İstanbul Rumları arasında Sokrat adında bir bilgin varmış, geçmişi bildiği kadar, geleceği de bilirmiş. Hakan bu bilgin Rumu huzuruna çağırmış ve şöyle demiş:
“Seni bana çok methettiler. De bakayım bana, İstanbul’u ben fethettim, fakat acaba muhafaza edebilecek miyim, devletim baki kalacak mı?”
Sekiz gün mühlet isteyen Sokrat, adalet mekanizmasının işleyişini takip eder. Ertesi sabah Sultan Mehmed’in tayin ettiği Türk kadısının mahkemesine vardı, kağıdını gösterip içeri girdi, birkaç gün peş peşe hep
mahkemeye gidip geldi. Üçüncü gün kadının önüne bir davacı çıktı ve derdini anlattı:
“Üç gün evvel atpazarından bir at aldım. Eve getirip ahıra çektiğim zaman bir türlü yemlenmediğini ve madrabazın bana hasta hayvan satıp oyun oynadığını anladım. Hemen pazara dönüp geri vermek istedim. Fakat madrabaz ayak diredi:
“Satılan mal geri alınmaz. Hayvanın ağzına kendin bakmadın mı?” dedi. Bunun üzerine dün sabah hakkımı aramak için sana geldim. Fakat sen
mahkemede yoktun. Eve döndüğüm zaman hayvanın ahırda nalları diktiğini gördüm.
“Kadı sordu:
-Kaça aldın hayvanı?
-Beş akçeye
-Eğer ben dün mahkemeye gelseydim, madrabazı mahkum eder, hayvanı geri aldırtırdım. Vazifemi ihmal ettiğim ve mahkemeye gelmediğim için hakkının yenmesine ben sebep oldum. Al paranı, hak yerini bulsun.
Kadı, cebinden beş akçe çıkardı ve davacıya verdi. Alim Sokrat hemen yola koyulup huzura çıktı, istediği mühletin üçüncü günü Fatih’e
Hakanım ! Adalet böylece yerine getirildikçe devletine son olmaz”dedi.
Yorumlar