0

Bu kararın istinâd ettiği en kuvvetli muhakeme ve mantık şu idi:

Esas, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak istiklâl-i tâmma malikiyetle temîn olunabilir. Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun istiklâlden mahrum bir millet, beşeriyet-i mütemeddine muvacehesinde uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye kesb-i liyakat edemez.

Ecnebi bir devletin himaye ve sahâbetini kabul etmek insanlık evsâfından mahrumiyeti, acz ü meskeneti itiraftan başka bir şey değildir. Fi’l-hakika bu derekeye düşmemiş olanların isteyerek başlarına bir ecnebi efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez.

Halbuki Türk’ün haysiyet ve izzet-i nefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa mahvolsun evlâdır!

Binâenaleyh, ya istiklâl ya ölüm!

İşte halâs-ı hakikî isteyenlerin parolası bu olacaktı.

Bir an için bu kararın tatbikatında adem-i muvaffakiyete dûçâr olunacağını farz edelim! Ne olacaktı? Esaret!

Peki efendim. Diğer kararlara mutavaat hâlinde netice bunun aynı değil miydi?

Şu fark ile ki istiklâli için ölümü göze alan millet, insanlık haysiyet ve şerefinin icabı olan bütün fedakârlığı yapmakla müteselli olur ve bi’t-tabi esaret zincirini kendi eliyle boynuna geçiren miskin, haysiyetsiz bir millete nazaran yâr u ağyâr nazarındaki mevkii farklı olur.

Sonra Osmanlı hanedan ve saltanatının idâmesine çalışmak, elbette Türk milletine karşı en büyük fenalığı işlemekti. Çünkü millet her türlü fedakârlığı sarf ederek istiklâlini temîn etse de, saltanat devam ettiği takdirde, bu istiklâle müemmen nazarıyla bakılamazdı. Artık vatanla, milletle hiçbir alâka-i vicdaniye ve fikriyesi kalmamış bir sürü mecânînin, devlet ve millet istiklâl ve haysiyetinin muhafızı mevkiinde bulundurulması nasıl tecvîz olunabilirdi?

Hilâfet vaziyetine gelince, ilim ve fennin nurlara müstağrak kıldığı hakikî medeniyet âleminde gülünç telâkki edilmekten başka bir mevzuu kalmış mıydı?

Görülüyor ki verdiğimiz kararın tatbikatını temîn için henüz milletin ünsiyet etmediği meselelere temas etmek lâzım geliyordu. Umûmca mevzu-i bahis olmasında azîm mahzurlar tasavvur olunan hususların mevzu-i bahis olmasında zaruret-i mutlaka bulunuyordu.

Osmanlı hükümetine, Osmanlı pâdişâhına ve Müslimîn’in hâlifesine isyan etmek ve bütün milleti ve orduyu isyan ettirmek lâzım geliyordu.

Mustafa Kemal Atatürk

Benim kararım

Önceki yazı

Tatbikatı safhalara ayırmak ve kademe kademe yürüyerek hedefe varmak

Sonraki yazı

Bu yazılar da ilginizi çekebilir

Yorumlar

Yorumlar kapatılmıştır.