0

Kutadgu Bilig, İslamlığın kabulünden sonra, yeni dinin ortaya koyduğu esasların etkisi altında gelişen Türk edebiyatının ilk ürünüdür. Karahanlılar devrinde, Balasagun’lu Yusuf’un, Hakaniye, ya da Karahanlı Türkçe’siyle kaleme alarak, H. 462=M. 1069/1070’de Kaşgar’da tamamladığı bu eser bat edebiyatları arasında da eskiliğiyle ön safta gelir: Fransız edebiyatının en eski ürünlerinden olan Chanson de gestes’ler XI. yüzyılın ikinci yarısında, Roman du renard ve Roman de la Rose XIII: yüzyılda yazılmıştır. İtalyan edebiyatında Dante, Petrarca, Boccaccio, XIV. yüzyıl sonlarında yetişmişlerdir. Bunlardan önceki İtalyan edebiyatı bir önem taşımaz. İspanyol edebiyatındaki le romancero XII. yüzyılın ürünüdür. Alman dili, X. yüzyıla gelinceye dek Deutsch (avam dili) sayılarak hor görülmüştür. Minnesinger denilen ozanların şatodan şatoya dolaşarak söyledikleri şarkılar X. yüzyıldadır. İngiliz edebiyatında “eski İngiliz devri” ürünleri XI. yüzyıldan sonra kaleme alınmıştır.

Kutadgu Bilig’in asıl değeri eksikliğinde değil, niteliğindedir. Yusuf, eserini Karahanlılardan Tafkaç Buğra Karahan Ebu Ali Hasan b. Süleyman Arslan Karahan’a sunmuş, Hakan da eseri beğenerek kendisine “Has Hacip” sanını vermiştir. Eser, adından da anlaşılacağı gibi, “kutluluk ve mutluluk veren bilgi” anlamına gelir. Her iki alemde (dünya ve ahirette) mutlu ve kutlu olmak için gerekli bilgileri vermektedir.

Kudatgu Bilig 6520 beyittir. 85 baba ayrılmıştır. Mesnevi tarzındadır; arada dörtlükler de vardır. Şeh-name’de olduğu gibi “faûlün faûlün faûlün faûl” vezniyle yazılmıştır. Bundan ötürü Kutadgu Bilig’e İran’da “Şehname-i Türkî” adını vermişlerdir. Ama her iki eserin vezin birliğinden başka biriyle ilgisi yoktur. Şeh-name, İran’ın efsaneleştirilmiş tarihi olarak destan niteliğini taşıdığı halde, Kutadgu Bilig, amacı ve kapsamı bakımından öğretici niteliktedir.

Eser, dört kişi arasında geçen bir “münazara”dır. Konu da, mutluluğun elde edilmesi için ileri sürülen düşüncelerdir. Eserin ilk 3 babında Tanrı’ya yalvarma, yalvaç’a (peygamber’e) ve dört eşe (dört halifeye) övgü vardır. 4. Babda Bahara ve Bugra Han’a övgü, kitabı Bugra Han’a sunuş, kitabın adı, anlamı, konusu yer almaktadır. 5. Babda, evren, 7 yıldız, 12 burç ve mevsimler anlatılmaktadır. 6-11. Bablarda bilig, dil ve iyilik, üç erdem olarak belirtilmektedir. 12. Babdan başlayarak münazara devam etmektedir.

Eserde konuşan dört kişi şunlardır:

1- Küntogdı (adaleti temsil eden Hakan).

2- Aytoldı (mutluluğu temsil eden vezir).

3- Öğdülmiş (ukuş’u yani aklı temsil eder. Aytoldı’nın oğludur. Babası ölünce onun yerine vezir olur).

4- Odgurmış (kanaati temsil eder. Vezirin akrabasındandır. Dünyadan ve insanlardan kaçarak dağ başında toplumdan uzak yaşamaktadır.)

Bu dört kişinin hikayesi şöyle özetlenebilir: Küntogdı, adaleti seven ve yurduna yararlı olmak isteyen bir Hakan’dır. Ama yardımcısı yoktur. Hakan’ın iyiliğini duyan Aytoldı, aklı ve zekasıyla kendini Hakan’a tanıtarak vezir olur, ona hizmet eder. Öğütlerde bulunur. Devlet ve hükümet kavramları üzerindeki düşüncelerini bildirir. Sonunda hastalanarak ölür. Ölmeden önce Hakan’a oğlunu salık verir. Hakan vezirin oğlu Öğdülmiş’i çağırtır. Onu sınadıktan sonra kendine vezir yapar. Öğüdilmiş, babasının öğütlerini göz önünde tutarak Hakan’a doğrulukla hizmet eder. Öğütleriyle onu uyarır. Hakan memnundur. Vezirine bir yardımcı bulmak ister. Öğdülmiş, dağ başında yalnız yaşamakta olan Odgurmış’ı salık verir. Hakan onu iki kez mektupla çağırır. Odgurmış üçüncü çağırıda gelerek Hakan’la konuşur. Ona birçok gerçekleri anlattıktan sonra dağa döner. Öğdülmiş Hakan’la yalnız kalınca ona yeniden öğütler verir. Daha sonra yaşlandığını ileri sürerek Hakan’dan izin ister ve ayrılarak dağa Odgurmış’ın yanına gider. Odgurmış onun bu gelişini doğru bulmaz. Ödevi başına dönmesini söyler. Bu sözlerden utanan Öğdülmiş saraya dönerek Hakan’la konuşur. Bu sırada Odgurmış’ın hastalığını öğrenen Öğdülmiş, arkadaşını görmek üzere dağa gider, onu teselliye çalışır. Odgurmış son sözlerini söyleyerek öğütlerde bulunur. Öğdülmiş saraya dönerek Odgurmış’la konuştuklarını Hakan’a anlatır. Hakan ona arkadaşını dağda yalnız bırakmamasını söyler. Ama Öğdülmiş evine dönünce arkadaşının ölüm haberini alır. Ağlar, yas tutar, arkadaşının mezarını ziyaret eder. Hakan vezirine baş sağlığı diler. Sonunda, her ikisi de elele vererek yurdu adaletle yönetir. Hikayelerini özetlediğimiz bu kahramanlar kendi aralarında konuşurlar. Bu konuşmalarda Hakan’a verilen öğütler, devlet ve hükümet kavramları üzerinde ileri sürülen düşünceler, ortaya konulan gerçekler, dünya nimetleri üzerine söylenen sözler, bireysel ahlak ilkeleri, hükümdarlık vasıfları, birer birer ele alınır.

Kutadgu Bilig’de bireysel ahlakla ilgili olarak, şarap içmemek, kumar oynamamak, ikiyüzlülerden kaçınmak, dedikodu etmemek, yalan söylememek, sabırlı olmak gibi ilkeler sıralanır. Hükümdarlık vasfı olarak da adalet, merhamet, doğruluk, eşitliği gözetmek, hoşgörüden ayrılmamak gibi nitelikler üzerinde durulur.

Yusuf Has Hacip, eserinde, devlet hizmetinde bulunan bey, vezir, hacip, yalvaç gibi görevlileri, bunların niteliklerini birer birer açıklayarak zamanındaki toplunun gerçek bir tablosunu çizmiştir.

Yazara göre dünya, gelip gidenler için bir konak, yer yüzündeki insanlar da bir konuktur. Ölüm kaçınılmaz bir gerçektir. Bu dünyada ne ekilirse, öbür dünyada o biçilecektir. Yazarın asıl üzerinde durduğu “bilgi”dir. Kişi ancak bilgi ile insan olduğunu anlar. Bilgisiz insan hayvandır.

Kutadgu Bilig’in sonlarında hükümdar için şu öğütler yer almaktadır: Tanrı’ya şükretmek, halkı sevindirmek, kafirlerle savaşmak, tapukcıları (memurları) yaptıkları işlere göre mükafatlandırmak, bilginleri korumak, kötülerden yüz çevirmek.

Bu niteliğiyle Kutadgu Bilig bir siyaset-namedir. Onun değerini belirtmek, bu türdeki yerini göstermek için Arapça ve Farsça yazılmış siyaset-namelerle kıyaslamak gerekir. (1- “Arapça, Farsça ve Türkçe Siyaset-Nameler için bkz., Agah Sırrı Levend, “Siyaset-nameler”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı-Belleten, 1962’den ayrı basım.)

Bilindiği gibi, İslami edebiyat çerçevesi içinde kaleme alınan Arapça, Farsça ve Türkçe siyaset-namelerin ilk kaynağı, Eflatun ile Aristo’nun devlet kavramı üzerindeki düşüncelerini yansıtan eserlerdir. Bunlar, daha önceleri Arapça’ya çevrilmiş olmakla birlikte, devlet kavramını ele alarak Eflatun ile Aristo’nun bu konudaki düşüncelerini uzlaştırmağa çalışan, kendi düşüncelerini de ekleyerek akli ve mantıki sonuçlara bağlayan ilk filozof, Farabi Ebu Nasr Mehmet b. Mehmet b. Tarhan Uzluk (ö. H. 339=M. 950)’dur. Farabi de Eflatun gibi kusursuz bir devlet kavramı üzerinde durur. İnsanlar türlü ihtiyaçlarla birleşmişler, sonunda birer başkanın yönetimi altında devlet kurmuşlardır. Bütün yetki başkanın elindedir. Başkan adaletli, şefkatli ve merhametli oldukça devlet yürür ve insanlar rahat yaşar. Yönetenle yönetilen arasındaki uyum, toplumun mutluluğudur. Böylece herkes kendi içinde çalışır, görevini başarır, toplum da mutluluğa kavuşur. Bunun içindir ki, devlet başkanının bütün iyi vasıfları ve erdemleri kendinde toplamış olması gerekir.

Ama görünen her zaman bu değildir. Devlet başkanının zalim, ahlaksız, nefsine düşkün olması yüzünden devletin kötü yönetildiği, halkın sıkıntı ve üzüntü içinde süründüğü de bir gerçektir.

Devletin esası ahlak olduğuna göre, devlet erdemli, bilgili ve ahlaklı kişilerce yönetilmelidir. Devlet başkanını seçecek olan da bu yüksek ve erdemli sınıftır.

Gerekirse devleti birkaç kişi de yönetebilir. Böylece bir kişide toplanması güç olan vasıflar birkaç kişide bulunmuş, istenilen mutluluk elde edilmiş olur.

Farabi’nin bu konudaki eserleri Risâle fi Ârâ’i Ehli’l-Medineti’l-Fasıla (2- Ârâ’ü ehli’l-medineti’l-fazıla, Leiden 1895, Almanca çevirisi, Leiden 1900) ile Er Siyâsetü’l-Medeniyye (Kitâbü tedbiri Siyâseti’l-Âlem). (3- Siyasetü’l-medeniyye, Haydarabat, 1346, Almanca çevirisi, Leiden 1904. Kitabü Tedbiri Siyaseti’l-alem adı altında, Süleymaniye Ktp., Mikrofilim arşivi, No. 576 (asıl nüsha, Diyarbakır Ktp., No. 1970 A/4).

Farabi’yi başka İslam filozofları izlemiş ve Eflatun ile Aristo’nun düşünceleri türlü eserlerde incelenmiştir. İbni Sina Ebu Ali Hüseyin (ö. H. 428=M. 1036) bunlardan biridir. İbni Sina, Kitâbü’s-Siyâse adlı eserinde Tanrı ile yaratık arasındaki ilişki, hükümdarın ulusuna, insanın nefsine ve eğitimi ile yönetimi altında olanlara, halkın hükümdarlara ve büyüklere karşı görevlerini ve tutumlarını, bunların gerektirdiği koşulları anlatır. (4- Kitâbü’s-Siyase, Beyrut 1329; yazmaları: Süleymaniye Ktp., Hamidiyye No. 1448 (mecmua içinde); Nuruosmaniye Ktp., No. 4894 (mecmua içinde).

Yusuf Has Hacip’in bütün bu eserlerden yararlanmış olduğuna şüphe yoktur. Bundan ötürü o İbn Sina’nın öğrencisi sayılmıştır. Kutadgu Bilig’in Nizamülmülk’ün (ö.H. 485=M. 1092) yazdığı Siyaset-name’den daha önce kaleme alınmış olması onun önemini bir kat daha artırmaktadır.

Yusuf Has Hacip, meydana getirdiği bu eserle, devrinin ileri gelen bilginlerinden olduğunu göstermiş oluyor. O, bir bilgin olduğu kadar da, Türk toplumunun kalkınmasını, mutluluk içinde ilerleyip yükselmesini isteyen ve bunu zamanın hakanına en etkili biçimde ve en uygun temsiller ve örneklerle anlatmaya çalışan bir ülkücüdür. Eserde ata sözleri de yer almakatdır.

Kutadgu Bilig’in bu yolda kendisinden sonra yazılmış eserlere kaynak olduğuna da şüphe yoktur. Örneğin, Ali Şir Nevai’nin Mahbubü’l-Kulub’unda, gerek devlet hizmetinde, gerek toplumda yer alan kişileri birer birer ele alarak onları iyi ve kötü yönleriyle açıklaması, Kutadgu Bilig’deki bu konu ile ilgili parçaları hatırlatıyor. Nevai’nin Yusuf’un bu eserini görmüş ve yararlanmış olması hiç de uzak sayılmaz. Hammer’in İstanbul’da görüp satın aldığı Kutadgu Bilig nüshasının Uygur harfleriyle H. 843’de Herat’ta yazılmış olması, bu ihtimali kuvvetlendirir.

Kutadgu Bilig’in özelliklerinden biri de eserde bulunan Arapça ve Farsça kelimelerin çok az sayıda oluşudur. Yusuf Has Hacib her kavramın Türkçe’sini yazmağa çok dikkat etmiş ve buna büyük bir özen göstermiştir. Sonradan eserin başına ve sonuna eklenen bölümlerde bu Türkçe kelimelerin birçoğu değiştirilmiş, zamana uyularak yerlerine Arapça ve Farsçaları konulmuştur.

Kutadgu Bilig’in Viyana, Fergana ve Mısır’da üç nüshası bulunmaktadır. Bunların üçü de Türk Dil Kurumu tarafından ayrı ciltler halinde bastırılmıştır. (5- Kutadgu Bilig, I. cilt, Uygur harfleriyle yazılmış olan Viyana nüshasının tıpkıbasımı (İstanbul 1942): II. cilt, Arap harfleriyle yazılmış olan Fergana nüshasının tıpkıbasımı (İstanbul 1942); III. cilt, Arap harfleriyle yazılmış olan Mısır nüshasının tıpkıbasımı (İstanbul 1943). Eserin, Reşit Rahmeti Arat tarafından Türk harfleriyle tespit edilmiş metni ve çevirisi de 2 cilt olarak ayrıca basılmıştır. I. cilt, metin (İstanbul 1947); II. cilt çeviri (Ankara 1959), bu ikinci cilt TTK tarafından yayınlanmıştır.)

Bizde Kutadgu Bilig’i il tanıtmak isteyen Şemsettin Sami’dir. Sami H. 1317’de, Vambery’in 1870’de bastırdığı metin ile bunun Almanca çevirisini ele alarak metni Türkçe’ye çevirmiş, ama bastırmamıştır. Bugün bu çeviri, müsvedde halinde Şemsettin Sami’nin torunu Emin Erer’dedir.

Türk dili ve edebiyatının büyük anıtlarından biri olarak edebiyat ve kültür tarihimizde önemle yer alan bu ölmez eseri, yazılışının 900. Yıl dönümünde saygı ile anarken, onun yaratıcısı olan Yusuf Has Hacip’in hatırası önünde eğilmekle de, gönül borcumuzu yerine getirmiş oluyoruz.

Türkçe Tarih

Türkçülüğün Tarihi

Önceki yazı

Çingiz Han

Sonraki yazı

Bu yazılar da ilginizi çekebilir

Yorumlar

Bir yorum yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir