0

Milli Mücadele döneminde üzerinde en çok konuşulan konulardan biri de kürdistan’ın veya Kürtlerin himayesidir. Kürt ve Kürdistan sözcüklerine bağlı olarak ilk akla gelen ülkede İngiltere olmuştur. İngiltere bu konu ile daha XIX. Yüzyıldan itibaren ilgilenmeye başlamıştır.

“East İndia Company” (doğu Hindistan Şirketi)’nin Bağdat’ta bir şubesinin açan (1806) İngiltere, misyonerlik faaliyetlerinin de yürütmüştür. İngiltere’nin bölgedeki etkinliği Birinci Dünya Savaşından sonra da olmuştur. İngiltere’nin bölge ile ilgilenmesinin asıl nedeni Irak Petrolleri idi. Burada Kürt unsurunun bulunması Kürtlerin İngiltere bakımından öneminin arttırıyordu. İngiltere amacına ulaşmak için Kürt ayrılıkçılığının teşvik etmekte idi. Fakat önemli bir engelle karşı karşıyaydı ki, bu da başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere diğer İtilaf Devletleri’nin Ermenilerden yana siyaset izlemeleriydi.

İtilaf Devletleri arasındaki bu anlaşmazlıklar Türk Milletinin mücalesinin daha etkin yürütmesine fırsat sağlayacakktır. Nitekim Kürt liderlerinden Şeyh Abdülkadir başkanlığında bir heyet İngiliz Yüksek Komiserliği siyasi memurlarından Andrew Ryan’ı ziyaret ederek, Kürtlerin o sıralarda Ermenilere söz verilen Doğu illerindeki topraklar üzerinde hakları olduğunu; bu bölgelerde nüfusun çoğunluğunun teşkil ettiklerinin bildiriyordu. Kürt emellerinin ihmal edileceğinden kaygı duyduklarının belirtiyordu.

PARİS BARIŞ KONFERANSINDA İNGİLİZ FAALİYETLERİ:

Pariş Barış Konferansı henüz toplanmadan Kürdistan konusundaki endişelerinin İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe, 5 Ocak 1919’da Dışişleri Bakanı Arthur J. Balfour’a gönderdiği yazıda ifade ediyor ve şöyle diyordu: “Doğu Anadolu sorununun çözümleneceği son aşamada Kürt unsurunun hak iddiaları ihmal edilemez. Onlarla Ermenilerin hak iddiaların bağdaştırılmazsa, gelecek olayların tohumu atılmış olacaktır. Geçmişte Kürtler, Ermenilerin baskı altında tutulmasında araç olarak kullanılmışlar, fakat Türk yönetimi altında kendileri de sıkıntı çekmişlerdir” Kürt heyetinin bir muhtıra verdiğindende söz eden Yüksek Komiser, Sivas, Ankara, Konya, Halep ve Adana illerinin nüfusunun bir kısmının; Erzurum, Van, Bitlis, Harput, Diyarbakır ve Musuldaki nüfusun ezici çoğunluğunun “Kürt olduğunun ileri sürüyordu. Sonyel, bu muhtıradaki istekleri şöyle belirtir:

  1. Kürtlere, sınırları coğrafi olarak saptanmış bir ülke verilmelidir.
  2. Bağlaşıkların Arap, Ermeni, Asuri, Keldani vb. küçük azınlıklara yaptıkları muameleden Kürtler de yararlanmalıdır,
  3. Kürtlere İngiliz himayesi altında özerklik verilmelidir”

Paris Konferansı’nın devam ettiği günlerde Kürt davasının lideri rolüne bürünen Şerif Paşa konferansa iki muhtıra ve bir de Kürdistan haritası sunmuştur (22 Mart 1919 ve 1 Mart 1920) Şerif Paşa bağımsız bir Kürt Devleti’nin sınırlarının şöyle çiziyordu:

“Kafkas sınırında Ziven’in kuzeyinden batıya, Erzurum, Erzincan, Kemah, Arapkir, Besni ve Divicik’e; güneyde Haran, Erbil, Kerkük, Süleymaniye, Sina hattından İran sınırında Ararat’a kadar”

Özerk ya da bağımsız Kürdistan kurma amacının güden İngilizler, bunu kendi himayeleri altında yapmak amacıyla çeşitli entrikalar çevirmek amacıyla Noel adında bir binbaşıyı o bölgeye gönderiyorlardı. İngiliz Yüksek Komiserliği siyasi memurlarından Tom Hohler Sir F. Tilley gönderdiği yazıda bu durumu şöyle dile getirmekteydi;

”… Benim problemim Kürtler. Noel Bağdat’tan buraya geldi, çok iyi bir insan, çok kudretli biri, fakat diğer bakımdanda Kürtlerin Peygamberi olmak istiyor… Korkarım Noel bir Kürt Law rence’i olibilir. Mezopotamya şimdi bizim olacağına göre ona bir Kürt Devleti kurdurup kuzey dağlarının böylece koruyabiliriz. Lanmalarının istedim. Onlara tesir edebilmek için biz de Türklere hile yapıyoruz diye belki beş defa tkrarlamak mecburiyetinde kaldım. Mamaifh Kürtlere fazla itimat edilmez. Majeste’nin hükümetinin amacı Türkleri azami dere’cede zayıflatmak olduğuna göre Kürtleri bu şekilde harekete getirmek fena değil…”

İngiltere, Irak petrollerinin korumak amacıyla çevirdiği entrikalarına Kürt liderleri de kolayca alet oluyordu. Nitekim 15 Nisan 1919’da Seyyid Abdülkadir, Ryan’ı ziyaret ederek, İngiliz himayesi altında özerk bir Kürdistan kurulma imkanlarının araştırırken, İngiliz Yüksek Komiseri Caltporpe Kürt sorunun konusunda tutumunun ne olacağının İngiliz hariciyesinden soruyordu. İngiliz Hariciyesi Kürtlerin pek de hoşlanmayacağı bir cevap veriyordu. Mayıs 1919’da verilen cevapta

“Kürtlere rahat oturmaları ve her türlü kışkırtmalardan kaçınarak Paris Barış Konferansı’nın kararlarının beklemeleri”

salık veriliyordu Bu türde geçiştirmelerle Kürtleri kazanmanın mümkün olmayacağı görüşünden hareket eden Bağdat Komiserliği 13 Haziran’da somut bir tasarı önerdi. Bu tasarıda, “İmadiye dahil, fakat Zaho hariç ve Mardin’in güneyinden, 37. Enlem boyunca Birecik’e değin uzanan bir güney sınırıyla, Fırat boyunca ve Mamuretilaziz, Bitlis, Van illerinin kuzey sınırıyla belirlenen yerlerde, İngiliz himayesinde bir Kürdistan öngörüyordu” Bu teklifin fazla rağbet görmediği görülmektedir. İstanbul’daki durumu Dışişlerine bildiren Yüksek Komiser Sir A. Calthorpe telinde:

1. Mezopotamyanın kuzeyindeki Kürtlere yardım etmenin İngiltere’nin çıkarına uygun olacağı fikri. Buraya Kükrt ajanları gönderip bunların binbaşı Noel ile temasa geçmeleri konusunda İstanbul’daki Bedirhaniler ve diğer Kürtlerle görüşme yapıldığı,

2.İstanbul’daki Kürtlerin M. Kemal hareketinden kaygı duydukları,

3.Kürt ileri gelenlerinin İngiliz himayesinin arzu ettikleri . Mezopotamya’nın güvenliği bakımından da Kürtlerle iyi ilişkiler kurmak gerektiği”

şeklinde yansıtıyordu. İstanbul’daki durumu Amiral Calthorpe’un bu şekilde anlattığı günlerde Kürdistan Teali Cemiyeti üyeleri hükümetle konu ile ilgili görüşmelerde bulunuyorlardı.

Sadarette yapılan görüşmelerde hükümet temsilcileri, onları Osmanlı Devleti’nden ayrılıp bağımsız bir Kürdistan kurmak istemekle suçlarken, Cemiyet üyeleri de Damat Ferit’i Paris’te Doğu Anadolu’yu Ermenilere peşkeş çekmekle suçladılar. Sonuçta, “Kürdistan’a” bir Kürt ün vali atanması ve aynı oranda Kürt memurlarını atanması kararlaştırıldı.

İngiltere’nin Osmanlı Devleti ve özellikle Kürdistan’ı himayesi altına almak amacıyla faaliyetlerinin yoğunlaştırırken Amerikanın misyonerlerinin de endişeyle izliyordu. 19 Ağustos 1919 tarihli telinde Amiral Webb Lord Curzon’a;

“…Amerika, Trabzon ve Erzurum’u içine alan bir Ermenistan’ı himaye edecek. Geri kalan dört vilayeti de bir Kürt Devleti olarak İngilizlerin himayesine bırakıyor. Ben Amerikan misyonerlerinin tehlikeli hareketlerinden korkuyorum, din tesirinde kalıp halkın büyük çoğunluğunun teşkil eden müslümanlara kötü davranacaklardır”

İngiltere’nin milli harekete karşı olan faaliyetleri Damat Ferit Hükümetlerinin de sempatisinin kazandığından işbirliğinin de kolaylaştırmıştır. Ali Galip olayı bu işbirliğinin somut örneklerindendir. İngilizlerin Kürtlerle ilgili faaliyetleri konusunda XV. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa, Harbiye Nezareti ve Hükümeti ikaz ederken, “İngilizlerin sadece Kürt aşiretlerini kışkırtmakla kalmayıp bütün Türkiye’yi bir esaret ve zillet içine düşürmek” istediğinin belirtiyordu.

MİLLİ MÜCADELECİLERİN İNGİLİZ FAALİYETLERİNE KARŞI ALDIKLARI TEDBİRLER:

Milli Mücadeleyi yürütenler düşmanla olduğu kadar İngilizlerle mücadele etmişlerdir. Mustafa Kemal, İngilizlerin faaliyetlerinin tesirsiz hale getirmek için aşiret reislerine mektuplar göndererek onları birliğe çağırıyordu. Milli Mücadelecilerin yazışmalarında İngiliz binbaşı Noel’in faaliyetlerine karşı tedbir alınması da geniş biçimde yer almıştır. Mustafa Kemal, eski mebuslardan birine gönderdiği yazıda şöyle diyordu:

Sivas, 9.9.1919

“Şifre

Eski Mebus, Sağırzadelerden Halit Beyefendiye Kemah

İngiliz koruyuculuğundan müstakil bir Kürdistan kurulması maksadıyla propaganda yapmakta olan İngiliz binbaşılarından mister Novil’in din ve milliyetlerinin satmış Kkürt beylerinden Ekrem, Kamran Ali Celadetle birlikte Malatya’ya geldiği ve İstanbul Hükümetinin tutan, yani millet ve vatan hainin olan Harput valisinin de bunlara katıldığı ve Fedirhanlılardan Malatya Mutasarrıfı Halil beyle birlikte güya postayı soyan hırsızları takip bahanesiyle (silahlı) Kürtler toplamaya giriştikleri haber alındı. Tabii olarak zararların önlenmesi için askekri ve milli tedbirlere baş vuruldu. Şu kadar ki, Kürtlerin kutsal Halifelik makamına ve vatanan olan bağlılıklarının göstermek üzere bazı ağaların bir miktar Kürt kuvvetiyle birlikte Malatya’ya doğru yola çıkıp Padişah ve millete karşı İngilizlerle işbirliği yapmak hainliğilne kalkışan ve yörenin temiz yürekli Kkürtlerinin posta hırsızlarının takip yalanıyla toplayarak, onların boş yere öldürülmelerine ve Padişaha, millete karşı başkaldırmış durumu sokulmalarına sebep olacak olan vatan hainlerinin alçaklıklarının, sözünü ettiğim Kürtlere en çabuk yoldan bildirip çağrıya uymalarının sağlanmasına çaba göstermeniz önemle istenmektedir. Mümkünse, bu işe hemen başlanarak sonucunun bildirilmesinin rica ederim.

Mustafa Kemal”

Mustafa Kemal ve arkadaşları İngiltere himayesinde bir Kürdistan kurulmasına karşı bu türde tedbirler alırken, 12 Eylül’de Damat Ferit İngilizlerle anlaşılıyordu.

1920 yılında İngiltere’nin faaliyetleri daha yoğunlaşırken barış konferanslarında da etkinliğinin devam ettiriyordu. San-Remo konferansında imzalanan Sevr andlaşması ile İngiltere amacına ulaşır gibi gözüküyordu. Ama bu andlaşma yürürlüğe girmeyecekti. Sevr andlaşmasının 62, 63 ve 64. Maddeleri Kürdistan konusu ile ilgili olup özetle şu şekildeydi:

“İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir komisyon, Andlaşmanın yürürlüğe girmesinden başlayarak 6 ay içinde, Fırat nehrinin Doğusunda Ermenistan’ın Güneyinde ve Türkiye’nin Suriye ve Mezopotamya sınırın Kuzeyinde kalan Kürdistan toprakları için mahalli özerlik tasarısı hazırlayacaklardır.

Andlaşmanın yürürlüğe girmesinden başlayarak 1 yıl içinde, Kürtler, Milletler Cemiyeti konseyine baş vurarak yukarıda belirtilen bölge halkının çoğunluğunun Türkiyeden ayrılmak istediklerini gösterebilirlerse ve konsey de bağımsızlığı uygun görürse, Türkiye bunu kkabul edecek ve bu bölgedeki bütün haklarından vazgeçecekti.

Ayrıca, Müttefik devletler, Musul vilayetindeki Kürtlerin (bağımsız olduğu takdirde) Kürt Develiti’ne katılmak istemeleri halinde bunun kabul edeceklerdir”

Uygulanamayan 10 Ağustos 1920 tarihli Sevr andlaşmasına rağmen anlaşmalar çeşitli biçimlerde devam ediyordu. Nitekim Şerif Paşa 20 Aralık 1920’de Bogos Nubar Paşa ile anlaşma yaparak sözde Ermeni ve Kürt anlaşmasının sağlıyordu.

SONUÇ:

Milli Mücadele hareketinin yürütenlerin 1920 yılı sonlarında Ermenilere karşı kazandığı zafer, Kürt sorununun veya İngiliz Limayesinde bir Kürdistan kurulması hayallerinin ortadan kaldırmaya başlamıştır. Mustafa Kemal’in bölgedeki aşiret reislerinin uyararak yerinde tedbirler alması en etkili yöntemlerden olurker, daha sonraki mücadele daha çok Hürriyet ve İtilaf ile İngiliz destekli Kürdistan Teail cemiyeti üzerinde olmuştur. Şurasının da hemen belirtelim ki İngiltere, himayesi altında bir Kürdistan kurarak Irak petrollerinin muhafaza imkanı bulamamış gibi bir duruma düşmüşse de Irak’ın mandaterliğinin üzerine alarak bunun yine gerçekleştirmiştir. Lozan andlaşması sırasında ve Musul meselesi gündeme geldiğinde takındığı tavır yine Kürt meselesinin alevlendirici mahiyette olmuştur. Konunun zamanımıza kadar uzanan problem haline gelmesinde en büyük pay yine İngiltere’nindir. Dün olduğu gibi bugün de Türk vatandaşı olarak Türkiye’de yaşayan Kürtler, İngiltere gibi tahrikçi devletlerin oyunlarına kanmayacak ve Türkiye’de huzur içinde yaşayacaklardır.

Kaynak:

Dr. Kadir Kasalak, T.K.A.E. Milli Mücadele Yıllarında İngiltere’nin Kürt Devleti Kurma Faaliyetleri Ocak 1992 XXX Sayı 347 Sayfa :163-169

 

Türkçe Tarih

Türklerde Yeni Yıl ve Yılbaşı Kutlaması – Nardugan Bayramı

Önceki yazı

Atatürk ve Dış Türkler

Sonraki yazı

Bu yazılar da ilginizi çekebilir

Yorumlar

Bir yorum yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla yazı Gerileme Dönemi