0

Tarihin ilginç bir özelliği var. Kimileri olayları farklı bir açıdan değerlendirir ve edindiği bazı bilgilere göre tarihteki kişilikleri yüceltir ve ya ayaklar altına alır. Objektif olan bir tarih yazımı neredeyse imkansızı aramak olsa da yine de tarafsızlığı korumaya çalışır bazı tarihçiler. Bugün ilginç bir konuyu ele almak istiyorum. Geçenlerde de bir filme konu olan Drakula meselesi. Kimdir, gerçekten var mıdır? Ne olmuştur? Bütün dünya Drakula’yı kana susamış bir cani olarak lanetlerken neden Romanya bir kahraman olarak yüceltir? Fatih Sultan Mehmet ile aralarındaki ilişki nedir? Gelin biraz filmlerin ardındaki tarihi gerçeklere göz atalım.

Drakula’nın babası Eflak Prensi Vlad II. Drakul 1443’te Eflak tahtına yeniden geçtiği zaman Osmanlı Sultanı II.Mehmet’in yani Fatih Sultan Mehmet’in babası II. Murat ile ağır bir antlaşma yapmak zorunda kalır. anlaşmadan 1 ay sonra tahta çıkan Fatih Sultan Mehmet antlaşmayı güvence altına almak için Drakul’un oğullarından ikisini rehin olarak almak ister. Drakul’un rehin olarak verilecek olan çocuklarının ismleri Radu ve Drakula’dır. Drakula olarak anılan prensin asıl ismi Voyvoda III. Vlad Tepeş’dir.

Filmde biraz farklı anlatılıyor tabi… Babasının, yani Vlad II. Drakul’un bir vampire dönüşüp süper güçlere sahip olamayacağını hepimiz biliyoruz. Asıl olaylar prens Drakula’nın bir süre sonra kaçarak 1459 yılından itibaren Osmanlı İmparatorluğu’na vergi ödemeyi reddetmesi ve isyan etmesiyle başlar. Macaristan Krallığı’yla ittifak yapar.

1460-1461 yılları arasında Drakula ordusuyla Tuna nehrini geçerek Sırbistan’a ve Karadeniz kıyısına kadar ilerler ve 23.884 Türk ve Bulgar’ı öldürür, 20.000 Osmanlı savaş esirini kazığa oturtur. Bunu haber alan Fatih Sultan Mehmet, orduyu hazırlar ve derhal 1462 yılında Eflak voyvodasına karşı sefere çıkar.

Mahmut Paşa hatıratında belirttiğine göre, bin bir güçlükle çok uzun mesafeler boyunca giderler. Sıcaktan bunalmış askerler içecek su bulamaz kimse. Nihayet Türk askeri Eflak’ın başkenti Targovişte’ye vardıkları zaman karşılarındaki manzara dehşet vericidir.

Yaklaşık 5 kilometre boyunca ve 3 kilometre enince bir alandan geçen ordular gördükleri manzara karşısında aklını kaçıracak duruma geldi. Yerde göğe uzanan kazıkların uçlarında yaklaşık 20 bin kadar insan erkek, kadın ve çocuk olmak üzere kazığa geçirilmiş durumdaydı.

Sonraki dönem kaynaklarda bu olaş şu şekilde anlatılmaktaydı:

“Çocukların kızgın ateşte kavrulmasına izin verdi ve annelerini çocuklarını yemeğe zorladı. Kadınların göğüslerini kesti ve kocalarının bunları yemeğe zorladı. En sonunda tüm hepsini kazığa oturttu.” [1]

4 Haziran 1462’de Targovişte kalesini Osmanlı ordusu fethetti. Bu olaydan sonra Kazıklı Voyvoda olarak anılacak olan Drakula, Fatih’e başarısız bir suikast girişiminde bulunur ancak başarılı olamaz. Bunun üzerine kaçarak Macaristana’a sığınır. Macar Kralı Mattjias, ümitsizlik içine düşmüş olan Drakula’yı, sultanın sarayında işkenceleri tanıyıp öğrendiği Buda hapishanesine koymuştur. Ama yine de Kral Mattjias, yeteneklerini Türklere karşı bir koz olarak kullanabileceği düşünmesi sebebiyle, Drakula’nın hapis cezasını göz hapsine çevirir.

Drakula Türk ordusundan kaçarken bulunduğu yerde taş üstünde taş bırakmadı! Terk ettiği topraklardaki tüm kuyuları zehirledi, ekinleri yaktı, tüm hayvanları öldürttü. Hapishanelerdeki mahkumları ve hastalıklı ne kadar insan varsa hepsini salarak bunların Türklerin arasına karışmaya zorladı. Bunun sonucunda cüzzam ve veba arttı.

Filmde de Fatih Sultan Mehmet’i öldürerek tarihi de alt üst etmişler ya, o konuyu zaten biliyorusunuz. Daha sonra Drakula, Bükreş’i ele geçirerek tekrar Eflak’ın prensi olur olmasına ama Romanya’nın ayrıcalıklı sınıfı Boyarlar Drakula’nın dehşet dönemini asla unutmayarak Drakula’ya suikast düzenler.

Osmanlı daha sonra Tuna’yı ele geçirerek Orta Avrupa’ya doğru ilerlediklerinde Romenler Drakula’yı Osmanlı İmparatorluğu’na karşı Hristiyanlığın savunucusu ilan ettiler ve ulusal bir kahraman haline getirdiler.

Böylece kan emici Drakula efsanesi de, tarihe zıt bir şekilde doğmuş oldu.

Makale Kaynakçası :

[1] – “er liess kinnder praten die musten ire mütter essen. Und schneyd den frawen den prüst ab den musten ire man essen. Darnach liess er sie all spissen.” Bkz. Von dem Dracole Wayda, dem großen Tyrannen, Jobst Gutknecht, Nürnberg,

Cihan Oktay
2014 yılında Türkeli Dergisinde yazarlık yapmaya başlayan yazar, derginin kapanmasıyla birlikte, Türkçe Tarih Dergisi‘ne kuruculuk etmiş ve günümüzde de yazılarını burada yayınlamaktadır. Yazar Türkçe Tarih sistemi üzerinde genellikle Milli Mücadele, Atatürk ve Türk Devrimleri üzerine yazılar yazmaktadır. Uzun bir süredir, Rıza Nur ve Hatıratı üzerine araştırmalar yapmakta ve bu çalışmaları ile tanınmaktadır. Diğer önemli tarihçilerle birlikte kolektif olarak yayınlanan "Şahsiyetler" isimli kitapta, Doktor Rıza Nur biyografisi kaleme almıştır.

Kazakça Başlangıç Dersleri – ALFABE

Önceki yazı

30 Ağustos Hatıraları

Sonraki yazı

Bu yazılar da ilginizi çekebilir

Yorumlar

Bir yorum yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla yazı Yazarlar