0

Türk üstünlüğünü ve kahramanlığını sularda Barbaros Hayreddin Paşa gibi yürüten ikinci bir deniz erimiz Turgut’tur. Usta Hayreddin’in çıraklarından olan ve Türk adını Akdeniz’de onun kadar büyük bir ustalık ve bilginlik ile dolaştıran Turgut, suların benzerlerini ancak Türk ırkında görebileceği eşine az rastlanır kaptanlardan biridir. O da Akdeniz’in kucağına korsan olarak alılmış o da kâfir donanmalarına, adalarına ve kıyılarına aman vermemiş, o da adı ve erliği önünde Batılıları titretmiştir.

Turgut, Menteşeli bir çiftçinin oğludur. İlk gençliğinde ok atar ve güreşirdi. Daha o zamanlarda bile bahadırlığı ile tanınmıştı. Fakat onun yiğitliğinin parlaması, Akdeniz’in Türk sularına açıldıktan sonra başlamıştır. Üstün kahramanlığı ile az zamanda gemilere baş olan Turgut, hayatının sonuna kadar bu suların eşsiz kaptanı olarak dolaşmıştır.

Turgut’un korsanlık hayatı pek şanlıdır. Akdeniz’in batı sularında, tıpkı Hızır Reis gibi yıllarca kâfirlere kan kusturmuştur. Düşmanı her basışından sonra gücü artmış, sonunda yirmi beş parçalık bir donanmaya sahip olmuştu. Kâfirlere indirdiği yumruklar öyle idi ki, Batılılar, Hayreddin Paşa’dan sonra en büyük korkulu insan olarak Turgut’u tanımışlardı.

Barbaros’un en namlı çırağı olan Turgut, bu şerefi, deniz çarpışmalarında gösterdiği kahramanlıklarla elde etmişti. Ustası ile birlikte giriştiği savaşlarda, onun sevgisini ve takdirini kazanarak bahadırlık ve denizcilikteki değerini göstermişti. Koca Barbaros, korsanı kendinden bile üstün tutarak “Benden daha yararlıdır!” demiştir. Kâfirler eline tutsak düştüğü zaman duyduğu yas da, Hayreddin Paşa’nın çırağı hakkındaki sevgisini gösterir: Turgut, gemilerini yağlamakla uğraştığı bir sırada basılıp Hıristiyanlara tutsak olmuş ve Ceneviz’de hapse konmuştu. Hayreddin Paşa bu haberi duyunca donanma ile Ceneviz’e geldi. Turgut’u bırakmazlarsa bütün evlerini yakacağını İtalyanlar’a bildirdi. Bu ihtar Akdeniz’e ünlü korsanı yeniden kazandırmıştır.

Turgut, Batı Akdeniz sularında Hıristiyanları yıllarca kırdıktan sonra, ustası Hızır Reis gibi, devlet hizmetine girdi. Kaptan Sinan Paşa Akdeniz’e çıkıp Turgut’a haber salmış, o da Batı sularında gelerek donanma ile buluşmuştu. Donanmaların buluşması sırasında yapılan top şenliğinde Turgut’un gemilerinin ateş üstünlüğünü gören Sinan Paşa, korsanın yamanlığını iyice anladı. Bu buluşma Turgut’u imparatorluğa kazandırdı. Devlete hizmeti kabul edip namlı beğleri ile birlikte gelen korsana Karlıeli sancağı verildi.

Barbaros Hayreddin Paşa’nın ölümünden sonra Türk donanmasına başlık yapabilecek en büyük kaptan Turgut idi. Çünkü denizcilikteki bilgisi, zekâsının üstünlüğü ve kahramanlığı ile Barbaros’un eserini yürütecek ondan büyük kaptan yoktu. Fakat kötü talih, Hayreddin Paşa’nın yıllarca şeref verdiği bu mevkii, onun yaman çırağından esirgedi. Türk milleti bu kahraman oğlundan tam olarak faydalanamadı. Talihin bu kahpeliğinin baş sebebi, Türk soyundan olmayan bir adam, sadrazam Rüstem Paşa’dır. Mevkileri para ile satan, çok rüşvet alan ve zekâsını daima şahsına ait menfaatler için kullanan Rüstem Paşa, Turgut’u hem kardeşine rakip gördüğünden, hem de kaptan paşalığı ele alırsa bir daha bırakmayarak kendisine engel olabileceğinden hiç sevmezdi. Onun için Barbaros gibi doğru ve dik bir Türk olan çırağını her zaman kötülemiş, sığıntısı olduğu milletin bu öz çocuğuna karşı çok haksızca hareketlerde bulunmuştur. Bu yüzden koca Turgut gücendirilmiş, Türklük kaybetmiştir.

Kanunî, Trablus’u ele geçirmeye karar verdiği zaman, bu işi yapabilecek tek adamın Turgut olduğunu düşünmüştü. Fakat Turgut o sıralarda devletin buyruğunun dışında olarak Batı Akdeniz sularında dolaşıyordu. Karlıeli sancağında bulunurken bir Venedik gemisini basarak içindekileri kılıçtan geçirmiş, yapılan şikâyet üzerine İstanbul’a çağrılınca Rüstem Paşa’nın, kendi hakkındaki düşüncelerinden dolayı bir tehlike sezerek Batı’ya doğru yelken açmıştı. Padişah bu halden kendisini incinmiş bulunuyordu. Lâkin Trablus’un zaptı işi ortaya çıkınca Kanunî, Turgut’u bağışladı. Kendisine bir altın kılıç ile bir de Kur’an gönderdi, vazifeye çağırdı. Trablus ele geçirilirse, beğlerbeğiliği Turgut’un olacaktı. Padişah, Sinan Paşa’yı 120 parça kadırga ile gönderirken buyruğu Turgut’a bırakmıştı. Koca Reis devletin donanmasını dilediği gibi kullanarak Trablusu az zamanda ele geçirdi. Kanunî’nin isteği yerine getirilmişti. Fakat verilen vazifeyi ustalıkla yapan Turgut, yine haksızlığa uğradı. Sinan Paşa, Trablus beğlerbeğiliğini başkasına vererek Turgut’u yeniden gücendirmişti.

Türk soyundan olmayanların Turgut’a yaptıkları haksızlıklar bununla da bitmedi. Kanuni, Turgut’un yaptığı büyük hizmetlere karşılık olmak üzere kendisine Cezayir beğlerbeğliğini kaptanlık ile vermişti. Padişahın bu kadirbilirliği, Arnavut Rûstem Paşa’nın hilesi ile yanda kaldı. Sadrazam, Turgut’un beğlerbeğliği istemediğini söyleyerek, Sultanı kandırdı. Menteşeli Korsan yine Karlıeli sancağında bırakılmıştı. Nihayet Turgut, sefere çıkan Padişahın yolunu önleyerek vaziyeti bildirdi ve beğlerbeğliğini ağızdan istedi. Kanunî deniz erinin isteğini hemen yerine getirdi.

Turgut, kendi milletinden olmayanların hıyaneti ile kaptan paşalıktan uzakta bulunduruluyordu. Fakat denizlerde bir yerin zaptı gerekti mi, Kanunî Süleyman, hemen Turgut’u arıyor, kaptanlara ve serdarlara onun sözünden çıkmamalarını buyuruyordu. Yani donanmanın asıl kaptanı Turgut idi.

Piyale Paşa’nın kaptanlığı sırasında Malta seferine çıkıldığı zaman da aynı şey oldu. 150 parça gemi ile sefere çıkan donanmanın kaptanı Piyale ve serdarı Mustafa Paşalar, Cezayir beğlerbeğisi Turgut’un buyruğunda idiler. Büyük deniz işlerinde Kanuni’nin bütün emniyet ve itimadı Turgut’ta olduğundan, kaptana ve serdara, eski korsanın fikirlerinden dışarı çıkmamalarını sıkı sıkı söylemişti. Bu buyrukla yola çıkan donanma Malta’ya vardığı zaman Turgut henüz gelmemişti. Kaptan ve Serdar, Malta Kalesi’nin ele geçirilmesini Turgut’un fikri ile yapmayı kararlaştırdılar. Lâkin o gelinceye kadar boş durmamak için, Limanın korunması yolunda yapılmış olan Santırma burcunun ele geçirilmesi işine giriştiler. Santırma kuşatmasının yedinci günü Turgut Paşa, gemileri ile geldi. Paşa girişilen işi yerinde bulmadı. Malta kalesi alınmadan, burcun zaptının bir fayda vermeyeceğini söyledi. Fakat bir kere başlanmış olan kuşatma işine devam olundu. On yedinci gün son bir saldırışla burca Türk bayrağı dikildi. Lâkin bu başarı, bir çok namlı erlerin şehitliği ile elde edildi. Türk donanmasının ruhu olan koca Turgut da bu kuşatmada başından mermi yarası aldı. Ağzından burnundan ve kulaklarından kan gelerek düştü. Dört gün bu halde yattı. Beşinci gün. son savaşı olan bu çırpışmanın şehidi olarak gözlerini yumdu. Akdeniz sularında geçen pek şanlı bir hayat yine o sularda sona ermişti, ölüsü, beş parça kadırgası ile Trablusa gönderildi ve orada gömüldü.

Turgut, milletimizin pek büyük çocuklarından biridir. Ustası gibi tarihimize bir Pireveze armağan edememişse de, kahramanlıkta ve denizcilikte çağının en büyüğü olmuş, savaşlar kazanmış ve Akdeniz’de Türk adını şeref ile dolaştırmıştır. Hayatının sonunda kazandığı şeref ise ustası Hayreddin Paşa’nın ruhuna imrenme verecek kadar büyüktür.

Kaynak:

Nejdet Sançar, Irkımızın Kahamanları, Ayılı Kurt Yayınları, 1943, s. 43-45

Türkçe Tarih

Ben Napolyon’u hiç sevmiyorum!

Önceki yazı

Türk Kadını

Sonraki yazı

Bu yazılar da ilginizi çekebilir

Yorumlar

Bir yorum yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla yazı Denizcilik Tarihi