0

Gayri Resmi Tarih’in, bir diğer çarpıtması da, halifelik meselesidir. Öyle ya gayri resmi tarihçiler, İngilizler istedi diye, Atatürk’ün halifeliği kaldırmış olduğunu iddia ediyorlar: İngilizler, Atatürk’ü severmiş!

Bak sen şu işe!

İngiliz tarihçi James Barr’ın “A Line in the Sand” adlı kitabını okuyarak ufkunu genişleten bir zat, James Barr’ın bu kitapta 1915‘ten 1949‘a, İngiltere ile Fransa’nın, Ortadoğu’yu bölüşmek için nasıl kapıştığını anlattığını aktarıyor. Sonra da sivri bir fikir ortaya atıyor:

“Petrolün önemini kavramış olan İngilizler, Şubat 1924’e kadar fevkalade tedirginler. Halife’nin kendilerine karşı “cihat” ilan etmesinde korkuyorlar.”

Sonra da bir bakmışlar ki, 3 Mart tarihinde Atatürk, hilafeti lağvediyor. Ehh, Atatürk’ün İngilizler tarafından sevilmesi tabi mantıklıymış, bunlara göre…

Hadi bu bir yere kadar, bazıları da diyor ki, halifeliğin kaldırılmasını İngilizler istedi, Atatürk de kaldırdı.

Vah vah…!

Bakın Kılıç Ali Hilafetin kaldırılması ile ilgili neler aktarıyor bize:

“Rauf Bey ve arkadaşlarının tavrı bazı İstanbul gazetelerinin yayını Halife Abdülmecit Efendi’nin ümit ve hayallerini gıdıklamıştı. Padişah gibi davranıyor, yerleştiği Dolmabahçe Sarayı’ndan cuma namazına gösterişli törenlerle gidiyor; mabeyinciler, musahipler, yaverlerle padişahınkine benzer bir hayat sürüyordu. Yabancı temsilcilerle padişah gibi görüşüyordu. Debdebeli gezintiler yapıyor, sarayda kabul törenleri düzenliyordu.

Halifenin İstanbul’da bir değil on sarayı vardı. Cumhurbaşkanının yirmi beş katı, yirmi altı bin lira maaş alıyor, bunu da az görerek “yetişmiyor” diye Ankara’yı sürekli sıkıştırıyordu.” [1]

Nitekim, halifeliğin kaldırılması da, 1 Mart 1924‘teki bütçe görüşmelerinde Halife’ye ve Osmanlı Hanedanı’na verilecek ödenek konusunun gündeme getirilmesinden sonra, 3 Mart 1924’te kabul edilen yasayla olmuştur.

Bu arada, İngilizler acaba, halifeliği kaldırmak mı istemişler yoksa halifeliği kullanmak mı istemişlerdir? Bu sorunun da altını bir çizelim ve cevabı da, İngiliz Yüksek Komiserliği öğelerinden Andrew Ryan, İngiltere Dışişleri Bakanlığı yetkililerinden Forbes Adam’a gönderdiği mektuptan okuyalım:

“Türkiye’nin hiçbir bölümü, denetsiz olarak Türk yönetimine bırakılmamalıdır… Bu da barış konferansının görevidir. Halifelik, varlığını sürdürecekse, Halifenin dünyevi gücünün İngiltere’den başka herhangi bir devletin denetimine geçmesine izin vermemek İngiltere’nin başlıca politikası olmalıdır.” [2]

Nitekim, Vahdettin, son Osmanlı padişahı, halifelik makamının sahibi, Milli Mücadele’nin kazanılması sonrasında bir İngiliz zırhlısıyla vatanı terk etti.

Vatanı terk ederken, bindiği İngiliz gemisinin kıç bölgesindeki İngiliz bayrağına da selam verdi!

Bunun yanında sonradan ortaya çıkan gizli belgeler incelendiğinde İngilizler, Vahdettin’in ülkeyi terk etmesi için herhangi bir telkinde de bulunmamıştır. Damat Ferit ve Vahdettin, İngilizlerle daha 1920 yılında anlaşmış, “Sultan’ın, kendisinin ve adamlarının selametini sağlayacak her türlü tedbirin alınacağı” hakkında güvence almıştır.

Artık ülkede duramayacağını anlayan Vahdettin, kendisinin kaçmasına yardımcı olacağına dair söz almış olan ülkenin askeri General Harington’a bir mektup yazmıştır:

İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden, İngiltere devlet-i fehimesine iltica (sığınır) ve bir an evvel İstanbul’dan mahall-i ahara naklimi (başka bir yere götürülmemi) talep ederim efendim.

16 Teşrin-i sani 1922

Müslümanların Halifesi Mehmet Vahideddin [3]

Müslümanların Halifesi Vahdettin, Müslümanlığı boğmak isteyen emperyalistlerin oyuncağı olmuş, korkak ve aciz bir hain mahluk olmuştur.

Halifelik meselesine tekrar gelince, bakın halifeliğin kaldırılacağı görüşmeler sırasında, İsmet Paşa, Halifelik hakkında neler söylüyor:

“Halifeyi ziyaret meselesi, halife meselesidir.

Devlet adamı olarak hiçbir zaman hatırdan çıkarmayacağız ki, hilafet orduları bu memleketi harabezara çevirmiştir. Türk milleti acı ıstıraplarını halife ordusundan çekmiştir. Bir daha çekmeyecektir.

Tarihin herhangi bir devrinde bir halife, bu memleketin mukadderatına karışmak arzusunu zihinden geçirirse, o kafayı behemehal koparacağız.” [4]

Türk Gençliğinin, görevi budur:

Memleketi ve milleti acı ıstıraplarına boğan halife bu memleketin mukadderatına karışmak arzusunu zihinden geçirirse, o kafayı behemehal koparacağız.

Kaynak:

[1] – Kılıç Ali Hatıralarını anlatıyor, haz: Hulusi Turgut, Türkiye İş Bankası Yayınları, 16. Basım, Eylül 2014, s. 224

[2]İkdam, İfham, 26.11.1919: ‘Türk milletinin babası Padişahımızın yeni bir iyiligi; Sarıhan II, s.224. ak: Prof. Dr. Salâhi R. Sonyel, Gizli Belgelerde Mustafa Kemal, Vahdettin ve Kurtuluş Savaşı, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2010, s. 70

[3] – Orijinal Türkçe ve İngilizce belgelerinin fotokopisi için bkz. Tevfik Bıyıklıoğlu, Atatürk Anadolu, 1958, s. 49., B.N.Şimşir, Vahdettin’in Kaçışı ve Sonu, 27 Kasım 1973, Cumhuriyet gazetesi, FO, 371/7962, ak: Turgut Özakman, Vahdettin, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele, Bilgi Yayınevi

[4] – Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, Remzi Yayınevi, 3. Cilt, s. 162

Cihan Oktay
2014 yılında Türkeli Dergisinde yazarlık yapmaya başlayan yazar, derginin kapanmasıyla birlikte, Türkçe Tarih Dergisi‘ne kuruculuk etmiş ve günümüzde de yazılarını burada yayınlamaktadır. Yazar Türkçe Tarih sistemi üzerinde genellikle Milli Mücadele, Atatürk ve Türk Devrimleri üzerine yazılar yazmaktadır. Uzun bir süredir, Rıza Nur ve Hatıratı üzerine araştırmalar yapmakta ve bu çalışmaları ile tanınmaktadır. Diğer önemli tarihçilerle birlikte kolektif olarak yayınlanan "Şahsiyetler" isimli kitapta, Doktor Rıza Nur biyografisi kaleme almıştır.

Kazakça Dersleri – 4

Önceki yazı

Kazakça Dersleri – 5

Sonraki yazı

Bu yazılar da ilginizi çekebilir

Yorumlar

Bir yorum yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla yazı Milli Mücadele