0

Koçgiri İsyanını Hazırlayan Sebepler

İsyanın kaynağını oluşturan Koçgiri aşireti Zara, Hafik, İmranlı, Su Şehri, Refahiye, Kemah, Divriği, Kangal, Ovacık, Kuruçay ve bunları kapsayan bölgeye yerleşmiş durumdadır. [1]

Aşirete bağlı olan İbolar, Zazalar, Balular, Kereteliler ve Sarular olmak üzere beş büyük kabilenin katılımıyla ‘Batı Dersim’ denilen bölgede patlak veren bu isyan esasen Ekim 1920’de başlamıştır. 23 Mart 1921’de Yunanlılar Afyon ve Eskişehir’den saldırıya geçmiş, böylelikle İkinci İnönü adı verilen çetin savaşlar başlamış, bu tarihten itibaren Koçgiri isyancıları da saldırılarını arttırmışlardır. Dökülen kan artmış, isyan iyice ilerleyip ciddi bir saldırı haline gelmiştir. Koçgiri aşiretlerinin 6185 silahlı kuvvetine Dersim’ den gelen 2150 kişilik destek kuvvet de eklenince [2] isyancıların sayısı 8335’i bulmuş, batıda Yunanlılarla mücadele eden Türk Ordusu doğuda isyancılara karşı adeta ikinci bir cephede savaşmak durumunda kalmıştır. İsyanın zamanlamasına, yani Yunan saldırısına paralel olarak alevlenmesine dikkat edecek olursak, bu isyanın çıkmasında ve ilerleme sürecinde Emperyalist devletlerin parmağı olduğunu söyleyebiliriz. Bazı kaynaklar bu isyanı ‘Koçgiri Kürt İsyanı’ şeklinde değerlendirmişlerdir. Dersim aşiretleri grubundan olan ve mezhep olarak Aleviliği [3] benimseyen Koçgiri Aşireti, bilinenin aksine etnik olarak ‘Kürt’ değil, öz be öz ‘Türkmen’dir. 1231 yılında Moğollar karşısında yenilgiye uğrayan ve ordusu dağılan Celaleddin Harzemşah Dersim dağlarına sığınmış, onu takip eden Harzemli askerlerde bu dağlara sığınmışlar, çevre kabilelerden evlenmişler [4] ve bu bölgeyi kendilerine yurt edinmişlerdir. Bazı Harzem beyleri de Selçuklu Sultanına baş kaldırmış, meydana gelen çarpışmalarda Tunceli ve yöresine sığınmışlardır. [5]

Birinci Alaaddin Keykubat’ın düzenlediği soy kütüklerinde de Koçgiri Aşiretine yer verilmiştir. Soy kütüğüne göre Koçgiri aşireti Dersim Nazımiye yakınlarındaki Kalman’dan (Büyükköy) göç ederek gelmiş, Zara ve Bolucan’da kısa süre kaldıktan sonra Koçgiri’ye gelip yerleşmişler, daha sonra çevre il, ilçe ve köylere yayılmışlardır. [6]

1387 yılında doğu illerinde Timur akınlarının başlaması ile bir çok Türk boyu ve Akkoyunlu aşiretleri Timur’un ordusunun önünden kaçarak Dersim ve Sivas taraflarına sığınmışlardır. [7]

Timur’un egemenlik yıllarında ise Karakoyunlu aşiretleri Erzurum, Erzincan, Sivas ve Dersim dolaylarına yerleşmişlerdir. [8]

Yavuz’un doğu seferi sırasında ise bazı Türk aşiretleri Sivas dağlarına ve Dersime sığınmışlar böylece Batı Dersimde doğu Dersim gibi Türk aşiretleri ile dolmuştur. [9]

İsyanın elebaşlarından olan Alişir bile bir manzumesinde ‘Ceddimiz Şeyh Hasan, Şah-ı Horasan’ [10] diyerek aşiretin kökeninin Horasan’dan geldiğini belirtmiştir.

Trablusgarp, Balkan ve Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı topraklarının büyük bir bölümünü ele geçiren Emperyalist devletler, geriye kalan Osmanlı topraklarında Ermenistan ve Kürdistan gibi kendilerine sorun çıkarmayacak kukla devletçikler kurmayı düşünmektedirler. Kürt Teali Cemiyeti Başkanı Seyyid Abdülkadir ve Kürt ileri de gelenleri de İngiliz yanlısı bir politika izleyerek İngiliz desteğinde ‘Bağımsız Kürdistan’ devleti kurmayı amaçlamaktadırlar. Sadrazam Damat Ferit Paşa da İngilizlerle sürekli temas halinde olmuş, milli mücadeleye karşı Kürtleri kullanmayı önermiştir. Bu öneri İngilizler tarafından uygun görülmüş Fransız etkinlik alanındaki Kürtleri kullanabilmek için Fransızlar’dan işbirliği istenmiştir. [11]

Uğur Mumcu İngilizlerin Kürdistan üzerindeki emellerini şu sözlerle anlatmaktadır:

İngiltere Dışişleri Bakanlığı gizli belgeleri Kurtuluş Savaşı yıllarında İngilizlerin bir Kürt devleti kurdurmaya çalıştıklarını gözler önüne seriyor. İngiltere’nin İstanbul’daki Yüksek Komiser yardımcısı Amiral Webb’den Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a gönderilen 19 Ağustos 1919 günlü raporda bu amaç açık açık yazılıyor: ‘Amerika, Trabzon ve Erzurum’u içine alan bir Ermenistan’ı himaye edecek. Geri kalan dört ili de bir Kürt devleti olarak İngilizlerin himayesine bırakıyor.’

Müsteşar Hohler, 27 Ağustos 1919 günü Londra’ya şu görüşü bildirir: ‘Kürt sorununa verdiğimiz önem Mezopotamya bakımındandır. Kürtlerin ve Ermenilerin durumları beni hiç ilgilendirmez’

28 Kasım 1919 günü Mr. Kidston’dan Londra’ya gönderilen raporda şunlar yazılıyor: ‘Kürtlere her ne kadar inanmazsak da onları kullanmamız çıkarlarımız gereğidir.’

9 Aralık 1919 günü Yüksek Komiser Amiral Sir F de Robeck, Londra’ya Lord Curzon’a şu raporu gönderir: ‘Mr. Hohler Kürt meselesi hakkında Kürt Başkanı olan Şeyh Sait Abdülkadir Paşa (Seyit Abdülkadir) ile görüştü. Kürtler bütün ümitlerini İngiliz hükümetine bağlamış durumdalar. Bu ara Mustafa Kemal gittikçe tehlikeli olmaya başlıyor’

Kuvvetler, Kürtleri Mustafa Kemal Paşa’ya karşı kullanmak için para ödemeye hazırdırlar. Aynı amacı sergileyen bir İngiliz belgesi de 26 Aralık 1919 tarihli ve 966/633 sayılıdır: ‘Kürt kabileleri İngiliz ve Fransız hakimiyetine konacak, Kürdistan’da hiçbir şekilde Türk bırakılmayacak. Bir tek Kürt devleti mi, yoksa birçok Kürt devleti mi kurulacağı düşünülecek. Ermenilere Amerikalılar kanalıyla silah sağlanacak.’

Amiral Sir F de Robeck 26 Mart 1920 günü Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a şu bilgileri veriyordu: ‘Kürdistan, Türkiye’den tamamen ayrılıp özerk olmalıdır. Ermeniler ile Kürtlerin çıkarlarını bağdaştırabiliriz. İstanbul’daki Kürt Kulübü Başkanı Seyit Abdülkadir ile Paris’teki Kürt delegesi Şerif Paşa emrimizdedir’

Robeck’in 29 Mart 1920 günü Lord Curzon’a gönderdiği rapor ile Şerif Paşa gözden çıkarılıyordu: ‘Kürtlerin çoğu bir başkan tarafından idare edilmek ister. Buna rağmen Şerif Paşa’nın Kürtler üzerinde bir etkisi yoktur. Şerif Paşa üzerinde hiç vakit kaybetmeyin’

Robeck’in Lord Curzon’a gönderdiği 28 Temmuz 1920 tarihli rapor İngilizlerin Kürt planını açıklıyor:‘Kürt meselesi hakkında sizin fikrinizi biliyorum. Daha kesin bir karara varmanız için bunu yazıyorum. Damat Ferit bana geldi, sulh anlaşmasına göre Kürtler ayn bir devlet olacaklar. Kürt liderleri, Mustafa Kemal’i sevmezler. Siz Mustafa Kemal’den nefret ediyorsunuz çünkü o sizin yaptığınız anlaşmayı kabul etmiyor. O halde Kürtleri Mustafa Kemal’e karşı kullanalım’ dedi.

Paris ve Londra Konferanslarında Kürdistan sorunu çözülememişti. Başkan Lloyd George kararlıydı. Sorun çözülecekti. Kürtler İngiliz koruması altında bir Kürt devleti kurmak istiyorlardı. Öyleyse bu devleti kurmak gerekiyordu. 26 Şubat 1920 Perşembe günü Londra’da S.W. 1 Downing Street 10 numaralı Başbakanlık konutunda toplanan konferansın sabahki oturumu kısa sürmüş görüşmeler öğleden sonra saat 16’da başlamıştı. Toplantıya Dışişleri Bakanı Lord Curzon başkanlık ediyordu, Başbakan Lloyd George o gün toplantıya gelmemişti. Konferansa katılan Fransız Delegasyonu Başkanı B. Cambon söz almış konuşuyordu. Konu, Kürdistan’dı. Kürdistan bağımsız olacak mıydı? Olmayacak mıydı? İngiliz Dışişieri Bakanı Lord Curzon, söz alarak Kurdistan konusunun çözülmediğini söyledi. Başbakan Lloyd George, Avam Kamarasında yapacağı konuşmayı hazırlıyordu. Başbakan, Avam Kamarasında Türk İmparatorluğu’ndan, Türk olmayan soyların yaşadığı bütün bölgelerin ayrılması görüşünü savunacaktı. Bu soylar kimlerden oluşmaktaydı? Araplardı, Ermelilerdi, Suriyeliler ve Kürtlerdi. [12]

Kürt Devleti kurma konusunda kararlı olan İngilizler Dersim Aşiretlerini kendi politikaları doğrultusunda kullanabileceklerini düşünmektedirler. Çünkü Dersim halkı kullanılmaya çok müsait olup aşiret başkanlarınca yönetilmektedir. Koçgiri yöresi dağlık ve yüksek rakımlıdır. O dönemde yörede okul, yol, köprü gibi medeniyet unsurları bulunmamaktadır. Yoksul olup hayvancılıkla uğraşan halk, dünyada ne olup bittiğinden hatta devletin varlığından bile habersizdir. Halkın yaşamı, geçimi ve huzuru aşiret reisinin himayesindedir. Dersimde bir aşiret ağası diğer bir aşiretle dövüşmek veya devlete karşı gelmek istediği zaman aşireti için seferberlik ilan etme hakkına sahiptir. Aşiret reisi bir devlet başkanı gibi yüzyıllardan beri bu hakkı korumuştur. [13]

Bağımsız Kürdistan’ı kurmak için öncelikle Dersim ve Koçgiri bölgelerini Kürdistan’ın içine çekmeleri gerektiğini bilen İngilizler bu görevi Kürt Teali Cemiyetine verirler. Cemiyet Dersim ve Koçgiri halkını Kürt olduklarına inandırmaları için Baytar Nuri’nin de (Nuri Dersimi) içinde bulunduğu bir ekibi Dersime görevlendirir. Böylelikle Kürtçülük fikri ilk defa Dersim ve Koçgiri topraklarına girer. Cemiyetin sekreterliğini yapan Alişir’de Jepin adlı gazeteyi çıkartarak Kürtçülük propagandası yapmaktadır. [14] Baytar Nuri’nin Dersim’in Kalan Aşiretinden olması ve Koçgirililerin Türkçe ile birlikte ‘kurmançça’ konuşan Aleviler olması Kürtçülük propagandası için büyük avantaj sağlasa da[15] 16. yüzyılda yapılan Osmanlı-Kürt ittifakı bölge halkının hafızasından silinmemiştir. Ayrıca bölge halkının siyasi bilinci olmadığından Kürtlük sorunu da yoktur. Kendi coğrafyalarının dışında gelişen Kürtlük sorunu aşiret reislerinin dayatmaları ile yöreye girmiş ve köken olarak Türk olan bu halk, Kürtçülük olaylarının içine itilmiştir. İngiltere, Kürt Cemiyetleri vasıtasıyla “Bağımsız Kürdistan” vaat ettiği aşiret reisleri ile anlaşmıştır. Koçgiri Aşireti reislerinden Haydar Bey Kürt Teali Cemiyeti ve Teavün Cemiyeti üyesidir. Kardeşi Alişan Bey’de Kürt Teali Cemiyeti’nin İngiliz Yüksek Komisyonu’na gönderdiği kurul içinde yer almaktadır. İsyanın dikkat çekici noktalarından birisi de Aşiret reislerinin eylem kararını Aleviler için kutsallık taşıyan Hüseyin Abdal Tekkesi’nde [16] almış olmalarıdır. Aşiret reisleri ve Kürt ileri gelenleri bu tekkede and içerek eylem kararı almışlardır. Burada aşiret reislerinin halkın isyana katılımı için Alevilik motif ve simgelerinin kullandığını söyleyebilir, olayların başlangıcında ise yine dış güçlerin müdahalesi olduğu görürüz. Papaz Hızerin “Ankara Hükümetinin her yerde tesbit yaparak Kürtleri ortadan kaldırmak istediği ve İngilizlerin buna karşı çıktığını, Kürtleri öldürmek için bahar mevsiminin gelmesini beklediklerini” söyleyerek bölgede propaganda yapmıştır. Bölgede dağıtılan bildirilerde halk şu sözlerle isyana katılmaya çağrılmıştır: Necip Kürd Milleti’ne! Ey Kürdiler! Allahın emri ve peygamberin kavliyle, asırlardan beri esaret altında inleyen Kürd milletinin kurtuluşunun başlangıcı ve bağımsız Kürd devletinin esası olan Kürd hükümet-i Muvakkatisinin (Geçiçi Kürd Hükümeti) teşekkülünü vatandaşlara duyurmaktan onur duyarız. Vatandaşlar! Bütün Kürdistan dahilinde Ulusal hareketin gelişmesiyle hükümetimizin kesin kuruluşu hakkında yapılacak muazzam teşebbüsün gerçekleşme zamanı pek yakındır. Ancak, bu teşebbüs, bütün vatandaşların ayrı ayrı yardımı olmadıkça gerçekleşemez. Her Kürd, vatanı için bu emre büyük küçük birer görev ile yükümlüdür. Bunu ihmal edenleri tarih lanetleyecektir. Allah korusun, bu fırsatı kaçıracak olursak, yarınki neslin huzurunda suçlu durumda kalacağız. Çünkü bu büyük fırsat bir daha ele geçmez. Vatandaşlar! Sizin şimdilik yapacağınız hizmet basit, fakat mühim ve muazzamdır. Siz Mustafa Kemal’e karşı harb eden Yunan Ordusuna karşı bir vaziyet almaktan ve Mustafa Kemal lehine harbe katılmaktan tamamen çekilmelisiniz. Çünkü Mustafa Kemal de harb eden Yunanlılar’ın Kürdlere karşı hiç bir düşmanlıkları yoktur. Ve olamaz. Aksine Sultan’a kar,fl ayaklanmaya cüret eden Mustafa Kemal, Müslümanların Halifesi Hazretleri tarafından Kürdlere bahs olunan özerklik ve bağımsızlığı gasp etmektedir. Bundan vazgeçersek, Mustafa Kemal’in istiklal ve daha doğrusu Engizisyon mahkemelerinin idam ettiği kürdlerin miktarı binleri çoktan aşmıştır. Vatandaşlar! Halife asisi Mustafa Kemal’i imha ve Kürd hükümetinin kuruluşunu kolaylaştırmak üzere, cümleniz, bulunduğunuz yerlerde isyanlar, ihtilaller tertip ediniz. Ta ki, ağırlığı günden güne çoğalan bu esaret gömleğini yırtıp atalım. Çünkü esir olmak, mazlum olmak da, zalim olmak kadar ve belki daha büyük bir cinayettir ki cezası idamdır. Vatandaşlar! Yakında resmen ilan olunacak Kürd hükümeti sancağı altında kucaklaşmak ümidiyle, cümlenizden ve cümlemizden çaba ve gayret bekliyoruz. Ayrıca halkın arasında dolaşan din adamı kılığındaki yabancı ajanlar halkı en duyarlı oldukları noktadan vurarak “Alevileri Hükümet vuracaktır” söylentisini yaymışlar [17]ve halkı kendini savunmaya davet etmişlerdir. Aşiret reislerinin de aynı tutumu sergilemesi ile cahil bölge halkında ‘Hükümet bizi öldürmeye gelecek, kendimizi müdafaa etmek zorundayız’ düşüncesi meydana gelmiş, artık olayların başlaması için gerekli zemin oluşmuştur.

İsyanın Fiilen Başlaması ve Sonrasında Yaşananlar

25 Temmuz 1920’de Şadan Aşireti reisi Paşo Refahiye’den Kuruçay’a gönderilen cephane kafilesinin önünü keserek jandarmaları esir alır. Daha sonra Refahiye ilçe merkezini işgal ederek yönetime doğrudan el koyar. Hükümet konağına Kürdistan bayrağını çeker. Alişir’in propagandasının etkisinde kalan Mustafa Ağa Kemah köylerine giderek Dersimlilerin devlete asker vermeyeceğini Kemahlılarında vermemesi gerektiğini söyler ve halkı korkutur. [18]

1 Ekim 1920 de Alişir Kemah’ı basar soygun ve yağmacılık yapar. Karaibo köyünden Deli Esat ve oğlu Rıfat halkı Türk olan Günlü çiftliğini basar köylülerin çoğunu öldürür geri kalanlara da “Siz Ermenilere yaptınız bizde size yapıyoruz. Dersim aşiretleri geliyorlar. Biz Sivası alacağız ve sonra Ankara’ya gidip ulusal hükümeti devireceğiz” diyerek gözdağı verir [19] Dersim aşiretlerinden Bezgar Aşireti Eğin’e gelmekte olan jandarma birliğini Kuruçay’ın Kambo yöresinde esir alır ve cephanelere el koyar. Alişan Bey Hozat ve Çemişgezek aşiretleri ile ‘Hozat Toplantısı’nı yapar. Kürt ulusal kuruluşunda birlik olduğunu, Kürdistan’ın bağımsızlığını açıklamaya hazır olduklarını, Batı Dersim’de kırk beş bin kişilik birliğin hazır beklediğini söyler ve hep birlikte and içilir. 20 Aralık 1920’de Sivas-Kangal-Divriği arasındaki posta işletmesi engellenir. Posta işletmesi müdürlerinden Ayanoğlu Mustafa öldürülür. Koçkiri aşiretinin yanında Pezgavır, Maksuden, Aslanan, Kurmeşan, Perçikan, Cenbergan ve Ginyan aşiretleri de ayaklanmanın ön saflarında yer alırlar.

Sözü geçen aşiretler Baytar Nuri’nin babası İbrahim Efendi tarafından kaleme alınan muhtırada Ankara hükümetinden şu isteklerde bulunurlar:

1 — İstanbul hükümetince kabul edilen Kürdistan özerkliğinin Ankara hükümetince de tanınıp tanınmayacağının açıklanması;

2 — Kürdistan özerk yönetimi konusunda Mustafa Kemal hükümetinin ivedi yanıt vermesi;

3 — Elazığ, Malatya, Sivas ve Erzincan cezaevlerindeki Kürtlerin hemen salıverilmesi;

4 — Kürt çoğunluğu bulunan illerden Türk memurlarının çekilmesi;

5 — Koçkiri yöresine gönderilen birliklerin geri alınması.

25 Aralık 1920’de Ankara Hükümetine ‘Batı Dersim Aşiret Başkanları’ imzasıyla bir telgraf çekilir ve Sevr Antlaşması gereği doğu illerinde Bağımsız Kürdistan’ın kurulması istenerek aksi takdirde bu hakkın silah yolu ile alınacağı bildirilir. [20]Zalim Çavuş adıyla tanınan Şadan aşiretinden Hüseyin Ağa Yıldızeli ayaklanmasına katılır, buradan kaçarak Koçgiri’ye gelir. Kangal ilçesinin Büyük köyündeki ailesinin yanında kaldığı günlerde bir çete kurar Koçgiri aşiret reislerinin istekleri doğrultusunda hareket eder. Türk köylerinin basarak çocuklara ve kadınlara dahi işkence yapar. Olaylar üzerine Miralay Halis Bey’in birliği Zalim Çavuş ve diğer çeteleri ortadan kaldırmak için 14 Şubat 1921 günü İmranlı’ya varır. Halis Bey taburunu İmranlı’da bırakarak birkaç askerini yanına alıp aşiret reisleri Haydar ve Alişan beylerle görüşmek için Boğazviran’a giderek şunları söyler: ‘Bakın beyler annem bir Kürt kızı idi. Bende bir Kürt yeğeniyim. Gelin Hükümete bağlılığınızı bildirin. Bende raporumda ıslah edilecek bir şey yoktur diyeyim. Sizde bu çete olaylarına son verin. Siz de biz de huzura kavuşalım.’ Alişan bey Haydar Bey’e göre biraz daha devlet yanlısı tutum takınır, Alişan Bey’in baskısı ile Haydar Bey’de bu teklifi kabul etmek zorunda kalır. Halis Bey olumlu düşünceler içeren raporunu yazar ve askerleriyle birlikte ağaların konağından ayrılır. Kimi çeteler Halis Bey’in yeterli gücü olmadığını, yeterli gücü olsaydı daha çok askerle geleceğini ve uzlaşma yapmayacağını düşünerek Halis Bey’e tuzak kurarlar. Alişan Bey’in bilgisi dışında Halis Bey ve üç askerini öldürürler. Daha sonra isyancılar 7 Mart 1921 günü bir köyü basarak on üç kişiyi öldürürler. İmranlı dolaylarında on köyü yağmalayıp Kılavuz köyünde karargah kurarlar. 9 Mart 1921’de İmranlıyı işgal edip Büyük Millet Meclisine karşı tehditler savururlar. 10 Mart 1921 tarihinde Elazığ, Erzincan, Sivas, Divriği ve Zara sıkıyönetim ilan edilir. Ayaklanma bir anda geniş bir alana yayılmıştır. Suçluların cezalandırılması için Harp Divanı kurulur. 11 Mart 1921’de aşiret reislerinden Muhammet, Taki, Alişir, Mustafa, Seyithan, Muhammet ve Munzur Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bir telgraf çekerek Koçgiri, Refahiye, Divriği, Kuruçay ve Kemah ilçelerini kapsayan Kürt yöresinde seçkin bir il oluşturulmasını ve başına yerli bir Kürt valinin atanmasını isteyerek tehditler savururlar. Genel Kurmay Başkanlığı Merkez Ordusuna bir şifre göndererek İmranlı olayının tehlikeli boyutlara ulaştığını belirterek Yarbay Cemil Cahid Bey’in bu bölgede göreve getirilmesini önerir. Cemil Bey’in hastalığını gerekçe göstererek bu görevi kabul etmemesi üzerine Merkez Ordusu Komutanlığına Nurettin Paşa getirilir. Geniş yetkilere sahip olan Nurettin Paşa isyanın bastırılması için Zara, Kangal, Refahiye ve Kemahtaki askeri ve sivil birliklere talimatlar göndererek 54. Süvari Tümenini Sivas’tan Koçhisar’a, 32. Süvari Alayını Tokat’tan Sivas’a, Erzincan’daki yüz kişilik milis gücünü ise Refahiye’ye gönderir. [21] Nurettin Paşa emrindeki birliklere gönderdiği bildiride yapılacak olan imha harekatının detaylarını anlatırken sivil halka müdahalede edilmeyeceğinin de üstünde şu sözlerle durmaktadır: İmha harekatı Koçgiri aşiretine ve bunlara katılmak üzere Tunceli’den gelmiş olan asilere ve Koçgiri çevresinde isyana katılmış olanlara yöneltilecektir. Kanunlara bağlılıklarını devam ettirmiş olan köy ve aşiretler halkının hiçbir suretle zarar görmemeleri çok önemlidir. İmha harekatı sırasında kişi haklarına önem verilmesini, halkın kalbini kazanmaya gayret harcanmasını silah arkadaşlarımdan beklerim. [22]

10 Mart 1921 tarihinde Müdafaa-i Milliye vekaletinden Giresunlu Osman Ağa’ya gizli bir şifre gelir ve Giresun Gönüllü Alayının derhal isyan bölgesine hareketi emredilir. İsyanı bastırma işinin Osman Ağa ve gönüllülerine verilmesinin sebebi Giresun Alayının isyan bölgesine yakın olması ve çete savaşlarını iyi bilen Koçgiri İsyancılarının ancak çete savaşlarını en az onlar kadar iyi bilen Osman Ağa ve gönüllüleri tarafından dize getirileceğinin düşünülmesidir. Osman Ağa 24 saat içinde hazırlıkları tamamlar, Yüzbaşı İbrahim, Mülazım Selim ve tabur hesap memuru Mehmet Avni Beyleri de yanına alarak yola çıkar. Alay kar ve fırtınaya aldırmaksızın ilerleyerek 18 Mart 1921’de Şebinkarahisar’a ulaşır. Şebinkarahisar’da bir hafta kalan Alay Merkez Ordusu emriyle iki cebel topu ve dört mitralyöz ile isyan bölgesine hareket ederek üç gün sonra Refahiye’ye varır. [23]

Osman Ağa Haydar ve Alişan Bey’lere bir mektup göndererek Ey din kardeşlerimiz, muhterem arkadaşlar! İçimizdeki Pontusçuları temizledik. Ermenilere terki silah ettirdik. Başka büyük düşmanlarımız var. Yunan ordusu da yurdumuza saldırdı. Kardeş kavgasını bırakalım, bir din kardeşi olarak birleşelim. Yunan ordusunu yurdumuzdan atalım. Davamızın peşi pek büyüktür. Vatanımızı bu felaketten kurtaralım der. Uzlaşmak istemeyen isyancılardan şu cevap gelir: “Osman Ağa, biz senin topunu tüfeğini elinden alacağız, başka kimse ile işimiz yoktur.” [24]

Koçgirili Beko özel olarak Osman Ağa ve birliği ile savaşmak için gönderilir. [25] Beko Sabaha karşı Giresun Alayına baskın yapar. Osman Ağa’nın emri ile makineli tüfekler patlamaya başlar. Daha sonra Osman Ağa hücum borusunu çaldırır ve Alay taarruza geçer. İsyancılar geri çekilmek zorunda kalır. Giresun Alayı, Beko’nun saldırısını makineli tüfekçilerin etkili ateşiyle püskürtmeyi başarmıştır. [26] Refahiye’yi hareket üssü olarak seçen Giresun Alayı Kalkancı bölgesini temizler ve Kızıltepe’deki isyancılarla savaşır. İki ateş arasında kalan isyancılar Kuzeydoğu yönünden kaçarlar. Giresun Alayı 80 tüfek, önemli ölçüde cephane ve hayvan ele geçirir [27]5 Nisan’da 600 kişilik kuvvetli bir isyancı grubu Alaya yeni bir saldırı yapar. Bu çatışmada isyancılar 50 ölü 64 yaralı verirken, Giresun Alayı bir yaralı verir. Kırıktaş Köyü civarında yapılan ayrı bir çatışmada ise Giresun Alayı isyancılara birçok kayıp verdirir. Hükümet kuvvetlerinin moralini yükselten bu çatışmalardan sonra Nurettin Paşa başarılandan dolayı Osman Ağa’yı tebrik eder. [28]

15 Nisan 1921’de Belensor – Taşdibi yönüne ilerleyen Giresun Alayı Kemah Müfrezesi ile birleşip Koçgiri’yi alır. İsyancılar batı ve kuzeybatı yönünden kaçarlar. 18 Nisan 1921’de Kızlartepesi ve Alakilise taraflarına kaçan isyancıları dağıtılır. İsyancılardan 150 kişi ölürken 60 tüfek ele geçirilir. İsyanın elebaşlarından Alişir’in evi yıkılır. Görünmezkale mevkiindeki çatışmada Osman Ağa’nın atı vurulur ancak Osman Ağa yara almadan kurtulur. [29] 27 Nisan 1921’de Çıragediği mevkiinde 28. Süvari Alayı isyancılar tarafından pusuya düşürülür. 5 Subay ve 82 er şehit olurken zayiatın daha fazla artmasını Giresun süvari birliği önler. Cesaretlenen isyancılar iki gün sonra Giresun müfrezesi ile tekrar çatışmaya girerler. Çalıyurt, Mistolar, Karahüseyin, Karataş köylerinde yapılan çatışmalarda isyancılar 20 ölü ve 12 yaralı bırakan isyancılar kaçmak zorunda kalırlar. 10 Mayıs 1921’de yiyecekleri tükenen 300 kişilik Dersimli grup Kemah’ı basar. Halk bir süre çarpıştıktan sonra kaleye çekilir. 22 Mayıs 1921’ de 400 kişilik Dersimli Grup Kemah’ın güneyinden Tan köyü yönünden saldırıya geçer. 3. Kafkas Tümeninin 11. Alayından iki bölük saldırıya karşı koyar ve başarılı bir savunma verir. 23 Mayıs 1921’de Kemah’ı koruması için 54. Alay görevlendirilir. 24 Mayıs 1921’de Nurettin Paşa Genelkurmay’a bir telgraf göndererek ‘Koçgiri ayaklanmasını bastırma hareketinin bitmek üzere olduğunu, şimdiye dek Fırat – Erzincan – İmranlı arasındaki bölgede 500 kadar isyancının öldürüldüğünü ve bölgenin temizlendiğini’ [30] bildirir. 30 Mayıs 1921’de isyancılar büyük bir saldırıda bulunurlar. Bu saldırının, isyancıların son ciddi saldırısı olduğunu söyleyebiliriz. 500 kadar isyancı Dersim’den Ilıç’a doğru harekete geçerler. 2 Haziran 1921’de Hıktar köyü yakınlarında meydana gelen çatışmada ayaklanmacılar geri çekilmek zorunda kalırken iki nizamiye eri ve bir gönüllü şehit olur. 17 Haziran 1921’de isyanın elebaşlarından Alişan Bey’in ve 32 ileri gelen isyancının teslim olması ile birlikte isyan tamamen bastırılmış olur. İsyanın bastırılması sırasında Giresun Alayından Alidayıoğlu Fevzi isyancıların eline düşer, derisi yüzülerek şehit edilir. 500’ün üzerinde isyancı yargılanmaları için Sivas’a gönderilir. İsyan sırasında bazı aşiretler hükümetten yana tavır almışlardır. Kangal Ağası Kürt Hacı Ağa ile Ginyan aşireti Reisi Murat Paşa ve Kureyşan aşireti de bunlardan olup isyancıların yakalanmasına yardım etmişlerdir. [31]

İsyanın liderlerinden Baytar Nuri, neden yenildiklerini açıklarken şu nedenleri sıralamıştır:

1 — Sevr Anlaşması’nın Kürtler arasında heyecan yarattığını, ancak İtilaf devletlerinin ayaklanmalara kayıtsız kaldıkları;

2 — Kürtlerin aşiretlere bölünmüş olması; aşiretler arasındaki dağınıklık ve düşmanlığın birliği engellediği;

3 — Orta sınıfın oluşmaması nedeniyle aşiret reislerinin devletçe kendi saflarına çekildikleri;

4 — Aşiretler arasında din ve mezhep ayrımlarının yol açtığı güvensizliği giderecek Kürt aydınlarının yeterli sayıya ulaşmamaları;

5 — Türk ordusunun silah ve sayı üstünlüğünün bulunması. [32]

Mustafa Kemal Paşa’nın muhafızlarından olup gönüllü olarak cepheye giden [33] 47. Alay Mücahiti Eyüp AYDIN Koçgiri Harekatını anlatmaktadır:

“Kürt isyanı başladı. Mustafa Kemal Paşa’dan bir telgraf geldi, yardım isteniyordu. O gün Osman Ağa çeteleri topladı. Bir gün sonra Kayadibinden Şebinkarahisar’a hareket ettik. Kış bütün şiddeti ile devam ediyordu. Geçit vermeyen yüksek karlı dağları aşmak zorundaydık. Yola çıkışımızın üçüncü gününde Şebinkarahisar’a gelebildik. Tabur yorgundu. Osman Ağa ilk iş olarak istirahatimizi sağladı.Birkaç gün sonra Refahiye’ye hareket ettik. Refahiye’de isyancılar tarafındaki düz arazide manga siperleri kazdık. Mevzilendik, bekliyorduk. Türk köyleri manga siperlerinin karşısındaydı. Dağlarda kimseler gözükmüyordu. Sabaha karşı, karşımızdaki Türk köylerinde asiler katliama başladılar. Çığlık ve acı feryatlarla kıyamet kopuyordu. Borazancı önce silah başı, ardında hücum emrini verdi. Öğle vaktiydi. Osman Ağa, dürbünle karşı cepheleri gözlüyordu. Emirleriyle ateşe başladık. Osman Ağa top ve mavzer seslerine alışıktı. Savaş meydanlarının kahramanı coşmuş, naralar savuruyordu. “Bunlar bizim uşakların elinden kurtulamaz. Vur ulan Panayot Tamzara’nın gözüne!” diye bağırıp bize moral veriyordu. Bir yandan da topçulara emirler yağdırarak, “At hele, asilerin içine düşür!” diye bağırıyordu.” [34]

Eski Cumhurbaşkanlarımızdan Celal Bayar’da Koçgiri İsyanını diğer isyanlardan daha önemli görmekte ve isyan hakkında şu sözleri söylemektedir:

Koçkiri bence hepsinden mühimdir. Yunalılar’a karşı durmak için nasıl tedbir alıyor isek, orada da aynı surette teşkilat yaptık. Esasen Yunanlılar’a karşı durmak için kuvvetimiz kâfi değildi. Bunlar da ayrıca çıktı başımıza… Koçkiri’de bir ordu merkezi yapıldı. Onun kumandanlığına size önce bahsettiğim Nurettin Paşa’yı kumandan tayin ettiler. O başardı o işi. Sonra Giresun’dan 1200 kişi ile gelen Topal Osman çok yakın dostumdur, büyük gayretleri oldu. O 1200 kişinin 1000 kişisi sonra orduya, Yunanlılar’a karşı verilmiştir. 200 kişisi de Atatürk’ün Muhafızı olarak Çankaya’da muhafaza edilmiştir. [35]

Osman Ağa Vakit Gazetesine verdiği röportajda isyandan şu sözlerle bahsetmektedir:

Tam bu sırada Koçgiri ve Ümraniye’de bir takım hareket-i isyaniye baş gösterdiğinden oralara gönderildim. Bu hareketler İstanbul’a gidip gelen Kürt reislerinin tertibi ile yapılmıştı. Maksat, şark ve garb cephelerinin muvasalasını kesmek ve Yunanların galip gelmesini temin etmekti. Karahisar metropoliti, balta limanında tesellüm ettiği fetva suretlerini neşre vasıta olmuştu. Taşdipli Hüseyin isminde biri bilahere dehalet etti. İstanbul’a gidip geldiğini itiraf etti ve işin menbaı neresi olduğunu anlattı. Hava pek fena idi. Karahisar dağlarında üç metre kara tesadüf ettik. Refahiye’de 2700 mevcutlu usat kuvvetiyle müsademede bulunduk. Asiler bozuldular. İki ay zarfında ortalık tamamıyla teskin edildi. Koçgiri’ deki taburu alay haline koyduk. Bir taraftan da Dersim’de Ovacık Kürtleri başkaldırınca bunların üzerine yürüdük. Derhal vaziyeti anladılar ve Koçgiri isyanının uğradığı akıbetten kurtulmak için Erzincan hükümetine dehalet ettiler. [36]

Nurettin Paşa’da ayaklanmanın bastırılmasından sonra şu duyuruyu yayınlamıştır:

Ümraniye olayı sorumlularından ve Koçkiri reislerinden Azemet ve kardeşleri Bahri ve Sabit Beyler ile Karacaviran Bucağının en acımasız eşkiya reislerinden Filiçbeyü Hamu ve Zara ile Suşehri arasındaki asilerin reisi bulunan Çevirmahlı Aziz ve Naki’nin kardeşinin oğlu Naki ve Ali’nin kardeşi Haydar’ın yakınlarından Pehlivan ve yakın adamı Hüseyin Efendi ve Refahiye eşkiyasından Aşir ve 159 eşkiya ölü olarak ele geçirilmiştir. Eşkiya reislerinden meşhur Ali’nin ve eşkıyaya muhbirlik eden Kaçurzade Haydar Bey ve Şerefiye eşkıyasından ve maktul Aziz’in arkadaşlarından İbrahim ve reislerden Felik Ali’nin babası ve üç kardeşi ile oğlu ve Şeyh Kasım namındaki casus ile 113 kişi ölü olarak ele geçirilmişlerdir. Ümraniye olayının düzenleyicilerinden ve başkanlarından olup ayaklanma sırasında Ümraniye Bucağı Müdürü bulunan Koçkirili Mustafapaşazade Haydar Bey ile reislerden Naki Bey’in kardeşi İzzet ve Hasan Beyler, ve avanesinden Genco ile 56 eşkıya af dileyerek teslim olmuşlardır. 200 çeşitli cins ve tüfekle bir hayli cephane ve 118 beygirle birçok koyun ve hayvana el konulmuş ve 207 asker ve yoklama kaçağı yakalanmıştır. Memurlara, subay ve erlerin gösterdikleri azim ve gayretten dolayı takdirlerimi beyan ve teşekkür ederim. [37]

TBMM Gündeminde Koçgiri İsyanı ve Çeşitli İddialar

Koçgiri İsyanı konusu, isyan bastırıldıktan sonra da TBMM gündemini oldukça meşgul etmiştir. Koçgiri isyancılarının affedilmesi konusunun tartışıldığı müzakerelerde bazı mebuslar, Koçgiri isyancılarını ‘masum biçareler’, isyanı bastırmakla görevli askerleri de yaptıkları uygulamalardan dolayı ‘acımasız katiller’ olarak göstermektedirler. Onlara göre isyancıların önemli bir kabahati yoktur, isyanın bu kadar büyük boyutlara ulaşmasının sebebi, Merkez Ordusu ve Giresun Alayının halka uyguladığı yanlış davranışlardır. Sanki Merkez Ordusu ve Giresun Alayları oraya durup dururken gönderilmişlerdir. Netice de, mağdur edebiyatı yapan birkaç mebusun büyük gayreti ile Alişir ve Baytar Nuri hariç olmak üzere isyancılara af çıkmış, [38]

sıra Nurettin Paşa’yı cezalandırmaya gelmiştir. 11 Ağustos 1921 tarihli gizli oturumda söz alan Şebinkarahisar Mebusu İsmail Şükrü Efendi, Erzincan Mebusu Osman Fevzi Efendi ve Adana Mebusu Zekai Bey Koçgiri’de yaşananların sorumluluğunun kimseyi dinlemeyen Nurettin Paşa’ya ait olduğunu söylemişlerdir. [39] 4 ve 5 Ekim 1921 tarihli TBMM gizli oturumlarında yine Koçgiri olayları tartışılmış, bazı mebuslar olayların sorumlusu gördükleri Nurettin Paşa’nın görevden alınarak yargılanmasını, bazı mebuslar ise idam edilmesini talep etmişlerdir. Nurettin Paşayı, Koçgiri imha harekatının detaylarını emrindeki birliklere bildirirken ‘kanunlara bağlı kalan köy ve aşiret halkına zarar gelmemesi’ konusunun üzerinde titizlikle durması bile kurtaramamış, müzakereler sonucunda görevden alınıp yargılanmasına karar verilmiştir. Durumu yerinde incelemek üzere bölgeye bir heyet gönderilmiştir. 16 Ocak 1922 tarihli TBMM gizli oturumda söz alan Mustafa Kemal Paşa, Nurettin Paşa’nın vermiş olduğu savunma metnini baştan sona okuduğunu ve Nurettin Paşa hakkında verilen yargılanma kararını ağır bulduğunu söylemiştir. Erzurum Mebusu Salih Efendi de Nurettin Paşa’nın hakikaten namuslu bir asker olduğunu, hakkında yapılacak soruşturmanın en iyi bir şekilde yapılması gerektiğini beyan etmiştir. [40] 17 Ocak 1922 tarihindeki gizli oturumda Mustafa Kemal Paşa, Nurettin Paşa hakkındaki yargılama kararının kaldırılmasını talep etmiş, bazı üyelerin karşı çıkmalarına rağmen Nurettin Paşa hakkındaki yargılama kararı kaldırılmıştır. [41]

Nurettin Paşa soruşturma kapsamında, ‘Koçgiri, Samsun ve sair yerlerde gayr-i mesul kuvvetler kullanmak’ suçlaması ile karşı karşıya kalmıştır. Gayri mesul kuvvetlerden kasıt Giresunlu Topal Osman Ağa’nın teşkil ettiği milis kuvvetler yani Giresun Gönüllü Alayıdır. Nurettin Paşa Osman Ağa’yı Erkanı Harbiye-i Umumiye’nin görevlendirdiğini söylemiş ve kendisini şu sözlerle savunmuştur: Ümraniye ve Koçgiri hadiselerinde kullanılan Osman Ağa’yı, ordu davet etmiş değildir. Şark mıntıkasına dahil Giresun’da, Erkanı Harbiye-i Umumiye emrindeki Giresun Alayı Erkanı Harbiye-i Umumiye tarafından verilen emirle isyancılara karşı getirildi. Erkanı Harbiye-i Umumiye önce Giresun Alayı’nın büyük kısmını Kocaeli’ne gönderdi. Fakat, 15. Fırka Garp Cephesi’ne gidince, Giresun alayı burada kaldı. Bir taburla Osman Ağa kuvvetleri Ümraniye’ye gelmiştir. 4. Taburun kumandanı olmakla beraber, Osman Ağa Giresun Alayı’nın Fahri Kumandanı’ydı. Kendisine bu unvanı Merkez Ordusu dahil, EHU ve Müdafaai Milliye Vekaleti vermiştir. Merkez Ordusu emrine ithal edilmiştir. Mevcudu dolgundur. Onun nizamiye kıtası haline sokmak için, Samsun’da Giresun Alayı’ndan, bir taburdan üç taburlu bir alay teşkili ile 47 numarasını verdik. Samsun’da iki taburlu Giresun Alayı da bir tabur ilavesi ile 42. Alay adını alarak, Giresun Alayı namı kaldırıldı. İki alay yapılmıştır. Ümraniye ve Pontus asilerinin tedibi ve Samsun sahillerinin muhafazasında ve Garp cephesinin ihtiyacı üzerine, Sakarya muharebesinin kazanılmasında faydalı oldular. 42. Alay Kumandanı Hüseyin Avni Bey, Sakarya’da şahadet, Osman Ağa da 47. Alay Kumandanı olarak Garp Cephesi emrinde ve cephededir. Bu kuvvetleri orduya Erkanı Harbiye-i Umumiye ve Müdafaai Milliye Vekaleti tahsis etti. Osman Ağa’yı evvela tanımazdım. Birliği Şark Cephesi’ndeydi. Koçgiri hareketini bastırma sırasında orduya verildiğini öğrendim. Hüsni idare ile kendisini istihdam ettim. Bu alayın toplarını almak için isyancılar Refahiye’ye baskınlar yaptıysa da, başaramadılar. İsyancılar Azimet Bey, Refahiyeli isyancılara yazdığı mektupta, Osman Ağa kuvvetlerinden endişeye düştüklerini yazmıştı. Osman Ağa çok hizmet etti. İsyancılara karşı Kemah halkının yardımına Osman Ağa koştu.

Nurettin Paşa’yı soruşturma sürecinde zor durumda bırakan suçlamalardan biriside ‘Ümraniye İsyani’nda halk dehalete hazır iken, Topal Osman’a milleti kırdırmak’ iddiası olmuştur. İddialara göre Osman Ağa emrindeki Giresun Alayı Koçgiri’de isyancıların haricinde sivil insanları, köylüleri, kadın ve çocukları da katletmiştir. Hatta olayların bu kadar kanlı boyutlara ulaşmasının sebebi olarak Osman Ağa’nın masum sivil halka zulmetmesi, sivil halkında Osman Ağa emrindeki Giresun Alayına karşı kendini müdafaa etmek zorunda kalması gösterilmektedir. Bir nevi silahlı çatışmayı başlatan isyancılar değil Osman Ağa’dır. Bu iddiaların sahipleri, genellikle Baytar Nuri adıyla da tanınan dönemin bütün ‘aşiret’ isyanlarında fiilen ve faal olarak görev almış bir zat olan Nuri Dersimi’nin [42] anlattıklarından etkilenmişlerdir. Kürtçülük akımının önderlerinden olan Baytar Nuri Giresun Alayından hakaretlerle dolu şu sözlerle bahsetmektedir: Yabancı hesabına av köpeği görevi yapmaktan zevk alan, namus düşmanı bu barbar çete alayları zapt ettikleri köylerde her çeşit zulüm ve melaneti yapmaya başlamışlardır. Masum Kürt çocukları bu canavarlar tarafından ateşe atılıp yakılıyor ve tüyler ürperten bu manzara karşısında Laz Alayı adını taşıyan bu alçaklar zevk ve cümbüş yapıyorlardı. [43]

Nuri Dersimi’nin bu sözleri kendi ideolojik anlayışı doğrultusunda söylediği ve sözlerinin objektif olmadığı açıktır. Nuri Dersimi’nin sivil halkı katletmekle suçladığı Osman Ağa, isyancılara bile gittikleri yanlış yoldan dönmeleri için son bir şans tanımış, askeri müdahaleye başlamadan önce Haydar ve Alişan Bey’lere bir mektup göndermiş ve Ey din kardeşlerimiz, muhterem arkadaşlar! İçimizdeki Pontusçuları temizledik. Ermenilere terki silah ettirdik. Başka büyük düşmanlarımız var. Yunan ordusu da yurdumuza saldırdı. Kardeş kavgasını bırakalım, bir din kardeşi olarak birleşelim. Yunan ordusunu yurdumuzdan atalım. Davamızın peşi pek büyüktür. Vatanımızı bu felaketten kurtaralım diyerek beklemeye geçmiş, isyancılardan ‘Osman Ağa, biz senin topunu tüfeğini elinden alacağız, başka kimse ile işimiz yoktur.’ cevabı gelince son çare olarak askeri müdahale yolunu seçmiştir. Osman Ağa sivil halkı katletmediği gibi, onlarla işbirliği işine girmiş, isyanın bastırılması için bölge halkından yardım almıştır. M.Ş. Sarıbayraktaroğlu Giresun Alayı’nın Koçgiri İsyanının bastırılması sırasında bölge halkından nasıl yardım aldığını şöyle anlatmaktadır. (…) Ve böylece isyancılar çekilip gittiler. Türk dostu olan Kürtlere bunların ne tarafa gittiklerini sorduk. Çok gitseler Kırıktaş’a kadar giderler diye söylediler. Ayrı ayrı yollardan bölüklerimiz buraya yürüdü ve köyün üzerindeki tepeye kadar çıktı. Osman Ağa “köyü sarın” diye emir verdi. Köye girdiğimizde asiler dağılmışlardı. Tekrar Refahiye’ye döndük(…) Yanımızda Sünni Kürtler vardı. Buraya kısa yol neresidir diye sorduk. Türk dostu bu Kürtler bize “alafranga at nallarını takip edin dediler. [44] Osman Ağa ile birlikte isyanı bastırmak üzere Koçgiri bölgesine giden Gümüşresioğlu İshak Efendi, isyanın ortasında kalarak bir derenin kenarında ağlarken buldukları küçük bir çocuğu himayesine almış, bakıp büyütmüştür. Gümüşreisoğlu İshak’ın torunlarından İsmail ALTAY konu ile bilgili şu bilgileri vermektedir:

Ben Hacıhüseyin Mahallesinden Alidayıoğlu ailesindenim. Giresun’un köklü ailelerindendir. 1. Dünya savaşında ve Kurtuluş savaşında ailem birçok şehit verdi. Bu şehitlerden biri de, Milis Onbaşı Alidayıoğlu Fevzi. Fevzi amcamız, Koçgiri isyanının bastırılması sırasında esir düşmüş ve sonrasında derisi yüzülerek insanlık dışı bir işkenceyle şehit edilmiş. İkinci aile anımız ise, annemin dedesi, Hacıhüseyin Mahallesinden Milis Yüzbaşı Gümüşreioğlu İshak Efendi’ye (Gümüş) ait. İshak dedem, Osman Ağa’nın büyük kuzenidir. Osman Ağa dedeme “dayı” olarak hitap edermiş. İshak dedemin yeğeni de Mustafa Kemal Paşa’nın muhafız birliğinin komutanı Milis Yüzbaşı Gümüşreisoğlu Mustafa Kaptan. Anıya geri dönelim. Koçgiri isyanının bastırılması sırasında, milislerimiz bir derenin kenarında ağlayan öksüz küçük bir Kürt çocuğunu getirirler. Dedem çocuğa sahip çıkar ve çocuğu mahiyetinden birinin yanına katarak Giresun’a yollar. Eşi (büyük babaannem) Minire hanıma da haber gönderir ki, bu çocuk bizim himayemizde büyüyecek ve oğullarıma (Ömer, Mustafa ve Bilal Gümüş kardeşler) ağabey olacak (O tarihlerde büyük oğlu İbrahim Gümüş genç bir milis olarak çeteye henüz katılmış). Kürt Abdullah dedeme ve kardeşlerine ağabey olur. Güçlü bir delikanlı olarak büyür ve İstanbul’a askere gider. Asker dönüşü Minire Babaannemin elini öper ve bir kız sevdim İstanbul’da yaşamak istiyorum diye izin ister. Evin oğlu olan Abdullah’a düğün hediyesi yapılır ve Abdullah İstanbul’a yerleşir. Adı da Kürt Ali olarak devam etmiş. Kesinlikle asimile edilmemiştir. Bunu anlatmamın nedeni, Kürtler, Koçgiri isyanını çarpıtarak Kürtlere karşı soykırım yapıldığını ileri sürmeye başladılar. Tarihi çarpıtmak kolaydır. Toplumumuz okumadığı için, bir delinin kuyuya attığı taşı çıkarmak mümkün olmuyor. Koçgiri bir isyandır ve kurtuluş savaşı vermekte olan ordumuza çok zararı olmuştur. Giresun Uşakları isyanı bastırmıştır. Ama asla isyancılar haricinde bir operasyon yapılmamıştır. [45]

Giresun Alayı bölgede sadece isyancılarla mücadele etmiştir. Ayrıca Osman Ağa’nın bölgeye isyan bastırmak üzere gönderildiğini unutmamak gerekir. Millet olarak emperyalizme karşı ölüm kalım mücadelesinin verildiği ve maddi manevi her türlü birlikteliğe ihtiyaç duyulduğu o günlerde İngilizlerin ve işbirlikçi İstanbul Hükümetinin oyununa gelerek, tamda Yunan ordusu ile savaşırken Türk milletini sırtından vuran bu isyancı gruba karşı Osman Ağa sert tedbirler alması pek tabiidir.

Bir diğer iddia ise Osman Ağa’nın isyanı bastırırken büyük ölçüde ganimete el koyduğu ve 60.000 lira değerinde koyunu Giresun’a gönderip ve paraya çevirdiğidir. Bu iddianın sahibi Giresun Sancağı Reji Müdürü Nakiyüddin Efendi’dir. Nakuyiddin Efendi, Mustafa Kemal Paşa’ya gönderdiği bir mektupta şu sözleri söyleyerek Osman Ağa’yı suçlamaktaıdr:

Osman Ağa Kürtler’i hizaya getirmekle görevli iken, Hakkı Bey (ki iki yil önce bir kahveye girmeyecek ölcüde züğürt idi), ağanın yanına gitmiştir. (…) Kocgiri ganimeti olarak 60 bin lira değerinde koyun, öküz gibi hayvanları Giresun dolaylarındaki yaylalara götürerek otlatmıştır. (Giresun hükümetine verilenler ayrıdır.) Bu hayvanları sürü sürü gece vapurlara bindirerek İstanbul**’a yollamışlar ve şimdide fırsat düştükçe yollamaktadırlar. Bu alışverişlerde Osman Ağa’nın ve oğlu İsmail’in de katkısı olduğu kesinlikle söylenmektedir.* [46]

Osman Ağa**’nın 8 Haziran 1922 tarihinde Ankara’da bulunduğu sırada Giresun Mutasarrıfı Nizamettin Bey**’e çektiği ve ‘Büyük Taarruz öncesi Giresun Alayı’nın tüm donanımlarının bir an evvel sağlanması için bütün mal ve mülkünün satılması istediği’ telgrafını incelediğimiz zamab Osman Ağa’nın Koçgiri İsyanını bastırdığı sırada mal mülk edindiği iddialarının ikna edici olmadığını görürüz. Telgraf metni: [47]

Öteden beri takip ettiğim ve etmekte olduğum maksat ve gaye vatanın selameti, varlığımızın muhafazası ve dini celil-i Ahmedinin hadimi bulunan unsuru islamın teali ve bekası hususunda matuf olduğu zatı biraderilerince malum bir keyfiyettir. Bu sebebe binaendirki, mal, mülk, servet sahibi olmak sevda ve emelinde olmadığıma ve bu giriştiğimiz muharebe-i mücadele-i meliyeyi inşallah kati bir zaferle ikmal ve müsmir bir neticeyi isal için küçük ve büyük umumi bir surette sarfı gayret edildiğine ve bu meyanda acizleri de bu uğurda hayatımı istihkarlar terki darüdiyar eylemiş ve meydanı mücahedeye atılmış ve bu sahada terki hayat etmeye azmeylemiş bir fert bulunduğuma Cenabı Hak ve hayır ve şerri müdrik ve dindar hamiyetli, kıymetli, vicdanlı hemşerilerimle beraberimde bulunmuş sizler gibi arkadaşlarımda şahittir.Vatanı sahili selamete çıkarmak için büyük ordumuzun safları arasında Giresun ve Karadeniz sahili halkını temsil ederek ispatı vücut etmişi, düşmanlara göğüs germiş ve inayeti hakkıyla cümlesinin takdirine muzaffer olmuş alayımızın ve bu meselenin hal ve hitamına kadar nevakısının ve her bir levazımını izhar ve itmam etmek bizlere mürettep bir vazifeyi vataniyedir.

Bu emri hayrı ifaya nakdı hazıram gayrifaki ve hemşerilerimin de alayın Kars ve gerek Kürt hadisei malumesi seferinde ve elyevm devam etmekte olan fedakarlıkları hasebiyle kendilerinden daha fazla birşey talebine yüzüm olmadığından mevcut mal ve mülküm ne varsa satılmasını muvafık görüyorum. Cümleye selam ve selametler tebliğ eder olduğumun tebliğini rica ile gözlerinizden öperim.

8 Haziran 1922

Alay Kumandanı Osman Ağa

26 Haziran 1922 tarihli Tevhid-i Efkar gazetesi de Osman Ağa’nın bu fedakar davranışından şu sözlerle bahseder: [48]

Yeni Giresun Gazetesinde okuduğumuza göre cephede bulunan Giresun Alayı Kumandanı Osman Ağa, Giresun Mutasarrıfı Nazif Bey’e bir telgraf name keşide ederek kumanda ettiği alayın nevakıs ve levazımını karşılamak için mevcut bütün gayrı menkulünün bu hususta sarfını bildirmiştir.

Bunu haber alan Giresun tüccarı, Osman Ağa’nın malen bedenen ve nakden şimdiye kadar vuku bulan fedakarlıklarını nazarı itibare alarak mütebaki emvalini de satmasını muvafık görmemişler ve bir ictima akd ederek Giresun Alayının bütün ihtiyacını tevhin ve tatmine memnuniyetle karar vererek esbabının ikmaline de tevessül eylemişlerdir.

Sonuç

Koçgiri isyanı, öncesi ve sonrası ile milli mücadele döneminin en tartışmalı isyanı olmuştur. Masum halkı kandırıp kendi emelleri için kullanan isyancı liderler, milli mücadelenin en kritik zamanında cephede olması gereken askeri güçlerimizi kendi öz kardeşleri ile savaşmaya mecbur bırakmışlardır. İsyana katılan bölge halkının çoğu ne uğruna savaştığını bilmeden ölüp gitmiştir. Bu bakımdan Türk milleti bu isyanı hazırlayan ve çıkaranları hiçbir zaman affetmeyecek ve onları her zaman nefretle anacaktır. Zira devlet bu kişilere karşı gereğinden fazla merhametli davranmış, neredeyse isyancıların tamamını affetmiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın milli mücadele sürecindeki en zayıf davranışlarından birisi olarak nitelendirebileceğimiz bu af kararı ve ciddi tedbirlerin alınmaması, 1937 yılında Seyit Rıza’nın önderliğinde Koçgiri İsyanının devamı olarak gelişen Dersim İsyanlarının patlak vermesine neden olmuştur.

Dersimdeki isyanlarının Koçgiri’nin devamı olarak geliştiğinin en açık kanıtlarından birisi, Koçgiri İsyanının önde gelen isimleri arasında yer alan Baytar Nuri ve Alişer gibi kişilerin Dersim İsyanı’nda tekrar karşımıza çıkacak olmasıdır. Koçgiri bölgesinden dağılan isyancılar, Dersim’e çekilerek Seyit Rıza’nın etrafında kümelenmişlerdir. Koçgiri İsyancılarının affedilmesi ile cüretini iyice artıran Seyit Rıza, isyanı kaldığı yerden devam ettiren isim olmuştur. Dersim İsyanlarının tohumları, daha Koçgiri İsyancıları affedildiği gün filizlenmeye başlamıştır.

[1] – Esengin, K. (2006). Milli Mücadelede Ayaklanmalar, İstanbul:Kumsaati, s.175

[2] – Zelyut, R. (2010). Dersim İsyanları ve Seyit Rıza Gerçeği, Ankara:Kripto, s.92

[3] – ŞENER, C. (2002). Alevilerin Etnik Kimliği, İstanbul:Etik.

[4] – Zelyut, a.g.e. , s.93

[5] – Akgül, S. (1992). Yakın Tarihimizde Dersim İsyanları ve Gerçekler, İstanbul:Boğaziçi, s.14

[6] – Öz, B.(1999). Belgelerle Koçgiri Olayı, İstanbul:Can, s. 16

[7] – Yılmazçelik, İ. (2011). Osmanlı Devleti Döneminde Dersim Sancağı, Ankara:Kripto, s. 44

[8] – Aşan, M.B. (1992). Elazığ, Tunceli ve Bingöl İllerinde Türk İskan İzleri, Ankara:TKAE, s. 88

[9] – Fırat, M.Ş. (1998). Doğu İlleri ve Varto Tarihi, İstanbul:Kamer, s. 121-122

[10] -Uluğ, H.N. (2007) Tunceli Medeniyete Açılıyor, İstanbul:Kaynak, s.50

[11] – Şimşir, B.N. (2000) İngiliz Belgelerinde Atatürk, Ankara:TTK.

[12] -Mumcu, U. (1993). Kürt İslam Ayaklanması, İstanbul:Tekin, s.38

[13] – Öz, a.g.e. , s.38

[14] – Zelyut, a.g.e. , s.231

[15] -Gökalp, K.& Bulut, S. (2011). Dersimli Diyap Ağa, Ankara:Kripto, s.111

[16] – Tekke bugün Sivas’ın Kangal İlçesi Yellice Köyü yakınlarındadır.

[17] – Öz, a.g.e. , s.51

[18] – Aksüt, A. K. (1992). Erzincan tarihi, coğrafi, toplumsal, etnografi, idari, ihsai inceleme araştırma tecrübesi, İstanbul:Kaynak, s.128

[19] – Akgül, a.g.e. , s.32

[20] – Bildiride Koçgiri Aşiret reisleri Muhammet ve Taki, Dersim aşiret reisleri Mustafa, Seidhan, Muhammed, Munzur ve kendini sadattan (peygamber soyundan, seyit) gösteren Alişer’in imzası vardır.

[21] – Öz, a.g.e. , s.135-142

[22] – Ertuna, H (1974) Türk İstiklal Harbi, VI, Ankara:Genelkurmay, s.265

[23] – Usta, V. (Haz) (2011). Müdafaa-i Hukuk ve İstiklal Harbi Tarihinde Giresun, Trabzon:Serander. , s.108

[24] – Sarıbayraktaroğlu, M.Ş. (1975) Osman Ağa ve Giresun Uşakları Konuşuyor, İstanbul:Kardeş.

[25] – Öz, a.g.e, s.211.

[26] – Sarıbayraktaroğlu, a.g.e. , s.144,

[27] – Öz, a.g.e. , s.212

[28] – Beyoğlu, S. (2009) Milli Mücadele Kahramanı Giresunlu Osman Ağa, İstanbul:Bengi , s.223.

[29] – Usta, V, a.g.e. , s.109; Sarıbayraktaroğlu olayın Kızlarsinisi mevkiinde olduğunden bahseder. Bkz: a.g.e., 148.

[30] – Ertuna, H. a.g.e. s. 280;

[31] – Cumhuriyet, 05.06.1991

[32] – Mumcu, a.g.e. , s.48

[33] – Doğan, Ü. (2014) Çakıroğlu Hüseyin’in hatıralarından, torunu Mükerrem ÇAKIROĞLU ile söyleşi.

[34] – Menteşeoğlu, E. (1996) Yakın Tarihimizde Osman Ağa ve Giresunlular, Giresun:YeşilGiresun 1996

[35] – Tercüman, 10 Eylül 1986

[36] – Vakit, 19 Şubat 1922

[37] – Mumcu, a.g.e. , s.38

[38] – Akgül, S. (1993) Cumhuriyet Dönemine Kadar Dersim Sorunu, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, Sayı 4, s.21

[39] – TBMM Gizli Celse Zabıtları, İ :64 11 . 8 . 1337 C : 2, s. 205

[40] – TBMM Gizli Celse Zabıtları, t : 145 16 . 1 . İ338 C : 2, s.622-623

[41] – TBMM Gizli Celse Zabıtları, t : 146 17 , 1 . 1338 C : 2, s. 630

[42] – Nuri DERSİMİ 1980 yılında Ovacık’ta doğmuştur. 1914’de I. Dünya Savaşı’nın başlamasından son sınıf öğrencilerinin askere alınması üzerine okulu bitirmeden Harp Okulu’na gönderilerek iki aylık bir askeri eğitimi almıştır. Oradan İstanbul Beykoz’da nakliye tabur Baytar Yüzbaşısı Mustafa Bey’in yanına görevlendirilmiş ve daha sonra 4. Ordu Baytar Müfettişliği emrinde subay vekili rütbesiyle Erzincan’da veteriner olarak hizmet etmiştir. Askerlik döneminde görev nedeniyle Dersim’ e giderek aşiret liderleriyle tanışmıştır. Askerliğini tamamladıktan sonra 1916’da İstanbul’a dönerek okula devam etmiştir. 22 Eylül 1918’de okuldan mezun olup diplomalı veteriner olmuş ve “Baytar Nuri” olarak anılmaya başlamıştır. Koçgiri İsyanına katıldıktan sonra 15 Mayıs 1921’de Dersim’e iltica etmiştir. Sakallı Nurettin komutasındaki Merkez Ordusu tarafından kurulan Divan-ı Harp’te 25 Haziran 1921’de gıyaben mahkum edilmiştir. Doğulu milletvekillerinin girişimlerinin soncu Mustafa Kemal Paşa isyancıları af ettiyse de Dersimli Nuri Dersimi ve Koçgirili Alişer’i istisna tutmuştur.Daha sonra Seyit Rıza ile birlikte Dersim İsyanlarını organize etmiştir. 22 Ağustos 1973’te Halep’te ölmüştür.

[43] – Dersimi, N. (1992). Kürdistan Tarihinde Dersim, İstanbul:Doz, s.148

[44] – Sarıbayraktaroğlu, a.g.e. , s.144, 147

[45] – Doğan, Ü. (2014) Gümüşreisoğlu İshak Efendinin Torunlarından İsmail ALTAY ile söyleşi.

[46] – Şener, C. (2005) Topal Osman Olayı*, İstanbul:Etik, s.172

[47] – Vakit, 29 Haziran 1922

[48] – Tevhid-i Efkar, 29 Haziran 1922; ŞENER, a.g.e. , s. 150

Ümit Doğan
1984 yılında Kırıkkale’de doğdu. İlk ve orta öğrenimini Kırıkkale’de tamamladı. 2013 yılında İşletme alanında lisans eğitimini tamamladı. Uzun süredir İstiklal Harbi tarihi konusunda araştırmalar yapan genç tarih araştırmacısı, anılan zaman kesitinin üzerinde çok durulmayan/araştırılmayan yönlerini derinlemesine nüfuz etmek çabası ile ön plana çıkmıştır. Ümit Doğan’ın bu anlayışla yaptığı yayınlanan ilk çalışması “Mustafa Kemal’in Muhafızı Topal Osman” başlığını taşımaktadır. Yazar, ikinci kitabında ise, yine çok az bilimsel araştırmaya konu olan “Papa Eftim ve Türk Ortodoks Kilisesi” ile ilgili bilinmeyen bir süreci aydınlatmıştır. Çok sayıda yayınlanmış makalesi de bulunan evli ve bir çocuk babasıdır.”

İt Başlı Ulus efsanesi

Önceki yazı

Türklüğün Kökleri ve Yayılışı

Sonraki yazı

Bu yazılar da ilginizi çekebilir

Yorumlar

Bir yorum yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla yazı Atatürk Dönemi