0

Bugün Çanakkale Savaşları’nın 106. yıldönümü. Konumuz Atatürk’ün askeri hayatı ile ilgili. Gayrı Resmi Tarih adıyla Atatürk düşmanlarının anlatımlarını ve Resmi Tarih [1] diyerek burun kıvırıp beğenmedikleri tarihi gerçekleri masaya yatıracağız. GRT’nin yazdıklarının doğru ve güvenilir, akla mantığa yatkın olabilmesi için sadece RT’yi değil, “Askeri Tarih”i de alt etmesi gerek.

Bu konuda GRT’cilerin en çok üzerinde durduğu bir kaç husus var; Atatürk’ün o sıralarda Kaymakam (yarbay) rütbesinde olması ve kendisinin bu cephedeki rolünün daha sonradan (Cumhuriyetin ilanı ile) abartıldığı yönündedir. Zaten Atatürk’ün bundan önce de herhangi bir askeri başarısı yoktur. Çanakkale Savaşı’nda kahramanlar, sadece iki taraftan savaşa katılan sıradan askerlerdir. Komutanlara hiçbir kahramanlık verilemez.[2]

İddiaların hepsi üzerinde teker teker duracağız ama anlaşılmayı kolaylaştırmak ve Çanakkale Savaşını daha iyi kavrayabilmek için kısa bir kronoloji[3] ve coğrafya bilimlerinden faydalanacağız.

Öncelikle Atatürk’ün şahsının yüceltilmesi/yaptıklarının abartılması konusunda, size Atatürk’ün kendi görüşünü, Sofya’dan Dr. Tevfik Rüştü (Aras) Bey’e I. Dünya Harbi’nin seyri ve geleceği hakkında görüşlerini ve kişisel duygularını yansıtan mektubu aktarmak istiyorum. 

“…Pekâlâ bilirsiniz ki benim bütün hayatımda, bu ana kadar takip ettiğim gaye hiçbir vakit şahsi olmamıştır. Her ne düşünmüş ve her neye teşebbüs etmiş isem daima memleketin, milletin ve ordunun nam ve menfaatine olmuştur. Hiçbir zaman şahsımın sivrilmesini ve üste çıkmasını göz önüne almamışımdır[4]

Bunun yanında Yarbay Mustafa Kemal Çanakkale Savaşları’nda, emri altında bulunan komutanların ödüllendirilmesini de istemiştir. 4 Mart 1915 tarihinde Atatürk, Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı’na yazdığı raporda, Seddülbahir’e çıkarma yapan İngilizlere karşı kahramanca savaşan Mehmet Çavuş’un nişanla ödüllendirilmesini istemiştir.

Kaleme aldığı Arıburnu Savaşı ile ilgili raporunda Mehmet Çavuş’tan şu şekilde bahsetmektedir:

“Gece karanlığında yaralıları dolaştığım sırada Mehmet Çavuş namında birinin düşmana hücum esnasında elindeki silahının gayr-i kabil-i istifade (kullanılamaz) bir hale gelmesinden hücumuna taşla anladığımdan teşvik-i emsale badi (emsallerine örnek) olacağı mülahazasıyle (düşüncesiyle) derhal orada merkumun (adı geçen kişinin) nişanla taltifini (ödüllendirilmesini) arz ve istirham eyledim.

Bilahare (sonraları) pek ziyade şöhret alan Mehmet Çavuş budur.” [5]

Aynı zamanda tüm ordu içerisinde mevcut bulunan asker ve komutanlarımızı teşvik edecek ve onurlandıracak mesajlar yayımlamıştır:

“İlk fırsat çıktığında, bütün subay arkadaşlarımın en büyük taltiflere hak kazanacak kahramanlıklar göstereceklerine inanıyorum [6]

Bunu neden aktarıyorum? Atatürk’ün kişiliği bilinsin diye. Mustafa Kemal ne savaş sırasında, Cumhuriyet’in ilanından sonra kendisini yüceltecek herhangi bir beyanatı yoktur. Kaldı ki, Atatürk’ü bu cephedeki kahramanca ve zeka dolu savunmasından dolayı, savaştığımız İngilizler bile övmektedir. Elbette ki ordumuz içerisinde kahramanca çarpışan tüm komutanlarımızı ve biz gelecek kuşaklar için, vatan için çarpışan ve hayatlarını ortaya koyan tüm insanlarımızı yücelteceğiz. İlerleyen satırlarda göreceğiz ki işler GRT’çilerin iddia ettiği gibi değildir.

Bir de durumu GRT’nin yılmaz savunucusu Mustafa Armağan gözüyle bakalım:

“Böylece ‘Türk’ten ve ‘o Türklerin babası”ndan başkasına zırnık koklatılmayan bir ‘millî’ zafer karşısındayız. Gelibolu’ya gidip de o kadar farklı etnik kökenden şehidin kucak kucağa yattığını görmesek ve Yarbay Mustafa Kemal’in pek çok tümenden birinin komutanı olup üstünde ordu ve kolordu komutanları olduğunu bilmesek inanacağız bu kuyruklu yalana. [7]

Bu düşüncenin bir başka savunucusu da Gayr-i Resmi Yakın Tarih Ansiklopedisidir:

M. Kemal’in rütbesi yarbaydı. Onun üzerinde albaylar, paşalar vardı, padişah adına Başkumandan Vekili de Enver Paşaydı. Onun ve diğer paşaların tedbir, plan, sevk ve idaresi, 250 bin şehidin[8] kanı ile Çanakkale destanı yazılmıştır. Bu gerçeklere, hatta M.Kemal’in sarih ifadesine rağmen koskoca destanın sevabını, götürüp M. Kemal’e boca etmek insafa, mantığa ve akla sığar mı?”

Yalan neymiş, ne değilmiş görelim: ‘’Yarbay Mustafa Kemal pek çok tümenden birinin komutanıdır, üstünde ordu ve kolordu komutanları vardır’’ diyor Armağan.

Atatürk’ün Çanakkale Cephesi’ne geldiği sırada yarbay olduğunun doğru olduğunu gördük, Armağan gibilerinin söylemediği şey ise, tüm savaş boyunca yarbay olarak kalmadığıdır. Kronolojimize tekrar bakarsak, Atatürk’ün, albaylığa yükselmesi Çanakkale Cephesi’ne gelişinden sadece 5 hafta sonra: 1 Haziran 1915 olarak görülmektedir. Yani Mustafa Kemal, Anzakların karaya çıkartma yaptıkları Arıburnu Savaşları’nda yarbay rütbesinde, I. Anafartalar, Conk Bayırı, ve II. Anafartalar Muharebeleri’nde Albay rütbesindedir. Kendisi başka bir yazısında ‘’Enver Paşa, Mustafa Kemal’i vaktinden 8 ay önce Albay yapmıştır” [9] diyor. Ama demiyor ki ‘’acaba neden?’’ Belki şimdilerde küçümsenecek yarbayın başarılarından dolayı kendisini ödüllendirmek istemişlerdir, ne dersiniz?

Hemen burada belirtmekte fayda vardır: Çanakkale Cephesi’nde en uzun süre bulunan üst komutanların başında, Albay Cevat Bey, 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa ve Yarbay denilerek küçümsenmeye çalışılan Mustafa Kemal gelmektedir. Kendisi savaşın başından 10 Aralık 1915 tarihine kadar bu cephede kalarak askerlerinin en önünde bulunarak ölüm kalım mücadelesi vermiştir.

Hemen burada GRT’ciler araya girecek sanıyorum; ‘’Canım ha yarbay ha albay ne fark eder? Mustafa Kemal’in üstünde komutanlar bulunmakta, Hem Mustafa Kemal pek çok tümenden birinin komutanıydı’’ diye…

İşin iç yüzüne bir bakalım: 

Yarbay denilerek küçümsenmeye çalışılan, Albay Mustafa Kemal, 8 Ağustos tarihinde  Anafartalar Gurup Komutanlığı’na getirilir. Çanakkale’den ayrılacağı 10  Aralık 1915 tarihine kadar bu görevi yürütür. Emri altında bulunan kuvvet ise, GRT’cilerin iddia ettikleri gibi sadece “pek çok tümenden biri” değildir. Mustafa Kemal’in Anafartalar Gurup Komutanı olarak emri altında, 2., 15. ve 16. kolordular, yani toplam 3 kolordu bulunmaktadır.[10] Bu kuvvet bakıldığı zaman bir ordu komutanlığı niteliğinde bir görevdir. 

Bunun karşılaştırmasını yapmak isteyen arkadaşlara da bazı bilgiler verelim. Savaşın ilk günü yani 25 Nisan 1915 tarihinde, Alman Liman Paşanın emri altındaki 5. Orduda toplam 6 tümen bulunmaktadır. (50,000 kişi). Bunlardan Weber Paşa komutasında 2 tümen Anadolu yakasında; kalan 4 tümen ise Rumeli yakasındadır. Rumeli tarafında bulunan bu 4 tümenden; biri kuzeyde, Saros kesiminde komutanı Alb. Basri Somel olan 5. Tümen bulunmaktadır. Liman Paşa, Gelibolu’da bulunan, komutanı Alb. Remzi Alçıtepe olan 7. Tümeni de 25 Nisan sabahı, kendisinin ısrarla çıkartma beklediği mevki olan Saros’a sevk ettiği için, geriye sadece 2 tümen kalmıştır. Bunlar, 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa’ya bağlı olan Alb. Halil Sami Bey komutasındaki 9. Tümen, diğeri ise Mustafa Kemal‘in emrindeki 19. Tümendir.

Buna karşılık düşman aynı gün, Saros’a ve Asya kesiminde Beşige’ye çıkarma yapacakmış gibi manevralar yaparak bizi uyutmaya çalışmıştır. Bu sıralarda asıl çıkartma yapılan bölgelerdeki sayılara bakacak olursak; Asya yakasındaki Kumkale civarına 1 düşman alayı, Gelibolu yarımadasının Seddülbahir bölgesine 3 düşman tümeni ve Kabatepe-Arıburnu arasına da  2 tümen (Anzak Kolordusu) çıkmaya başlamıştır. 24 saatlik zaman diliminde karaya toplam 75.000 asker çıkartırlar.[11] Haritadan görebileceğiniz üzere karaya çıkan düşman askerlerini karşılayan ilk birlikler, Mustafa Kemal’in emri altında bulunan askerlerdir. Bunu yaparken de Mustafa Kemal hiçbir kimseden emir almamış, kendi inisiyatifiyle bu bölgeye gitmiştir.

O gün yapılan muharebeler sonucunda, bütün Anzak birlikleri, 19. Tümenin kuzeyinden, 27. Alayın ise doğusundan taarruzları karşısında, kontrol altına aldıkları bölgeleri bize bırakarak kıyıya yakın mevkilere geri çekilmişlerdir.

Ayrıca Mustafa Armağan’ın yazısındaki bir başka iddiası da aşağıdaki isimlerin neden Çanakkale Cephesinde Mustafa Kemal ile birlikte anılmadığı sorusudur:

“Keza Yanyalı iki kardeş, Vehib Paşa ile Esad Paşa’nın da kolordu komutanları olarak neden hatırlanmadığını sormak gerekir. Fevzi Çakmak da, Cevad Paşa da, Fahreddin Altay Paşa da aynı şekilde”

Biz de GRT’nin neden Kolordu Komutanı yetkisiyle Anafartalar Grup Komutanı olan Albay M.Kemal’in dışında kalan, kolordu ve grup komutanlarımızı neden yazmadıklarını merak ediyoruz: Albay Nikolai Bey, Albay Kannengiesser Bey, Weber Paşa, Trommer Paşa, Albay Ahmet Fevzi Bey, Çolak Faik Paşa, Mehmet Ali Paşa,  Albay Ali Rıza Bey.

Okullarda çocuklarımıza “yalan tarih öğretiyorlar” diye feryat figan olan GRT’cilerin de hiçbir kitabında Çanakkale Savaşlarına katılmış tüm kişilerin ismi geçmiyor. Yoksa GRT de bir şeyler mi saklıyor?

Bu bahsi de burada kapatmak istiyorum. Savaşın başarısını Alman komutanlara vermek isteyen  GRT’ci kesime de bir cevap verelim. Şöyle diyor Mete Tunçay:

“Tamam, Çanakkale’de M.Kemal’in kısmi başarısı vardır ama zafer M.Kemal’e ait değildir. Ordu Osmanlı ordusu, ne var ki zafer Almanların. Çünkü savaşta zaferleri komutana izafe etmek bir gelenektir.” [12]

Enver Paşa ise ABD Büyükelçisi Henry Morgenthau ile yaptığı bir görüşmede şöyle diyor:

Niye biz kendimizi Almanlara karşı borçlu hissedelim? Bizim onlar için yaptıklarımıza karşı onlar bize ne yaptılar? Bize birkaç ödünç para verdikleri ve birkaç subay gönderdikleri doğrudur; fakat, bizim ne yaptığımızı da görüyorsunuz! İngiliz Donanmasını yendik. Bunu ne Almanya ne de diğer bir millet yapabilmiştir. Ordularımızı Kafkas Cephesine yığdık ve Batı Cephesinde kullanılabilecek büyük Rus birliklerini meşgul ettik. Aynı şekilde, büyük ordularını Mısır ve Mezopotamya’da tutmaya, İngiltere’yi zorladık ve böylece Fransa’daki Müttefik Ordularını zayıflattık. Hayır, biz olmasak Almanlar, askeri başarılarını asla kazanamazlardı; tamamen bize şükran borçludurlar. [13]

GRT’cilerin Mustafa Kemal iddialarına aslında en güzel cevabı yine, Mustafa Kemal’i silmeye çalışırken, kendilerinin yüceltmeye çalıştıkları komutanlarımızın Mustafa Kemal hakkında söyledikleridir:

Esat Paşa, 1936’da, gazeteci Selahattin Güngör’le yaptığı uzunca konuşmanın bir yerinde şöyle diyor:

“Hayatımın son yıllarında duyduğum en büyük zevk, memleketi kurtaran o harikulade şahsiyetle bir zaman silah arkadaşlığı yapmış bulunmamdır. [14]

Liman Paşa’nın Mustafa Kemal için söylediklerine bir bakalım:

“İlk askeri başarısını Trablusgarp’ta gösteren M. Kemal, sorumluluk ve görevden zevk duyan bir komutan özelliğine sahipti. Daha 25 Nisan sabahı, 19.Tümen ile ve hiçbir yerden emir almadan, kendiliğinden muharebeye girerek, düşmanı sahile kadar püskürtmüş ve bundan sonra da üç ay süre ile kırılmaz bir azimle devamlı düşman saldırılarına karşı koymuştu. Ona tam anlamıyla güvenilebilirdi. [15]

Bu arada GRT’cilerin kimin yolunu izlediklerini de bilelim. Mustafa Kemal’e ve Milli Mücadele’ye karşı düşmanca tutumu ve ağır hakaretleri nedeniyle “hain” olarak damgalan “Artin Kemal” yani Ali Kemal Çanakkale Savaşları ile ilgili olarak şöyle yazıyor:

“…Çanakkale müdafaasının en birinci kahramanı, ne Liman Paşa, ne bilmem ne paşa idi… Ateşe bile atılmaktan korkmayan Türk askeri idi.” [16]

Kılavuzu “Artin Kemal” olanın, burnu boktan çıkar mı? Bu sorunun cevabını size bırakıyorum.

Çanakkale Savaşında Mustafa Kemal’e iftira atmak için uydurulan bir başka konu ise; emri altındaki askerleri hoyratça ölüme göndermesi iddialarıdır. Bu iddiaların da aslı astarı olmadığını görerek bu konuyu bitireceğiz.

“Ben size taarruz emretmiyorum; ölmeyi emrediyorum! Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar geçebilir!” [17]

GRT’ciler ‘’ne yapsak etsek de bu emri Atatürk’ün aleyhine kullanabiliriz?’’ diye düşünürlerken, ‘’Atatürk’ün emri altındaki askeri savurganca kullandığını iddia edebiliriz’’ diye kararlaştırmışlar sanırım.

Gariptir, günümüzde Çanakkale Savaşları’na bu kadar önem verilmesine rağmen, savaş ile ilgili sürekli kulaktan duyma bilgiler ortalıkta dolanmaktadır. Bunun yanında gerçeklerin bize gösterdiği ve herkesin de kabul edeceği üzere, Türk ordusunun karşısında, makineli tüfekleriyle olsun, savaş gemileriyle olsun teçhizat bakımından bizden çok üstün bir Batı ordusu vardı. Biz bu teçhizat ve malzeme eksikliğimizi canımızla kapattık ve savaştan galip ayrıldık. 8 buçuk ay kadar süren Çanakkale Savaşlarında toplam kaybımız aşağıdadır:[18]

25 Nisan 1915 – 8 Ocak 1916

Türklerin genel kaybı: 213,882

Şehit Sayısı: 57,084,

Yaralı Sayısı: 96,847,

Bu yaralılar içinden hastanede ölen sayısı: 18,746

Düşman kaybı: 252,000

Toplam şehit sayımız savaş sonunda görüleceği üzere 75,830’dur. İki tarafın genel kaybı ise toplamda 400 bini aşmaktadır.

Grey Wolf Mustafa Kemal An intimate study of a dictator 1935

Mustafa Kemal’in askeri savurganca ölüme sevk ettiği iddiasını ortaya atan kişi, “Bozkurt” isimli Atatürk biyografisinin yazarı, İngiliz H. C. Armstrong’a aittir:

“28 Haziran günü için bir saldın planladı. Saldırıya, cepheye yeni gelen yaman bir birlik olan 18inci Alay öncülük edecek ve tümenin geri kalanı onu destekleyecekti.

26 Haziran günü, artık Harbiye Nazırı ve Başkumandan yardımcısı olan Enver, Gelibolu Cephesi’ne bir ziyaret yaptı. Önerilen bu hücumu işitir işitmez derhal karşı çıktı. Bu saldırıyı akılsızca planlanmış bir hücum olarak değerlendiriyordu. Mustafa Kemal’in yüksek otoritenin onayını almış olması gerektiğini söyledi; çünkü o, adamlarını anlamsız hücumlarda harcamaya her zaman hazırdı. (…) Mustafa Kemal büyük bir öfkeye kapıldı. (…) Hemen istifasını gönderdi.

Liman von Sanders onu istifasını geri almaya ikna etti. (…) Enver’in müdahalesinden o da hiç hoşlanmamıştı.

Enver vetosunu geri aldı. Hücum başlatıldı. Sonuç tam bir başarısızlıktı. 18inci Alay tümüyle imha olundu. Hazırlıklar tamamlanmamıştı ve kurmay heyetinin çalışmaları son derece kötü yapılmıştı.” [19]

İlk olarak, Enver paşa Gelibolu ziyaretini 26 Haziran günü yapmamıştır. Doğru tarih 29 Hazirandır.[20] Enver Paşa yapılan taarruzu, grup gözetleme yerinden izlemiştir.[21] Mustafa Kemal’in istifa ettiği de yalandır. Bununla beraber Atatürk yazdığı Arıburnu Muhabereleri Raporu’nda 800’den fazla zayiatımız olmuştur diyor.[22] Enver Paşa’nın Liman Paşa’ya gönderdiği yazıda ise yaklaşık bin kişi diyor.[23] Kısacası 18. Alayın tümüyle imha edildiği bilgisi de yalandır.

Çanakkale Savaşı, tümüyle yoğun çatışmalarla geçmiş ve her iki tarafta çok ciddi kayıplar vermiştir. Ancak tüm verilen zayiatı Mustafa Kemal’in hesabına yazmak ancak maksatlı bir düşünce yapınız varsa mümkündür.

Makale Kaynakçası :

[1] – Birinci başlığımızdan sonra Resmi Tarih yerine RT, Gayrı Resmi Tarih yerine ise GRT kısaltmalarını kullanacağız.

[2] – Bu konuda GRT’ciler üçe ayrılıyorlar: Kadir Mısıroğlu, Yalçın Küçük, İ. Hami Danişment gibileri özetle Çanakkale Savaşı’na katılan askerlerden başkasına hiçbir kahramanlık verilemez, hatta komutanların pek çok yerde yanlışı vardır diyorlar. Mustafa Armağan gibileri ise Çanakkale Savaşı’na katılan ve Atatürk’ün üstünde pek çok komutan var, bunlar neden unutturuldu, anılmıyor diyorlar. Bir de Mete Tunçay, Çetin Altan gibileri vardır. Bunların özet düşüncesi, Mustafa Kemal’in Çanakkale Cephesinde kısmen başarısı vardır. Ordu Osmanlı Ordusu olmasına rağmen zafer Alman komutanlarındır diyorlar.

[3] – Burada verdiğimiz kronolojiyi oluştururken değerli hocamız Utkan Kocatürk’ün eserinden faydalandık. Bkz: Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, AKDTYK Atatürk Araştırma Merkezi, 2. Basılış, Ankara: 2007

[4] – Sadi Borak, Öyküleriyle Atatürk’ün Özel Mektupları, Çağdaş Yayınları, İstanbul 1980, s.52-55

[5] – Mustafa Kemal, Arıburnu Muharebeleri Raporu, haz: Uluğ İğdemir, TTK Basımevi, Ankara: 1990, 3. Basılış, s. 7

[6] – 13 Mart 1915 Atatürk’ün, 19. Tümen birliklerine yazısı. Bkz: Ç.R., s.80-81

[7] –  Mustafa Armağan, Mustafa Kemal’in Çanakkale’deki rolü abartıldı mı?, Zaman Gazetesi, 15 Mart 2015

[8] – Çanakkale Savaşına katılan asker, şehit, gazi ve diğer sayılarımızı bir sonraki sayfada vereceğim.

[9] – Mustafa Armağan, Sarıkamış yenilgisi Enver’in, Çanakkale zaferi Mustafa Kemal’in mi?, Zaman Gazetesi, 20 Mart 2011. Ayrıca yazımın 19 numaralı dipnotunda belirttiğim rütbe konusuna da dikkatinizi çekmek istiyorum.

[10] – Mareşal Liman von Sanders’in, Anafartalar Grubu’ndaki tümenlerden -2. ve 15. Kolordu olmak üzere- iki kolordu oluşturulduğuna dair Anafartalar Grubu Komutanı Atatürk’e yazısı: “…Her iki kolordu, her iki bölgedeki harekâtın birbiriyle pek ilişkili bulunması sebebiyle sizin emrinize verilmiştir” Bkz: Utkan Kocatürk, a.g.e., s. 61, ayrıca bkz. İsmet Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu (1912-1922), TTK, Genişletilmiş 2. Baskı, Ankara, 2014, s. 93

[11] –  Turgut Özakman, a.g.e., s. 121

[12] – Aktüel, 36. sayı, 12-18 Mart 1992 aktaran Turgut Özakman, a.g.e.,

[13] – Jehuda L. Wallach, Bir Askeri Yardımın Anatomisi, Çev. Em. Tuğg. Fahri Çeliker, ATASE Başkanlığı, Ankara: 1985, s. 171

[14] – S.Güngör, Kumandanlarımızın Harp Hatıraları, Kanaat Kitabevi, İstanbul 1937 s.34

[15] – Liman Von Sanders, Türkiye’de 5 Yıl, Çev: M. Ş. Yazman, Burçak Yayınevi, İstanbul: 1968, s. 109

[16] – Ş.Kutlu, Ali Kemal, s.74, HTM, sayı 12/Ocak 1971 aktaran Turgut Özakman, a.g.e., s. 103

[17] – Atatürk’ün bu emri 25 Nisan 1915 günü saat 10 sıralarında Conkbayırında 57’nci Piyade Alayına vermiştir. Bunu kendisi Ruşen Eşref ile yaptığı mülakatta anlatmıştır. Bkz. Ruşen Eşref, Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülakat, Hamit Matbaası, İstanbul, 1930

[18] – Türk tarafının kaybı için; Çanakkale Cephesi, 3. Kitap, s. 500 ve 4 sayılı cetvel’e ve düşman kaybı için aynı kitabın 499. sayfası ve Alan Moorehead, s. 475’e dayanarak, Turgut Özakman, a.g.e., s. 96. 

[19] – Bozkurt, H. C. Armstong, çev: Gül Güven Çağalı, Arba Yayınları, İstanbul, Mayıs 1998, 6. Basılış, s. 47-48

[20] – Başkomutan Vekili Enver Paşa, Şehzade Ömer Faruk Efendi ve İstanbul Milletvekili Hüseyin Cahit (Yalçın) Bey’in, Gelibolu’da 5. Ordu Karargahı’nı ve Kemalyeri’nde 3. Ordu Karargahı’nı ziyaretten sonra Düztepe’de 19. Tümen Karargâhı’nda Atatürk’ü ziyaret edişleri, bkz. Utkan Kocatürk, a.g.e., s. 52

[21] – Turgut Özakman, a.g.e., s. 138

[22] – Mustafa Kemal, a.g.e., s. 164

[23] – Mustafa Kemal, a.g.e., s. 165

Kronoloji Kaynakçası

[17] – Anlaşma ile ilgili bilgi almak isteyen okuyucularımız, Popüler Tarih Dergisinin Kasım 2000 tarihli 6 sayısında bulunan, M. Tanju Akad‘ın kaleme aldığı Birinci Dünya Savaşına nasıl girdik? Hükümetten bile gizlenen anlaşma başlıklı makaleye bakabilir. Sayfa 46-51. Bu gizli anlaşmanın imzalanmasından sonra ise Almanların bize nasıl baskı yaptığını görmek isteyen okuyucularımız da, zamanın Genelkurmay İstihbarat Şubesi Müdürü olan Kazım Karabekir’in Birinci Cihan Harbine Neden Girdik? Birinci Cihan Harbine Nasıl Girdik? isimli eserlerine bakabilirler.

[18] – İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, 4. cilt, 1955, s. 413

[19] – Utkun Kocatürk eserinde Liman Paşa’nın rütbesi konusunda şunları aktarmakta: Alman ordusunda general olarak görev yapan Liman von Sanders’e Osmanlı ordusunda mareşal rütbesi verilmiştir. Turgut Özakman, Vahdettin, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele adlı eserinin 99. sayfasında bu konuda daha açık bilgi vermektedir: Liman Paşa Çanakkale’de Ordu komutanlığı yapmadan önce, büyük bir birlik komutanı olarak daha önce hiçbir görevde bulunmamıştır. Kendisi Türkiye’ye gelmeden önce 22. Süvari Tümeni’nin komutanıydı ve rütbesi tümgeneraldi. (1913) Kendisinin rütbesi bazı politik sebeplerden dolayı vaktinden önce orgeneralliğe yükseltilmiştir.

Cihan Oktay
2014 yılında Türkeli Dergisinde yazarlık yapmaya başlayan yazar, derginin kapanmasıyla birlikte, Türkçe Tarih Dergisi‘ne kuruculuk etmiş ve günümüzde de yazılarını burada yayınlamaktadır. Yazar Türkçe Tarih sistemi üzerinde genellikle Milli Mücadele, Atatürk ve Türk Devrimleri üzerine yazılar yazmaktadır. Uzun bir süredir, Rıza Nur ve Hatıratı üzerine araştırmalar yapmakta ve bu çalışmaları ile tanınmaktadır. Diğer önemli tarihçilerle birlikte kolektif olarak yayınlanan "Şahsiyetler" isimli kitapta, Doktor Rıza Nur biyografisi kaleme almıştır.

Tarihi Değiştiren Gemi “Nusrat”

Önceki yazı

Atatürk pulları

Sonraki yazı

Bu yazılar da ilginizi çekebilir

Yorumlar

Bir yorum yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla yazı Askeri Tarih