Şanlı tarihimizin her döneminde kahramanlıkları ile övünüp gurur duyduğumuz şahsiyetler her zaman var olmuştur. İsimlerini ve yaşantılarını az veya çok bildiğimiz bu tarihi şahsiyetlerden bazılarına çok fazla değer verip onlardan övgü ile bahsederken, bazılarına ise ne yazık ki gerekli değeri gösteremediğimiz için tarihin tozlu sayfalarında unutulmaya yüz tutmuşlardır. Tarihe olan vefa borcumuz gereği bunların unutulmaması da başta tarihçiler olmak üzere her yurttaşın bir görevidir. Bu şahsiyetlerden bir tanesi de hiç şüphesiz Hüseyin Avni Alparslan’dır.
1876 yılında Giresun ilinin Tirebolu ilçesinde bulunan Cintaşı Mahallesi’nde dünyaya gelen Hüseyin Avni, ilk ve ortaokulunu Tirebolu’da tamamlayarak 1893 yılında Trabzon İdadisinde eğitimine devam etmiştir. Buradan mezun olduktan sonra 1898 yılında Mekteb-i Harbiye’ye kayıt olarak askeri eğitim almaya başlamış ve eğitiminin ardından ilk görev yeri olarak Selanik’te bulunan 3.Ordu’ya bağlı 42.Redif Alayı’nın 4.Menlik Taburu 4.Bölüğü’ne atanmıştır. Görevi sırasında Bulgar eşkıyalara karşı yürüttüğü başarılı faaliyetler sonucunda ise kendisine Mecidi Nişanı verilmiştir.
29 Aralık 1903 tarihinde üsteğmen rütbesine terfi ederek görev yeri 3. Ordu’ya bağlı 120. Redif Alayı’nın 4. İpek Taburu 4. Bölük şeklinde değiştirilmiştir. Yaklaşık bir sene sonra Selanik Jandarma Zabitan Mektebi’ndeki eğitimlere dâhil olarak buradaki kursiyerliğini başarı ile tamamlamış ve buna bağlı olarak sınıf değiştirerek Selanik Jandarma Alayı’na bağlı olan Seferice Taburu’nun 5.Grenebe Bölüğü’ne atanmıştır. 30 Haziran 1907 tarihinde ise yüzbaşı rütbesine terfi ederek bahsi geçen bölüğe bu kez bölük komutanı olarak atanmıştır.
Yaklaşık beş yıl boyunca Jandarma sınıfı bünyesinde kendisine verilen görevleri üstün başarı anlayışı ile yerine getiren Hüseyin Avni, 1909 yılında emrinde bulunduğu Jandarma Alay Komutanı ile arasında yaşadığı anlaşmazlık sebebiyle Jandarma sınıfında istifa etmiştir. Jandarma sınıfından ayrıldıktan sonra ise 3.Ordu Nizamiye 22. Alay 2. Taburunda bir müddet misafir olarak kalmıştır. Buradaki misafirliği sırasında Bekir Bey adındaki bir subayla yaşadığı meseleden dolayı Manastır’da bulunan Kırmızı Kışla’da bir süre tutuklu kalmış ve Divan-ı Harp’teki yargılama sonucunda ise tutukluluğuna son verilmiştir.
Aynı yıl tarihimize ’31 Mart Vakası’ olarak geçecek olan ayaklanmayı bastırmak üzere Hareket Ordusu içesinde yer alarak Selanik’ten İstanbul’a gelmiştir. Nisan 1909’da ise tekrar Jandarma sınıfına geçerek Kasımpaşa Jandarma Bölük Komutanı olmuş, bir yıl sonra ise İzmit Jandarma Bölük Komutanlığı’na tayin edilmiştir. Buradaki iki yıllık komutanlık görevinin ardından ise Ocak 1912 yılında Harbiye Nezareti Harita Komisyonu Heyetine atanmıştır.
8 Ekim 1912 tarihinde başlayan Balkan Savaşı için içerisinde bulunduğu birlik ile beraber cepheye doğru yola çıkmış ve 12 Ekim günü cephedeki yerini almıştır. Savaş boyunca Çatalca mevkide 8. Alay ve 6. Alay’da bölük komutanlığı yaparak vatan topraklarını korumak için büyük çabalar sarf etmiştir. Nitekim Balkan Savaşı’nın bitimi ile beraber tekrar Harbiye Nezareti Harita Komisyonu Heyetindeki görevine geri dönmüştür.
1914 yılında Dünya Savaşı sebebiyle ilan edilen seferberlikten dolayı görev yeri değiştirilen Hüseyin Avni, 3. Ordu Menzil Müfettişliği İdare Mülhaklığına yani emir subaylığı yardımcılığına atanarak Erzurum’a gönderilmiştir. Ardından Tavasker Taburu Komutanı ve Ergenis Müfrezesi komutanı olarak bölgede Ruslara karşı, emrindeki birliği ile beraber başarılı faaliyetler yürütmüştür. Bölgedeki aşırı soğuklardan ötürü ayakları donan Hüseyin Avni, bir süre tedavi gördükten sonra görevinin başına tekrar geçmiştir. 11 Mart 1915 tarihinde Türk Yurdu Mecmuasına verdiği demeçte bu olaydan şu şekilde bahsetmiştir:
‘Bu yıl epeyce cenk ettim. Cenk ederken ayaklarımı dondurdum. İyileşmek üzere Erzurum’a geldim (…) Yine cenk etmek üzere kavga yerine gidiyorum.’ (1)
14 Eylül 1916’ binbaşı rütbesine terfi olan Hüseyin Avni, 14 Aralık’ta Hücüm Tabur Komutanı olarak görevlendirilmiştir. Avusturya-Macaristan Hükümeti tarafından başarılı faaliyetlerinden ötürü kendisine 3.Rütbeden Meziyeti Askeriye Nişanı verilmiştir. Ayrıca 2.Kafkas Kolordusu Komutanı Fevzi Paşa tarafından da kendisine kırmızı kurdelalı bir harp madalyası takdim edilmiştir. 30 Ağustos 1917 tarihine gelindiğinde ise Harşıt Cephesinde 110.Alay Komutanı vekili olarak görev yapmaya başlamıştır.
Kısa bir süre sonra Bolşevik İhtilali sebebiyle işgal ettikleri bölgeden çekilen Rusların yerini Ermeniler sahiplenmeye başlamıştı. Bu doğrultuda da Kafkas İleri Harekâtı başlatılmıştır. Bu kapsamda Hüseyin Avni’nin birliği 10 Şubat 1918 tarihinde Harşıt’ten Trabzon’a doğru ilerlemeye başlamıştır. 14 Şubat Eynesil, 15 Şubat Vakfıkebir, 17 Şubat Akçaabat ve 24 Şubat’ta da Trabzon düşmandan tamamen arındırılmıştır. 30 Mart 1918 tarihinde ise 123.Alayın başında Batum’a doğru ilerlemiştir. Bu harekât kapsamında Ardahan, Çıldır, Kars civarında askeri faaliyetlerini sürdüren Hüseyin Avni, aynı zamanda da askeri görevlerinin yanı sıra halkın düşmana karşı silahlı teşkilatlanmasında da önemli çalışmalar üstlenmiştir. Öte yandan bölge halkının milli bir şuur bilincinde olması adına da çeşitli yazılar kaleme almıştır. Burada gerçekleştirmiş olduğu başarılı faaliyetler sebebiyle kendisine Muharebe Gümüş Liyakat Madalyası verilmiş, ardından da 3.Tümenin 8.Alay Komutanlığına getirilmiştir.
Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle görevinden istifa eden Hüseyin Avni, Harita Heyetindeki görevine geri dönmüştür. Başkentteki siyasal ve toplumsal kargaşadan bunalmış ve böylesi bir durumda İstanbul’da bulunmaktansa Anadolu’ya geçmenin kendisi için daha faydalı olacağını düşünerek tayinini istemiştir. Bu doğrultuda 20 Eylül 1919 tarihinde Rize Askerlik Şubesi Başkanlığı’nda görevlendirilmiş, bir sene sonra ise Giresun Askerlik Şubesi’ne nakledilmiştir. Ayrıca bu görevi sırasında ise bir müddet Giresun Kaymakamlığına da vekâleten bakmıştır.
Dünya Savaşı neticesinde imzalanan ve oldukça ağır şartlar içeren Mondros ile beraber sınır boylarında ve iç güvenliği sağlama dışında ordunun tamamıyla terhis edilmiş olması ciddi bir güvenlik sorununu ortaya çıkmıştır. Bunu fırsata çevirmek isteyen azınlık gruplar hem kendilerinde buldukları güven hem de kendilerine yapılan dış desteklerle bölücü faaliyetlere başlamıştır. Bu faaliyetlerden en önemlisi de Karadeniz Bölgesi’ndeki Pontus Devleti kurma hayalinde olan Rumlardı. Yaşanılan bu huzursuz ortamın farkında olan ve Rumların bölge halkına yaşattığı zulüm ve işkencenin önüne geçebilmek için gerekli adımları atan Hüseyin Avni, bölgenin huzur ve güvenliğini sağlamak adına 1921 yılının başlarında ‘Alparslan Grubu’ olarak bilinen Giresun Nizamiye Alayı’nı kurmuş ve komutanlığını da bizzat kendisi üstlenmiştir.
Hüseyin Avni, Giresun ve çevresini milli bir şuur ile teşkilatlandırmak adına Giresun’un ileri gelenleri ile sürekli istişare halinde bulunmuş, beyanname hazırlanıp dağıtılması, protesto telgrafları yayınlanması ve mitingler düzenlenmesi gibi konularda bizzat görev almıştır. Öte yandan gazetelerde genellikle Alp Arslan ismi ile yazılar kaleme alarak bölge halkının bilinçlenmesinde önemli katkılarda bulunmuştur.
Hüseyin Avni, askeri yönünün yanı sıra kalemini de etkili kullanan bir insandı. Yaşadığı dönem itibariyle çöküş içerisinde olan Osmanlı’nın Türkçülük akımını benimseyen milliyetçi ve vatansever bir kişiliğe sahipti. Türk kültürünü korumak, tanıtmak ve Türklük meseleleri hakkında toplumu bilinçlendirmek için çeşitli gazete ve dergilerde makaleler yayınlamıştır. Öte yandan Türk dili, etnografyası ve kültürü üzerine yaptığı araştırmalarını Erzurum’da Albayrak Gazetesi’nde, İstanbul’da Türk Yurdu Mecmuasında, Giresun’da da Gedikkaya Gazetesi ve Yeni Giresun Gazetelerinde yayımlamıştır. Zira yazılarının yayımlandığı bu gazeteler, görev yaptığı bölgelerde faaliyet göstermesi bakımından dikkat çekidir. Çünkü buralarda hem askeri vazifelerini yerine getiren Hüseyin Avni, zamanının geri kalanını da bulunduğu bölgenin insanlarını fikir yönünden etkileyerek Türklük bilinci oluşturmak için yazılar yazmakla geçirmiştir. Ayrıca kitap halinde 1921 yılında yayımlanan tek çalışması olan 24 sayfalık ‘Trabzon İli Laz mı? Türk Mü?’ adlı eser, Karadeniz Bölgesi’ndeki Pontus ve Ermeni iddialarına cevap teşkil etmesi bakımından önemli bir eserdir.
Dönemin Giresun Belediye Başkanı ve Giresun Muhafaa-i Hukuk Cemiyeti Şube Başkanı olan Topal Osman, Ankara’da bulunduğu sırada görüşme imkânı bulduğu Fevzi Çakmak’a, ülkenin içerisinde bulunduğu durumundan hareketle Giresun’da gönüllü bir alay kurulması teklifinde bulunmuş ve bu teklif, başında muvazzaf bir komutanın bulunması şartı ile kabul edilmiştir. Dolayısıyla Giresun civarında bulunan ve başarıları ile tanınan Hüseyin Avni Alparslan bu alayın başına getirilerek, Şubat 1921 yılında Hüseyin Avni’nin kurduğu ve Alparslan Grubu olarak bilinen Giresun Nizamiye Alayı ile Topal Osman’ın bünyesinde bulunan kuvvetler düzenli bir hale getirilerek 42. ve 47. Piyade Alayları adını alarak resmen kurulmuş oldu. Böylelikle Dünya’da gönüllü olarak kurulmuş ilk ve tek alay bu vesile ile ortaya çıkmıştır.
42.Alayın komutanı olan Hüseyin Avni, Samsun’da bulunan 15.Tümen’e bağlı, toplamda da 3 taburdan oluşan bir birlikti. Yaklaşık iki bin kişiden oluşan bu birlik 16 Nisan 1921 tarihinde Ümit Vapuru ile Giresun’dan Samsun’a hareket etmiştir. Burada 15.Tümene ait cephanelikten silahlanan bu birlik, öncelikli olarak Samsun ve civarındaki Rum çetelerine karşı mücadeleler vermiştir. Bu mücadeleler sonucunda da çoğu Rum çetesi imha edilmiş ve buradan Sakarya’ya doğru harekete geçilmiştir. Dönemin şartları göz önünde bulundurulduğunda yaya olarak ilerlemek durumunda kalan bu alay, yol üzerindeki çeteleri imha ede ede 20 Ağustos günü Ankara’ya ulaşabilmişti. Sakarya Meydan Muharebesi’nin en şiddetli olarak yaşandığı Mangal Dağı ve Türbe Tepe’nin kaybedildiği sırada 42.Alayın da savaşa dâhil olmasıyla bölgede çatışmalar daha da şiddetlenmiştir.
Sakarya Meydan Muharebesi öncesinde askerlerine yaptığı bir konuşmada; “Beyler! Bu savaş öyle bir savaş olacak. Çünkü bu savaş fetih, yağma savaşı değil, vatan savaşı. Hiçbir hatayı affetmeye hakkımızın olmadığı bir savaş. Komutanlarımız izin vermedikçe öleceğiz, geri çekilmeyeceğiz. Askere örnek olacağız. Çocuklarımıza para pul, mal mülk değil, milleti için şehit ya da gazi olmuş namuslu bir askerin çocukları olmanın şerefini bırakacağız.” Diyerek bu savaşının öneminden bahsetmiştir.
28 Ağustos 1921 tarihinde 42.Alay Haymana yakınlarındaki Gökgöz mevkiinin güneyinde büyük mücadeleler vermiştir. Giresunlu gönüllülerden oluşan ve başta alayın komutanı Hüseyin Avni Alparslan olmak üzere alayın çoğu bu cephede şehit olmuştur.
4.Tümen Komutanı Yarbay Mehmet Sabri, bir üst komutana verdiği raporda; ‘Subay zayiatı çok fazladır. Hücum Taburunda yalnızca iki subay kaldı. 42.Alay komutanlığını bir yedek subay yürütüyor. 4.Tümen cephanesizdir.’ ifadeleri cephedeki durumu açık ve net bir şekilde ortaya koymaktadır. 42.Alayın komutanı Hüseyin Avni Alparslan’ın mezarı ise bu olaydan tam 95 yıl sonra -2016- Ankara’nın Haymana ilçesinde bağlı Katrancı Köyü’nde tespit edilmiş ve o alan şehitlik olarak düzenlenmiştir.
Makale Kaynakçası :
Türk Yurdu Mecmuası, Cilt:8, Sayı:319, Mart
Alpcan Sakal, ‘Hüseyin Avni Alparslan’, GİF Haber Dergisi, Yıl:6, Sayı:29, Gümüşhane, 2016.
Ayhan Yüksel–Okan Yeşilot, Giresun’da İz Bırakanlar, Giresun Valiliği, İstanbul, 2012.
Ayhan Yüksel, ‘Tirebolulu Hüseyin Avni Alparslan ve Risalesi’, Türk Dünyası Tarih Dergisi, Eylül 1995, Sayı:105, Türk Dünyası Araştırma Vakfı, İstanbul.
Fahri Şirin, Hüseyin Avni Alparslan, Şirin Yayıncılık, Giresun, 2010.
Faruk Sümer, Tirebolu Tarihi, Tirebolu Kültür ve Yardımlaşma Derneği, İstanbul, 1992.
İsmail Hacıfettahoğlu, Sakarya Şehidi Binbaşı Hüseyin Avni Bey, Atlas Yayınları, Ankara, 1999.
Veysel Usta, ‘Tirebolulu Hüseyin Avni Alparslan’, Kıyı Dergisi, Şubat 1994,Sayı:95.
Yorumlar