Kıbrıs Türk mücadelesinin simge ismi Rauf Denktaş, bizzat yaşadığı ve tanık olduğu anıları on cilt halinde yayımlamış, ardından bu anıları Kıbrıs: Elli Yılın Hikâyesi adlı kitabında güncelleyerek yeniden yayımlatmıştır. Çocukluğundan başlayarak kitabın yayımlanış yılı olan 2008’e kadarki süreci anlatan Denktaş, kitabının Darbe ve Barış Harekâtı adlı onuncu kısmında, Kıbrıs Türklerinin Türkiye’den gelen müdahale ile yaşadıkları gurur ve mutluluğu anlatmaktadır. Heyecanlı ve akıcı bir üslupla kaleme alınan bu anıların, Kıbrıs meselesinin başlangıcından itibaren birinci dereceden tanığı olan biri tarafından kaleme alınmış olması dikkate değerdir.
Kısa cümlelerle akıcı bir anlatımı yakalayan Denktaş, harekâtı anlattığı bölümü 15 Temmuz 1974 günü ile başlatır. Kıbrıs’ta darbe yapılmış; Rum tarafından silah sesleri gelmekte, Rum radyosunda marşlar çalmaya başlamıştır. Rum tarafında gerçekleşen darbenin ardından atılacak adımlara ilişkin planlar yapan Denktaş, sorunun en az hasarla atlatılması için birtakım hamlelere girişmiştir. Denktaş, bu anları şöyle anlatır:
“Beklenen oldu, hem de beklediğimizin ötesinde! Darbe? Büyük bir olay! Altından nasıl kalkacaklar. Acele koordinasyon… İltica etmek isteyen Rumlar olabilir… Ne yapacağız? Bizim görevimiz ateşi kendi halkımıza yaydırmamak… İltica edenleri kovalıyorlar nedeni ile bizi de bu işe bulaştırabilirler… Dolayısı ile kimseye kapımızı açmayacağız. Ben halka bir çağrı yaparak “Bu Rumlar arasında bir olaydır sakın karışmayınız” diyeceğim… Ecevit’e mesaj: Enosis için son atım atılmıştır. Müdahaleden başka çare yoktur. (Denktaş, 2008:447)”
Yukarıdaki parçadan da görüldüğü üzere Denktaş, bu davanın heyecanını kalemine de yansıtmıştır. Bu hareketli dönemin günü gününe anlatıldığı eser zaman zaman anıdan günceye doğru kaymaktadır. Anılarda darbenin ardından yaşanan ve kısa kısa aktarılan olaylar şunlardır: Makarios’un ölüm haberlerinin yayılması ve ardından bu haberin yalanlanması, mahsur kalan Türklerin korumalı bölgeye geçişleri, Rum radyosunun darbenin sevinçle karşılandığı haberinin gerçeği yansıtmayışı, Nikos Sampson’un kabine kurma girişimi.
Bu dönemde Ecevit’in Denktaş’a yolladığı mesaj dikkat çekicidir. Hatırlanacağı üzere Denktaş, Ecevit’e müdahale çağrısında bulunmuştu. Ecevit’ten yanıt bu günlerde gelmiştir. “Sayın Denktaş endişe etmesin. Hükümet konjektürü hazırlıyor.” (Denktaş, 2008: 450) Denktaş’a göre Türkiye’nin müdahalesi kaçınılmazdır. O, Ecevit’in mesajının ardından bu konuya ilişkin düşüncelerini şöyle aktarmıştır:
“Rüyamda Atatürk’ün sözü: “Konjektür önemlidir. Konjektüre dikkat et Denktaş” dememiş miydi? Gelecekler muhakkak gelecekler… Gelmezlerse her şeyi kaybederiz. Bu iş biter tıpkı Girit gibi!… Büyükelçilikten Bayraktarlığa, Bayraktarlıktan Büyükelçiliğe, tekrar Bakanlar Kurulu’na gidiyorum!” (Denktaş, 2008: 450)
Türkiye’nin Londra’daki temasları da Denktaş’ın anılarında yer bulmuştur. Denktaş, yapılacak hamlelerin geciktiğini düşünmektedir. Amerika’nın her şeyi normalleştirdiği fikrini uluslararası platformda yaymasının tehlikeyi günden güne arttırdığı inancında olan Denktaş, Kıbrıs’ta yaşanan gerçekleri dünyaya duyurabilmek için yabancı gazetecilere sık sık beyanatlar vermektedir.
Büyükelçi Asaf İmhan’dan almıştır. Bu anlar şu duygusal satırlarla anlatılmaktadır:
“Evet, yarın saat sabah beşte geliyorlar… Başımın uğuldadığını fark ettim. Sarılarak ağlaştık… Geliyorlardı. Kurtulacaktık artık… Kurtulacaktık… Barış olacaktı… Makarios’un kanlı oyunu son bulacaktı. Yılların hasreti dinecekti… Kurtulacaktık.” (Denktaş 2008: 454)
Hazırlıklara başlayan Denktaş, 20 Temmuz sabahı Bayrak Radyosu’ndan bir konuşma yapmış, bu konuşmada Kıbrıs Türklerine, yaşadıkları sıkıntıların sonuna gelindiğini bildirmiş ve Türk askerinin müdahalesi esnasında dikkat edilmesi gereken hususlar konusunda direktifler vermiştir.
Anılarında Rum tarafının Türklere karşı birleşerek ortak bir cephe oluşturduklarına değinilmiştir. Denktaş, gerçekleşen harekâtın sonucunda Nikos Sampson, Makarios yanlısı olduğu için hapsettirdiği dört bin Rum’u silahlandırarak onlara Türklere karşı saldırı emri verdiğini aktarmış, ortak düşmana karşı birleşme düşüncesinin harekâtı daha da kanlı bir noktaya götürdüğünü yazmıştır. Denktaş’a göre tarih, Mehmetçik’in kanları ile yeniden yazılacaktır.
Harekâtın Kıbrıs Türkleri üzerindeki etkisi de yer verilen konulardandır. Kıbrıs Türkleri müdahale ile birlikte artık başı dik yürümekte, gözlerinde sevinç, göğüslerinde gurur taşımaktadır. Herkes Denktaş’tan bir görev istemektedir. Anavatan’ın yavru vatana sırt dönmediğinin anlaşıldığı o günlerde ada Türklerinin psikolojileri şöyle anlatılmaktadır:
“Herkes bana da bir görev veriniz diye önümüzü kesiyordu… Ölsek de gam yemeyiz artık diyordu herkes. Geldiler ya! Her Türk’ün içinde Rum’un yıllarca sınırlardan çalıp dinlettiği ve bizimle alay ettiği “bekledim de gelmedin” şarkısının uyandırdığı öfke ve acı vardı. Gelmişlerdi işte! (Denktaş 2008: 461)”
Harekâtın bütün sıcaklığıyla devam ettiği o günlerde şehit haberleri de gelmeye başlamıştır. Denktaş, “aydınlığa çıkmak için ne güneşler sönecek” diyerek bu duruma üzüntüsünü bildirir. Bu havada Rumların propaganda maksatlı Türklerin adaya çıkamadan püskürtüldüğü yalanı da kulaktan kulağa yayılmaya başlamıştır. Bu dedikodu, Kıbrıs Türkü askerlerde bile birtakım soru işaretleri doğurmuştur. Denktaş duruma müdahale ederek olayın aslını Yeşilhat’ta çarpışan oğlunun aracılığıyla askerlere bildirir. Bu sıkıntılı günlerin ardından Kıbrıs Türklerinin zulüm altındaki günleri geride kalmışsa da siyasi ve diplomatik düğümlerle uğraşıldığı bir dönem başlamıştır. Denktaş’ın anıları, bu düğümler, problemlerin çözümlenmesi için atılan uzlaşmacı adımlar, uluslararası güçlerin Kıbrıs meselesine bakışı vb. konularla devam etmektedir.
Yorumlar