0

M. Ö. VII–III. yüzyılın başındaki İskit askerinin görü­nüşü hakkında, İskitlere ait çok sayıdaki taş heykellerle daha az sayıdaki Yunanlı ustaların yaptıkları heykelli, kabartma ve oyma minyatürlerden haberdar oluyoruz. Ayrıca İskit askerlerinin çok sayıdaki silahları da erkek ve kadın İskit askerlerinin yüzlerce mezarında buluna­rak günümüze kadar ulaştı.

M. Ö. IV. yüzyılda İskit askerinin silahları, büyük bir gelişme gösterdi. O dönemde İskit toplumunun sosyal açıdan sınıflara bölünmesi, hafif okçu süvari askerleri­nin sayısının azalmasına yol açtı (Bu sınıfı ise hep İskitlerin kendileri oluşturuyor, hatta onları “okçu süva­ri” anlamına gelen Yunanca’daki “hippotoksot” teri­miyle adlandırıyorlardı). Hükümdarın valileri ile kabile reislerinin birliklerindeki asker sayısı ise arttı. Bu asker­ler, saldırı silah takımlarına, bunların bazıları ayrıca savunma askerî teçhizatına da sahiptiler. Zırhlı askerler de mevcuttu. Bazen soylu İskit askerlerinin atlarına dahi zırh giydiriyorlardı.

İskit askerinin temel silahı, hafif okları olan kısa bir yaydı. Bunların kısa sapları boyanıyordu. Bronzdan yapılan okların uçları üç kanatlı veya piramit şeklindey­di. Hedefe ulaşıldığında okların uçları, yaranın içinde kalıyordu.

Yay ve çok sayıdaki ok (300’e kadar) “gorit” adı verilen açık kılıfta yer alıyordu. Bu kılıfın ön tarafı, çeşitli süsler, boncuklar ve öldürü­len hayvanların tırnakları, kürk ve deri parçalarıyla süsleniyordu. Soylu sınıfın temsilcilerinin okları­nın koyulduğu kılıf bölümü, Yunan ustalarının işçiliği olan altın, gümüş veya bronz süslerle kaplanmıştı.

Goriti, kılıç kemerine yerleştiriyor, karınlarına ise çapraz şekilde tama­men demirden yapılan uzun hançer (akinak) asıyorlardı. Akinak, İskitlerin temel silahlarından biriy­di. Uzun namlulu kılıç ­karta­ ise akinakla kıyasla daha az kullanılı­yordu. Ancak sapları ile kınlarının bütün ayrıntıları, akinakınkiyle aynıydı. Soylu askerler, yaklaşık 50 santimetre olan uzun namlulu akinaklar kullanıyordu. Bunların sap­ları ile kınları, genelikle İskit işçiliği olan altından kalıp tasvirlerle kap­lanıyordu. Yunan mitolojisindeki süjelerle hayvan tasvirleri, siparişi veren İskitlere çok sevdikleri hayvan üslubunu hatırla­ tıyordu.

En soylu İskitlerle bazı askerlerinin sahip oduğu (muhtemelen meşhur bahadırlar) silahlar arasında topuzlar da vardı. İskit askerleri arasında 2.5 – 3 metre uzunluğunda mızraklar da çok popülerdi. Askerler yan­larında ikişer tane mızrak taşıyor ya da birinin yerine kısa saplı atma mızrağı kullanıyorlardı. İskit savunma silahlarının en yaygını ise kalkandı. İlk kalkanlar, Eski Doğu geleneklerine göre yuvarlak yapı­lıyor ve metalle kaplanıyordu. Ancak asıl İskit kalkanı olarak uçları yuvarlak olan dikdörtgen kalkanlar kabul edilmektedir. Kalkanlar kalın ve sert deri ya da küçük tahtalardan yapılıyordu. Daha sonra küçük kalkanlar (pelteler) yayıldı. Bunlar yarım ay şeklinde oluyordu. Ancak dikdörtgen şeklinde olanlar da vardı. Bunlara ok ve kılıçtan çok iyi koruyan deri parçaları asılıyordu. Kalkanlar sıkça metalden dar şeritlerle kaplanıyordu. İskitler arasında oval şeklindeki sırt kalkanlar da çok yaygındı. Onları zırhın sırt kısmına ve ön kollara bağlıyorlardı. Bu tür kalkanların kalın deri temelini metal parçalarla kaplıyor, bu da askerlere ellerini hareket ettirerek vücutlarını korumalarını sağlı­yordu.

İskit zırhları çok çeşitliydi. Bazıları kısa ve kolsuz, bazıları uzun kollu uzun kaftan şeklinde, bazıları çeşitli silahlarla donatılmış zırh takımlarıydı. İskit zırh takım­ları aynı zamanda çok zarif olup zırhın kendisi farklı ölçüdeki demir ve bronz parçalardan oluşuyordu. Bunlarla özellikle yumuşak deri veya kalın kumaştan olan temeli kaplıyorlardı.

Geniş (yaklaşık 25 santim) savunma kemerleri de benzer bir şekilde zırhla kaplanıyordu. 4 – 10 santim genişliğindeki kılıç kemerleri demirden ya da bronzdan dar şeritlerle kaplıyorlardı. M. Ö. VII – VI. yüzyıllardaki İskit miğferleri ise bronzdan yapılan yarım küre for­ mundaki kasklar şeklindeydi. M. Ö. V – VI. yüzyıllarda bunlar ense ve kulakları da kapatan deri başlık şeklini aldılar. İskitler, antik Yunan askerî teçhizatlarını da kullandı­lar. Genellikle onlar başta miğferler olmak üzere bu silah ve teçhizatların şekillerini değiştiriyorlardı. Özel­likle kaşın altında kalan kısmı çıkartıyor, dizlikleri kaldı­rıyorlardı.

İskit koşum takımı ise Kimmer geleneğini devam ettirdi. Ancak gemler çok sadeleştirildi ve demirden yapılmaya başlandı (Yalnızca bazılarını bronzdan yap­tılar). Dizgin takımı ise İskit hayvan üslubunda bronz­dan ya da kakma altından yapılıyordu. M. Ö. IV. yüzyıl­da Trakya’dan benimsenen ve Trakya hayvan üslubun­da yapılan gümüş dizginler kullanılmaya başlandı. Yastıklardan yapılan yumuşak eyer, İran geleneklerineuygun olarak oyma feston dilimleriyle şerit şeklinde çerçeveleniyordu. Göğüs kemerini ise oyma bronz ve başka parçalarla süslüyorlardı.

KAYNAK:

Rafail Hakimov, Atlas Tartarica, Tatarlar ve Avrasya Halklarının Tarihi, Tataristan Cumhuriyeti: Dünü ve Bugünü, Çevirmen: İlyas Kemaloğlu, Tataristan Cumhuriyeti Ş. Mercanî Tarih Enstitüsü, Tataristan Cumhuriyeti Eğitim ve Bilim Bakanlığı, Kazan – Moskova – St. Petersburg – İstanbul, 2017, s. 64

Türkçe Tarih

Mustafa Kemal evimize ilk defa geliyor

Önceki yazı

Memleket nereye gidiyordu?

Sonraki yazı

Bu yazılar da ilginizi çekebilir

Yorumlar

Bir yorum yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla yazı Ön Türkler