desteklemişlerdir.
Edremit yöresindeki Tahtacı köylerine gerek Bayramiç’ten, gerek Bergama’dan, gerek Balıkesir’den, gerek Midilli’den, gerek Savaştepe’den gelen Tahtacılar yerleşerek köyler oluşturmuşlardır. Antalya bölgesindeki köylerde ise Muğla, Antalya, Denizli, Isparta ve Burdur yöresi Tahtacıları sirkilasyonlarla yerleşerek köyleri oluşturmuşlardır. Bugünde bu yerler arasında irtibat mevcuttur.
Tahtacılar hakkında yapılan yayınlar: 19.yüzyılda sanayi devrimini yapıp hem ucuz üretim yapan, hem sanayisi için hammadde ihtiyacı artan batılı ülkeler kendilerine hem pazar hem de hammadde temin alanı araştırmak için sömürgecilik faaliyetlerine başlamışlardır. Bu faaliyetleri sırasında Anadolu’yu tanımak ve tanıtmak üzere batılı bilim adamları incelemeler için Anadolu’ya gelmeye başlamıştır. Bu araştırmalar Anadolu hakkında ilk bilimsel eserlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu araştırmacılardan Tahtacılarla ilk ilgilenen Alman bilim adamı F.Luschan olmuştur.1886 yılında ilk defa Tahtacılarla ilgili yayınını yapmıştır. [1] Luschan Tahtacıları antik Lykienlerin devamı görmüştür. Araştırmalarını güney Ege ile batı Akdeniz’de yapmıştır. Kuzey Ege ile Doğu Akdeniz’e gitmemiştir. Luschan’dan önce Humann 1880 yılında Tahtacılardan söz etmiş ama yayın yapmamıştır. Onun çalışmalarından Bittel bahsetmiştir.
Batılı bilim adamlarının ortak görüşleri Tahtacıların antik Ege halklarının torunları oldukları ya da eskiden Hıristiyan olup daha sonra sözde Müslümanlığa geçmiş gizli Hıristiyanlar olduklarıdır. Bu arada Osmanlı İmparatorluğunda da birçok gelişme vardır.1908’de 2.Meşrutiyetin ilanından sonra devlette çeşitli fikirler gelişmiştir. Bunlar; Batıcılık, Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülüktür.1913 yılında azınlıkların Osmanlıcılık altında, Arapların İslamcılık altında tutunamayacağını gören İttihat ve Terakki Fırkası, batıcılığın da yozlaşma getireceğini görmüş ve Türkçülükte karar kılmıştır.
Türkçülükte karar kılındıktan sonra bazı bilim adamlarını Anadolu’yu incelemeye göndermiştir. Bu çalışmalar sırasında Baha Said Alevileri incelemekle görevlendirilmiştir.
Baha Said incelemelerine Edremit yöresinin Tahtacıları ile başlamıştır.1917 yılında Beyazıt Türk Ocağı derneğinde gençlere Tahtacılarla ilgili bir konferans vermiştir. [2]
Baha Said batılı araştırmacıların tersine Tahtacıların özbeöz Türk olduklarını, eski Türk inançlarını devam ettirdiklerini yazmaktadır. Baha Said’in yazdığı yazıları Nejat Birdoğan yayınlamıştır. [3] İttihat ve Terakki Fırkası döneminde bu fırkanın ideologu Ziya Gökalp yazdığı “Türk Töresi”nde Tahtacıları Ağaçerilerin torunları olarak gösterir. Böylece Tahtacıların kökleri ortaya çıkmıştır. Ziya Gökalp kitabında Tahtacıları Oğuz teşkilatına bağlı 24 boyun dışındaki oymaklardan kabul eder.1918 yılında 1.Dünya savaşı sonunda Dâhiliye Nazırı Talat Paşa tarafından Tahtacıların yaşadıkları illerin valilerine Tahtacılar ile ilgili raporlar hazırlanıp gönderilmesi istenmiştir. [4] Adana bölgesinden Niyazi Bey Tahtacılarla ilgili raporunu hazırlayıp İstanbul’a göndermiştir. Bu rapor Serdar Sarısır tarafından yayınlanmıştır. Diğer illerden giden raporlar savaş nedeni ve işgaller nedeni ile kaybolmuştur veya bulunmayı beklemektedir. Bu raporlarında ortaya çıkarılıp yayınlanması ile Tahtacılar hakkında daha detaylı bilgiler edinilebilecektir.
Cumhuriyet döneminde ise ilahiyatçı Yusuf Ziya Yörükan Tahtacılar hakkında alan araştırmaları yapmıştır. İncelemelerini Darülfünun İlahiyat Dergisinde yayınlamıştır. Bu makaleleri daha sonra gerek Mustafa Destereci tarafından, gerekse oğlu Turhan Yörükan tarafından kitap olarak yayınlanmıştır. Yusuf Ziya Yörükan araştırmalarında sünni kaygılar taşımıştır. Bundan dolayı Tahtacı geleneklerini sünni ölçü ile ölçmüştür. Bu ise araştırmayı biraz gölgelemektedir.
1948 yılında Bergama Zeytindağı’nda öğretmen A.Yılmaz “Tahtacılarda Gelenekler” adında bir yayın yapmıştır.[5] Sayın Yılmaz’da Tahtacıları tam olarak Türkmen görüp onları Balkanlardan getirmiştir.Ocak sistemine değinmemiştir.Onları eski Türk inançlarının yaşatıcısı görmüştür.1948 yılında Sefer Aytekin de Narlıdere’deki Tahtacı Buyruğunu esas alarak “İmam Cafer Buyruğu” isimli kitabını yayınlamıştır.Bu kitap Tahtacı itikadı ile ilgili ilk eserdir..Bu Buyruk daha sonraları Fuat Bozkurt tarafından tekrar yayınlanmıştır.Bu eser bugünde Alevi inancı konusunda temel eserlerdendir.Sefer Aytekin bu eserinde “Menakıb-ül Esrar Behçet-ül Ahrar “ isimli eseride yayınlayacağını belirtir. [6] Fakat Sayın Aytekin bu eseri yayınlamamıştır. Bu eseri 2002 yılında Sayın Ahmet Taşğın yayınlamıştır. Bu eserde Sayın Taşğın eserin orijinalini 1612 yılında Manisa’da yazılmış nüshadan aldığını belirtir. Burası da Tahtacı coğrafyasıdır. Tahtacıların inançları ile ilgili başka eser yayınlanmıştır.Fakat bu eserler Türkiye Alevi inanç literatüründe asıl kaynaklardır ki bugünde Alevi inançları ve ibadetleri bu eserler üzerine icra edilmektedir.
Tahtacılarla ilgili yazılar 1977 yılına kadar kesilmiştir. Bu tarihte ülkenin sağ-sol kavgası yaşaması yüzünden Tahtacıları sünnileştirerek kardeş kavgasına son vereceği düşüncesi ile Mehmet Eröz “Türkiye’de Alevilik ve Bektaşilik” isimli kitabını yayınlamıştır. Bu kitabında Tahtacıların ve diğer Alevilerin özbeöz Türk oldukları ve eski inançları yaşattıkları üzerinde durmuştur. Yalnız sünnileşirlerse daha da iyi olacağını da özellikle vurgulamıştır.[7]
1986 yılında ilk defa bir Tahtacı dedesi olan Rıza Yetişen “Tahtacı Aşiretleri” isimli kitabını yayınlamıştır. [8] 1991 yılında emekli öğretmen Alibey Kudar Tahtakuşlar Köyunde Tahtacı malzemelerinin sergilendiği Özel Etnoğrafya Galerisini kurmuştur.
Rıza Yetişen’in yazdığı kitap Tahtacılar hakkında bir Tahtacının yazdığı ilk kitaptır.1990’lı yıllarda İsmail Engin Tahtacılarla ilgilenmeye başlamış ve çalışmalarını çeşitli dergilerde yayınladıktan sonra 1998 yılında “Tahtacılar” isimli kitabını yayınlamıştır. [9] Bu arada 1995 yılında Murat Küçük “Cemaat-ı Tahtacıyan” isimli bir kitap yayınlamıştır. 1993 yılından itibaren Tahtakuşlar Köyü Etnografya Galerisi kurucusu Öğretmen Alibey Kudar da çeşitli broşürler ile Kazdağı Tahtacı Türkmenlerini tanıtmaya çalışmıştır. Bu yıllarda Antalya’dan Ali Aksüt de Tahtacılarla ilgilenmiş ve çeşitli dergilerde araştırmalarını yayınladıktan sonra “Önce Türkmen Sonra Tahtacı” isimli kitabını yayınlamıştır.[10]
2000’li yıllarda Mersin yöresini anlatan kitaplar da yayınlanmıştır. Bu yöre Tahtacılarını Nilgün Çıplak ile Ali Biricik incelemişler ve araştırmalarını yayınlamışlardır. Bu yazarlarda Tahtacıların özbeöz Türk olduklarını ve eski inançları devam ettirdikleri tezini savunmaktadırlar.2010 yılında ise Ispartalı Emekli Öğretmen Veli Asan “Tahtacı Türkmen Alevileri” isimli kitabını yayınlamıştır. Veli Asan araştırmalarına 1954 yılında başlamış ve araştırmalarını Türk Yurdu dergisinde yayınlamıştır. Daha sonra Cem dergisinde Tahtacılarla ilgili yazılar yazmıştır. Yine “Tahtacı Türkmen Ozanları”,”Tahtacı Gülmeceleri” “Erkanname (Buyruk) isimli kitapları ile Tahtacılar konusunda önemli eserler vermiştir. Aydın Alamut köyünden Avukat Hüseyin Yüksel Biçen de 2005 yılında “İnanışları ve Gelenekleriyle Tahtacılar” isimli bir kitap yayınlamıştır. Nacizade fakirde 1990’lı yıllardan itibaren Tahtacılarla ilgili yaptığı araştırmaları çeşitli dergilerde ve sempozyumlarda sunmaktadır. 2013 yılında ise “Kazdağı’ndan Esintiler” adında bir kitabı yayınlandı. Yine Antalya Tahtacılarından olan Kudret Saylık ise “Gatıranın Türküsü’’ isimli ilk Tahtacı romanını yayınlamıştır. Tahtacılar konusunda ileride daha fazla yayın yapılacak gibi görünmektedir. Son yıllarda Tahtacı kökenli araştırmacılarda Tahtacılar konusunda araştırmalar yapmakta ve kitaplar yayınlamaktadırlar.Rıza Yetişen,Veli Asan,Alibey Kudar,Kudret Saylık,Hüseyin Yüksel Biçen ve fakir Tahtacı kökenli yazarlardır. Doç.Dr. Aysel Kaplan ile Yolcu Bilgiç ise Tahtacı kökenli olup Tahtacılar konusunda tez hazırlayanlardır. Tahtacı müziği de araştırıcıların dikkatini çekmiş ve bu konu üzerinde araştırmalar yapılmıştır. Akademisyen Melih Duygulu Antalya yöresindeki Tahtacılardan derlediği nesefleri Kalan müzikten kaset olarak çıkarmıştır. Tahtacı müziği tavrı nedeniyle müzisyenlerin sürekli dikkatini çekmektedir. Akademisyen Atilla Erden ise Tahtacı çadırları ve kadın kıyafetleri ile ilgilenmiş ve bu konuda yayınlar yapmıştır. Tüm bu araştırmalara rağmen Tahtacılar hala tam bilinmeyen bir topluluktur. Nüfuslarının ülke nüfusuna nazaran çok az olması, çok geniş bir coğrafyada, çok dağınık yaşamalarına rağmen yinede onların renkli hayatları dikkat çekmektedir. Tahtacı samahları ise milli dans olarak sürekli dikkat çekmiştir.Samahlar konusunda da çeşitli araştırmalar yapılmıştır.Cemlerde müzik aleti olarak adalılar keman ve cümbüş kullanırlarken kuzey Ege tahtacıları beş telli saz kullanmaktadırlar.Son yıllarda uzun sap yedi telli sazların yanında kısa sap çöğürlerde kullanılmaya başlanmıştır.Böyle giderse beş telli saz unutulacak gibi görünmektedir.
Üsküdarlı tahtacı türkmenleri: Tahtacıların iki inanç merkezi vardır. Bunlardan birisi İzmir Narlıdere’deki Yanyatır Ocağı, diğeri Aydın Germencik’e bağlı Kızılcapınar köyündeki Hacıemirli Ocağı’dır.Yanyatır Ocağı’nın Piri Adana’nın Ceyhan ilçesine bağlı Durhasandede köyünde türbesi bulunan Dur Hasan Dede’dir.Hacıemirli Ocağı’nın Piri ise Gaziantep Islahiye’ye bağlı Çerçili köyünde türbesi bulunan İbrahim-i Sani Dede’dir.İbrahim-i Sani Dede’nin türbesinin bakımını hemen yakınındaki Alevi köyü olan Kabaklar köylüleri yapmaktadırlar.Yanyatır adını Meşhed’teki sekizinci imam Ali Rıza’nın türbesinin bakıcılığından Yanın yatır olarak almışlardır.
Ağaçeriler bazı araştırıcılara göre 5.y.y.da Anadolu’ya göç etmişlerdir. Hun Türklerinin torunlarıdırlar. [11] Bazı araştırmacılara göre ise 13. yüzyılda Moğol istilası sırasında Anadolu’ya gelmişlerdir. [12] Önce Maraş dolaylarına, oradan Bağdat’a ve oradan Adana civarına gelmişlerdir. Adana civarından (ki pirleri bu bölgededir) Batı Akdeniz’e ve oradan tüm Ege’ye yayılmışlardır. Osmanlı imparatorluğu sıhhatli kayıtlar tutmadığından göçebe aşiretlerin hareketleri hakkında tam bir bilgiye maalesef sahip değiliz. Sadece isyan çıkaran veya vergi alınması gereken veya iskana tabi tutulan aşiretler kayıtlara geçirilmiştir. Yine vakıf nedeniyle de kayıtlar tutulmuştur. Tahtacılarda vakıf geleneği olmadığından, isyana karışmadıklarından ve vergide vermediklerinden devlet kayıtlarında pek isimlerine rastlanmaz.1843 yılında yayınlanmaya başlayan Karesi Salnamesinde Balıkesir yöresi Tahtacılarının kayıtları vardır. [13]
Bundan dolayı gezdikleri yerler hakkında pek bir kayıt yoktur. 15. yüzyıldan itibaren isimleri, kıt kayıtlar arasında, Ağaçerilikten Tahtacılığa dönmüştür. Göçebenin arşivi coğrafyadır derler. Bunun için coğrafi yer isimleri ile Tahtacıların dolaştıkları yerleri takip etmek mümkündür.
Tahtacılar Çukurova’da iken üç oymak imişler. Bunlar: Nacarlı, Eseli ve Göğceli. Bunlardan Eseli oymağı Çukurova’dan batı Akdeniz ile güney Ege’ye göç etmişlerdir. Eseli oymağı üç aşirete ayrılır: Enseli, Tomaklı ve Çaylak aşiretleri. İşaretleri kazayağı işaretidir. Mezar taşlarında kazayağı işareti bulunur. Eseliler Çukurova’dan sonra dolaşırlarken Rumeli’ne geçmişlerdir. Orada kısa bir süre kaldıktan sonra bir posta arabasının soyulması suçlaması ile geri Anadolu’ya getirilmişlerdir. Bu olay 2.Mahmut döneminde olmuştur. Bu Tahtacılar Anadolu’ya geri getirilirlerken Üsküdar üzerinden getirilmişlerdir. Bundan dolayı bu Tahtacılara Üsküdarlı denilmiştir. Bu Üsküdarlı Tahtacılara Adana taraflarında Cingözlü, Ege dolaylarında ise Sivrikülahlı adı verilmektedir. Bir kısmı ise Midilli adasına gitmiştir. Cumhuriyet döneminde mübadele sırasında Midilli’den Anadolu’ya gelmişler ve Kokluca’ya yerleşmişlerdir. [14]
Aynı konuya Faruk Sümer’de Türk Dünyası Dergisinde yazdığı Ağaçeriler makalesinde değinir ve farklı olarak IV.Murat’ın Bozok Türkmenlerinden bazılarını Üsküdar çevresine zorunlu ikamete tabi tuttuğunu ve bunun için bu Tahtacıların bu aşiretler olması gerektiğini belirtir. [15] Veli Asan ise kitabında Üsküdarlı Tahtacıları Aydınlı Tahtacıların bir kolu olarak gösterip (diğerleri Şehepli ve Kabakçı) Fatih Sultan Mehmet’in kereste biçmek için getirdiği Tahtacıların işleri bittikten sonra Üsküdar çevresinde kalan Tahtacılar olduğunu belirtiyor. Ve isimlerine Üsküdarlı yanında Üskürdeli olarak da ifade ediyor. Bu Tahtacıların halen Serik’te ve İzmir Bayındır’da yerleşik olarak yaşadıklarını ilave ediyor. Bu Tahtacıların kendilerinin Üsküdar’dan geldiklerini bildiklerini ve oradaki Tahtacılarla akraba olduklarını kabul ettiklerini ilave ediyor. [16] Turhan Yörükan’ın yayınladığı kitapta ise Teke bölgesi Alevilerinin Şah İsmail’e katılmaları yüzünden bazılarının II.Bayazıt döneminde Mora yarımadasındaki Modon ve Koron civarına sürüldükleri belirtilmektedir. Buralarda uzun bir süre kalan Tahtacılar sonra tekrar Anadolu’ya geçme imkânına kavuşmuşlardır. Bu dönüş sırasında Üsküdar’da bir süre oturmuş olanlara Üsküdarlı denilmektedir. Şah İsmail’e en büyük desteği veren yerlerden birisi Teke yöresidir.1511 yılında Şahkulu ayaklanması burada olmuştur. [17] 1526 yılında ayaklanan Hacıbektaş postşinisti Kalender Çelebi yanındakilerle Üsküdar’a yürümeyi düşünmüştür.[18]
1649 yılındaki isyanlarda Katırcıoğlu ile Çomarbölükbaşı da Üsküdar’a kadar gelerek Çamlıca sırtlarında çadır kurmuşlardır. [19] Bu isyanlara katılanlara da Üsküdarlı denilebilir. Yine aynı kaynaklarda Adana civarındaki Eselilerin 2.Mahmut döneminde Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın ayaklanması sırasında oğlu İbrahim Paşa orduları ile Osmanlı ordusunu Kilis civarında yenmiştir. Bu yenilgi sonrası Eseliler Mısır yanlısı olarak suçlanıp Rumeli’ne sürülmüşlerdir. Orada kısa bir süre kaldıktan sonra posta arabası soygunu suçlaması ile tekrar Anadolu’ya getirilmişler ve geliş sırasında Üsküdar’da bir süre kaldıklarından Üsküdarlı olarak adlandırılmışlardır. Daha sonra bu Üsküdarlı Tahtacılar değişik yerlere dağıtılmışlardır. Gittikleri yerlerde gerek Üsküdar’da oturduklarından Üsküdarlı, gerek bütün bu işlerden fazla darbe almadan çıktıklarından dolayı Cingöz, gerek kendilerini koruyan var anlamında Enseli, gerekse dik kafalılıklarından dolayı Sivrikülahlı, gerekse Rumeli’nde oturdukları yerlerden dolayı Üsküplü denilmiştir. Ya da Üsküp’ün bozulmuş şekli olarak Üskütlü, ya da Üsküdar’ın bozulmuş şekli olarak Üsdürgeli denilmiştir. Bu Tahtacıların Edremit civarında Kazdağı eteklerinde oturanlarına Üskütlü veya Üsküplü adı verilir. Çevre bunlara Makedonyalı diye de takılırlar. Gidişleri 2.Bayazıt döneminde Şah İsmail’e olan desteğin kesilmesi için olmalıdır. Tahminimce Teke yöresinden sürülmüş olmalıdırlar. Bu sürgün sırasında sadece Modon ve Koron civarında değil daha yukarı Teselya ve Makedonya civarına da çıktıkları anlaşılmaktadır1829 yılında Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanması ile bu Tahtacılar 2.Mahmut tarafından ülkeye geri getirilmiş olmalıdır. Posta arabası soygun suçlaması zahiri neden gibi görünmektedir. Necat Çetin’in arşivinde yer alan Torbalı yöresindeki 1844 tarihli bir Osmanlı belgesinde Üsküdarlı Tahtacılardan bahsedilmektedir. Bu belge de Üsküdarlıların 19. Yüzyılın başlarında geldiklerini gösterir gibidir (Belge 1). Bu sürgünden dönen Tahtacılar Üsküdar civarında toplanıp oradan değişik yerlere dağıtılmış olmalıdır. Bu dağıtım sonrası gittikleri yerlerde yukarıdaki isimleri almış gibi görünmektedirler. Bu sürgün sırasında bazılarının da Midilli’ye gönderildiği anlaşılıyor.
Midilli’ye önce 1460 yılında Midilli Adasının fethi sonrasında, donanmaya kereste biçen Tahtacı Türkmenlerden de yerleşenler olmuştur. Kazdağı Tahtacı Türkmenleri kendilerini Fatih Sultan Mehmet’in Adana yöresinden İstanbul’un fethi için gemi yapımına kereste biçmeye getirdiğini belirtirler. [20] İstanbul’un fethi bittikten sonra Midilli adası beyi ayaklanmış ve 1460 yılında da bu ada fethedilmiştir. Bu adanın kuşatılması için 200 parça yeni gemi yapılmıştır. Bu gemilerin kerestelerini biçen Türkmenlerin bir kısmı adanın fethinden sonra Midilli’ye geçmişlerdir.
Fatih Sultan Mehmet Midilli kuşatması sırasında Edremit’e gelmiş ve burada 26 gün kalmıştır. Yine yöredeki rivayete göre Tahtacı Türkmenlerini dağda ziyaret etmiştir. Bugün Avcılar köyü yukarısında Köprü deresi yamacındaki pınarın adı Padişah pınarıdır ki bu isim buraya bir padişahın geldiğini göstermektedir. Burası dağın geçitlerinden birisidir. Oysa Tahtacı Türkmenler ulu yerlere Şah adını verir, dağın doruklarındaki kutsal taşlara Şah Taşları dediği gibi.
Bu pınarın biraz yukarısı Düden yaylası olup burada kadim kaz ayaklı Türkmen mezarları vardır. Bu mezarlık 1937 yılına kadar Tahtakuşlar Köyü tarafından kullanılmıştır. Bu Düden yaylasında Tahtacı Türkmenler için kutsal sayılan bir de üçtaş vardır. Bu taşlara yöre Tahtacı Türkmenleri Şah Taşları adını verirler ve her yıl Sarıkız ziyaretleri sırasında bu taşlar içinde kurban kesip erkan yürütürler. Bu taşların, yaptığımız araştırmalarda 1510’lu yıllarda Teke yöresindeki Şahkulu’nun halifelerinin bıraktığı taşlar olduklarını öğrendik. Yörede anlatılan rivayetlerde bunlar Kazdağı üzerinden Rumeli’ne geçmişler (isimleri Şah Abbas,Şah Hamza,ve Şah Ali).Yörede anlatıldığına göre ova zeytin ağaçları ile örtülü olduğundan bunlar cennet meyvesini çiğnemek istememişler ve dağdan geçmişlerdir. Dönüşlerinde yine aynı yolu kullanmışlardır. Düden yaylasında yöre Tahtacı Türkmenleri ile buluşup onlarla burada cem yapmışlardır. Fakire göre bu dervişler yöre Tahtacılarını Şah İsmail’e bağlayan dervişlerdir. Bugün Edremit yöresinde ufak oğlan çocuklarına hala Şahkulu adı verilir. Bu dervişler geri dönerlerken Bergama’nın Yerli Tahtacı köyünde bir cem sırasında yakalanmışlar ve ikisi öldürülmüştür. Diğeri ise kaçıp kurtulmuştur. Bu öldürülen dervişlerin mezarları bugün Yerli Tahtacı Köyü yakınında olup ulu yatırlardır. Yerli Tahtacı köyü adaklarını bu yatırlara yapar. Burada iki mezar vardır. Üzerleri açıktır. Büyük olana Bazayıt Dede adı verilir. Küçük olana Genç Dede denir. Kaçan derviş yöredeki rivayete göre Çin-i Maçin’e gitmiştir. Tarihsel olgulara göre Şahkulu ile beraber Şah İsmail’e gitmiş gibi görünmektedir. Bu dervişlerin de yine Rumeli’ne sürülen Şahkulu’na bağlı Tahtacı Türkmenleri ile bir irtibatı var gibi hissedilmektedir. Bu konular halkın belleğindeki bilgilerin süzülerek işlenmesi sonucu ortaya çıkacaktır. Bilindiği gibi Teke yöresi hala günümüzde en fazla Tahtacının yaşadığı yöredir. Korkuteli’nin Kızılkaya beldesi ise Şahkulu’nun yaşadığı ve isyana kalkıştığı yerdir. Teke yöresinde anlatılanlara göre Şahkulu çok önemli bir kişi imiş.
Midilli’ye yerleşen Tahtacılar ise Kolonya Körfezi ve Ayasuluk Köyü çevresine yerleşmişlerdir.1912 yılında Balkan savaşında ada elden çıkınca bir kısım Tahtacı Türkmeni Edremit körfezi civarına göçmüşlerdir. Bu Türkmenler Küçükkuyu yakınındaki Havut(Bahçedere) ile Kısacıkaltı Türkmen köylerine yerleşmişlerdir. Halen torunları bu köylerde yaşarlar.1923 Lozan anlaşması sonucu Yunanistan ile mübadele yapılmıştır. Bu mübadelede Midilli adasındaki Türkmenler de diğer Türkler ile geri gelmişlerdir. Bu gelen Tahtacı Türkmenlerinin bir kısmı Edremit Çamcı köyüne, bir kısmı önce Burhaniye yakınındaki Reşid Köye, bir kısmı İzmir Altındağ’a, bir kısmı İzmir yakınındaki Arapdere köyüne yerleşmişlerdir. Bir kısmı da Kokluca’ya yerleşmiştir. Burhaniye Reşid Köyüne yerleşen Tahtacılar burada bir cinayet suçlaması ile karşılaşmışlar ve burayı terk ederek Pelit Köyüne göçmüşlerdir. Bugün Burhaniye Pelit Köyünün yarısı bu Tahtacılardandır. Bu Midilli’li Tahtacılara yörede Adalı adı verilir. Burhaniye Tahtacı köyünün mezarlığının önemli bir bölümü Adalı mezarlığıdır. Reşid Köy’de otururlarken mezarlarını Tahtacı Köyü mezarlığına koymuşlardır. Mezarların çokluğu önemli bir Tahtacı nüfusun oturduğunu göstermektedir. Adalılar sakin çalışkan ve birbirlerine tutak insanlardır.
Edremit yöresindeki Üsküdarlı Tahtacı Türkmenlerinden olup Üskütlü adıyla anılan aileler ise yörenin en keskin dede sülalelerindendirler. Hala yörede dedelik yapmaktadırlar. Günümüzde artık Üskütlü yerine dedelerinin adıyla anılmaya başlamışlardır ki böyle giderse bir nesil sonra Üskütlü adı unutulacaktır. Bu Üsküdarlı Tahtacı Türkmenler dedeliğe, yaptığım araştırmalarda 1910’lu yıllarda Narlıdere Yanyatır Ocağı dedelerinden Hasan Dede’den icazet ve Manakıp alarak başlamışlardır. Yani dikme dedelerdir. Oysa güney Ege ile Akdeniz’de Üsküdarlılar sadık Tahtacı talipleridir. Tahtacılık yoluna sıkıca sarılmışlardır. Bazen zaman zaman Edremit yöresi Üsküplü dedeleri de bu talip Üsküplülere dedelik yapmaktadırlar. Çoğu zaman ikisi de birbirlerinden habersizdirler.
Edremit yöresi Tahtacı Türkmenleri ile Bayındır arasında bir başka irtibat daha vardır. Edremit yöresindeki Kazdağı Tahtacı Türkmenleri arasında Biber diye bir sülale vardır ki bu sülale hemen hemen her köyde bulunur.Bu sülale kendi ataları olarak Bayındır’daki Eskici Dede’yi gösterirler. Eskici Dede’nin malzemeleri Edremit’in Yastıçalı Mahallesinde yaşayan Biber sülalesinden olan Süleyman Armutçu’dadır.
Süleyman Armutçu’nun oğlu Mehmet’te Edremit’te halen eskicilik(yani ayakkabı tamirciliği) yapmaktadır. Mehmet’in verdiği bilgilere göre Eskici Dede’nin emanetleri içinde yüzüğü, abası ve önlüğü vardır. Biber sülalesi mensupları zaman zaman Bayındır’a giderek Eskici Dede türbesini ziyaret etmektedirler.
Yaptığımız araştırmalarda üç yerde Eskici Dede yatırı bulduk. Birisi İstanbul’da, diğeri Bursa’da, bir diğeri de Bayındır’da. Bursa’daki Eskici dede aslen Amasyalı olup Nakşibendi tarikatından. Üftate’nin müridi ve Aziz Mahmut Hüdayi’nin irşat edilmesinde etkili olan kişi. Bez ticareti ile uğraşıyor. Adı Eskici Mehmet Dede 1618’de vefat etmiş. İstanbul’daki Eskici Dede’nin türbesi ise Unkapanında bulunmakta. Bayındır’daki Eskici Dede ise Tahtacı kültürü ile bağlantılı gibi görünmektedir. Munis Armağan eserinde Tahtacı zaviyelerinden bahsetmektedir. Bu Eskici Dede’nin de bir Tahtacı zaviyesi mürşidi olması lazım gelir gibi görünmektedir. [21] Menkıbesine göre Bayındır’da eskicilik yaparmış ve yöre insanı tarafından çok sevilirmiş. Bir sıkıntı olursa onun yanına koşarlarmış. Çevresine sürekli yardım yaparmış. Fakat bir özelliği daha varmış o da camiye namaz kılmaya gitmezmiş. Bu duruma kızan bazıları onu yörenin askeri komutanına şikayet etmişler. Komutanda bir asker göndererek durumu öğrenmek istemiş. Eskici Dede gelen askere kendisinin namazını kıldığını söylemiş asker inanmayınca onun elini tutmuş ve asker kendilerini Kabe’de bulmuş. Döndüklerinde komutanına durumu söyleyince hem asker hem de Eskici Dede vefat etmiş. Halk ikisini de oraya defnetmiş. Bugünkü türbe bu mezarmış. Eskici Dede’nin camiye gitmemesi, içinin temiz olması onun Tahtacı kültürü ile bağlantılı olduğunu göstermektedir. Genel kabule göre Eskici Dede 15.y.y.da yaşamış bir erendir. Kazdağı yöresinde hala anıları bulunmaktadır. Onun varlığı dahi Kazdağı yöresi ile Ege arasında Tahtacı irtibatını göstermektedir. Biber sülalesi Savaştepe’nin Kongurca köyünde de yaşamaktadır ve onlarda Bayındır Eskici Dede’ye hörmet gösterip ziyaret etmektedirler. Yine Armağan’a göre Bayındır Yakapınar Köyündeki sülalelerden birisinin adı Kazdağlılar sülalesidir ki bu da Kazdağı ile Bayındır arasındaki irtibatı göstermektedir. [22]
Edremit’in Tahtakuşlar Köyünden olan Üsküdarlı Abidin Kuşçu ise 1.Dünya savaşında Filistin cephesinde savaşmış ve geri çekilme sırasında birliği Pozantı çevresine konuşlanmıştır. Bilindiği gibi bu cephede Yıldırım orduları vardır ve komutanı Mustafa Kemal’dir. Abidin Kuşçu Pozantı’da Fransızlarla yapılan Kilikya savaşlarına katılmış ve 1930 yılında İstiklal madalyası ile ödüllendirilmiştir. Kendisi 1972 yılında köyünde Hakka yürümüştür.Yaşarken dedelik te yapmıştır.Torunları da hala dedelik yapmaktadırlar. Madalyası torunu Zeynel Kuşçu’dadır.
Ekler (Fotoğraflar: Necat Çetin arşivi)
Üsküdarlı bayan tahtacı giyimi- Bayındır Emir (Hatay) Mahallesi
[1] – Engin, İ, , Tahtacılar, Ant Yay, İst,1998, s:15-16
[2] – Baha Said Bey, Türkiye’de Alevi-Bektaşi,Ahi,Nusayri Zümreleri, Yayına Hazırlayan: Görkem, İsmail, ,Kitabevi Yay,İst. 2000,S:23
[3] – Birdoğan, N, İttihat ve Terakki’nin Alevilik Bektaşilik Araştırması, Berfin Yay, İst, 1994,s:15-16
[4] – Sarısır, S, , Niyazi Bey ve Adana Bölgesi Tahtacılar, Kömen Yay, Konya, 2012, s:51
[5] – Yılmaz, A, , Tahtacılarda Gelenekler, CHP Halkevleri Yay, Ankara,1948.
[6] – Aytekin, S, , Buyruk, Emek Basım Yayım, Ank, s:4
[7] – Eröz, M, Türkiye’de Alevilik Bektaşilik, Otağ Mat, İst,1977, s:28
[8] – Yetişen, R, Tahtacı Aşiretleri, Memleket Mat, İzmir,1986.
[9] – Engin, İ, , Tahtacılar, Ant Yay, İst,1998.
[10] – Aksüt, A, Önce Türkmen Sonra Tahtacı, Kayhan Matbaası, İst. 2003.
[11] – Zelyut, R, Türk Aleviliği, Kripto Kitaplar, Ankara, 2009, s:273
[12] – Birdoğan, N,, Tahtacıların Dünü, Tahtacılar Sempozyumu, Kültür Bak, .Ank, 1995,s:13-14
[13] – Mutaf, A, , Salnamelerde Karesi Sancağı(1847-1922), Taner Ofset, Balıkesir, 1995,s.18
[14] – Destereci, M, Yusuf Ziya Yörükan ve Tahtacılar, Avrasya Etnografya Yay, Bursa, 1998,s:11
[15] – Sümer, F, Tahtacılar, Türk Dünyası Tarih Dergisi, 1993, s:82
[16] – Asan, V, , Tahtacı Türkmen Alevileri, Kardelen Sanat Yay, Isparta, 2010,s:47
[17] – Yörükan, T, , Anadolu’da Aleviler ve Tahtacılar, Kültür Bakanlığı Yay, Ank, 1998,s:172-173
[18] – Bardakçı, C, , Alevilik-Ahilik-Bektaşilik, Türkiye Mat, Ank, 1950,s:8
[19] – Bardakçı, C, , a.g.e, s:9
[20] – Kudar, A, , Tahtakuşlar Köyü Özel Etnoğrafya Galerisi, Edremit1994
[21] – Armağan , M,A, Asya’dan Anadolu’ya Türklerin Anı Defteri, Bilkar Bilge Karınca Mat, Tire, 2006,s:168
[22] – Armağan, M,A, (2006), a.g.e. 358
KAYNAKÇA
Arşiv malzemeleri:
Başbakanlık Osmanlı Arşivi(BOA), ML.CRD.d, 821, s. 5
Necat Çetin arşivi
Araştırmalar:
AKSÜT, A, Önce Türkmen Sonra Tahtacı, Kayhan Mat, İst. 2003,
———- , Sarıkız Fatma Ana, Yön Matbacılık, Antalya,2005
ARMAĞAN, M A, Asya’dan Anadoluya Türklerin Anı Defteri, Bilkar Bilge Karınca Matbacılık, Tire,2006
ASAN, V, Tahtacı Türkmen Alevileri, Kardelen Sanat Yay, Isparta,2010
ASAN, V, Buyruk(Erkanname), Kardelen Sanat Yay, Isparta,2014
AYTEKİN, S, , Buyruk, Emek Basım Yay, Ank.
BAHA SAİD BEY; Yayına Hazırlayan: GÖRKEM, İsmail, Türkiye’de Alevi-Bektaşi, Ahi,Nusayri Zümreleri, Kitabevi Yay, İst. 2000
BARDAKCI, C, Alevilik, Ahilik, Bektaşilik, Türkiye Mat, Ank. 1950,
BİÇEN, H.Y, İnanışları ve Gelenekleriyle Tahtacılar, Tekağaç, Ank.
BİRDOĞAN, N, , Tahtacıların Dünü, Tahtacılar Sempozyumu, Kültür Bak. Yay. Ank1995.
BİRDOĞAN, N, İttihat ve Terakki’nin Alevilik Bektaşilik Araştırması, Berfin Yay, İst. 1994
DESTERECİ, M, Yusuf ziya Yörükan ve Tahtacılar, Avrasya Etnografya Yay, Bursa,1998
ENGİN, İ,Tahtacılar-Ant Yay, İst. 1998
ERÖZ, M,Türkiye’de Alevilik-Bektaşilik, Otağ Mat, İst. 1977
HALACOĞLU, Y, Anadolu’da Aşiretler, Cemaatlar, Oymaklar, Togan Yay, İst.,2011
KAHYAOĞLU, S, Kazdağı’ndan Esintiler, Ofset Yay Mat, İst.
KAHYAOĞLU, S, Kazdağı Tahtacı Türkmenlerinde Sarıkız Efsanesi ve Dağ Kültü, Yayınlanmamış Araştırma, Edremit,1995
KUDAR, A,,Tahtakuşlar Özel Etnografya Galerisi, Edremit,1994
KÜÇÜK, M, Cemaat-ı Tahtacıyan, Nefes Yay, İst. 1995
MUTAF, A, Salnamelerde Karesi Sancağı(1847-1922), Taner Ofset, Balıkesir,1995
SARISIR, S, Niyazi Bey ve Adana Bölgesi Tahtacıları, Kömen Yay, Konya,2012
SAYLIK, K, Gatıran’ın Türküsü, Düş Ülkesi Yay. 2009
SELÇUK, A, Ağaçeri Türkmenleri Tahtacılar, Kültür Sanat yay, İst. 2008
SEYİRCİ, M, Batı Akdeniz Tahtacıları, Derin Yay, İst. 2007
SÜMER, F, Tahtacılar, Türk Dünyası Tarih Dergisi,1993
TAŞĞIN, A, Şeyh Safi Buyruğu(Bisati), İst. 2002
YETİŞEN, R, Tahtacı Aşiretleri, Memleket Mat, İzmir,1986
YILMAZ, A, , Tahtacılarda Gelenekler, CHP Halkevleri Yay, Ank. 1948
YÖRÜKAN, T, Anadolu’da Aleviler ve Tahtacılar, Kültür Bakanlığı Yay, Ank. 1998
ZELYUT, R, , Türk Aleviliği, Kripto Yay, Ank2009.
Yorumlar