Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırlarda İskit dönemi son bulduktan sonra Sarmat dönemi başlamıştır. Sarmatlar M.Ö.7. yüzyılda Don Nehrinin doğusu ile Ural Dağlarının güneyinde görüldüler. Yüzyıllarca batı komşuları İskitler ile barış içinde yaşadılar. M.S. 2. yüzyılda Don ırmağından Karadeniz’in kuzeyindeki bozkır bölgesine doğru batı yönündeki büyük göçlerine başladılar ve Diodorus Siculus’un belirttiğine göre ülkenin çok büyük bir kısmını çöle çevirdiler. Bunlar aynı zamanda Kuzey Kafkasya’ya doğru güney yönünde de ilerlemişlerdir. Sarmatlar MÖ. 2.yüzyıldan MS. 2.yüzyıla kadar aşağı yukarı dört asır Karadeniz’in kuzeyinde egemenliklerini sürdürmüştür. Sarmatlar MÖ. 7.yy’da bir bozkır bölgesinde Don nehrinin doğusunda ve Ural Dağlarının güneyinde ortaya çıktılar. Sarmatların ortaya çıktığı coğrafya hakkında ilk bilgileri Herodotos vermektedir; “İskitlerin doğusunda Don nehrinin ötesinde Palus Maeotis’den (Azak Denizi) kuzeye doğru üç günlük mesafededir.” Sarmat toplulukları çok geniş bozkırlarda yayılmışlardır. Doğuda Aral gölüne kadar yayıldıkları bilinmektedir. Buranın batısında kalan coğrafya İtil çevresi ve bozkırları, Kuzey Kafkaslardan Kafkas dağlarına kadar uzanan coğrafya başlangıçta Sarmatia olarak anılmaya başlanmıştır. Sarmatların MÖ. 2.yüzyılın başlarından sonra büyük bir güç olarak ortaya çıkmalarıyla birlikte Sarmatia başlangıca göre çok daha geniş bir coğrafyaya verilen ad olmuştur. Sarmatia’nın kuzey sınırını Okyanus batı sınırını Vitül nehri, doğu sınırını ise İtil Nehri oluşturmuştur.
Yazılı kaynaklarda ilk kez Herodotos da Sauramatae adına rastlanılmaktadır. Sauromatae adı kaynaklarda Don nehrinin doğu tarafında yaşayan bir topluluk için kullanılmıştır. Hippokrates, Avrupa’da İskit budununun budunlardan bulunduğunu, farklı Azak olduğunu Denizi çevresinde belirttikten sonra oturduğunu Sauramatlar diğer olarak adlandırıldığını bildirmektedir. MÖ. 4.yy Grek yazarları Pseudu-Scylax ve Enidus’lu Eudoxus, Don’un yanında yaşayan İskitlerin “Syrmatae” denen komşuları olduğunu söylemektedir. MÖ. 2.yy’da Polybius’un eserinde ilk kez “Sarmatae” adına rastlanılmıştır. “Sauromatae”’in “Sarmata” nın değişik bir telaffuzu olduğu düşünülmektedir. Büyük Plinius Sauromatae’in Grek, diğerinin Latin telaffuzu olduğunu söylemektedir. Strabo (VII.3.17) Sarmatae ismini bir kabile yada insan topluluğu anlamında kullanmıştır. Zamanla “Sarmatae” adı oldukça geniş bir kullanım alanı bulmuştur. Sarmatae adı Sauromatae’ya göre daha geniş coğrafyaya yayılan insan topluluklarını içine almaktadır. Sauromatae adını taşıyan topluluklara doğudan yeni gelenlerin katılımıyla Sarmatae adını taşıyan topluluklar ortaya çıkmıştır. Daha geniş coğrafyanın adı Sarmatia olurken; bu coğrafyaya yayılmış topluluklar da Sarmatae adını taşımaya başlamıştır.
Sarmatların kökeni genellikle Amazonlar efsanesinin arkasındaki gerçekle ilişkilendirilmektedir. Herodotos Sarmatların İskit ve Amazonların arasındaki bir birleşmeden türeyen bir soy olduğunu söylemektedir.
Herodotos’un anlattığı Sauromatların doğuş efsanesi Sauramat ve İskitlerin akraba olduğunu gösteriyor. Herodotos’a göre Sauromatalar İskit dilinin bozulmuş bir biçimini konuşuyorlardı. Hippokrates Sauramatlardan bir İskit boyu olarak bahseder. Diodorus Siculus, Sauramatların İskitlerin Asya seferi sırasında fethettiği halklardan biri olduğunu ve İskitlerin bunları Tanais (Don) ırmağı boyunca yerleştirdiğini söyler. Burada Herodotos ve Hippokrates’in Sarmat kültürüyle ilgili verdiği bilgiler birbirini tamamlaması bakımından önemlidir. Özellikle Hippokrates’in onları gelenek ve görenekleri hakkında verdiği bilgiler önem taşımaktadır. Sauramatların atlı göçebe hayat tarzı, keçeyle kaplı evleri, at ve koyun beslemeleri, ata binip at üzerinde ok atıp, kargı savurmaları, kısrak sütü içmeleri bozkırlarda varlıklarını sürdüren atlı göçebelerle, özellikle çağdışı Hunlarla benzer özellikler taşıdıklarına bir işaret sayılabilir.
Antik kaynaklardan anlaşıldığına göre, Sarmat toplumunda kadınların özel bir konumu vardı. Kadınlar hem askeri harekatlara hem de toplum hayatına gayet aktif olarak katılıyorlardı. Kadınların statüsü o kadar alışılmadıktı ki Pseudo-Scylax Sarmat toplumunu kadınların yönettiğine inanmıştır. MÖ. 2.yüzyılda Sarmat topraklarının genişlemesiyle Sarmat genel adı altında görülen topluluklar ortaya çıkmıştır. En iyi bilinen Sarmat halkları Yağızlar, Roxolanlar, Krali Sarmatlar, Siraklar, Ugorlar, Alanlar, Aorslar’dır. Strabon Kuzey Kafkasya bozkırlarında doğu ve batı olmak üzere iki gruptan bahsetmektedir. Batı grubunu Karadeniz’in Kuzeybatısına yerleştirir. Bu topluluklar Yağızlar, Krali Sarmatlar, Ugorlar ve Roksolanlardır. Yağız, Ugor ve Krali Sarmatlar Dnieper ve Tuna Nehri arasına yerleştirilmektedir. Ugorlar kuzey bölgelerde yaşamaktaydılar. Ortada Krali Sarmatlar en güneyde ise Yağızlar bulunuyordu. Roxolanlar Dnieper ve Don Nehirleri arasında bu toplulukların doğusunda yaşamaktaydılar. Bu Sarmat topluluklarının yayılışı zamana göre farklılık göstermekteydi.
Roxolanlar ve Yağızlar Don’un batısında kurulan Sarmatların öncü kuvvetleri arasındaydılar. 32 M.Ö. 107’de Tasius’un önderlik ettiği Roxolanlar Pontus kralı Mithridates VI’nın ordusuyla karşı karşıya geldikleri dönemde bir çarpışmaya karıştılar. Strabon’a göre “Roxolan İskit karışımı 50 bin güçlü asker Mitridates’in 6 bin adamına karşı tutunamadı.” Bu yenilgiden sonra çoğu Sarmat Mitridates’in üzerine yürüdü ve Bospor krallığına sefer etti. Bu savaşlarda Roma’ya karşı da savaştılar. Strabon Sarmatların Tuna nehrini geçerek nehrin üzerindeki adalara ve bu nehrin güney kıyılarına yerleştiğini söylemektedir. Bu olay MÖ.2.yy’a tekabül etmektedir. Bu bilgi kıymetlidir çünkü Sarmatların Tuna’nın güney kıyıları boyunca batıya, çok daha uzaklara yayıldıkları hatta belki de Vidin dolaylarına ulaştıkları anlamına gelmektedir.
MÖ. 16 ’da Makedonya prokonsülü Yağızları Danube’nin ötesine yeniden atınca, Yağızlar Roma’yla kayıtlara geçen ilk temaslarını kurmuş oldular. Sonraki üç yüz yıl boyunca Sarmat akınları Roma’nın doğu sınırında düzenli bir varlık gösterdi. Ozan Ovidius, Karadeniz’in Tomis Limanında sürgündeyken M.S. 8-17 yılları boyunca pek çok akına şahit oldu. Sarmat atlılarını ve bunların kış boyunca donan Danube üzerinden karşıya geçtiğini tarif etmiştir. Yağızların çarpıcı bir resmini vermiştir; “Onlar derilerle ve pantolonlarıyla soğuğu etkisiz tuttular, bütün vücuttan sadece yüz açıkta kalmıştı. Saçlarından sarkan buz saçakları çıngırdıyordu, buzla kaplanmış dudakları parıl parıl parlıyordu.”
Yağızlar M.S. 1.yüzyılın ortalarına kadar Danube ve Tizsa ırmakları arasındaki Macar ovasına varmışlardı. Yağızların Macaristan’a yerleşmeleri Romalıların kendilerinin en tehlikeli düşmanlarının önüne bir dizi tampon topraklar koyma yolundaki dış siyasetiyle bağlanmıştır. Yağızların gelişine Daklar’a karşı bir savunma oluşturmak amacıyla izin verilmiş hatta bu hareket desteklenmiştir.
Bu döneme kadar Roxolanlar Plinius’un bildirdiğine göre aşağı Danube’nin kuzeyinde yaşıyordu. MS.62’den itibaren Roma Moesia’sı üzerine düzenli seferler gerçekleştirdiler. Bu seferlerden en büyüğü MS. 69 kışında 9 bin kişinin katılımıyla gerçekleşen ve M.S. 85-86’da ki seferler idi. Suetonius’un bildirdiğine göre bu akınlardan birinde bir Roma lejyonunu bozguna uğrattılar. Roma’nın Dak savaşları boyunca (M.S. 85- 88 ve 101-105) Roxolanlar Dak tarafında yer aldılar. Sarmat toplulukları arasında Krali Sarmatlar özel bir yer tutmaktadır. Sarmat topluluklarının yerleşim biçimlerine bakıldığında Krali Sarmatların merkezde yer aldığı görülür. Göçebe toplulukların kabile birliğinde iki ana tip görülmektedir; birincisinde kabileler yan yana yer alır, aralarında sıkı bağlar yoktur ve en çok işbirliğini tehlike anlarında yaparlar. İkincisinde bütün kabileler, bir kabilenin liderliği altında ve daha yakın işbirliği içerisindedirler. Genellikle güçlü bir merkezi güç ve sıkı bir askeri organizasyon bu göçebe kabile birliklerine geniş imparatorlukların kurulmasını mümkün kılan etkili bir güç sağlar.
Herodotos tarafından “Krali” sözcüğü İskitlerin egemen unsuru için kullanılmıştır. Aynı durum Sarmatlar için de söz konusudur. Yani Krali Sarmatlar diğer topluluklar arasında hükümran konumundaydı. Batı Sarmatları dikkate alındığında, göçebe kabile birleşmelerinde ki “Krali” toplulukların ortaya çıkmasının en büyük önemi, çok güçlü merkezi imparatorlukların ortaya çıkmasıyla iç içedir. Bu yüzden Tuna ile Don nehri arasındaki Sarmat topluluklarının, aralarında çok zayıf bağlar bulunan veya birbirinden tamamen bağımsız, yan yana yaşayan sıradan göçebeler olmadıkları anlaşıldığı gibi, iktidarları esnasında Karadeniz’in kuzeyinin önemli bölümünü ellerinde tutacak kadar güçlü bir merkezi liderlik altında kuvvetli kabilesel birleşmelere sahip oldukları varsayımına ulaşmak çok kolaydır.
Doğu Sarmat topluluklarından biri Siraklardır. Sirak adı Grek kaynaklarında “Sirakoi”, Latince kaynaklarda “Siraces” yada “Siraci” olarak geçmektedir. Sirak adı Darius zamanına kadar gitmektedir. Darius Sakalar üzerine hareketinde (MÖ. 518) askerlerine Saka askeri kıyafeti giydirerek hile ile başarılı olmuş ve Saka birlikleri çöllere çekilmişlerdir. Sirak isminde bir çoban Darius’un ordusuna kasten yanlış yol göstererek onu ve askerlerini kasten çöl ortasına sokup, memleketini kurtarabilmiştir. Buradan Sirak’ın Darius ile çağdaş olduğu sonucunu çıkartmak mümkündür. Burada Sirak tarihi şahsiyet gibi verilmiştir, bu ad miladi yıllarda kavim adı olarak kullanılmıştır.
MÖ. 5.yy’da Siraklar Kazakistan’dan Karadeniz bölgesine göç ettiler ve MÖ. Geç 4. yüzyılda giderek Kuban bölgesinin lideri olarak Kafkas Dağları ve Don arasındaki toprakları işgal ettiler. Siraklar, Karadeniz kıyısındaki Grek yerleşkeleriyle temas eden ilk Sarmat grubuydu. MÖ. 310-309’da Sirak kralı Aripharnes Kuban ırmağının bir ayağı olan Thates de bir meydan savaşında 20 bin atlı ve 22 bin yaya askeri ile yer aldı. Bu savaş Bospor krallığında bir taht kavgası sonucu çıkmıştı. Augustus döneminden itibaren Siraklar önemli bir rol oynamışlardır. M.S. 1.yüzyıldan itibaren Bospor krallığının nüfusundaki Sarmat unsuru giderek atmıştır. Bospor krallığının Sarmatlaşması özellikle askeri sistemde açık bir şekilde görülmektedir.
Sirakların bir kısmı göçebe çoban bir kısmı ise çadırlarda oturan tarımcılar idi. Siraklar Strabo’da daima Aorslar ile birlikte anılmaktadır. Aorslar (Grekçe “Aorsoi”) kuzeyde açık ovalarda Sirakların doğusunda yer almıştır ve Sarmat topluluklarının en güçlülerinden biridir. Strabon Aorsları ikiye ayırmıştır. Biri Karadeniz’e daha yakın yaşıyordu ve 200.000 atlıdan olaşan bir ordu meydana getirebilmişti. Diğeri ise “Caspia kıyısının (Hazar) çoğunluğuna hükmeden ve hala daha güçlü olan “Yukarı Aorslar” idi. Aorsların topraklarının doğuda Aral denizine kadar uzandığı yönünde bir görüş vardır.
MS. 49’daki Bospor savaşı boyunca Aorslar Roma tarafında yer aldılar. Siraklar ise bunların düşmanı Mitridates’e yardım ettiler. Bu savaşta Romalılar Sirakların tahkimat kurduğu Uspe üssünü kuşatma altında tuttular. Fakat bunun ince dallardan örülmüş ve çamurdan surları Takidus’a göre çok zayıftı: “Kuşatma bir gün içinde başlayıp bitmişti. Uspe fırtınayla hemen yıkıldı ve halkı öldürüldü.” M.S. 193’deki başka bir Bospor savaşına kadar Siraklarla ilgili çok az kayıt vardır. Bu savaştan sonra ise onlarla ilgili bütün izler kaybolmuştur.
Bu arada Aorsları yeni bir güçlü Sarmat topluluğu yani Alanlar fethetmiştir. Aorsların bazıları daha batıya, bir süre yarı bağımsız olarak varlık gösterdikleri Kırım’ın kuzeyine itildiler. Alanlar Orta Asya bozkırlarında ortaya çıkmıştır. Ptolemaios bu iki topluluğun bir tür birleşme gerçekleştirdiğini ileri sürerek “Alanors”lardan bahsetmektedir.
Alanlar (Grekçe Alonai, Latince Alani), MS. 1.yüzyılın ortalarında Roma’nın Yağızlar ve Roxolanlarla ilk temasında kısa bir süre sonra Orta Asya’dan gelen yeni bir göç dalgası ile Caspian Denizi (Hazar) ve Kafkas dağlarının kuzeyindeki topraklara itilmişti. Ammianus, Alanlara önceden Massagetler dendiğini söylemektedir. Dio Cassius ise daha kesindir : Alanlar Massegetler’di. Ammianus Marcellinus Alanların ismini bir sıradağdan
aldığını ifade etmektedir.
Josephus’un bildirdiğine göre ilk büyük Alan akını MS. 73’de Parthia’ya gerçekleşti. Alanlar Caspia Denizinin doğusundan, Hyrcania ve Media yolundan Armenia’ya ilerleyerek Parthia’ya girdiler. Bu güzergah pek Alanın hala Caspia Denizinin kuzeydoğusunda yaşadığını göstermektedir. M.S. 135’de Alanlar başka bir büyük akını Asya Minor’a yaptılar. Bu sefer Kafkasya yolunu kullandılar ve tekrar Media ve Armenia’yı yakıp yıktılar. Bunlar Roma Kapadokya valisi Arrianos tarafından geri döndürüldüler. Arrianos’un kısa denemesi “Ektaksis Kata Alanon (Alanlara Karşı Savaş Düzeni)” Alanları yenmek için başvurulan taktikleri açıklamaktadır. Arrianos’un çok daha büyük bir çalışması Alanika (Alan Tarihi) ne yazık ki kayıptır. M.S. 2. yy’a kadar Alanlar, Aşağı Volga ve Kuban’da Sirakların ve Aorsların ilk topraklarına yerleşmişti. Alanlar güçlerini daha da arttırarak batıya doğru yayılmaya devam etmişlerdir. Alan nüfusu Sarmat dünyasının çoğunu kapsayarak homojen bir kültür oluşturmuştur. Gotların M.S. 215-50’de Karadeniz steplerine gelişi buradaki Alan hakimiyetini kırmıştır. Bu dönemde Hunların Alanlar üzerindeki etkisi fark edilir seviyeye gelmiştir. M.S. 2.yüzyıldan beri Alanlar Hunlarla temaslarını devam ettirdiler. Ammianus Alanların Hunlara benzediğini fakat hayat tarzlarının ve alışkanlıklarının Hunlar kadar vahşi olmadığını yazmaktadır. Jordanes Alanları Hunlarla kıyas etmektedir; “Alanlar savaşta Hunlara eşittir fakat medeniyet, gelenek ve görünüş bakımından onlardan farklıdır.” Strabo Ugorları Sarmat toplulukları arasında göstermiş ve Tuna ile Dnieper arasına yerleştirmiştir. Ancak Ugorların diğer Sarmat topluluklarıyla kaynaşmadığı ve tarihi bir rollerinin olmadığı söylenebilir.
Kaynak:
Rukiye Öztürk, Grek ve Latin Kaynaklarına Göre İskit, Sarmat ve Avrupa Hunlarında Askeri Kültür, T.C. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Eskiçağ Tarihi Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi (M.Ö.V.YY –M.S.VI. YY ), s. 8-15
Yorumlar