0

Atatürk karşıtlarının daima fikirlerinden feyiz alarak, Atatürk’e eleştiriler ve hatta bazen de yer yer hakaretler saçarak alternatif tarih yazmaya gayret eden bazı kişiliklerin çok sevdiği, Milli Mücadelede aktif görev almış ancak sonradan Atatürk’e muhalif olan iki ismin, şair Mehmet Akif’in yazdığı İstiklal Marşımız hakkındaki fikirlerini iletmek istedim.

Resmi tarih yalan söylüyor, bunlara inanmayın diyenler, İstiklal Marşımızın yazarı şair Mehmet Akif’i sürekli kendi yalanlarına inandırabilmek için sahip çıkıyormuş gibi görünerek Atatürk ve Cumhuriyet aleyhine kullanırlar. Atatürk’e ve yaptığı devrimleri karalamak için de bazı kişilerin düşüncelerine de sıkı sıkıya sarılırlar.

Bu isimlerden birincisi Dr. Rıza Nur’dur.

Dr. Rıza Nur,
1879, Sinop – 8 Eylül 1942, İstanbul

Dr. Rıza Nur, ilk Maarif Vekilimizdir. Yani Eğitim Bakanımız. “Hayat ve Hatıratım” isimli anı kitabında maşallah her konu hakkında bir fikir beyan etmiştir. Yalan ve iftira dolu bir kitaptır ancak burası da bunu işleyecek yer değildir.

Alternatif tarihçilerin çokça sevdiği Rıza Nur, kitabında, Türk milletinin bir milli marş sahibi olması gerektiğini düşünerek kendisinin, en iyi milli marş güftesi yazana 500 lira ödül verileceğini duyurduğunu fakat Moskova Anlaşması için Rusya’ya gittiği vakit yerine vekil olan Hamdullah Suphi’nin, Mehmet Akif’in güftesini birinci ilan ettiğini ve Meclis’te okuyarak milli marş olarak kabul ettirdiğini iddia ediyor.

Buna alışmak lazım çünkü Rıza Nur hatıratında, hayırlı ne kadar iş varsa hepsini kendisinin yaptığını, ne kadar musibet ve kötü iş varsa da diğer insanların yaptığını ileri sürmektedir. Bunu da büyük şahsiyetleri bol bol aşağılayarak, hakaret ederek anlatır. Olayları anlatırken gerçeği tamamıyla ters-düz ederek yazar ve sonucunda namus, onur, haysiyet diyerek kendine mal eder.

Rıza Nur’un müthiş fikirlerinden şair Akif’in yazdığı İstiklal Marşımız da nasibini alır. Rıza Nur’dan dinleyelim:

“Milli Harekat devamda. Yüce ihtilal ve savaş günleri. Böyle zamanlarda milletler en güzel milli marşlarını yaparlar. Bir milli marşın güfte ve bestesini yapana beş yüz lira maddi mükafat vereceğimi ilan ettim. Ben orada iken otuz kadar güfte, birkaç beste gelmişti. Ben Rusya’ya gidince, Hamdullah Suphi bunları hiç nazara almayıp, Mehmed Akif’in bu şiirini okuyup kabul ettirmiş. Bu yolsuz bir harekettir. Maatteessüf bizde daima böyledir. Bu tarz ile erbabında gayret kalmaz. Vekâlet yalancı mevkiye düşer. Düşünülmemiş, ben ise bunları erbabından mürekkep bir komisyona verip onlara seçtirecektim.” [1]

Rıza Nur, her şeyi kendi tasarlamış, kendi yapmış gibi anlata dursun. Mahmut Goloğlu, hatıralarında farklı bir taraftan daha bahsediyor. Evet, bir Milli marş ihtiyacı vardı, bunu herkes biliyordu ama bunun yanında Mustafa Kemal Paşanın kendi düşünceleri de olayların gelişiminde etkilidir:

“Yeni bir başkent kurulması yolundaki teklifini kabul ettirememiş olan Mustafa Kemal Paşa, yeni bir devlet düzenine yönelttiği ataklarına devam ediyordu. Ve yeni bir aşama olarak, Millî Mücadele duygu ve çabalarını vicdan ve gönüllere yerleştirip dünyaya duyuracak olan “İstiklâl Marşı” konusunu ele aldırdı” [2]

Rıza Nur’un söylediklerine devam edelim:

“Akif’in bu marşının güftesi aruzlu ve hece adedi çok vezindedir. Şiir nizamlı şiirdir. Bu sebeple ağır ve pek monotondur Halbuki marşların güfteleri serbest şiir olmak lâzımdır. Güfte de yüksek bir şey değil,. Bestesi de iyi değildir.”

Tabi bir şair olarak Rıza Nur, İstiklal Marşını beğenmiyor. Serbest şiir olması gerekir diyor. Güftesini de yüksek bir şey değil diyerek küçültüyor. Devamla:

“Maatteessüf Fransız büyük inkılabında olduğu gibi bizde de biri çıkıpta Marseilles gibi bir milli nefis eser vücuda getiremedi. O devre de gitti. Yani fırsat kaçtı. Böyle yüce ilham verir gün yüksek buhran ve heyecanlı milli vaka bir daha ne vakit bulunur? Hem bulunmamış… Hala da iyi bir marş yok. Avrupa’da resmî memurluklarda millî marşlar çalınma adeti yüzünden insan gerektiğinde bu eksiklikten utanıyor.. Böyle olacağına Mozart’ın pek güzel olan “Türk Marşı”, Abdülhamid’in Marşı ki güzeldir ve diğer Avrupa’da mevcut alaturka marşlardan alarak bir millî marş bestesi yapmak bence tercih edilebilir. Sonra buna iyi bir güfte de yapılabilir. Millî marş pek gereklidir. Avrupa’da diplomatik görevlerde de bulundum. Herkes marşını çaldırır, bizim çıkaracak marşımız yoktu. Sıkılırdım.”

İstiklal Marşı’nı beğenmeyen Türkçü Rıza Nur, Mozart’ın ürettiği besteden alıp, kendimize bir milli marş yapalım diye tavsiyede bulunuyor.

Atatürk’e karşı, Rıza Nur, Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Mehmed Akif gibi insanların düşüncelerine sarılan karşı tarihçiler, acaba kendileriyle çelişmiyorlar mı? Yoksa, alternatif tarihin de mi bir resmi tarihi var da bunları görmezden geliyorlar?

Alternatif tarih üreticilerinin eşsiz kaynaklarından bir diğer Atatürk muhalifine, Kazım Karabekir’in, İstiklal Marşı için yazdıklarına bir göz atalım.

Kazım Karabekir, bir milli marş kabul edilmek suretiyle ödüllü bir yarışma olduğunu duyduğu zaman, kendisi de iki şiir yazarak yarışmaya katılır. Bestelerini de yapmıştır Kazım Karabekir. Yalnız kendi şiiri değil de Akif’in şiirinin seçilmesini içine sindirememiş olacak ki, şöyle diyor:

“Ankara gerek maarif programıyla gerek İstiklal marşıyla dehşetli geriye gidiyor.”

Bu sefer de İstiklal Marşı kabul edildikten sonra bestesi için Paris’te bir yarışma açılacağını haber alır Kazım Karabekir. Erkan-ı Harbiye-i Umumiyye Riyasetine ve Heyet-i Vekile Reisi Rauf Orbay’a yazdığı mektupta şöyle yakınıyor Karabekir Paşa:

“Heyet-i Vekile Reisi Rauf Beyefendi Hazretleri’ne

Sarıkamış 26/07/1338

Mebus sıfatıyla bir kere de zat-ı samilerine İstiklal Marşı hakkında maruzatta bulunuyorum:

Milletimiz muazzam eserler ve emsalsiz fedakarlıklarla tarihini doldurmaktadır. Gerek kendisi, gerekse ahfadı muazzam tarihini okurken iftihar duyacağı gibi terennüm edeceği İstiklal Marşı ile de gurur duymalı ve bunun tesiri ile atinin bir tehlike ihtimaline karşı nefsine ruhundan bir saik gelmelidir. Akif Bey’in şiiri pek yüksek ve muhteremdir. Ancak milletin vicdanından çıkacak bir feryat değil, muhterem şair’in halka hitabesidir. Arkadaş hitabesiyle söylenen satırları millete başka biri hitap ediyor ki, halk bunu okurken şahsiyetini küçültecektir. “Kim bilir belki yarın” hitabı dişinizi sıkın nasihatından başka bir şey olmadığı gibi istiklalimize muvaffak olduktan sonra da manasız olacaktır. Düşmanlarımız “Türkler kabiliyetsizdir medeniyet kabul etmez” diye iddia ederken milletimizi “Evet medeniyet canavardır” diye bağırtmak doğru mudur? Hilale ve Cenab-ı Hakk’a münacat kısımları ilahiye yakışır, marşta maneviyatı kırar. Bütün bunlar şiir ve nutka girer fakat milletin İstiklal Marşı için muvafık olmaz sanırım. Hüda, Cüda gibi kafiye hatırı sözleri halk söylemez, marşın güftesi de bestesi de halkın seviye ve harsına göre olmalı. Bu da kısa ve herkesin vicdanından gelebilecek sesler olmak ve bu sesler Türk milletinin terennüm edebileceği bir besteye bürünmek lazımdır. Medeniyete canavar diyen bir marşın Paris’e gönderilmesi de gariptir. Kelimelerin kuvvetini ve güfte ile beste arasındaki münasebeti ve bunların Türk’ün ruhuna ve vicdanına yapacağı tesiri Fransızcaya tercümesinden okuyacak Fransız musikişinasları nasıl anlar? Onlar Fransızca güfteye uyacak ve zevk-i millilerine hoş gelecek beste arayacaklardır, istiklali uğruna çarpışan bir milletin ecnebi bir adama ve ya memlekete kendi marşını intihap ettirmesi mucib-i teesürdür. Hem de henüz münasebat-ı sulhiyye tamamıyla teessüs etmemişken!.. İstiklal Marşını milletimizin ağzı ve ruhu terennüm etmiştir. Yoksa anlamadığı, sevmediği bir şeyi zorla söyletemez (…)” [3]

Bunları neden yazmıyor resmi tarih karşıtı alternatif tarih borazancıları? Bu kişilerin anılarını kullanırlarken kendi kişisel hesaplarını yaptıkları, başka insanları küçültmeye çalıştıklarını görmüyorlar mı? Göremiyorlar mı?

Yoksa, kendi yarattıkları alternatif tarih içinde, kendi hesaplarına gelmeyen olayları yazamıyorlar mı?

Makale Kaynakçası :

[1] – Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, Cilt 3, İst. 1968, s. 634 – 635

[2] – Rıza Nur, a.g.e., s. 634 – 635

[3] – Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbimiz, Türkiye Yayınevi, İstanbul, 1960, s. 1126-1128.

Cihan Oktay
2014 yılında Türkeli Dergisinde yazarlık yapmaya başlayan yazar, derginin kapanmasıyla birlikte, Türkçe Tarih Dergisi‘ne kuruculuk etmiş ve günümüzde de yazılarını burada yayınlamaktadır. Yazar Türkçe Tarih sistemi üzerinde genellikle Milli Mücadele, Atatürk ve Türk Devrimleri üzerine yazılar yazmaktadır. Uzun bir süredir, Rıza Nur ve Hatıratı üzerine araştırmalar yapmakta ve bu çalışmaları ile tanınmaktadır. Diğer önemli tarihçilerle birlikte kolektif olarak yayınlanan "Şahsiyetler" isimli kitapta, Doktor Rıza Nur biyografisi kaleme almıştır.

Kazakça Dersleri – 8

Önceki yazı

Bütün bir Türk milleti aynı kalbi taşıyor

Sonraki yazı

Bu yazılar da ilginizi çekebilir

Yorumlar

Bir yorum yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla yazı Atatürk Dönemi