0

Yazar: Prof. Dr. Dursun Yıldırım

Tarihin izlenebilen zamanlarından bu yana, toplumların yaşayışlarını, hare­ketlerini ve işlerini bir takvime bağladıkları ve düzenledikleri bilinmektedir. Bu takvimler, kimi toplumlarda ayın, kimi toplumlarda güneşin ve kimilerinde de, yıldızların hareketlerine göre tertip edilmiştir. Her toplum, yaşayış biçimine ve içinde yaşadığı iklim şartlarına göre; yılı, mevsimlere ve mevsimleri de aylara bölmüştür. Her bir toplum, düzenlediği takvime, kendine göre bir ölçü tutmuş­tur. Yılın ilk günü ve ayı, her toplum için farklıdır. Bu başlangıç, toplumların ha­yatında yer alan çok önemli bir tarihî hâdise, veya dinî inanç ve eyleme bağlı olarak belirlenmiş olabileceği gibi, o toplumun iş ve hareket durumuna göre ve­ya iş ve hareket zamanına en uygun gece / gündüz dengesine göre seçilmiş ola­bilir.

Avrasya ve Orta Doğu toplumlarında, yeni yılın ilk günü, kıştan çıktıktan sonra, gece ile gündüzün birbirine eşit olduğu zamanda başlar. Türk takviminde de, yılın ilk gün kutlaması bu sırada olur. Güneşin hareketlerine göre düzenlen­miş Türk takvimi, on iki aya ve dört mevsime bölünmüş bir zamanı kapsar. Ay­ların tespiti, güneşin 12 burca girişi / çıkışı dikkate alınarak kararlaştırılmıştır. Eski kaynakların verdiği bilgilere göre, Türk takviminde yer alan ay adları, hay­van adlarından seçilmiştir. Bunlar, Sıçgan/sıçan, Ud/sığır, Bars/pars, Tabışkan/tavşan, Lu/ulu, Yılan, Yunt/at, Kon/koyun, Biçin/maymun, Takagu/tavuk, İt/köpek, Tonğuz/domuz. Burçların adlarına gelince, güneşin seyir hâlinde oldu­ğu 12 burç: Koç, boğa, koz, kuçı/yengeç, aslan, başak, erentüz/terazi, çıdan/ak­rep, yay, oğlak, könek/kova, balık. Dört mevsim üçer aylık dilimlere bölünmüş­tür. Bunlar: yay/bahar, yaz, küz/güz, kış. Tarihî süreç içinde Türk dilinin çeşitli lehçe ve ağızlarında ufak/tefek farklar, adlamalar olsa da, esas oldukça aynıdır.

Türk takvimine göre gece/gündüz, güneş koç burcuna girdiği gün, yılın ilk günüdür. Günümüzde kullandığımız takvime göre, bazen 21 Mart, bazen 22 Mart’a isabet eden bugün, Türk takviminin yeni günü, yılbaşı günüdür. Bu gün, bazen, küsur saat ve saniye nedeniyle kimi yıl, bir gün ileri atar.

Yeni yılın ilk günü, yılbaşı kutlamaları, yeryüzündeki bütün toplumlarda mevcuttur. En eski dönemlerden bu yana, her toplum bu günü, kültürler arası ödünçlemeler/alıntılar yapsa veya etkilere uğrasa bile, kendi töre, gelenek, inanç ve mitolojisi çerçevesinde kutlar. Bu kutlama törenleri, her bir toplum için fark­lı anlamlar ve kutluluk anlayışları taşır. Aynı coğrafyaları, kültür çevrelerini paylaşan toplumlar arasında, karşılıklı etkileşimler olmuştur. Özellikle, inanç merkezli kültürler arasında bu tür değişimlerin alış verişlerin, ödünçlemelerin, uyumlaşmaların tarihî süreç içinde cereyan etmiş olduğunu bilmekteyiz.

Başka toplumlann hayatında olduğu gibi, Türk toplumunun, Türk boyları­nın hayatında da, yeni yıl kutlamaları, yılbaşı şenlikleri ve törenleri yer almıştır. Tarihî süreç içinde bu törenlerin varlığını çeşitli yazılı ve sözlü kaynaklardan öğ­reniyoruz. Güneşin koç burcuna girdiği gün, Tiirklerin yaşayış tarzı açısından bakıldığında, çok önemlidir. Büyük hayvan sürüleri besleyen bir toplum, uzun kış boyunca, ılık vadilere sığınmış, kısılıp kalmıştır. İş hayatı durmuş, hareket alanı sınırlanmıştır. Baharın gelişi, bir bakıma, karakışın hareket özgürlüğüne getirdiği kısıtlamalardan, baskılardan kurtuluşun müjdesidir. Karın kalkması, havaların ısınması, tabiatın uyanışı, özgürlüğün, bağımsız hareket etme yetene­ğinin geri gelmesi, işin, hareketin başlamasıdır. Türkler, yaşayışlarına bağlı ola­rak, bu ilk günü/yılbaşını törenlerle, şenliklerle, çeşitli eğlencelerle kutlardı. Fa­kat, Türkler, sadece kışın baskısından kurtulmuş olmaktan dolayı bu kutlamala­rı yapmazlardı. Bu gün, bu yılbaşı kutlamaları gününde, geçmişlerinde yer almış efsanevî tarihlerinin hâtıralarını da, gelecek kuşaklara aktaracak biçimde tarihî törenler yapar, kurbanlar keser, esirgeyen, bağışlayan ve koruyan yüce Tann’ya şükranlarını sunarlardı.

Çin kaynaklarının verdiği bilgilere göre, atalarımız Hunlar, her yılın yılba­şı günü (milâdî: Mart ayının 21 veya 22’nci günü) kağanın otağında bütün bey­ler toplanarak kendi töre ve geleneklerine göre çeşitli kutlamalar ve törenler yaparlarmış. Hunlar gibi kurttan türemiş, töreleri ve gelenekleri aynı olduğu bildi­rilen Köktürkler, otların yeşermesini yeni yılın başlangıcı sayarmış. Köktürk ka­ğanları, o gün, beyleriyle birlikte, her yıl, “Atalar Mağarası”nda kurban kesip, anma törenleri düzenlermiş.

Türklerde “Atalar Mağarası” çok derin izler bırakmış tarihî hâdiseler ile bağlıdır. Bu hâdiseler de, yine, özgürlük ve bağımsızlık, yok olmaktan kurtulma, türeme ve çoğalma kavramlarıyla ilişkilidir. Türk tarihinin olayları, Türklerin inançları, mitolojisi ve yaşayış biçimi, toplum hayatını öylesine yoğurmuş ve bütünleştirmiştir ki; bu bütünlük yılbaşı kutlamalarını, yılın ilk gününü, bu du­rumun, geçmişten geleceğe taşıyıcı günü olarak belirlemiştir. “Atalar Mağarası”, bu tarih bilincinin yaşatılması için, bu günün, tören ve kutlama yeri olmuştur.

Bu gün kutlamakta olduğumuz Türk yılbaşısı bayramı, 12 hayvanlı Türk takvimine göre, Türk mitolojisine ve Türk tarihinin kaynaklarının verdiği bilgi­lere göre ve bütün bu bilgilerin değerlendirilmesinden vardığımız sonuca göre, bu gün, bu yılın ilk gününü kutlama törenleri, Türklerin, Erkin Kün / Özgürlük Günü Bayramı’dır. Türk toplumları, yakın zamanlara kadar bu günü farklı adlar altında kutlamakta, törenler düzenlemekte, eğlenceler tertip etmektedir. Türk toplumlarında tespit edilen yılbaşı günü adları şöyle sıralanabilir: Yeni Kün, Yengi Kün, Yeni Yıl, Çağan, Nevruz/Navrız, Ulustıng ulı küni, Ergenekon ve­ya bana göre, ‘Erkin Kün’; yani, Özgürlük Günü… Erkin Kün… gibi. İslâmiyet ile birlikte bu gün, Türk yılbaşı günü kutlamaları nevruz sözcüğü ile anılır olmuş ve Türkler, İslâmî kültür dairesi içinde bu günü, çeşitli işleri içine alan ve bu iş­lere başlangıç sayan yeni kültür ortamı ve hayatı ile uyumlu bir yılbaşı kutlama­ları bayramına çevirmiştir. Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet yönetimlerinde, Türk devleti, bu günü, eğlencelerin yanı sıra, malî yılbaşı olarak kutlardı. ‘Ata­lar Mağarası’ geleneği günümüzde de, mezar ziyaretleri ile sürmektedir. Eğlen­ce ve şenlikler de, halkımız tarafından günümüze kadar tertip edilegelmiştir. Bu­gün, dünyadaki bütün Türkler, kendi yörelerinde bu bayramı kendilerine göre nevruz/yılbaşı kutlamalarını sürdürmektedirler.

Türk cumhuriyetleri, bu günü, herkes için ortak çağrışım yapar bir hüviyet kazanmış bulunan ‘nevruz’ sözcüğü ile ‘Nevruz Bayramı’ adı altında kutlamaya karar vermiş ve bu durumu kültür bakanları eliyle bir bildiri düzenleyerek dün­ya kamuoyuna açıklamışlardır. Bu bildiri, kutlamalar ile ilgili şu açıklamayı ver­mektedir:

“Bakanlar, dünya milletleri arasında barışın, hoşgörü ve dayanışmanın ge­liştirilmesine katkıda bulunacak her türlü girişimin desteklenmesi gerektiğinin bilinci içinde; dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan Türk toplumlarının ortak kültürünün ürünü olan Nevruz’un Türk topluluklarınca yüzyıllardır kutlanmak­ta olduğunu dikkate alarak; Nevruz,’un insanlar arasındaki karşılıklı sevgi ve saygıyı perçinleyen, insanların birbirleriyle olan dargınlıklarını unuttukları, kardeşçe kucaklaştıkları, birlik ve beraberliğin, bir arada yaşama arzusunun kuvvetlendiği, inançların, örf ve âdetlerin sergilendiği bir gelenek ve bayram ol­duğunu kaydederek; Nevruz’un çeşitli kültürel etkinliklerle aynı gün hep birlik­te kutlanmasının önemini vurgulayarak; 21 Mart tarihinin aynı zamanda Birleş­miş Milletler tarafından “Irk Ayrımı ile Mücadele Günü” olarak kabul edilmiş bulunduğuna da dikkat çekerek; Türk dünyasının ortak kültürünün ürünü olan Nevruz’un insanlar arasındaki sevgi, dayanışma, hoşgörü ve barış ortamının ev­rensel boyutta geliştirilmesine katkılar sağlayacağı inancı ile; ilkbaharı müjde­leyen, birliğin, beraberliğin, barışın, bolluk ve bereketin simgesi olan Nevruz’un, bundan böyle Türk dünyasının ortak bir günü olarak anılması ve kutlan­masını kararlaştırmıştır.” Ve bu bildiri doğrultusunda, Türk cumhuriyetleri ve Türk toplulukları, Nevruz Bayramı adıyla, tarihî Türk takvimi yılbaşısını, 1994’ten bu yana, birlikte, aynı günde kutlamakta ve törenler yapmaktadır.

Türk tarihinde, Türk takviminde, Türk mitolojisinde yeni yılın bu ilk günü­ne, ben “Erkin Kün” diyorum ve tarihimizin ilk zamanlarından bu yana ‘Kurtu­luş Günü Bayramı’, ‘Özgürlük Günü Bayramı’ olarak kutlandığını düşünüyo­rum. Bana göre, Türkler için bu bayramın asıl adı “Özgürlük Günü Bayramı”dır. Bugün bu bayramı, tarihî ve kültürel nedenlerden dolayı Nevruz Bayramı diye kutlamayı sürdürüyoruz. Ben eski töreyi sürdürerek, sizlerin ‘Erkin Kün’ Bay­ramınızı/Özgürlük Günü Bayramınızı kutlamayı tercih ediyorum. Türkler için en doğru anlamı bence budur. Özgürlüğün, bağımsızlığın kıymetini anlatan ta­rihî bağlar, Türk atalarımızın macerası bu bayram törenleriyle geleceğe taşın­mıştır ve taşınması da sonsuza kadar sürdürülmelidir. Bu düşünce ve duygular­la, Özgürlük Günü Bayramınızı, ‘Erkin Kün’ Bayramınızı kutluyorum. Kutlu ol­sun!…

Kaynak:

Prof. Dr. Dursun Yıldırım, Türklerin Yılbaşı/Özgürlük Günü Bayramı, Hacettepe Üniversitesi, 1997 yılı Nevruz Bayramı kutlamaları töreninde yapılan açılış konuşmasından kısaltarak alınmıştır. “Erkin Kün” konusu ayrıca ele alınacağı için burada üzerinde durulmamıştır.

Türkçe Tarih

Menemen – Kubilay Olayı

Önceki yazı

Halil İnalcık

Sonraki yazı

Bu yazılar da ilginizi çekebilir

Yorumlar

Bir yorum yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla yazı Kültür ve Sanat Tarihi