I
Giriş
1947-48 akademik yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümünde bir öğrenci iken,elime Sturtevant’ın A Hittite Glossary ve Supplement to A Hittite Glossary’sinin Münire B. Çelebi tarafından yapılan Türkçe tercümesi Eti Dili Sözlüğü (TDK yayını) geçti. O sıralarda R. Rahmeti Arat’tan Eski Türkçe dersleri almakta idim. Kitabı merakla incelerken, gözüme Sümerce GUD ‘öküz, sığır’ kelimesi çarptı. Bu kelime ile Eski Türkçe ud ‘öküz’arasındaki benzerliği dikkate değer buldum ve şöyle düşündüm:
“Eğer bu bir tesadüf değil de Sümer ve Türk dillerinin tarihi bir ilgisinden ileri geliyorsa, o takdirde Sümerce kelime başı g’lerinin Türkçede sıfıra tekabül etmesi gerekir (Bilindiği gibi Eski Türkçede kelime başında g yoktur) ve şayet bu doğru ise, bir Sümerce sözlüğün g harfinde Türkçe ile ilgili başka kelimelere tesadüf ihtimali, mantıken mümkün olmalıdır.”
Bunun üzerine, Sümerce hakkında ne buldumsa okumaya ve notlar almaya başladım. Hatta, Fransızcadan çevirerek bir de Sümerce – Türkçe sözlük hazırladım.Orada, düşüncemi destekleyen başka kelimeler de tespit ettim:
gi : ı, gig : ig, giş : iş, gur : or vh…
Böylece 1947’de ilk düzenli ses denklik kanununu (regular sound correspondence), yani Sın. • g : Tk .o’ı -sonradan bir kısmını elediğim 43 misale dayanarak çıkardım. O zaman, henüz, kullandığım metodun beni, bu konuda benden önce çalışanlardan tamamı ile farklı bir yola soktuğunun farkında değildim. 1962’de Amerika’da University of Washington’da (Seattle, Wash.) Prof. Nicholas N.Poppe idaresinde Türkoloji, Mongolistik, Altaistik ve Lengüistik alanlarında doktora yapmaya başladım. Bu dönemde, ilkin ikinci denklik kanunu Sm. • D : Tm. • y, 0’1, sonra S m . d / : Tk . d /, daha sonra Sm . on : Tk . oy, o kanunlarını arka arkaya keşfettim. 1969’da elimde otuza yakın düzenli ses denkliği yeter sayıda örnekleri ile birikmişti. O yıl PhD. unvanını kazandım. 1970’te University of Pennsylvania (Philadelphia)’ya geçtim ve Department of Oriental Studies’de Middle East Division’ın Turkic Studies Section’ını kurdum. 4 Şubat 1970’te, New York’a kadar uzanan sahadaki Princeton, Rutgers, Delaware, Columbia vb. üniversitelerinden üyelerinin çoğunluğu filoloji, antropoloji ve lengüistik profesörlerinden oluşan Philadelphia Oriental Cluh’da bu konuda ilk konferansımı verdim. (Bu konferanstaki yüz kadar dinleyiciden 8-10 kadarı çivi yazısı mütehassısı olmakla birlikte, benden başka Türkolog yoktu)
6 Nisan 1971 de, üyesi bulunduğum American Oriental Society, 181. kongresini Harvard University (Cambridge) de yaptı. Bu toplantı için 97 sahifelik bir nüsha hazırlayarak 25 kopye çektirdim. Bunları toplantıdan önce, aralarında Erica Reiner, Güterbock (ozaman Chicago’da idiler), Herbert Paper (Michigan), O. Pritsak (Harvard), Sinor Denis (Indiana) ve Türkiyeden Şinasi Tekin (Harvard), Fahir İz (Chicago), Halil İnalcık (Philadelphia)’ın da bulunduğu çivi yazısı mütehassısları, Türkolog ve tarihçilere dağıttım. (Bu defada,aynı saatte hem Türkoloji hem de çivi yazıları seksiyonları toplantıda olduğundan Türkologlar vardı, fakat Sümerolog yoktu.)
1973’te Ankara’da Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü’nde, daha önce yaptığım hazırlık temaslarından bahisle, o zamanki Başkan Ahmet Temir’den bir toplantı tertibini rica ettim. Toplantıya, benim isteğim üzerine Sümerolog olarak Emin Bilgiç (DTCF), Eski Batı Türkçesi hakkında en iyi bilgiye sahip olması dolayısı ile HasanEren (DTCF), Çincedeki Eski Türkçe ve daha eski alıntılar dolayısı ile, bu konuda en hazırlıklı Bahattin Ögel (DTCF), Moğolca ve Altay Dili Teorisi hakkındaki vukufu dolayısı ile Ahmet Temir (DTCF) ve Enstitü sekreteri katıldı. Böylece ilk defa olarak her iki dilin uzmanları bir arayageldi. 9 Nisan 1974’te son defa University of Pennsylvania’da üniversitenin Yakın, Orta ve Uzak Doğu dilleri uzmanları, ikisi Hind – Avrupa (George Cardona, Henry Hoenigswald), biri Mukayeseli Kızılderili Dilleri (John Faught), biri Sümerolog (Ake Sjöberg), biri Assyriolog (Earl Liechty) olan iki çivi yazıları uzmanı, toplam 22 kişilik bir grup konuyu enine boyuna münakaşa ettik. Bu toplantıların hiçbirinde bütüne, 200’den fazla karşılaştırma içinde (Pritsak tarafından ileri sürülen) sipad hariç hiçbir kelimeye itirazda bulunulmadı. Tebliğimin sonunda, Sinor metnin bir an önce yayımlanmasını istedi. Hepsinde, kullandığım metod beğenildi ve sonuncusunda impeccahle “kusuratfedilemez” olarak tavsif edildi. Son sözü söyleyen lengüistlerden ikisi (Cardona ve Faught) değerlendirmelerinde, davayı ispatlanmış kabul ettiklerini, birisi (Hoenigswald) timedepth ‘zamanderinliği’ meselesi dolayısı ile ‘ufak bir rezervasyonla’ ispat edilmiş saydığını açıkladılar. Bütün bu münakaşalarda en önemli noktaya parmak basan yalnız Hoenigswald olmuştu (ve ‘rezervasyon’unda haklı idi). Oda şudur:
Araştırmamda yer alan denklikler arasında, varlığının sebebini anlayamadığım ve makul bir cevap bulamadığım tek şey, aynı ses için, aynı çevre şartlarında (position), yeter sayıda misalle desteklenen paralel serilerdi. Bunu farkeden tek bilgin de Hoenigswald’dı. Bu sebeple, araştırmamı neşretmekte acele etmedim. 1978 sonunda, bilmem kaçıncı defa, aynı konuya bir gün tekrar döndüm ve meselenin aslının ne olduğunu iki saat içinde buldum:
Herhangi iki dil arasındaki karşılaştırma, her biri, bu dillerden birine ait iki ayrı kesitte (tabanda) yapılır. Benim karşılaştırmamda Türk dili yönünde Eski Türkçe, kesit veya taban olarak seçilmişti. Bunun karşılığı ise sadece Sümerce idi. Halbuki Sümercenin de tıpkı Türk dilinde olduğu gibi kendi derinliği vardır. Çünkü ilk metinler ile (kabul edilen sınır M. Ö. 3100), yok olduğu zamanki metinler (kabul edilen sınır M. Ö. 1800) arasında en az 1300 yıllık bir zaman dilimi bulunmaktadır. Bu süre içindeki bütün malzeme, Sümercenin kendisine ait gelişme ve dallanma – başka bir deyişle, devirler ve eş zamanlı şiveler – hesaba katılmaksızın bir ve aynı sözlüğün içine aktarılmıştır.Türk dili ise, son 1250 yılda, üç büyük devre geçirmiş ve birçok şivelere ayrılmış bulunuyor. Bu sebeple, eğer Sümerceninkine benzer bir Türk dili sözlüğümüz olsa idi, bu sözlükte, mesela bir d / karşı lığında d / , y / , z / , t / , r / gibi beş paralel değer ve bunları destekleyen kelime serilerimiz olurdu. Şu halde, Sümerce kelimelerde tespit ettiğim paralel ses değerleri ile, destekleyici malzeme serilerinin kaynağı, bu ‘zaman derinliği’dir. O zaman, Sümer dili uzmanlarının bu şivelere ait karakteristik vasıflara dair tespitlerde bulunup bulunmadığını araştırmak ve serileri Türk dili yönünden, bunlara göre açıklamak gerekir. Bu çalışmaları 1982’ye kadar tamamladım. Gördüğüm kadarı ile, Sümerologlar birçok şive adı bilmektedirler: Emeduh, Emesal, Emeku, Emegir. . . Fakat bunlardan yalnız Emesal ‘kadın dili’nin karakteristik özelliklerinden bir kısmı, mesela m : g, d : g tespit edilmiş olup, diğerlerininki -oraya ait olmadıkları halde – Emeku, yani asıl Sümerce malzemesi içinde sanki aynı zamana ve aynı şiveye aitmiş gibi, “başka hiçbir dilde rastlanmayan şaşırtıcı ses değişiklikleri” vb.na benzer ifadelerle yer almaktadır. Eğer malzeme kronolojiye uygun şekilde ve coğrafya dikkate alınarak indekslenmiş olsa idi, belki daha başlangıçta bu şivelerin her birinin karakteristik özelliklerini yakalamak kabil olurdu. Bununla birlikte, Sümer okullarındaki kil tabletlerin öğrenciler tarafından devamlı surette kopye edilmiş bulunması, şüphesiz, farklı şivelere ait malzemenin orijinallerinkine karışması, arkaik ve daha yeni şekillerin yan yana aynı tablette yer almasında rol oynamış olmalıdır. Belki de, bir çiviyazısı uzmanından (sanırım Barry Eichler’den) duyduğum. : Sümerce, daha eskiye gittikçe, daha netleşir’ ifadesinin sırrı budur.
Bu çalışmamda, yaklaşık olarak son kırk yılda tespit ettiğim 32 ses denkliğinin, bence karakteristik olan ve maksada yeter 16’sını sunuyorum. Bunlardan ilk yedisi kelime başı ünsüzlerine, beşi kök ünlüsünden sonraki ünsüzlere,kalan dördü kelime sonu ünsüz ve ünlülerine aittir. Bunlar, burada listelenmiş olup içlerinde birden fazla ses denkliği bulunan kelimelerin hemen hepsini açıklayacak durumdadır. Seçim sebeplerinden biride budur. Aksi halde, bütün denklikleri birden vermek mecburiyetinde kalacaktım. Birinci grubu teşkil eden 16 kanunu A başlığı altında topladım. B grubunda ise, fonetik ve semantik ilgileri açıkça görülebilen Sümerce ve Türkçe kelime çiftlerini listeledim. Karşılaştırmalar için iki ayrı indeks verdim. Arzu edenler, her kelimenin yanındaki harf ve rakamlara başvurarak belli bir kelimeye ait bütün değişmelerin diğer örneklerini de bulabilir ve malzemeyi kontrol edebilir. Kelimelerin manaları, kaynaktaki dil ne ise, o dilde geçtiği şekilde aynen verilmiştir. Bununla birlikte, tarifi Almanca olan 3-5 kelimede Almanca yerine İngilizce tercümesi görülecektir. Bunun sebebi, daha önceki çalışmamda, İngilizce kullanmak mecburiyetinde oluşumdur. Birkaçında, Almancasını vermeden, doğrudan doğruya İngilizce kullanmışım ve şimdi bu kitapları tekrar bulma imkanı bulunmadığından İngilizce tarifleri verdim.
Sonuç kısmında malzemenin münakaşası ve bunlara dayanarak ulaştığım hükümlere ait açıklamalar yer alacaktır.
KAYNAK:
Osman Nedim TUNA, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı – Belleten, Cilt 37, Sayı 1989, Sayfa 257-293
Yorumlar