0

Evet gerçekten ah ve vah! Kaybettik de diyebiliriz. Yani ne konuşabiliyoruz ne de anlaşabiliyoruz. Bir yan da Arapça bir yanda diğer diller ve özellikle İngilizce. Sağıma bakıyorum yabancı dil, soluma bakıyorum başka bir dil. Selam veriyoruz bambaşka bir dilde. Neden? İşte kendi dilinin, ülkenin değerini bilmezsen olacak bu diyorum. Adı da kültür emperyalizmi. Arap dili ve İngilizce dilimizde, konuşmamızda, tabelalarda… Bazen neredeyim diye düşünüyorum. Bu kadar mı vurdumduymaz, kişiliksiz olunur. Müslümanım diyor, Arap’ın dilinde selam veriyor. Sanki söylediğinin dinsel bir anlamı varmış gibi. Açıklamasını yapıyorum bazılarına. Anlamak ne kelime bir de saldıracak ateist misin diye. “İyi günler, günaydın, iyi akşamlar, kolay gelsin, rast gelsin, sağlıklı günler” diye bir dolu Türkçe söz var ve ne dediğim herkes tarafından anlaşılıyor ama, ya merhaba diyecek ki, neyse biraz ılımlı (Farca kökenli ve anlamı “benden sana zarar gelmez” imiş) ama “Selamünaleyküm” ü (Arapça: Huzur, selamet dilerim; Yahudice “Şalom Aleyhe” den kaynaklı) dini bir anlamı var zannederek kullanıyorlar. (Öyle öğretiliyor ancak incelerseniz ve sorgularsanız temelinin tüm dinler gibi uydurma olduğunu fark edebilirsiniz.) Sen doğruyu söylesen ne yazar; doğrunun peşinde değiliz ki…

Bir ara iki günlüğüne İstanbul’a gittim geçenlerde. Bağdat caddesinde, neredeyse tüm tabelalar İngilizce olmuş. Yuh artık dedim. Ne bu ya… İngilizler mi ele mi geçirdi İstanbul’u yoksa. Haberlere bakmadığımdan duymamış olabilirim diye düşündüm. Ve köydeki şaşkınlığım ise bambaşka: Burada da çocuğa “Bye bye” demeyi öğretiyorlar. Düzeltemedim de bir türlü. Yani sonunda ‘Bye Bye Türkçe”. Ne diyelim? Ülkesine, diline, kültürüne sahip çıkamayan bir yığın yaşıyormuş bu topraklarda demek ki. Yani ne halk ne toplum olabilmiş ne tarihini biliyor ne ülkesinin ne şehitlerinin değerini. Dolayısıyla Atatürk’ ü nasıl anlasın, değerini nasıl bilsin diyorum. Evet çok acı ama işte gerçek.

 

 

Hüseyin Mustafa Güvendağ
Yazar 1957 Ankara doğumludur. Mimar Kemal İlk ve Orta Okulu'ndan sonra 1974 yılında Ankara Atatürk Lisesi'nden mezun olmuştur. 1980 yılında da ODTÜ Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü'nü bitirmiştir. 2016 yılında da iş yaşamını bırakarak ’Yaşam bilinçtir’’ sav sözü ile kurduğu Sarpdere Atölye’nin bulunduğu Sarpdere köyüne yerleşti. Burada sürdürülebilir bir yaşam yanında ekolojik tarım ve sanatla (ağırlıkta ahşap yontular, ürünler) ilgileniyor, aynı zamanda da bilinçlenme üzerine sorgulamalarını yazıyor. Amacı, eğitim amaçlı bir sosyal proje olan Sarpdere Atölye’nin aktivitelerini önümüzdeki yıllarda özellikle gençlere ve kadınlara yönelik olarak yaygınlaştırmaktır. Yaklaşık 10 yıldır yaşadıklarından da yola çıkarak, bilinçlenme konusundaki sorgulamalarını yazıya dökmektedir. İlk kitabı olan Bilinç (D)evrimi, Us SU mahlası ile yayınlandı. Devamında yine bilinçlenme üzerine bir rehber kitap hazırlamaktadır.

Beş Asrın Doğal Afetleri, Felaketleri ve Önlemleri

Önceki yazı

Çanakkale Cephesine çeşitli vilayetlerden iaşe gönderilmesi

Sonraki yazı

Bu yazılar da ilginizi çekebilir

Yorumlar

Bir yorum yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla yazı Tarih