Atatürk DönemiBirinci Dünya SavaşıGörsel Tarihİkinci Dünya SavaşıYakın ÇağYazarlar

Atatürk neden elini ceketinin içerisinde tutuyor?

0

Görmüş olduğunuz bu fotoğrafların ortak noktasını söyleyebilir misiniz?

Evet, fotoğraflardaki herkes elini ceketinin içerisine koyarak poz vermiş.

Bazı fotoğraflarda Atatürk’ün de elini ceketinin içerisine tümüyle veya sadece parmaklarını koyarak poz vermiş olması dikkatinizi çekmiş olabilir. Peki bunun sebebini hiç düşündünüz mü?

Kimileri bu duruşa, binlerce yıllık Bilge Kağan duruşu, kimileri masonların yaptığı “3. Derece Nizam Vaziyeti” diyor…

Bu düşüncelerin bir an için doğru olduğunu kabul edersek, Türk olmayan veya masonlukla alakası olmayan kişilerin bu duruşlarını nasıl açıklayabiliriz acaba?

Elin ceketin içerisine konularak poz verilmesi, Atatürk’ten çok daha önceleri sanat dünyasında portre ressamlarının uyguladıkları bir klişeden ibaretti.

Yirminci yüzyıla girerken, farmason sözcüğü bütün doğu ve islam toplumlarında yayılmaya başlamış ve farmasonluk, Ebüzziya Tevfik’in ifadesiyle küfriyatın doruğunu anlatan en aşağılık sıfatların en kötüsü olarak kullanıla gelmiştir.[1]

Bugün bile Türk Dil Kurumu’nun internetten de kolaylıkla erişilebilen Büyük Sözlüğüne bakacak olursanız, mason kelimesi için farmason kelimesine yönlendirir. Farmason kelimesinin ise anlam olarak dinsiz, imansız olarak verildiğini göreceksinizdir.[2]

Toplumumuzda yer eden yaygın inanışa göre, yakın tarihimizde gerçekleşen olayların çoğunda masonların parmağı vardır.

Atatürk’ün çağdaş bir toplum yaratmak için gerçekleştirdiği devrimleri kabullenemeyen bir kesim, bu şekilde poz vermenin aslında bir mason duruşu olduğunu ve dolayısıyla Atatürk’ün de bir mason olduğunu ileri söylüyorlar.

Bunu ileri sürenlerin kullandıkları bir çizim var. Bu çizim ile Atatürk’e ait olan ya da biraz önce göstermiş olduğum fotoğrafları yan yana koyduklarında diyorlar ki, işte bu masonlukta “3. Derece Nizam Vaziyeti” duruşudur.

Peki bu çizimi nereden buldular dersiniz?

Masonlar kendi cemiyetlerinde yaptıkları ritüel ve merasimlerin nasıl yapılması gerektiğini gösteren bir takım kılavuzlar kaleme almışlardır.

Gerçekten de bu tür kılavuzlardan herhangi birisine göz attığımızda, bu çizimin bu kitaplardan alındığını görebiliyoruz. Dolayısıyla bu türden bir duruş sergileyen kişilerin de ilk bakışta iddia edildiği gibi mason olduklarını düşünebilirsiniz. Ama kesin hüküm vermeden önce, lütfen, gelin kitabı biraz daha inceleyelim.

Richardson’s monitor of free-masonry künye sayfası

“3. Derece Nizam Vaziyeti” olduğu ileri sürülen bu çiziminin, Türkçe’ye “Kraliyet Kemeri Derecesi” olarak çevirebileceğimiz “Royal Arch Degree” başlıklı kısımda bulunduğunu görüyoruz.

Richardson’s monitor of free-masonry sayfa 64-65

Hikayeye göre, masonlukta temel olarak çırak, kalfa ve üstad olmak üzere, 3 mertebe bulunmakta. Bu dereceler içinde ustalığa yani üstad mertebesine ulaşan her mason, masonluğun en yüksek düzeyine erişmiş demekti.[3]

Daha sonra ise Mason Locası yöneticiliği yapmış olan üstat masonlar, birleşerek kendilerine Royal Arch ismiyle bir üst mertebe oluşturmuşlar.[4]

Kitabın bu kısmı da, işte bu “Royal Arch Degree” almak için yapılacak olan “Yüceltme merasimini” ve bu merasimde görev alacak olan kişileri anlatıyor.

Şimdi bu bölüm biraz enteresan arkadaşlar. Çünkü Atatürk’ün ve diğer kişilerin elini ceketinin içerisine sokmuş bir şekilde durduğu poz, aslında merasim sırasında görev yapan bir kişiyi gösteren bir çizime ait.

Richardson’s monitor of free-masonry sayfa 73-74

Bir üst mertebeye geçmek isteyen 3 mason üstadı, “Yüceltme merasimi” sırasında birinci, ikinci ve üçüncü muhafıza geldiği zaman, bu görevli kişiler onlara tören icabı, Tevratın Mısır’dan Çıkış Kitabının 4. Bölümünde yer alan[5] mucizelerden birebir alınarak oluşturulduğunu anladığımız bazı sözler söylediğini yazıyor.[6]

Her muhafız nasihatına başlamadan önce:

“Üç Muhterem Üstat olmalısınız, yoksa buraya kadar gelemezdiniz: ama benim sözlerim, alâmetim ve öğüt sözlerim olmadan daha ileriye gidemezsiniz.” diye seslenirmiş.

Master of the first veil – Birinci muhafızın duruşu

“Birinci muhafız” adaylara diyor ki;

“… benim alâmetim şudur ki: [bir değnek tutarak] Tanrının Musa’ya verdiği emire benzer, değneğini  yere atmasını emrettiğinde [değneği yere atarak], değnek bir yılan oldu; ama elini uzatıp kuyruğundan tuttuğunda, eskisi gibi elinde bir değnek oldu.”

Adaylar sonra ikinci muhafıza geliyorlar.

Master of the second veil – İkinci muhafızın duruşu

“İkinci muhafız” adaylara diyor ki;

“… benim alâmetim şudur ki: [elini göğsüne sokarak] Tanrının Musa’ya verdiği emire benzer, Elini koynuna sokmasını emrettiğinde ve elini koynundan çıkardığında eli bir deri hastalığına yakalanmış, kar gibi bembeyaz olmuştu.”

Master of the third veil – Üçüncü muhafızın duruşu

“Üçüncü muhafız” adaylara diyor ki;

“… benim alâmetim şudur ki: [Bir bardak su uzatır ve birazını yere döker.] Tanrının Musa’ya verdiği emire benzer, kuru toprağa su dökmesini emrettiğinde, su kana dönüştü.”

Anlayabileceğiniz üzere, “3. Derece Nizam Vaziyeti” olduğu ileri sürülen bu duruş, merasim sırasında görev yapan kişinin, elini ceketinin içerisine koyup, çıkarmasından başka bir şey değil. Yani mason olan kişiler, günlük hayatlarında, gizli mesajlar vermek için bu şekilde durur demiyor. Merasimde görevli olan bu kişi, elini koynuna sokacak ve çıkaracak deniyor.

Akıllarınca fotoğraflardaki duruşlara benzer bir resim bulup, bunu da işte karşıt düşüncesinde oldukları herkese mason demek için kullanıyorlar. Kitabı biraz daha karıştıracak olursanız, daha farklı pozisyonda duruş sergileyen çizimler yapıldığını da göreceksiniz.

O zaman fotoğraflarda bu çizimlerdeki gibi duruşlar sergileyen kişilerin de, mason olması gerektiği ileri sürülemez mi?

Kitapta yer alan diğer duruşlar, Richardson’s monitor of free-masonry

Gelelim bu duruşun Bilge Kağan’dan gelen bir Türk duruşu olduğu iddiasına.

Günümüzde Kırgızistan Balasagun’da bulunan ve sağ elinde Ant Kadehi olan bir balbal örneği

Binlere yıllık kültürümüzde, ölen bir kişiyi anmak için, gömüldüğü mezar yerini ziyaret etme âdetleri vardır. Bu yüzden mezarın yeri belli olması için, mezarının başına, yanına veya kurganların etrafına taş ve ağaç gibi malzemelerden balbal ve anıt heykeller dikildiği bilinmektedir.

Bu heykellere Taş Baba, Balbal veya Bengü Taş da denmekte.

Bu heykeller genellikle hükümdarlar, askerler, ozanlar, şamanlar, doktorlar veya toplumda önde gelen şahıslar için dikilmiştir.

Heykeller genel olarak bağdaş kurarak oturmuş veya ayakta olmak üzere iki tipte ve sağ veya sol elinde kılıç, kupa, kuş, çiçek ve müzik aleti gibi nesneleri tutmuş halde yapılmışlardır.

Eli kıyafet içerisine sokularak yapılmış olan bir heykel bulunmuyor.

Atinalı devlet adamı Aeschines

Milattan önce 346 yılında Atina’lı Aeschines, toplum karşısında konuşurken bir eli kıyafetin içerisine sabitlemenin daha doğru olacağını söylemiş ve bunu daha önce gelen diğer devlet adamlarının da uyguladıklarını örnekleriyle vurgulamıştı.[7]

Buradan anlıyoruz ki, daha antik çağlarda topluma hitap eden kişiler el ve kollarını kıyafetlerinin içerisine sabitleyerek konuşuyorlardı.

Bu eli sabitleme fikri, konuştuğunuz kişiye veya topluluğa karşı duyulan saygının bir göstergesi olarak uygulanmaya devam etti ama tabi aradan geçen yüzyıllar sonrasında antik çağlarda giyilen giysilerin yerini ceketler almıştı.

1737 senesinde yayınlanmış olan “Kibar davranışın temelleri” isimli kitaba göre, bir eli ceketin içerisinde tutarak durmak, o kişinin “mertlik derecesinde cesaret” ve “alçakgönüllülük” göstergesi olarak tanımlanmıştı.[8]

17. yüzyılın ortalarından itibaren bu duruş portre resimlerinde adeta bir standart haline geldi. Bu şekilde çizilen portre resimler yüzyıllar öncesine kadar gidiyor.

Amerika Birleşik Devletleri Başkanlarından George Washington

Atatürk’ten önce Amerika Birleşik Devletleri Başkanlarından George Washington 1776’da, klasik müziğin dahilerinden Mozart 1763’te aynı şekilde görülüyor.

George Washington’ın bir mason üstadı olduğu bilinmekte. Yine aynı şekilde Mozart da mason.

Mozart’ın 6-7 yaşlarındayken çizilmiş olan portresi. Muhtemelen Pietro Antonio Lorenzoni tarafından 1763’te yapılmıştır.

Yalnız, Mozart’ın elini ceketinin içerisine koyarak resmedilmiş olan bu tablo, Pietro Antonio Lorenzoni tarafından 1763 yılında, kendisi henüz 6 yaşındayken yapılmış.[9] Mason olabilmek için 18 yaşını doldurmuş olma şartı arandığı için, bu şekilde poz vermiş olan Mozart’a mason duruşu yapıyor, diyemeyiz. Mozart 14 Aralık 1784 tarihinde, ancak 28 yaşında masonluğa başvuruyor ve Viyana’da bulunan “Zur Wohltätigkeit” mason locasına kaydoluyor.[10]

Bu duruş daha çok erkek figürler için tercih ediliyordu ama bayan tablolarında da görmek mümkün.

Alman ressam ve matbaacı Albrecht Dürer’in 1496 yılında yaptığı “The Turkish Family” isimli resim. Kaynak: Met Museum, Kolleksiyon No: 1984.1201.12

Bulabildiğim en ilginç resim ise 1496 yılında Alman ressam Albrecht Dürer’in çizdiği bu “Türk ailesi” resmi. Evet resmin ismi “Türk ailesi”. Sol tarafta duran ailenin erkek üyesi elini kıyafetinin içerisine sokmuş bir vaziyette resmedilmiş.

İlk mason locasının 1590 larda kurulmuş olduğunu[11] ve kadınların mason olmasının yasak olduğunu[12] dikkate alacak olursanız, bu şekilde poz vermenin masonlukla bir alakasının olmadığını göreceksiniz.

Asaletin bir simgesi olarak kullanıla gelen bu duruş, bir süre sonra o kadar çok tekrarlandı ki, artık neredeyse itibar edilemeyecek derecede ayağa düşmüştü. Yani kısacası, ceketinin içerisinde elini saklayarak duran kişiler mason olabilir, ama bunu yapan herkes mason olmak zorunda değil.

Ta ki, Napolyon bu duruşu tekrar canlandırana ve kendisiyle özdeşleşecek kadar sık kullanıncaya kadar.

Ceketinin içerisinde elini saklayarak poz veren en ünlü kişi sanıyorum ki Fransa İmparatoru Napolyon’du. Bildiğiniz üzere Napolyon, ismini ve gücünü ne pahasına olursa olsun arttırmak arzusundaydı ve bunun için girişmeyeceği macera yoktu. Ama döneminin basınında Napolyon, özellikle karikatürlerle, aşırı derecede küçük gösterilen birisiydi. Atatürk bile kendisini Napolyon’a benzetenlere “Napolyon her şeye kendi şahsını sokardı. Mücadelesi belli bir dava için değildi; kendi şahsı içindi” diye çıkışırdı.[13]

İşte toplumda oluşmuş olan kötü imajı biraz olsun kırmak ve karşı bir propaganda yapmak amacıyla 1812 yılında yapılmış olan bu portre dikkate değer.

Ressam Jacques-Louis David resmi bitirdiğinde çok sayıda insanın bunu gelip gördüğünü anlatır. Napolyon’un sağ elinin sakat veya görülmesini istemediği ciddi bir bozukluğun olduğunun dedikodusunu yaptı. Komplo teorilerine ilgi duyan insanlar dünyayı yöneten masonların gizli bir duruşu olduğunu ileri sürüyordu.

Saint Helena’da sürgünde bulunduğu bir sırada masonlar için “İyi yemek için bir araya gelen ve saçma sapan çılgınlıklar yapan bir avuç aptal. Yine de zaman zaman iyi şeyler yaparlar.” [14] demiş ve şu ana kadar kendisinin mason olduğunu ispatlayacak tek bir belge dahi bulunamamış olsa da, toplumun bir kesimi Napolyon’un bir mason olduğuna inanmaya devam ediyor.

Bazı insanlar ise midesinin kronik bir biçimde ağrıdığını, dolayısıyla onun da bu ağrıyı bastırmak amacıyla elini orada tuttuğunu ileri sürmüştü. Sonunda 5 mayıs 1821’de kendisinin mide kanserinden ölmüş olması, bu iddianın doğruluğunu ispatlayan en büyük delildi.

Aslında elini ceketinin cebine sokarak resmedildiği ilk resim olmasa da, Napolyon’un propagandası işe yaradı. Bundan sonra genellikle yine bu duruşta resmedildi. Savaşta, barışta, ofisinde çalışırken, at üzerinde, ilk eşiyle konuşurken ve hatta tahtından olup sürgünde geçen son günlerinde bile…

1821’de Napolyon’un ölmesinden sonra bu şekilde poz vermek daha da popülerlerleşti. Ondan sonra Avrupa’da yaygınlaşan eli ceket içerisine koyarak poz vermek, özellikle Amerika’da farklı şekillerde de olsa yaygın olarak kullanıldı. İnsanlar yeni yeni ortaya çıkan fotoğraf makinesine de bu şekilde poz vermeye devam ettiler.

Alman filozof Nietzsche, Amerikan Başkanlarından Abraham Lincoln, Komünist sistemin kurucularından Karl Marx, Fransız yazarlarından Victor Hugo ve tam bir Türk düşmanı olan İngiliz siyasetçi Gladstone… Hepsinin benzer fotoğrafları bulunuyor.

Topraklarının bir kısmı Balkanlarda olan ve Avrupa ile temas halinde olan Osmanlı Devleti’nde yaşayan olan kişiler de bu akımdan etkilendiler. Modern anlamda bir ceket bulunmadığı antik çağlardan başlayan bu alışkanlık zaman içerisinde değişerek, bazen sadece baş parmağı sokup diğer parmakları dışarıda bırakarak, bazen de elin tümünü sokarak devam etti.

Mesela Osmanlı Devleti’nin son sadrazamlarından Ahmet Tevfik Paşa’nın 1909 senesinde Londra’da bulunan Westminster Sarayı önünde Osmanlı komitesi ile çektirmiş olduğu bu fotoğraflarda farklı şekilde durduğunu göreceksiniz.

Osmanlı subaylarından Cafer Tayyar Paşa, Ahmet İzzet Paşa, Halepli Zeki Paşa, Kut’ül Ammare Kahramanı Halil Paşa ve Milli Mücadele kahramanlarımızdan Kazım Karabekir de askeri ceketin içerisine sadece baş parmaklarını sokarak ellerinin rahatlığına göre poz vermişler.

1917 senesinde çekilmiş olan bu ilginç fotoğraf da Filistin’de esir alınan askerlerimizden birisinin de bu şekilde duruyor olduğunu göreceksiniz.

Osmanlı Padişahı Sultan Reşad’ın çocukları olan Şehzade Mehmed Ziyaeddin Efendi, Şehzade Mahmud Necmeddin Efendi, Şehzade Ömer Hilmi Efendi ve hemen yanında duran kişinin ellerini ceketlerinin içerisine sokması o zamanlar popülerliğini koruyan bu davranışa başka bir örnek.

Şehzade Mehmed Selaheddin’in iki oğlu ile 1906 yılında çektirdiği bu fotoğrafta da karşımıza çıkıyor. Yine Osmanoğulları ailesinden, Şehzade Yusuf İzzeddin ve Mehmed Nizâmeddin Efendinin çocukken verdiği bu pozlar örnekleri çoğaltıyor.

Milli Mücadele sırasında ve Cumhuriyet döneminde de başta Atatürk olmak üzere, İsmet İnönü’nün, Mareşal Fevzi Çakmak’ın buna benzer fotoğrafları bulunuyor. Özellikle Fevzi Paşa’nın elini farklı şekillerde tutması, keyfiyet içeren bir duruş olduğunun kanıtı.

Hem sivil hem de asker kökenli hem de bazen tümüyle zıt düşüncedeki pek çok kişi bu duruşta fotoğraflara poz verdiler. Bunu özellikle belirtmek istiyorum çünkü bu duruşun herhangi bir sınıfın veya gizli bir tarikatın gizli bir işareti olmadığı apaçık belli.

Mesela bir tarafta Komünist Rusya’dan Stalin, Lenin ve Troçki bu şekilde poz verirken, onlara düşman düşüncede olan Nazi asker ve subayları da aynı şekilde poz verebiliyorlardı.

1950’lerden sonra neredeyse kaybolan bu akım, günümüzde nadir olsa da bazı kişiler tarafından hala kullanılmakta.

Papa Fransis, Hüsnü Mübarek, Kim Jong-Un, İngiltere Prensi Harry ve daha başka örnekler de bulunabilir.

Uzun lafın kısası, ceketinin içerisinde elini saklayarak duran kişiler mason olabilir, ama bunu yapan herkes mason olmak zorunda değil. Türk duruşu görüşünün de doğru olmadığı tarihi bilgilerle ortada.

Bir elini ceketin içerisinde tutarak durmak, o zamanlarda kişinin “cesaret”, “özgüven” ve “alçakgönüllülük” göstergesidir.

Kaynakça:

[1] Ebüzziya Tevfik, Mecmua-i Ebüzziya’daki makaleleri: 1) No. 100 ve 102 (Mayıs- Haziran 1911); 2) No. 116 (13. 10.1911) Bkz: Orhan Koloğlu, İttihatçılar ve Masonlar, Gür Yayınları, İstanbul 1991, s. 7

[2] Türkçe Sözlük, TDK, Cilt I (A-J), 8. Basım, 1988, s. 762 ve Cilt II (K-Z), s. 1512

[3] İlhami Soysal, Masonluk ve Masonlar, Der Yayınları, 4. Baskı, İstanbul, Eylül 1988, s. 87-108

[4] Celil Layiktez, Neden Royal Arch, Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası Yayınları, Yenilik Basımevi, İstanbul, 1997, s. 9-12

[5] Rab Musa’ya Belirtiler Gösteriyor, Kutsal Kitap – Eski ve Yeni Antlaşma (Tevrat, Zebur, İncil), Yeni Yaşam Yayınları, 2. Basım, Şubat, 2002, s.71

[6] Jabez Richardson (Benjamin Henry Day), Richardson’s monitor of free-masonry; being a practical guide to the ceremonies in all the degrees conferred in Masonic lodges, chapters, encampments, &c., explaining the signs, tokens and grips, and giving all the words, pass-words, sacred words, oaths, and hieroglyphics used by Masons, David McKay, Philadelphia, 1890, s. 73,74

[7] “And so decorous were those public men of old, Pericles [495-429 B.C.], Themistocles [524-459 B.C.], and Aristeides [530-468 B.C.] (who was called by a name most unlike that by which Timarchus here is called), that to speak with the arm outside the cloak, as we all do nowadays as a matter of course, was regarded then as an ill-mannered thing, and they carefully refrained from doing it. And I can point to a piece of evidence which seems to me very weighty and tangible. I am sure you have all sailed over to Salamis, and have seen the statue of Solon [638-558 B.C.] there. You can therefore yourselves bear witness that in the statue that is set up in the Salaminian market-place Solon stands with his arm inside his cloak. Now this is a reminiscence, fellow citizens, and an imitation of the posture of Solon, showing his customary bearing as he used to address the people of Athens.” Bak: The Speeches of Aeschines, with an English translation by Charles Darwin Adams, Londra: William Heinemann, New York: G. P. Putnam’s Sons, 1919, s. 25

[8] François Nivelon, The rudiments of genteel behavior, 1737, Standing başlıklı kısım.

[9] Mozart’ın bu tablosuyla ilgili bilgiler için, Bak: Young Mozart and his Sister

[10] Maynard Solomon, Mozart: A Life, HarperCollins Publishers, 1995, s. 321

[11] David Stevenson, Origins of Freemasonry: Scotland’s Century 1590-1710, Cambridge University Press, 10. basım, 2005, s. 8

[12] “The Persons admitted Members of a Lodge must be good and true Men, free-born, and of mature and discreet Age, no Bondmen, no Women, no immoral or scandalous Men, but of good Report.” Bak: James Anderson, The Constitutions of the free-masons, Londra, 1723, s. 51. Celil Layiktez, Soru ve Yanıtlarla… Mason Profili, s.65

[13] Mustafa Kemal Atatürk, Morning Post yazarı Grace Ellison’a demeç, Vakit: 23. 1. 1923, s. 2

[14] « C’est un tas d’imbéciles qui s’assemblent pour faire bonne chère et exécuter quelques folies ridicules. Néanmoins, ils font de temps à autre quelques bonnes actions. » Bak: Barry E OMeara, Napoléon en exil à Sainte Hélène, Tome Ier, Bruxelles, 1822, s. 133

Cihan Oktay
2014 yılında Türkeli Dergisinde yazarlık yapmaya başlayan yazar, derginin kapanmasıyla birlikte, Türkçe Tarih Dergisi‘ne kuruculuk etmiş ve günümüzde de yazılarını burada yayınlamaktadır. Yazar Türkçe Tarih sistemi üzerinde genellikle Milli Mücadele, Atatürk ve Türk Devrimleri üzerine yazılar yazmaktadır. Uzun bir süredir, Rıza Nur ve Hatıratı üzerine araştırmalar yapmakta ve bu çalışmaları ile tanınmaktadır. Diğer önemli tarihçilerle birlikte kolektif olarak yayınlanan "Şahsiyetler" isimli kitapta, Doktor Rıza Nur biyografisi kaleme almıştır.

İsyan Arifesindeki Şehzade Bayezid’in Babası Sultan Süleyman’a Mektubu

Önceki yazı

Türk Düşmanlarından: Dostoyevski

Sonraki yazı

Bu yazılar da ilginizi çekebilir

Yorumlar

Bir yorum yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla yazı Atatürk Dönemi