0

KARİYE MÜZESİNİN TARİHSEL SÜREÇLERİ

Bugün ‘Kariye Camisi’ ya da ‘Kariye Müzesi’ olarak anılan yapı, Bizans İmparatorluğu’nda Khora Manastırının kilisesi idi. Bu kilise, Bizans devrinde büyük bir yapılar topluluğunun merkezini oluşturmaktaydı. İstanbul’da Edirnekapı semtinde yer alan yapı, halen ayakta duran Theodosius surlarına yaklaşık yüz metre uzaklıkta, eski kentin kuzey-batı ucunda, Haliç’e bakan yamaçtadır. Manastır, Bizans’ın son devrinde imparatorların kullandığı Blakhernai Sarayına da oldukça yakın konumdadır.

Khora (Hora) Manastırı’nın İsa’ya sunulmuş olan kilisesi evvelce büyük bir kompleksin merkezini teşkil etmekteydi. Manastırın adı olan Khora’nın anlamı hususunda değişik görüşler ileri sürülmüştür. Bu terim sözlük anlamı olarak taşrayı ifade etmekteydi. Ancak kilisenin içindeki İsa ve Meryem mozaiklerinde her ikisine de Khora sıfatının, adları ile birlikte yazılmış olması, terimin mistik bir anlamda kabul edildiğini göstermektedir. Böylece İsa, insanın manevi âleminin kapsadığı en geniş küredir. Manastırın adının hiç değilse geç Bizans döneminde bu anlamda İsa’nın bir sıfatı olarak kabul edildiğini göstermektedir.

Khora Manastırı’nın, oldukça erken bir tarihte, kutsal sayılan bir mezarlık alanda kurulmuş olduğunu, manastırın kurulmasından sonra da bölgenin ve manastırın önemli bazı kişilerin gömü alanı olarak kullanılmaya devam ettiğini söylenebilir. Dördüncü yüzyılın başında Aziz Babylas ve onunla birlikte şehit edilen 84 müridi buraya getirilerek gömülmüşlerdir, sekizinci yüzyılda başka bir önemli kişi, Patrik Germanos da Khora Manastırında gömülmüştür. Dokuzuncu yüzyılda Aziz Babylas ve müridlerinin rölikleri, Khora Manastırının en önemli hazinelerinden biri olarak sayılmaktadır. Manastırda gömülen diğer bir önemli kişi de, 845 yılında ölen Nikaia metropoliti Theophanes’tir.

İlk yapı muhtemelen bir bazilika olarak ve İmparator İustinianos tarafından restore edilmiştir, ancak 11. yüzyılın ikinci yarısında yine yıkılmıştır. Bu kez Aleksios I. Komnenos’un kayınvalidesi Maria Doukaina tarafından inşa edilmiştir Mevcut kilisenin ana yapısı, bu dönemden olup, anlaşıldığına göre dört sütunlu kapalı Yunan haçı şemaya sahiptir. Fakat 12. yüzyılın başlarında yapının doğu kesiminde meydana gelen büyük tahribat sonucu İsaoikios Komnenos kiliseyi yeniden yaptırmıştır. Doğusunda yarım daire biçiminde apsis batısında da 4 bölümlü ve örtülü iç narteks yaptırmıştır.

Ousterhout’ta birinci yapım evresi olarak tanımlanan ve dokuzuncu yüzyıla kadar olan dönemi kapsayan en erken yapım döneminden günümüze ulaşan, sadece doğu taraftaki altyapı olmuştur. Bu alt yapının duvar tekniği, onun geç beşinci ya da altıncı yüzyıla ait olabileceğini göstermektedir.

Kilisenin doğu ucunda, Haliç’e doğru eğimli arazide düzgün bir altyapı sağlamak amacıyla oluşturulmuş bir terastan, günümüze yalnızca kuzeyden güneye doğru uzayan iki büyük tuğla kemer kalmıştır. Kazılar sırasında bu ilk yapının aşamasına ait olan iki duvar parçası bulunmuşsa da, bu dönemden günümüze ulaşabilmiş olan bu çok az materyal ile ilk yapının biçimi ve işlevinin tam olarak tanımlanabilmesi olanak dışıdır. 843’teki Nikaia Konsili’nde ikon severlerin zafer kazanmasının ardından, Khora Manastırı bu kez ikonoklazma süresince izlediği karşıt politikasının ürünlerini toplamış, Manastır yeniden bir zenginlik dönemine girmiş, itibarı artmıştır. Khora Manastırının ikinci yapım evresini oluşturan dokuzuncu yüzyıldaki bu inşaatın izleri, bugün sadece doğu ucunda görülebilmektedir. Bugün, ‘aşağı mezar’ diye anılan naos döşemesinin altındaki, üzeri beşik tonozla örtülü mezar da bu yapım dönemine aittir. Bu ikinci yapım evresinin üst yapısını açıklayabilmeye olanak sağlayacak yeterli veri bulunmamaktadır.

Dokuzuncu yüzyıl ortalarında on birinci yüzyılın ilk çeyreğine kadar, Khora manastırına ilişkin hemen hemen hiçbir bilgi bilinmemektedir. Ancak, on dördüncü yüzyılda Konstantinopolis’te yaşamış tarihçi Nistephoroz Gregoras’tan öğrenilebilindiği kadarıyla, on birinci yüzyılın son çeyreğinde Komnenoslar, neredeyse tamamen yıkılmış olan Khora Mansatırının üstünde yeni bir kilise inşa etmişlerdir. Bu restorasyonu, İmparator I. Aleksios Komnenos’un (1081–1118) kayın validesi Maria Doukaina yaptırmıştır Khora Manastırının yapım tarihinde üçüncü yapım evresi olarak adlandırılan on birinci yüzyıldaki birinci Komnenos yapısının, dokuzuncu yüzyıl yapısına ne denli sadık kaldığı bilinmemektedir, ama bu üçüncü evrelerin kalıntıları bugün esas olarak Naos duvarlarının alt kısmında, mermer kaplamalar kaldırıldığında görülebilmektedir. Birinci Komnenos Kariye’sinin üst yapısından günümüze pek bir şey ulaşamamıştır ve yapının biçimini de tam olarak çıkartabilmek olanaklı değildir. Ancak, günümüze ulaşabilen kısımlar ve diğer arkeolojik verilerden yola çıkılarak, genellikle, bu yapının dört sütunun ya da payenin taşıdığı merkezi kubbesi ile haç planlı (Cruciform) bir yapı olduğu ileri sürülmektedir.

Maria Doukaina’nın manastırı onarmasından yaklaşık yarım yüzyıl gibi çok kısa bir süre sonra, manastır bilinmeyen bir nedenden ötürü büyük çaplı bir yapım gerektirmiş ve birinci Aleksios’un küçük oğlu İsaakios Komnenos, 1120 yılında manastırı neredeyse baştan inşa etmiştir. Dördüncü yapım evresi olarak anılan bu ikinci Komnenos yapısı, önceki üç apsisli planı tek ve büyük bir apsisle birleştirmiş dört sütun üzerinde duran göreceli olarak küçük kubbe büyütülerek dört köşe payesi ile taşınmış, kemerler daraltılmış daha anıtsal bir iç mekan yaratılmıştır, önceki haç planı, haçın kolları kısaltılarak bir tür atrofiye uğratılmış, ancak bu plan daha sonra başkentte ve giderekte taşrada kullanılmıştır. On ikinci yüzyılın en yaygın planlarından biri haline gelmiştir. İç narteksteki on dördüncü yüzyıla ait Deesis mozaiğinde, Meryem’in ayaklarına kapanmış olarak İsaakios Komnenos, bu ikinci Komnenos yapısının banisi olarak, kendi portresini inşa ettiği ya da onarttığı yapıya koyma hakkını kullanarak büyük bir olasılıkla narteksteki bu yere kendi portresini yaptırmıştır. 13. Latin işgali sonrası kilise yine harabe haline dönmüştür. Bu kez 1315 – 1321 arasında devlet ve bilim adamı Theodoros Metokhites’in yaptırdığı restorasyon sonucu yapı bugünkü görünümüne kavuşmuştur. Bu dönemde narteks yenilenmiş, dış narteks ve güneye parekklesion, kuzeye ek bir yapı eklenmiş ve yan apsisler tadil edilmiştir. İçeriyi muhteşem mermer kaplama ve olağanüstü güzellik ve canlılıkta fresko ve mozaiklerle bezemiştir.

Kilise, mimarisinden çok mozaik ve freskleriyle öne çıkmaktadır. İstanbul’da bir kilse içinde en iyi korunmuş mozaik ve freskler burada görülmektedir. Freskler ve mozaikler de 14. yüzyılda yapılmıştır. Görece geç dönemin ürünü olan bu resimlerin Bizans’ın daha önceki donuk, fazla stilize ve cansız resimlerinden çok farklı olduğu herkesçe kabul edilmektedir. Bu özellikleriyle, olamamış bir Bizans rönesansının habercisi gibidir. Logotet Teodoros Metohites kiliseyi ve fresklerle mozaikleri bu hale getiren kişidir.

Mozaiklerde İsa’nın ve Meryem’in hayatları ile ilgili sahneler görülmektedir. Bunlarda resme derinlik sağlayan arka plan elemanlara ve mimari motiflere önem verilmiştir. Ayrıca sahnelerin canlı ve günlük hayattan alınmış gibi gerçekçi biçimde gösterilmesine özen gösterilmiştir. İç nartekste, sağ taraftan bütün duvarı kaplayan Halke İsa’sı panosu, evvelce Büyük Saray’ın esas girişi olan Halke Kapısı üstünde bulunduğu bilinen İsa ikonasının bir benzeri olarak yapılmıştır. Meryem ve İsa’nın önünde yere diz çökmüş bir figür olarak 12. yüzyılda kiliseyi yeniden yaptıran İsaakios Komnenos’un portresi bulunmaktadır. Ana mekânda pek az mozaik meydana çıkmıştır. Sağ tarafta bir Meryem tasvirinden başka, kapının iç tarafında kemerin üstünde Meryemin son uykusu ve ruhunun İsa tarafından göğe çıkarılması (Koimesis) sahnesi tasvir edilmiştir. Fakat en önemli iki kompozisyondan biri, apsis yarım kubbesini dolduran, İsa’nın ahrete inişi ve mezarlarından Adem ile Havva’yı bileklerinden kavrayarak çıkarışıdır. Diğer önemli kompozisyon, parekklesionun doğudaki bölümünü örten tonozdaki mahşer günü tasviridir.

Bizans döneminde Chora adıyla bilinen bir manastıra ait kilise iken, II. Beyazid (1481 – 1512) döneminin vezirlerinden Atik Ali Paşa tarafından camiye çevrilmiştir. Camiye dönüştürüldüğünde minare, mihrap ve mahfiller eklenmiş ayrıca mozaiklerin üstü sıvanmıştır. 1948’den sonra bina camilikten çıkarılarak Müzeler İdaresi’ne bağlanmıştır.

Makale Kaynakçası :

Yrd. Doç. Dr. Hacer Arslan Kalay – Doç. Dr. Sevcan Yıldız, 3rd International Congress on Social Sciences, China to Adriatic, October 27-30, 2016 Antalya / Turkey, Kariye Müzesi’nin Tarihsel Süreçleri ve Türk Turizmi İçindeki Yeri, s. 111-112

Türkçe Tarih

Kök böri

Önceki yazı

Muazzez İlmiye Çığ: Noel geleneğinin kökeni Orta Asya’da kutlanan ‘Nardugan Bayramı’

Sonraki yazı

Bu yazılar da ilginizi çekebilir

Yorumlar

Bir yorum yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla yazı Gezi