0

Türklerin Macarlara karşı kazandığı 1526 Mohaç zaferinden sonra, Macaristan üçe ayrılmış, 1541’de Macaristan’ın başkenti Buda’ya giren türkler, birbuçuk asırlık Macaristan egemenliklerinin böylece başlatmışlardır. Türk fethinin takiben kurulan Budin vilayetinin sınırları durmak bilmeyen savaşlar neticesinde devamlı değişmiştir. Türklerin dalgaları andıran Macaristan seferleri sırasında, 1543’e Pecs, Siklos, Simontornya, Esztergom ve Szekesfehvar, birkaç yıl sonra Hatvan ve Nograd Türk hakimiyetine girmiştir.

XVI. yüzyılın ortalarında yeni toprakların Türk egemenliğine girmesiyle birlikte Budin vilayeti de önemli ölçüde gelişmiştir. 1552’de Türkler Eğri’yi alamamışlarsa da, Dregely, Bujak, Hollokö, Szolnok, arad, Temesvar ve Csanad, 1554’de ise Visegrad ve Kaposvar Türk fetihlerine boyun eğmiştir. Giderek daha büyük alanlara yayılan Türk vilayetlerinin sınırları sürekli değişmekle kalmamış, sınırları içindeki dengeler de sürekli değişikliğe uğramıştır, zira stratejik öneme sahip tüm yerler henüz Türklerin elinde değildi. Szigetvar ve Gyula ancak 156’da, Kanizsa ise 1600 yılında Türklerin eline geçti.

On beş yıl süren savaşlar sırasında oluşan askeri durum neticesinde oldukça önemli yerler el değiştirmiş ve geçici olarak, ya da 20-30 yıl süreyle yeniden Macarların eline geçmiştir. Talihin kah Türklere, kah karşı tarafa güldüğü savaşlar neticesinde Peşte, Szekesfehervar ve Esztergom geçici olarak Habsburgların eline geçti. Türk egemenliğindeki toprakların kuzey sınırında uzanan kaleler arasından Bujak, Holloko ve Nograd 1593’de uzun süreyle Türklerin elinden çıktıysa da, 1663’de Köprülü Ahmed Paşa onları tekrar aldı ve bu tarihten sonra bu topraklar, Türk egemenliğinin sonuna kadar Türklerin elinde kaldı.

Görüldüğü üzere Türk hakimiyeti sırasında kısa ya da uzun süreyle Macarların eline geçtiği için gelişmesi akamete uğramamış az sayıda büyük şehir vardır. Türk egemenliğinin başından sonuna kadar Türklerin elinde kalan şehirler ya eyaletin iç kısmında, ya da uç kalelerinden uzaktaydılar.

Türkler ilkönce askeri bakımdan önemli yerleri egemenliklerine aldılar. Macaristan’da Türklerin hiç yerleşmediği, sadece vergi topladığı oldukça büyük sahalar da vardı. Alfjld (Macar Ovası) deki Cegled, Körös ve Kecskemet gibi büyük ova şehirleri bu türdendi ve bunların halkı Macardı, Türk fetihlerinden önceki adetlerine göre yaşıyordu.

Türkler fethettikleri şehirlere imparatorluğun başka vilayetlerinde kabul görmüş askeri ve sivil yönetimim getirdiler. Egemenlikleri altındaki arazinin ekonomik yapısı da esaslı bir biçimde değişti, dinin ve kültürel sahada meydana gelen değişiklikler bunları takip etti. Kültürel sahadaki değişiklikler, öncelikle Türkler ve diğer Balkan kökenli Müslüman ve İslavların Macaristan’a yerleşmesi sonucunda ortaya çıktı.

Kaleler ve şehirlerin savunulması için geride bırakılan askerler ve muhafızlar, Türklerin Macaristan’daki büyük gruplarının oluşturuyorlardı. Bu askerleri, devlet ve din işlerine bakan memurlar takip etti ve bunlar aileleriyle birlikte fethedilen yerlere yerleştiler. Türk şehri Macar şehri kavramıyla aynı değildi, hakimin yerinin kadı almıştı, kadının önünde sancak beyi bulunuyordu, kalede ise dizdar (kale kumandanı) söz sahibiydi.

Günlük hayat İslam dininin gereklerine göre değişmişti, şehir sakinlerinin ibadete artık çanlar değil, ezan davet ediyordu. Komşu vilayetlerden gelip yerleşen Türk, Müslüman ve Ortodoks İslav nüfus da yabancı çevreye çabucak intibak etmiş ve alıştığı hayat şartlarının bu yeni çevrede de kurmaya gayret etmiştir. Yeni isteklerin karşılanması için, askerlerin hemen arkasından tüccarlar ve zanaatkarlar fethedilen yerlere yerleşiyorlardı. Bunların aracılığıyla o zamana kadar bilinmeyen sayısız Doğu emtiyası Budin, Pecs, Siklos, Szekesfehervar ve diğer büyük şehirlerin piyasasında ortaya çıktı. Bazı esnaf, eski yurdundan bildiği ve kullandığı formları buraya getirdi ve burada da uyguladı. Çömlekçiler ve bakır ustaları şehirlere yeni bir renk getirdi. Türk hakimiyeti döneminde sayısız yeni zanaat dalı da Macaristan’da yerleşti. Eski, daha önceden de bilinen yerleşmiş zanaat dallarında ise sadece yeni formlar ve süsleme unsurları değil, yeni teknolojik usuller de görülmeye başladı. Yeni teknoloji özellikle dericilik ve bakırcılık alanında gözlenmektedir.

Türk hakimiyeti altındaki şehirlerin yapısal, ekonomik ve toplumsal hayatı sadece esaslı bir şekilde değişmekle kalmadı, şehrin çehresi de önemli ölçüde değişti. Ancak Türkler mevcut şehir bünyesine dokunmamışlardır. Bu zanaat dallarının icra eden kişiler önceleri mevcut binalarda faaliyetlerine başladılar, nüfusun çoğu ise o zamanki konutları mülkiyetine aldı. Satıcılar ve ustalar şehirlerin meydanlarında, geniş caddelerinde, daha ziyade ahşaptan veya daha başka hafif maddelerden yapılan kulübelerde tezgahlarını açtılar.

Türkler fetihten hemen sonra ve yerleşmelerinin başlangıç döneminde cami olarak Hristiyan kiliselerinin kullandılar. Kiliselerin için İslam dinin esaslarına göre değiştirirken, binaların dış mimarisine neredeyse hiç dokunmadılar. Türk kaynakları da her büyük şehrin alınışıyla birlikte Hıristiyan kiliselerinin camiye çevrildiğinin zikretmektedirler. Sultan Süleyman’ın ilk Budin paşası Süleyman’a gönderdiği fetihnamesi de bu yöndedir.

Şu halde Türklerin fethedilen arazilerdeki ilk mimari aktivitesi kiliselerin camiye çevrilmesiyle başlamıştır. Bunun yaparken kiliselerin iç mefruşatının ve heykelleri uzaklaştırdılar, kilise duvarlarının süsleyen freskleri ise sıvadılar. Kilise korosu için inşa edilen bölümüm kadınlar için muhafaza ettiler.

Bu şekilde düzenlenen kilisenin güney duvarına mihrabı yerleştirdiler. Mihrabın sağ tarafına ahşaptan veya taştan oyulmuş mimberi koydular. Minare olarak çan kulesinin kullandılar ve bunun da çevresine ahşaptan şerefe inşa ettiler. Çan kulesi zarar görmüşse, veya başka sebepten minare olmaya uygun değilse, taştan, tuğladan veya ahşaptan yeni bir minare inşa ettiler.

Türk tarih yazarları Celalzade Mustafa, Evliya Çelebi (1611-1681) ve Pecs’te doğan İbrahim Peçevi, sık sık oldukça tafsilatlı olarak, bazen de oldukça kısaca fethedilen şehirlerin kiliselerin camiye çevrilişinden bahsetmektedirler. Kısa zaman içinde kiliseden camiye çevrilen camiye Türkler, şehri alan padişahın adının verdiler. Budin’deki Nagyboldogasszony (bugünkü Matyas) kilisesi ve Pecs’teki katedralden Süleyman Han camii, 1596’da alınan Eğri’deki bazilikadan ise, sultan II. Mehmed Camii olmuştur. Fethi takiben kısa süre içinde Türkler, Osmanlı-Türk mimarisinin üslup özelliklerinin taşıyan camiler yapmaya başladılar. Bunları yaptıranlar ise, paşalar veya yüksek mevkiden kişilerdi ve yeni fethedilen topraklarda vakıflar kurmaya gayret ediyorlardı. yeni inşa edilen camiler hemen hemen istisnasız dörtgen şeklinde ve ana kubbeye oturan yarım kubbeyle kapatılmıştır. Esas alınlığına üç tonoz, kubbelerle kaplanmış açık avlu bağlanmıştır. Tek minareleri girişin sağında, yapının köşesinde yer almaktadır. Yeni camileri şehirlerin önceki topoğrafik verilerinin dikkate alarak, yok olan kiliselerin yerine, veya hemen yakınına, eski kilisenin kalıntılarını, yontulmuş taşlarının da kullanmak suretiyle inşa etmişlerdir. Pecs’teki Gazi kasım Paşa Camii şehrin en büyük meydanında Aziz Bertalan kilesinin yerinde ve kısmen onun taşlarıyla yapılmıştır. Budin’deki toygun Paşa Camii ise Agoston tarikatı mensuplarının kilesinin yakınında inşa edilmiştir. Türkler camilerden başka sayısız mescit de inşa etmişlerdir. Camiler her zaman adlarının verdikleri mahallenin merkezinin oluşturmuşlardır. Budavar’daki Aziz György kilisesi(Türkçe Orta Cami) çevresi, Orta Cami Mahallesi adını taşımaktaydı. Toygun paşa Camii de yine aynı adlı mahallenin merkeziydi.

Narin minareler ve kubbeler başlangıçta, Ortaçağ Macar şehirlerinin çehresinde birer yeni renk olarak tezahür ettiler, fakat daha sonraları XVI. yy’ın sonuna doğru sayıları giderek arttı. Doğu unsurlarının ortaya çıkışıyla önceki Ortaçağ silüeti tamamen kaybolmadı, ancak şehirlerin büyük çoğunluğunda, Batı ve Doğu’nun ortak etkileşiminden kendine özgü yeni bir şehir silüeti ortaya çıktı. Minarelerin yanında gotik kilise kuleleri ve Macar Ortaçağının başka binaları görünmeye devam ettiler.

Mahallelerin merkezleri genelde camiler olduğu için, diğer kamu binaları da camilerin yakınında yapılmıştır. Okul, hamam, medrese, kütüphane gibi kamu binalarının yaptıranlar çoğunlukla camiyi yaptıranla aynı kişiydi. Camilerin avlusunda veya mezarlıklarda inşa edilen sekizgen şekilli, kubbeyle kapatılmış türbeler, bedestenler, kervansaraylar, çeşmeler, sebiller, hamamlar, zaviyeler, imaretler, tekkeler medreseler Macar şehirlerine Doğu havası veriyorlardı. Macaristan’daki Türk vilayetleri sahasında Bektaşi ve Mevlevi tarikatı en yaygın olanlardandı.

Adı geçen binalardan başka, Osmanlı-Türk mimari üslubunun izlerinin taşıyan ve yapı tarzının yansıtan yeni binalar olan evler, burçlar, kuleler veya surlar giderek Türkleşen şehir silüetinin doğuşuna yardım ediyorlardı.

Büyük şehirlerde çok sayıda medrese mevcuttu ve aralarından bazıları uzak diyarlarda bile biliniyordu. Evliya Çelebi, Macaristan’daki Türk vilayetleri sahasında oldukça çok sayıda medrese zikretmektedir. Budin’deki Mustafa Paşa Medresesi bugünkü Matyas kilisesi yanındaydı. Bundan başka Maktul Mustafa ve Toygun Paşa Medreselerinin ünlü medreseler olarak zikrediyor. Pecs’deki yakovalı Hasan ve Memi Paşa, Esztergom’daki Hacı İbrahim ve Mehkeme Medreses oldukça tanınan medreselerdi. Bugün bunların hepsi yok olmuştur.

Hamamlar da bütün büyük Türk yerleşim birimlerinin ayrılmaz bir parçası olan vakıf eserlerindendir, ve Budin, Esztergom ve Eğri (Eger) gibi şifalı suların bulunduğu yerlerde sayıları kabarıktır. Hamam ve ılıca bilinen iki Türk banyo tipidir. Her iki tipte de plan, mutat olarak düzgün tuğla plandır, fakat bundan farklı düzensiz planlılar da vardır. İç ayırımı bakımından hamam ve ılıca Roma hamamlarına benzemektedir. Her birinde sırasıyla apodyterium, tepidarium ve caldarium bölümleri bulunmaktadır.

Türklerin egemenliğindeki arazide her iki hamam türü de bulunmaktadır. Termal kaplıcaları aslında ılıcalara göre daha az sayıda olmasına rağmen yine de ılıcalar hiçbir iz bırakmadan yok olmuşlardır. Termaller arasından dört tanesi bugün de orijinal haline uygun olarak çalışmaktadır. Macaristan’da bu iki hamam tipinden başka bir de çift (ikiz)hamam tipi de ünlüydü. Ortak eksene inşa edilmişlerdi ve planları hemen hemen aynıydı her ikisinin ayrı girişi vardı birisi kadınlar kısmına diğeri erkekler bölümüne açılırdı.

Zikrettiğimiz ve özellikle Türk kaynaklarında zikredilen hamamların büyük kısmı ne yazık ki bugün yok olmuştur; Güzelce Rüstem Paşa’nın Peşte hamamı ve Szekesfehervar’da yaptırdığı hamam, bundan başka Budin’deki Toygun Paşa ve Gyula’daki Ali Paşa Hamamı bunlardan sadece bir kaçıdır.

Türk döneminin tanınmış karakteristik yapılarından olan han ya da kervansarayları ve bunların canlı hayatının İngiliz hekimi Edward Brown ve elçi Ottendorf gibi İstanbul’a elçi olarak giderken Macaristan’dan geçen seyyahlar oldukça etraflı olarak yazmışlardır. Evliya Çelebi ve diğer yazılı kaynaklar Budin’de çok sayıda han olduğundan bahsetmektedirler.

Bedestenlere gelince bedesten Budin’de bile sadece bir tane inşa edilmişti. Türk egemenliğindeki topraklarda kapalı çarşı yapılıp yapılmadığına dair hiçbir bilgimiz yok.

Bektaşi ve Mevlevi tekkeleri arasından Budin’deki Gül Baba bektaşi tekesi adının bulunduğu tepeye vermiştir. Bugün tepenin adı Rözsad mb (Gültepesi) dur ve Budapeşte’nin en elit semti sayılmaktadır. Evliya Çelebi daha pekçok yerde tekkelerin bulunduğundan söz etmektedir, fakat ne yazık ki Türklerin oturdukları şehirlerde ve yerleşim birimlerinde bir buçuk asır zarfında şüphesiz sayısız yeni konut da inşa edilmiştir, fakat bugün artık sadece bir tane tuğla yapı Szigetvar’da ayakta kalabilmiştir. Bu binanın Kur’an okulu olduğu sanılmaktadır . Macaristan’daki Türk konutlarının nasıl olabileceğine dair bilgilerin çoğunu Evliya Çelebi’nin eserinden ve Batılı seyyahların sık sık oldukça çelişkilerle dolu tasvirlerinden öğreniyoruz. Konutların bir kısmı ülkenin Türklerden geri alınışı sırasında yapılan savaşlardan kurtulamamışsa da XVII. Yüzyılın ilk yarısında artık Türk evlerine dair çok az atıf bulabiliyoruz.

Türklerin saray yapılarından da söz etmemiz gerekirse Budin paşalarının Macar krallarının oturduğu Buda tarafındaki Macar kraliyet sarayında oturdukları bilinmektedir. Bu sarayın kazılar sırasında ortaya çıkarılan kalıntılarından ve edebi kaynaklardan Türk sarayları hakkında bilgiye sahip olabiliyoruz. Paşaların oturduğu küçük saraylar aynı zamanda da ofisleri olarak hizmet veriyorlardı. Evliya Çelebi Budin sarayının etraflı bir şekilde tarif etmekte, Kara Murad Paşa’nın bu saraya sığmadığını, bu yüzden de genişlettiğinin ve tamir ettirdiğinin yazmaktadır. Evliya Çelebi Kanizsa ve Hatvan Paşalarının sarayının ahşaptan yapıldığını da kaydetmektedir.

Türklerin elinde bulunan şehirlerin askeri savunmasının sadece orada bulunan muhafız birliğinin sağlaması yeterli değildi, surların ve burçlarının devamlı tamiri, berkitilmesi ve yeni kulelerin yapılmasının da sağlamak gerekiyordu. Daire, yarım daire, dörtgen, çokgen planlı küçük kuleler ve burçların yanı sıra Szigetvar kalesinde de gördüğümüz büyük bir alanı kaplayan antik İtalyan sitili burçları da kullandılar. Savunma yapılarının inşasında taş, tuğla ve ahşabı aynı oranda kullandılar, fakat sadece kazıkların arasına doldurulan topraktan da savunma yapıları inşa ettiler. Bu Türk yapıların izlerine şimdiye kadar pek çok yerde rastlandı.

Barut, silah ve askeri araç gereç depoları, silah yapım atölyeleri askeri hizmet veren zaruri yapılardı. Özellikle stratejik bakımdan önemli olan yerlerde baruthaneler sürekli çalışıyordu. Evliya Çelebi Budin ve Eğri’deki bu baruthanelerden söz eder.

Bugün Macaristan’da ayakta kalabilmiş olan Türk kültür varlıklarının kısaca tanıtmadan önce, bundan 300 yıl evvel Macaristan’ı at üzerinde dolaşan ve yazdığı “Seyahatnamesi’nde o zamanki kale ve şehirler hakkında bilgi veren ve 10’den fazla tarihi yapının yapım tarihini, adını, boyutlarının kaydeden Evliya Çelebi’nin varlığından ve doğruluğundan pek çoklarının şüphe ettiği tasvir ve verilerinin kapsayan “Seyahatname”sinin bugün tarihi binaların üzerinde yapılan ve yapılacak olan arkeolojik araştırmalar için birinci dereceden vazgeçilemeyecek bir kaynak olduğunun vurgulamadan geçemeyiz. Nitekim Budin’in 2 Eylül 1686’da Türklerin elinden çıkışından sonra, askeri mühendisler tarafından yapılan ve yüzyılın başında yayınlanan coğrafi haritalar ve planlar Evliya Çelebi’nin verilerinin tamamen doğru ve vazgeçilemez olduğunun ortaya koymuştur. Budin’in kuşatmasına bir Türk esiri ile birlikte katılan topçu subayı Ferdinando Marsigli(1658-1730) nin envarterlerinin de anmadan geçemeyeceğiz. Türklerin Budin’de az bina yantıklarına dair öne sürülen subjektif görüşü, bu envarterler yalanlamaktadırlar.

EK DİALAR 1

Pecs’teki Kasım Paşa Camii

Macaristan’daki bu en büyük türk camii Pecs’in merkezinde Szechenyi meydanında bulunmaktadır. 1543’den itibaren Pecs sancakbeyi, sonra Budin Paşası olan Kasım Paşa tarafından 1543-1546 yıllarında yapıldığı sanılmaktadır. Minaresi 1776’da Cizvitler tarafından yıkılmış olan cami bugün Romen Katolik kilisesidir. Camiyi Mimar Gyula Gosztonyi 1938’de restore etmiştir. Orijinal kubbesi 1962’de yeni Rönesans çatısından kurtarılmıştır. Duvarlarda hala Kur’andan ayetler görülmektedir. İşli pencere kanatlarından üçü Jaszbereny müzesindedir. Kilisede iki Türk kurnası da bulunmaktadır.

Pecs’te Yakovalı Hasan Camii

XVI. yy’ın ikinci yarısında hasan Paşa tarafından yaptırılmış olan bu cami, en iyi korunan camidir. Caminin yakınında bir Bektaşi tekesi ve Türk mezarlığı bulunuyordu, fakat bunlar bugün kaybolmuşlardır. Mezar taşlarının Cizvitler tarafından tarikat evleri yapımında kullanıldığı bilinmektedir. 1960’a kadar katolik kilisesi olarak kullanılan cami bugün restore edilmiş haliyle müzedir. Arap öğrencilerin ibadet ettiği Gerö tarafından ifade edilmişti. Küçük sevimli caminin kubbesi 20 metre yüksekliktedir.

Szigetvar’da Sultan Süleyman Camii

Cami 1566 Szigetvar kuşatması sırasında Kanuni Sultan Süleyman’ın ölümünden sonra 6 haftada yapılmıştır. 1689’da Szigetvar’ın savaşsız teslimiyle imparatorluk askerlerinin eline sağlam olarak geçti. Sırasıyla konut, askeri hastahane, tahıl deposu olarak kullanıldıktan sonra 1963’de restore edilerek müze haline getirildi.

Szigetvar’da Ali Paşa Camii DİASIZ

1589’da Ali Paşa tarafından yaptırılan cami, düzenli, tertipli barok yapısıyla bugün kilise olarak kullanılmaktadır. Minaresi 1715’te yıldırım isabetiyle yıkılmıştır.

Budapeşte Toygun Paşa Camii

Budapeşte Fö u. 30-32 numaradaki katolik kilisesi olarak işlev görmekte, Gerö tarafından restore edilerek oriijinal kısımları cami kalıntıları ortaya konmuştur.

Belvarosi Templom

Budapeşte, Marcius 15. Ter’de bulunmakta. Duvarlardaki ayetler restorasyonla ortaya çıkarılmıştır.

Siklo’daki Malkoç Bey Camii

1565’de ölen Klissza sancakbeyi Malkoç Bey tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. XIX. yüzyıl ortalarına kadar Türk hususiyetinin koruyan cami, Gerö tarafından hala restore edilmektedir. Rohbock tarafından XIX. Yy. ortalarında yapılan gravürünün görüyorsunuz.

Eger kethüda Camii Minaresi

Mağfiret tarikatı camiyi 1841’de yıktırmış, sadece 35 m. yükseklikte ve bir şerefeli minaresi ayakta kalmıştır. Bugün bu minare Eğri şehrinin simgesidir. Son olarak 1978’de restore edilişinin görmüştüm.

Erd’deki Hamza Bey Minaresi

Macar asıllı Hamza Bey camiyi 16. Yy. ortalarında yaptırmıştır. 1838’deki su baskını sırasında yıkılmıştır. Sadece 15 m. lik minaresi ayaktadır. Şerefenin altı çok nadir oyma arabesklerle süslenmiştir.

Szigetvar’da Kur’an Okulu

Bu bina da Szigetvar’ın öbür tarihi yapıları gibi düz kiremitten yapılmıştır. Okulun üstünde tonoz kemerli bir tek salon vardır.

Budapeşte’de Gül Baba Türbesi

Budapeşte’nin en polüler anıtı olan bu türde, 1541’de Budin alınırken şehit düşen Bektaşi dervişinin mezarı üzerine, Budin’in üçütncü valisi Mehmed Paşa (1543-1548) tarafından yaptırılmıştır. İngiliz hekimi E. Brown 164’te 40 tarikat üyesinin yaşadığı türbeyi ziyaret etmiştir. Evliya Çelebi aynı yıl “Budin’in koruyucusu” Gül Baba’nın türbesinin yizaret etmiş, Seyahatnamesinde onun kişiliği üzerine menkıbe yaratmıştır. Tekke 1686’da yıkıldı, fakat türbe korunabildi. 1867’de bir İslam ziyaret yeri oldu. 1916 ve 1963’de restore edildi. Sekiz köşeli ve altı metre çapındaki türbe, bakır plakalarla kaplanmış ve tabanı kırmızı mermerle kaplatılmıştır.

Pecs’deki İdris Baba Türbesi

Sekiz köşe ve altı metre çapındaki planlı anıt, 1591’de Türk kiremidinden yapılmıştır. Türklerden sonra barut deposu olarak kullanılan türbe, 1913 ve 1963’de iki defa restore edilmiştir.

Budapeşte Rudaş Ilıcası

Budin’in 15. Paşası Sokullu Mustafa Paşa (1566- 1578) Tuna kıyılarında yaptırmıştır. 10 m. çapındaki ılıca kabbesinin granitten 8 köşeli ve 60 cm. çapında sütunlar tutmaktadır. Ilıcayı 1664 ve 1669 arasında ziyaret eden Evliya Çelebi ve Brown onu “Yeşil sütunlu ılıca” diye adlandırıyor. Budapeşte halkına 400 yıldan beri hizmet etmektedir.

Horoz Kapısı Hamamı (Bugünkü Kiraly Fürdö)

Tuna kıyalarında, ama şehrin surları içinde Horoz Kapısı yanında yapılan hamamın suyu, 1, km. uzunluğunda pişmiş topraktan bir su yolu ile gelmektedir. Yapı yeşilimsi kumtaşındandır. 10 m. çapındaki kubbesi kiremittendir. 1958’de tamamen restore edilmiştir.

Veli Bey Hamamı (Bugünkü Csaszar Fürdö)

Sokullu Mustafa tarafından 1572’de yaptırıldı. Budapeşte’nin en büyük hamamı olan yapı yeşilimsi kumtaşından yapılmıştır. Sokakla hamam arasındaki yükseklik farkı 2 m. dir.

Taban (Rac) Hamamı

Bugün de işleyen hamamı Evliya Çelebi “Debbağ hane” diye adlandırmıştır. 8 havuzlu olan hamamı kimin yaptırdığı bilinmiyor.

Zsambek’de Türk Çeşmesi

6.yy. ortalarında yapılan çeşme alışılmamış boyutlarda, bol sulu, iki katlı, kırmızımsı su taşından yapılmıştır. Aşağı katta abdest alınırdı, üst katta iki eksen yataklı kuyunun gövdesi bulunmaktadır. Bu anıtın ilginç yönü simetrik olmayan tertibidir.

Szigetvar Kalesi

Kalenin yamuk şeklindeki planının 4 köşesi, bundan dört yüzyıl önceden kalma olupq, her biri içeri doğru eğik bir çokgen kule ili korunmaktadır. Binbir geçidi olan bir tek cümle kapısı olan kale, eski kente 82 kulaç uzunluğunda bir ahşap köprü ile bağlı idi. Budin paşası Sokullu Mustafa, kalenin yapımına neraret etmek için birkaç defa Szigetvar’a girmiştir.

Esztergom Kalesi

Birçok kuşatmaya uğrayan kalenin mimari bakımdan ilginç yanı, orijinal kornişlerde yapılmış az sayıda geometrik yarıklardır. Üç büyük burç ve Mahmud, Budin kapısı ve ılıca olmak üzere 3 kule ile korunmaktadır.

Mehmed Paşa kulesi, Budin Kapısı kulesi.

Szeged Su Kulesi

1764’de Bourgeois resminin çizdi 1882’de yıkılmadan önce fotoğrafı çekilmiştir.

Budin Kalesi Türk Burcu.

Budin kalesi Türk Burcu.

Budapeşte Tarnok u. 5. Zemin kat kalıntı.

Budapeşte, Tancsics u. 6. Taş çerçevili Türk penceresi Kalıntı

Budapeşte Tarih Müzesi. Kasım Paşa Kulesi yazıtı 1668’den

Budapeşte. Budin kalesinde sergilenen Türk topları.

Türk devri Budin’ini tasvir eden XVII. Yüzyıl sulu boya tablo, Tuna’yı kapayan Türk zincirinden bir parça.

Kaynak:

Doç. Dr. Hicran Yusufoğlu, T..K.A.E. Ocak 1995 Macaristan’daki Türk Kültür Anıtları Cilt XXXIII, Sayı 383 Sayfa: 151-163

Türkçe Tarih

Çatı aday Ekmeleddin nasıl ortaya çıktı?

Önceki yazı

Uygurca 1. Ders

Sonraki yazı

Bu yazılar da ilginizi çekebilir

Yorumlar

Bir yorum yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla yazı Kültür ve Sanat Tarihi