Almanya’dan yeni getirtilmiş (Leybold) fizik dersi araç-gereçleri, kilitli tutulan camlı dolaplarda, deney yapabilecek öğretmeni beklerken, küçük kasabanın Halkevi’nde izlediğim ilk sesli sinemayı (galiba Hugo’nun Sefiller’iydi), sahnelediğimiz (Faruk Nafiz Çamlıbel’in) Akın piyesini, Tümen bando takımının caz konserlerini, halk kitaplığını, Cumhuriyet Balosu’nu ve danslı Cumartesi toplantılarını ve topu bulunmayan Pingpong masasını hatırlıyorum. Halkevi’nin patpatlı dizel-elektrik motoru, okul dışı aydınlanma sürecinin enerjisini ve ışığını üretiyordu. Halkevi, yalmz büyüklerin değil, küçüklerin de okuluydu. Batı’nın çağdaş medeniyetini, ana babamız ve okuldaki öğretmenlerimizle birlikte ilk kez Halkevi’nde görmüş, sanırım olayı, onlardan biraz daha çabuk kavramıştık.
Yorumlar