Eserin doğumu
Cengiz Han’ın ölümünden 13 sene geçmişti. Tahta devam eden Ogoday Han, 46 yaşında bir felç geçirmiş ve bu olayın tesirinde, babasının parlak sülalesinin anıttırmak niyetiyle, sarayın kalemdarlarına bu tarihin yazılmasını sipariş etmiş. 1240 senesinde, Kerulen Kurultayı’nda devlet defterdarlarından, Ogoday Han’ın üvey kardeşi Şikikutuku olabilir.
Kullanılanı dil, eski Mongol dilidir ve kapalı bir dernege ait olması için, tarih yalnız idareci sınıfa ait bir eser olabileceği kitabın kapsamından anlaşılmaktadır. Bu sebepten de ona “Gizli Tarih” unvanını koymuşlar.
Bu şekilde, kitap Çin, Fars, Orta Asya, Kıpçak Moğol kumandanlarına yazılmış. Çin İmparatoru Kubilay Han, eserin Mongol idareci sınıfına ehemmiyetli olduğunu anlayıp, eserin Mongolca’da Çin harfleriyle bir kez daha bastırıp, arkasına küçük bir Mongol-Çin lügati eklettirmiş.
Bu şekilde, Yuan Mogol hanedanları (1270-1368) kitabı birkaç kez daha bastırmışlar ve bu şekilde o vaktin Çin kütüphanelerinde dolaşmış olan “Gizli Tarih” yok olmaktan kurtulmuş.
1903’te, Çin adıyla tanınan “Yuan-tschao pi-schi” yani “Yuan Moğol Hanedanların Gizli Tarihi”, diye basılmış. 1907’de, Japon ilim adamı, Naka, eski asıl adını verip “Mongol’un niutscha Tobscha’an”, yani “Moğolların Gizli Tarihi”, 1866’da Rus Mongolisti Palladiusçin basımının Rusça’ya çevirmiş. 1920’den itibaren meşhur Fransız Mongolisti Paul Pelliot, Journal Asiatique Dergisi’nde, comparatif bir etüd yapıp asıs Moğol yazısını aydınlığa çıkarıp, mükemmel ir tercümeye başlamışsa da, ölüm sebebinden bu tercümenin sonunu görememiş.
En nihayet 1937’de, Alman ilim adamı Erich Haenisch, kitabın ilk tercümesini Moğol aslından çevirip, 1948’de ikinci basımını, bütün ilim tarzlarıyla başarmış oluyor.
Kitabın kapsamı
Eser 12 bölümden tertip edilmiştir.
- Moğolların eski tarihi. Temuçin’in doğuşu ve çocukluğu.
- Temuçin’in gençliği, esir düşmesi, kurtuluşu. Keraytlerle dostluğu Merkitleri yendi.
- Başka step savaşları. Temuçin Han seçildi, Cingiz Han adını aldı. 1196’da.
- Camuka ve Cingiz Han münasebetleri. Araları bozuluyor. Savaş Cingiz Han galip çıktı.
- Tahitçuların mağlubiyeti. Tatarlarla ilk büyük karşılaşma, Dalan Memurge sahasında. Tatarlar mağlup, 1202’de.
- Başka step savaşları. Naimanları yeniyor 1202’de.
- Kalakulsit seferi. Onhan’la araları bozulup, Kereitleri yeniyor.
- İkinci savaş Naimanlara karşı. Merkitleri yeniyer.
- İkinci savaş Camuka’ya karşı. Onun mağlubiyeti. Cingiz Han bütün Moğol ve tatar kabilelerin kumandanı oluyor, 1206’da Onan Nehri kurultayında.
- Ordu tertibatları: Onlar, yüzlar, mingler ve tümen kumandanlarını tayin ediyor.
- Kitanlara karşı savaş.
- Tangut savaşı. Cingiz Han hasta düşüyor. Ölümü 1227’de ve Oğoday Han tahta çıkıyor.
Yukarıdaki bölümlerden anlaşıldığı gibi, bütün Moğol tarihi sürekli, ya ölüm, ya da yaşamak şartları altında gündelik bir savaş görülebilir. Başta avullar arasında ve sonra karantalar arasında, yeni hayvan otlakları ve yeni av sahaları ve ormanları, yeni akarsular zapt etmek niyetiyle soguşlar. Onun için o vakitler bir birlik, bir millet hissi yokmuş. Aralarında bütün gün kavga-dava, soğuş, savaşla geçiyordu. Bakınız Cingiz Han’ın kendisi nasıl hatırlıyor böyle bir vaziyeti, Raşideddin’in tarihinde:
“Çocuklar babalarının nasihatlarını seslemiyorlar (dinlemiyorlar). Küçükler büyüklere hürmet etmiyorlar. Kocanın hanımına itimadı kalmadı, kadın eşine güvenmiyor. Bu sebepten her yollarda hırsız, yalancı, tahrikçi, yankesici dolu idi. Bir sükunet güneşi avullarımızı çok vakitten beri aydınlatmıyor ve bu karanlık eşkiyalığı ve soygunculuğu kolaylaştırmakta idi. Zavallı atlara rahatlık yoktu. Deli hayvanlar gibi, bütün gün bir yerden bir yere koşmakta, at ve atçı kuturmuş gibi yüre-yüre, mahvoluyorlardı” (Daşideddin III, 120).
Bu vaziyetten tek bir çıkış vardı. Bütün bu halkı bir cemiyet tarzına getirmek, küçüğü ve büyüğü yeni bir tertibe ve disipline ulaştırmak. Bu mesele pratik sahada savaşla şiddetle hal olunabilecekti. Gizli Tarih (bundan sonra GT kullanacağız) bunu açıkça gösteriyor:
Başta avullar arası, sonra korantalar arası ve en sonra kabileler arasında savaş. Kitabın yukarıdaki bölümleri bunun bir ifadesidir. GT söylüyor ki, ilk kez Tatarları yendikte, esir düşen erkekleri arabanın tekerlek dingiliyle ölçüp ve boyları bu dingili geçen erleri kılıçtan geçiriyorlarmış. Kalan, bu ölçüden daha kısa boyluları, yani çocukları ve bu ölçüden hariç, kadınları ve kızları köle ediyorlarmış. Bu ceza ölçüsünü yalnız Tatar esirleri için değil de, bütün mağlup kabile erkekleri içinde kullanıyorlarmış.
Demek ki, bu cemiyetin tertibatının yalnız sert tedbirlerle sağlanabileceğine kani olup, bütün Moğol kabilelerini bi topluma götürmekti. Bunun için birincisi, baş kaldıran kabile üyelerini ve bilhassa silahlı erkekleri yok etmek ve yeni etişen gençleri de eğitim usulüyle bir tek bayrak altına getirmek, birleştirmekle mümkün olacağına Moğol kumandanları kani idiler.
Birleşmesindeki maksadı, en sonunda yeni otlaklar, yeni av ormanları ve bozkırları zapt etmek, bu da savaşla, yenmekle hal olacağına Cingiz Han ve arkadaşları kesinlikle kanıyorlardı. Savaşın sonucu yağma idi.
Yeni mülk ve arazi fethetmek hevesi bütün bu Naiman, Kereit, Merkit, Tatar kabilelerini bir yere toplayıp, en sonunda Cingiz Han’ın bayrağı altına götürecekti. Orta Asya, Baykal’dan Balkaş Gölü’ne kadar, gittikçe yenilen Türk kabile ve ulusları, Karluklar, Uygurlar, Kırkızlar, Kaşkarlar, hep bu nedenle en sonunda Cingiz Han’ın ordularını çoğalttılar. Her sene genişleyen büyük hanlık-milletlerarası-international bir imparatorluk gerçekleştirmekte idi.
Gizli Tarih bu konuda enteresan ayrınıtılar kaydediyor.
Barulas kabilesinden Kubilay ve Kudus, Mangutlardan Getay ve Dokultku, Getçedomal ve Arkaykalar çocuklarıyla onların arkasından kotkar Bek ve oğlu Kutula, Altan Otçigin, Camuka Bey’den bağlantısını çözüp, Cingiz Han’a boyun eğiyorlardı:
“Biz seni, Temuçin, han edeceğiz. Savaş başladıkta, biz ordunun en önünde dgideceğiz ve en güzle kazlıra ve kadınları, en güzel yurtları (yani rabaları), savaştan sonra sana teslim edeceğiz. Av kovalasak, en tuyan hayvanları sana götürececeğiz”.
Yukarıdaki kabile arasında vuku bulan olaylar, büyük ölçüde de uluslar arasında hep bu şekilde devam ediyormuş.
Gizli Tarih Tatarlardan Ötre
Tatarlar büyük bir toplum gibi tanınmış. Cingiz Han onları, Moğolların baş düşmanı gibi gösteriyor. İlk yurtları Boy Nour Gölü’nün etrafı, Kerulen Nehri’nin sağ kıyısında, yani Baykal Gölü’nün güneydoğu tarafından hayat geçiriyorlarmış. GT bunların iki büyük kabilelerini hatırlıyor: Airuut Tatar ve Buyruut Tatr. XI’inci asırda yüksek bir iktidara erişip, Moğoları yenip, Çinlilere kaç kez akın edip, Çin imparatoruna devamlı bir tehlike teşkil ediyorlardı. Bazı tarihçiler-mesela D’Ohsson I, s. 94 diyor ki, Moğol İmparatorluğu’nun ismi Avrupa’da Tatar İmparatorluğu unvanıyla tanınması, eski Tatar-Çin husumetkar münasebetlere bağlıdır, çünkü Moğolları Çinliler hep Tatar ismiyle tanıyorlarmış.
Gizli Tarihe göre, Kiyat-Borçigin kabilesinin başı Esugey, Batır, yani Temuçin’in babası, bir misafirlikte Tatarlar tarafından zehirlenip öldürülmüş. Bu intikamı, oğlu Temuçin alacaktır ve Dalan Nemurge Çölü’nde, Moğollar başka müttefikleriyle beraber, Tatarlara büyük bir mağlubiyet eylemişler. GT bu savaşta yer alan Tatar kabilelerini de hatırlıyor: Çuhan Tatar, Altı Tatar, Dutaut Tatr ve Aluchai Tatr. Savaştan sonra, yağma sırasında, Cingiz Han’ın kendisi iki güzel Tatar hanımını kendi haremine seçip, tarih boyunca bu iki kadın, Yesugen ve Yesuy, Cingiz’in yanında, mühim bir siyasi rol oynamışlar.
Savaştan sonra, Cingiz Han Tatar erkeklerini tekerlek ölçüsüne sokmayı emretmişse de, saray içinde buna muhalif bir parti çıkıp, esirlerin bir kısmını ölüm cezasından kurtarmışlar. Bu partinin başında Temuçin’in büyük agası Guki Kassar Han ve yukarıda anıttığımız iki hatun da varmış (Raşideddin I, 110).
Vakit geçmeden, yine Cingiz Han’ın ordusuna dönüp görev alabildikleri hap Raşideddin anlatıyor ki-Yesugen Hatun bir gün Cingiz Han’a şu meseleyi öne sürmüş:
“- Kul Noyon ve kardeşi Mengu Uke, iki Tatar genci, cenkte iyi savaştılar ve başka hizmetlerde de başarılar gösterdiler. Bunlar gibi Tatar oğlanları bütün ulusta dolu. Bunları af eyle de, görevlerine dönsünler ve hükümete faydalı olsunlar” (Raşideddin, Ibidem, s. 110).
Cingiz Han o vakit bir umumi af bağışlamış ve Tatarlar bundan sonra hür ve orduda Moğol noyonları gibi hak kazanmışlar. Bunların sayısı gittikçe artmışki 30.000 yurt, Uladu Noion kumandası altında İran ulusuna geçip, burada Moğol idaresini temelleştirmişler.
Hep bu sebepten, Yesugen Hatun’un bir kardeşi Kutuluk Noion, emir rütbesine kadar ulaştıktan sonra, Cingiz Han’ın muhafız kıtalarından sol canhısını hüküm etmiş.
Ne olsa da Cingiz Han’ın son senelerinde ve Ogoday Han’ın hükümdarlığı boyunca, Tatar halkının nüfuzu Moğol İmparatorluğu’nda-gerek askeri gerek gündelik idare işlerinde gittikçe artmaktadır ki, Raşideddin D’Ohsson’un tercümesiyle, şunu ifade ediyor:
“Mais si cette nation disparut alors, son nom ne tarda pas a devenir fameux dans l’univers, par les conquettes meme de ses destructeurs” (D’Ohsson I, s. 94).
Umumi tarih araştırmalarında, GT’in kaynak ehemmiyeti
Sosyal ve ekonomik bakımdan
Yukarıda söylediğimiz gibi, Moğol kabileleri yalnız savaş sahasında değil de, gündelik sosyal ve ekonomi sahalarda da fırka-fırka insanlar gerek asker şeklinde olsun, gerek köylü, işçi şeklinde, Temuçin kabilesine yanaşıp, bunun ordularını ve korantalarını çoğaltmışlar.
Temuçin’i, Cingiz Han tanıdıkta, er bir kabile başları önüne gelip, bunu han tanımakla beraber, buna hizmetlerini telif etmişler.
Üç kardeş, Ongur, Süyteku Teschrbi (tahmin ederim çelebi) ve Kadan Doldurhan baurci yani aşçı gibi kendilerini takdim ettiler.
“Ben-diyor bunlardan birisi-size, yani Cingiz Han’a iki yaşında koçunun sorpasını hazırlaycam ki, saba sofrasında doyunca ve aklşam yemeğini de az vermesini görevleycem”.
Başkası diyor ki:
“Bu ana kadar ben bir köle idim. Şimdi sizin sayenizde bende çoban olacam ve hayvanların ciğerlerini, başta size tattırmak istiyorum.”
Başka birisi, Gutçugur, diyor ki,
“Ben arabacı olacam ve arabanın tekerleklerin o kadar mükemmel yapacam ki, kötü yollarda bozulmasın”.
Doday Çelebi’ni saray işlerine görevl atamış ve başka üç ağa kardeşi Kubilay, Cilgetay ve Karkolay Tokuranı kendisinin, yani Cingiz Han’nın yataganın taşımaya görevlendirdi.
Bu insan arası sosyal ilişkiler, tıpkı 5-6 asır evvel Batı Avrupa da vuku bulan feodal münasebetleri hatırlıyor.
Yukardaki insanların hizmet buyurusu, tıpkı merovingien çağında doğan “Hommagium” değil mi? Bakın bu “Hommagium” da umumiyetle kullanılan bir başlangıç:
“Il est constant que je n’ai pas de quoi me nourir et me vetir En consequence, je me suis adresse a Votre bonte et jem me suis resolu pour ma volonte, a me livrer et commender a Votre mainbour” (Fustel de Coulanges, VI-s. 268).
Cingiz Han’ın ve nesillerinin sayesinde, bütün bu Mongol, Tatar ve Türk kabilelerini siyasi bakımdan birleştirmek fırsatı, sosyal değişikliklere de yol açmıştır.
Eski avul nasıl XI-XII. asırlarında koranta şeklinde genişlemiş ve yeni korantalar bu çağdaki ekonomi ve sosyal şartlara uyması gayet bir enteresan bir etüd teşkil edebilir. İlk adımları bu sahada Rus tarihçisi Vladimirtzov, “Le regime social des Mongols”, Paris, 1948’de yapmıştır.
Eski avul ve korantalar bağlantıları sökülmüş ve yeni, ucu-buca erişilmemiş, bir international bir ulus kuruldu ve yüzyılarca devam etti.
Türk halkının, Türk medeniyetinin bu ulusta ve bu ulusun devamında büyük birrol oynadığı açık bir hakikattir.
Bu rolün tarihi unsurlarını aydınlığa çıkarmak başka tebliğlerin temalarını teşkil edebilecektir.
Kaynak:
X. Türk Tarih Kongresi, Cilt. III, 1986, Moğolların Gizli Tarihi, Sayfa: 749-755
Kaynakça:
Ablay Memet Necati, 1920’de Kerulen Nehri’nin Kode Adası’nda bulunmuş bir Moğol el yazası. İlk kez orijinalinden Alman ilim adamı Erich Haenisch tarafından 1937’de tercüme edilmiştir. Elimizdeki cilt, ikinci basım, Leipzig 1948’dir.
Haenisch Erich, Die geheime Geschichte der Mongolen, Leipzig, 1948.
Raşid-eddin, Sbornik Letopisetz, Moskova, 1952.
D’Ohsson C., Histoire de Mongols, Amsterdam, 1852.
Vladimirtzov B.I., Le regime social des Mongols, Paris, 1923.
Fustelde Coulanges, Les origine du systeme feodale pendant l’epoque merovingienne, Paris, 1923.
Yorumlar