19 mayıs 1919,
“İşte Benim Doğum Tarihim”K.Atatürk
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurcusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919 günü Samsun’a çıkışı Türk İstiklal Harbi’nin başlaması ve kendisinin de doğum günü kabul ettiği günüdür. Atatürk’ün Samsuna gidiş nedeni ve kişi sayısı hakkında devamlı araştırma konusu olmuştur. Ancak biz bu konuya girmeden asıl konumuz olan “Atatürk’ü Samsun iskelesinde karşılayan tek kadın Sakine Hanımı” anlatacağız.
Giriş: 16 Mayıs 1919 Cumartesi günü, İstanbul’dan Samsun’a hareket eden kaptan İsmail Hakkı (Durusu) idaresindeki Bandırma Vapuru [1], Dokuzuncu Ordu Kıta’ları Müfettişliğine atanan Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) ile maiyetini Samsun’a götürüyordu. Atatürk, Samsun ve çevresinde asayişi düzenlemekle görevli idi. Heyet iki gün sonra 18 Mayıs 1919’da Sinop’a geldiler. Atatürk, iskeleye çıkarak, karadan Samsun’a yol olup olmadığını sordu, olmadığını öğrenince de tekrar vapura binerek Samsun’a hareket etti. 19 Mayıs 1919 Salı günü sabahı saat 6 ‘da Samsun limanındaydı. Savaşlardan yenik çıkmış bölünmüş, umutsuz yorgun, çileli bir milleti, yeniden diriltmek, ayağa kaldırmak üzere, Atatürk’ün Samsun’a ve Anadolu’ya ilk ayak basışı o gün, o saatti. Samsun’a Müfettişlik Karargâhının 18 subay ile birlikte çıkıyorlardı. Bu subaylar, o günkü rütbeleri ile şunlardı :
1- Üçüncü Kolordu Komutanı Kur. Alb. Refet (Bele) 2- Müfettişlik Kur. Bşk. Alb. Kazım (Dirik) 3- Müfettişlik Sağlık D. Başkanı. Dr. Alb. İbrahim Tali (Öngören) 4- Kurmay Bşk. yardımcısı Yarbay Arif (Ayıcı) 5- Müfettişlik Karargahı İstihbarat Müdürü Binbaşı Hüsrev (Gerede) 6- Topçu Binbaşı Kemal (Doğan) 7- Dr. Binbaşı Refik (Saydam) 8- Başyaver Yzb. Cevat Abbas (Gürer) 9- Yzb. Mümtaz (Tunay) 10- Yzb. İsmail Hakki (Ede) 11- Yzb. Ali Şevket (Öndersav) 12- Yzb. Mustafa Vasfi (Süsoy) 13- Üsteğmen Hayati 14- Üsteğmen Arif Hikmet (Gerçekçi) 15- Üsteğmen Abdullah 16- Teğmen Muzaffer (Kılıç) 17- Şifre Kâtibi Faik (Aybars) 18- Şifre Kâtibi yardımcısı (Atasev) [2]
Atatürk, doğruca kendisi ve arkadaşları için hazırlanan Mıntıka Palas’a yerleşti. Burası iki katli taş bir yapıydı. Atatürk’ün Samsun’a geleceği, İstanbul’dan telgrafla mutasarrıfa duyurulunca bu bina hazırlanmıştı. Atatürk o gün ve ertesi günler hep bu otelde kaldı, çalışmalarını burada sürdürdü. Samsun’a geldiğinin ilk günü emrindeki valilikler ve kolordu komutanlarından bölgenin asayiş durumunu sordu, ertesi günü Sadrazam Damad Ferid’e “İzmir`in işgalini milletin asla kabul etmeyeceğini…” telle bildirirken Erzurum’daki 15. Kolordu Komutanı Kazım (Karabekir) Paşa ile de bağlantı kurdu. Samsun’a gelişinin dördüncü ve beşinci günleri, İstanbul Hükümetinin ve hele itilaf Devletlerinin kuşku duyacağı davranışları ile dikkatleri üzerinde toplamış bulunuyordu. 25 Mayıs 1919’da da “…bazı şikâyetleri yerinde tetkik ve tedbir almak üzere Karargâhı Havza’ya nakleddiği ” gerekçesiyle Havza’ya geldi. [3]
Samsun’da karşılama: Fırtınalı bir Pazartesi günü Samsun sahiline demir atan ve bilinen adıyla Bandırma Gemisi’ndeki Mustafa Kemal ve arkadaşlarını ilk olarak Havuzlu İsmail‘in kullandığı sandalla Kurmay Binbaşı Mahmut Ekrem Bey karşılar. Güvertede bulunan Mustafa Kemal’in yanına giden Mahmut Ekrem Bey selam verir ve “Hoş geldiniz Paşam” diyerek Mustafa Kemal’i Samsun’da ilk karşılayan kişi olur. Kurtuluş Mücadelesi’ni başlatacak olan Mustafa Kemal’i karaya ise Karakaş Mustafa lakaplı kayıkçı çıkarır. Uzun yıllar Mustafa Kemal’i karaya Havuzlu İsmail’in mi, yoksa Karakaş Mustafa’nın mı çıkardığı tartışılsa da daha sonra resmi olarak Karakaş Mustafa’nın çıkardığı kabul edilerek Karakaş’a ölümünde resmi tören yapılır. Bugün, Asri Mezarlık’ta yatan Havuzlu İsmail‘in (Yurtsever) de Mustafa Karakaş’ın da mezar taşlarında Atatürk’ü Samsun’da karaya çıkaran kişi oldukları yazısı yer alıyor. Paşa’yı karşılayan Samsunluların arasında ise tek bir kadın vardır. Sakine hanım. Birazdan yazacağız.
19 Mayıs’tan günümüze ayakta kalan tek iskele(Reji İskelesi): Mustafa Kemal ve arkadaşları Samsun’a ilk adımlarını Reji İskelesi‘nden atarlar. Birinci Dünya Savaşı’nda Ruslar tarafından kentin bütün iskeleleri bombalanmış, ancak bir tek Fransızlara ait Reji İskelesi sağlam kalmıştır. Fransızlar o dönemde Samsun’da Kurulu bir fabrikada (Reji) sigara üretmektedirler. İskele’nin adı bu nedenle Tütün İskelesi olarak da geçmektedir. Mustafa Kemal ve arkadaşlarını Samsun’da küçük bir grup karşılar. Karşılamada Samsun Mutasarrıfı İbrahim Ethem bey bulunmamaktadır. Mutasarrıf rahatsız olduğunu belirterek yerine muhasebe müdürü Osman Bey’den heyeti karşılamasını ve ağırlama işleriyle ilgilenmesini istemiştir. [4]
Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışına ait canlandırma dışında fotoğrafının ise bulunmadığı belirtiliyor. Ancak emekli pilot binbaşı Sayın Celal Uzar [5] bana 19 Mayıs 1919’da çekilen, bu konuda İstanbul’da yaşayan bir ailede bazı fotoğraflar olduğunu, ailenin bu fotoğrafları Samsun Belediyesine gönderdiklerini, ancak bu fotoğrafların kayıp olduğunu söyledi. Belki bir gün bir yerden çıkar.
Grubun Konaklaması: Mustafa Kemal ve arkadaşları kalabalık oldukları için tek otele yerleştirilemezler. Atatürk ve bir grup maiyetiyle birlikte Jean İonnis Mantika’ya ait olan “Mantika Palas”a yerleştirilirler. Diğerleri ise bugünkü Samsun Ticaret ve Sanayi Odası’nın yerinde bulunan o zamanki Karadeniz Oteli’nde kalırlar. Mantika Palas, uzun yıllar “Mıntıka Palas” olarak adlandırılmış ve günümüzde “Gazi Müzesi” olarak kullanılıyor. Atatürk’ün Samsun’a gelişi İngilizler tarafından tedirginlik yaratırken, halk tarafından henüz önemi anlaşılamamıştır. Beş yıl sonra (20 Eylül 1924) büyük coşkuyla karşılanacak olan Mustafa Kemal’in Samsun’a ilk gelişi ise o günkü gazetelerde yeterince yer bulmaz. 25 Mayıs’ta Havza’ya giden Mustafa Kemal, bazı kaynaklara göre Mantika Palas’ta kısa süre konaklamış, Samsun’dan ayrıldıktan sonra ‘eski Ankara yolu’ olarak bilinen güzergâh üzerindeki Avdan Köyü’nde karargâh kurup bir süre de burada kaldıktan sonra Havza’ya geçtiği belirtiliyor. [6]
Şimdi asıl konumuza dönelim. 29 Haziran 2008 günü Torbalı parkında Sayın Orhan Baturay ile bir çok yaşlı kimse ile sohbet ediyorduk. Amacım Torbalı ilçesi ile ilgili bu tür sohbetlerden bir araştırma konusu çıkar düşüncesindeydim. Çıktı da. Orhan bey bir ara sohbet sırasında annesi Sakine Hanımın kendilerine hayatı boyunca “Ben Mustafa Kemal Paşa’yı Samsun’da 19 Mayıs 1919 günü iskelede karşılayan tek kadındım “ diye gurur duyduğunu anlatınca bu konuyu araştırayım dedim. Sakine Hanım Orhan beyin dediğine göre Erzurum İspir ilçesi Baksır-Kındız köyü doğumlu. Babası Hasan Reis. Samsun’da eşraftan Ömerzadelerin yanında takada çalışıyor. Romanya’-Köstence’den Samsun’a petrol taşıyorlarmış. Yani her ne kadar Hasan Reis Erzurum’lu ise de gurbetçi. Sakine hanım 1896 doğumlu. Nüfus kağıdına göre Samsun doğumlu. Ancak o kayıtta bir tutarsızlık var. [7] Her ne kadar oğlu Erzurum doğumlu dese de nüfus kaydına göre Samsun doğumlu. Sakine hanımın annesi Münire Hanım. Babası Hasan bey. Sakine hanım 1911 veya 1912 de Muhsin beyle ile evlenmiş. Bu evlilikten 1913 yılında Lütfü adında bir oğlu olmuş. [8] Ancak çocuğun ayakları içe doğru 90 derece dönük.. Yani sakat. Bu arada kocası Muhsin bey Yemen harbinde askerde kalmış.Sakine hanımın yaşadığı köyde bulunan Türkler Ermenilerin katliamına uğramış. Sakine hanım tek sakat çocukla kadın başına kışın 2,5 ay süren bir yolculuktan sonra Samsun’a, babasına sığınmış. Orhan bey annesinin İspir’den Samsun’a süren yolculuk sırasında geçtikleri köylerdeki Ermeni mezalimini anlatırken özellikle kazığa oturtulmuş Müslümanları anlatırken ağladığını belirtti. Samsun’a varınca önce oğlunun düzgün yürüyebilmesi için Samsun’un önde gelen eşraflarından Ömerzadeler aracılığı ile devlet hastanesine yatırır. Hastanede ortopedist Amerikalı doktorlar çalışmaktadır. Amerikalı doktorlar oğluna tedavi ederken Sakine hanım diğer hastalarla da yakından ilgilenir. Yani bir bakıma gönüllü hastabakıcıdır. Bu durum Amerikalı doktorların dikkatini çeker. Oğlu Lütfü ameliyatla tedavi olur. Ama Sakine hanım hastaneye hastabakıcı olarak işe alınır. Bu arada Amerikalı doktorlardan İngilizce ve Latin alfabesini öğrenir. Sakine Hanım girişken, aktif ve zeki biridir. Hele hele konumu hastabakıcı da olsa şehirde ne olup bittiğini saati saatine öğrenmektedir. Şehre Mustafa Kemal’in geleceği öğrenince eşraftaki kişilerle beraber tek kadın olarak iskelede karşılar. Sakine Hanım tüm hayatı boyunca bu anı tanıklık eden tek kadın olmanın gururunu çocuklarına hep anlatır. Sırf çocuklarına değil etraftaki kişiler de. Ben bu araştırma sırasında yakında bulunmuş kişilerden aynı yönde bilgiyi teyit ettim. Örneğin Torbalı’da yaşayan eski ev sahibi ve komşunun oğlu Sayın Hasan Varlık beye konuyu açtığımda o da bana aynı bilgiyi kendisinden duyduğunu söyledi. Yine komşularının oğlu olan bugün Torbalı’da yaşayan 76 yaşındaki Sayın Çetin Çorapçıoğlu’da aynı yönde bilgi verdi Her ne kadar bu küçük ayrıntı o gün için önemsiz olsa dahi bugün için bilinmesi açısından bence önemli.. Bu da bana nasip oldu. Bu bilginin yazılı olarak teyit etme şansı şuan için ne yazık ki yok. Ama ileride ortaya çıkabilecek bir belge veya anı defteri veya günlük veya bir fotoğraf bu bilginin güçlenmesini sağlayacaktır. Sakina hanım İstiklal Harbi boyunca Samsun’lu kadınları örgütler. Ömerzadeler’de kendini destekler. Onlardan yün toplatır. Bunlar kadınlar tarafından kirmanlarda eğrilir., Cephedeki askere sıcak tutması için çamaşır olarak dokunur ve denkler halinde cepheye gönderilir. Denizli’nin Çal ilçesinin Süller köyünden olan Abdullah bey rüştüye (ortaokul) mezunudur. Askere sıhhiye eri olarak alınır. 11 yıl doğu cephesinde görev yapar. Sahra hastanesinde sıhhiye çavuşu olur. Bu günün deyimi ile o günün adeta doktoru. Seferberlik (Mondros Mütarekesi )sonrası terhis olur. Memleketine gemi ile dönmek için Samsun’a varır. Hastaneye hastabakıcı arandığına dair ilânı görünce imtihana alınır ve işe başlar. Bir süre sonra Sakine hanımla tanışırlar ve evlenirler. Ancak Samsun’un havası Abdullah beyin sağlığını bozar. Doktorlar rutubetli havanın olmadığı yerde yaşaması gerektiğini bildiri. Abdullah bey Samsun’a gelişinden üç-dört yıl sonra ailesi ile birlikte memleketine dönmek zorunda kalır. Çal’da halı ticaretine atılır. Ticaret Abdullah bey başarılı olamaz. İflas eder. Devletten tekrar sıhhiye memuru olarak atama ister. Bu dönemde devlet toplum sağlığı konusunda sıtmaya savaş açmıştır. Bakanlıkça sıtma savaş memuru olarak 1929 yılında Torbalı’ya atanır. Sıtma o dönemde en korkulu hastalıktır. At sırtında yıllarca Torbalı ve Menderes köylerinde sıtma ile mücadele eder. Evden atla bir çıktımı ancak 20 gün sonra
evine dönmekte, aldığı kan örneklerini İzmir’e göndermekte ve kinin tedavisini bizzat yürütmektedir. Köylerde âdeta sıtma doktoru olur. Sakine hanım ile evliliğinden 2 çocuğu olur. 1930 doğumlu Orhan ve 1931 doğumlu Mehmet. Abdullah bey soyadını Atatürk döneminin ünlü denizaltısı Baturay olarak alır. Çünkü bu denizaltılara isimleri bizzat Atatürk tarafından verilmiştir (Saldıray – Baturay – Yıldıray). Ancak ailenin esas nüfus kaydında ilk kayıt “Poturay” iken sonraki kayıtlar “Baturay” olarak düzeltilmiştir. [9] Sakine hanım okumaya çok düşkündür, özellikle de tarih araştırma kitaplarına. Abdullah bey sıtma ile savaşta adeta sağlını feda eder, Gözleri göremez ve 1954 yılında malûlen emekli olur. 1973 yılında vefat eder. Sakine hanım mahallenin sağlıkçısıdır. Kendisi de 1974 yılında vefat eder. İlk oğlu Lütfü Şahiner yatılı olarak endüstri meslek lisesini okur. Ardından II. Dünya Savaşı sırasında devlet tarafından İsveçre’ye üniversiteye eğitime gönderilir. Makine Mühendisi olur. İzmit Seka da çalışır. Diğer oğlu Orhan bey sanat enstitüsü elektrik bölümünü bitirir. Torbalı’nın ilk sokak elektrik tesisatını çeker. Diğer oğlu Mehmet emekli olur . Geride tek yaşayan Orhan bey yaşamaktadır. Sakine hanım daha sonraları bilemediğimiz nedenle adı Sekine olarak değişir. [10]
Sonuç: Bugün elimizde sadece Sakine hanım ile ilgili nüfus kayıtları bulunmaktadır. O günün şartlarında Mustafa Kemal’i karşılama cesaretini gösteren bu aydın Türk kadının saygı ve rahmetle anıyoruz. Bu çalışmada benimle bilgi be özel fotoğraf arşivini paylaşan Sayın Orhan Baturay’a , Sayın Hasan Varlık’a, [11] Sayın Celal Uzar’a , kongreye katılmamı sağlayan Torbalı Belediye Başkanlığına buradan teşekkürlerimi sunuyorum. . Tüm hatalar tarafıma aittir. Hiç bir iddiam yoktur. Amacımız bu ayrıntının kayıt altına alınmadır. Bu araştırmanın ileride yapılacak akademik çalışmalara ışık tutması dileği ile.
ORHAN BATURAY İLE YAPILAN GÖRÜŞMENİN METNİ
Görüşme tarihi: 29 Haziran 2008
Yer: Torbalı belediye parkı
Görüşülen kişi: Orhan Baturay.(Sakine Baturay’ın oğlu)
-Kaç doğumlusunuz Orhan Bey?
-Nüfus kağıdı 1931. Ben 1930 doğumluyum. [12]
-Torbalı doğumlu musunuz?
-Esasen Torbalı doğumluyum. Yalnız bizde karışıklık olmuş.1941 – 43 Harp yıllarında her şey karnelerle veriliyor. Karnelerde nüfus kâğıdı kullanmak gerekiyor. Kim geldiğini veya kim olduğunu bilmiyorum. Eve iğne yapmaYA bir kadın gelmiş. Rahmetli anneme iğneyi yapmış. Herhalde dışarı çıkmış.Annemin çantası bir kenarda duruyormuş. Nüfus kağıtları içinde, çanta içeride kalıyor ve çanta kayboluyor.Tabi sonradan fark ediyor.O aldı da diyemiyor.Bunun üzerine rahmetli babam hemen kütüğü olan Denizli Çal’a müracaatını yapıyor.Oradan nüfus kağıdı bilgileri geliyor.Tabi o zamanlar 11 12 yaşlarında bir çocuktum.O ikinci şey de oluyor.Daha sonra ,1945 yıllarında olması gerekiyor . Çünkü benim ilk okul ve ortaokul diplomalarımda doğum yeri Torbalı yazıyor.Endüstri meslek lisesinde yazılan kütüğe göre Çal doğumlu. Oradaki kütüğe göre doğum yerim Çal kalmış.
Geçenlerde sanırım iki hafta önce burada sohbet ederken annenizin Mustafa Kemal’i Samsun’da iskelede karşılayan kadın olduğunu söylemiştiniz.
-Evet Samsun’da 19 Mayıs 1919’da.Onun da tarihçesi olarak şöyle diyelim; Olay şöyle gelişiyor.
rahmetli annem Erzurum’un İspir ilçesinin Baksı- Kındız köyü doğumlu. [13] Bunlar hep Ermeni isimleri. Orada evleniyor
-Yani Erzurum İspir Baksı köyü doğumlu. 1946 senesinde gittik oraya. Kındız kardeşinin köyü.
– Peki anneniz kaç doğumlu?
-1311 aşağı yukarı 1895 – 86 doğumlu olması gerekiyor.
-Dedenizin ismi?
-Dedemin ismi Hasan Reis. Anne ismini bilemiyorum. Çünkü orada evleniyor ve o köyde bir çocuğu oluyor.
-Kaç yıllarında bu?
-Yaşına bakarsak 19 Mayıs 1919 da orada olduğuna göre demek ki o 1915 – 16 -17 senelerinde olması gerekir. 1915 olabilir. [14] Bilemem çünkü şöyle diyelim. Ağlardı anlatırken “oğlum yollarda öyle insanlar gördük ki kadın, çocuk, ihtiyar, genç kazıklar sivriltilmiş ve üzerine oturtulmuş insanlar gördük biz.Kış ayıydı. Aşağı yukarı iki buçuk ay falan bulundukları köyden Samsuna gidiyorlar.Gidiş sebebi de rahmetli dedemiz Samsun -Köstence arasında akaryakıt çekiyormuş. Takasıyla.O nedenle gidiyor Samsun’a.
-Bu katliamı yapanlar Ermeniler mi?
-Tabi ki Ermeniler. Ona geleceğim de şimdi giderken yanındaki grup arkadaşları diyorlar ki ; “Ya herkes sağlam çocuğunu attı. Sen bu topal çocuğu neden atmadın?” ayak yani şu taban 90 derece içe bakıyor.
-Peki kocası?
-Kocası Yemen’de askerdeymiş. Yemen Harbindeymiş. Yemen Harbinde ölmüş. Ayakta başta hiçbir şey kalmamış.
-Ermeni katliamından kaçıyorlar yani.
-Tabi Ermeni katliamından. Camilere oğlum camilere insanları doldurup yaktılar. Ne oldu diyorum . İlk önce. Şu soruyu soruyorum. 700 küsur yıl Ermenilerle Türkler iç içe yaşamış.
– Ben tekrar annenize dönmek istiyorum. Babası Köstence tam pınar arasında akaryakıt çekiyor
-Tabi akaryakıt çekiyor.
– Anneniz aslen Samsun doğumlu mu ?
-Hayır. Erzurum doğumlu İspir doğumlu.
-Babası orada yani Samsun’da?
-Şimdi Doğudaki erkekler çalışmaya çıkarlar dışarıya.
– Peki annenizin kaç kardeşi varmış ?
-Annem şimdi benim teyzem var gördüğüm. Teyzem hatta buraya gelmişti. [15] Bir onu biliyorum ben. Başka kardeşi olup olmadığını bilmiyorum.
-Peki oradan ne kadarlık sürede varıyor Samsun’a?
-İki buçuk ayda Samsun’a varıyor.
-Babasının yanına geliyor.
-Babasını Samsun’da buluyor. Annem bana derdi ki: Kendi takası değildi. Oralarda Ömerzadeler varmış. Samsun’un eşraflarından. Onların adına petrol çekiyor. Tahminim. Ömerzadelerin yanında devamlı çalışıyor. Hatta annem derdi ki rahmetli dedemi sevmezdi. “Bizi bıraktı gitti, derdi rahmetli”
-Köyde bıraktı , terk etti. … Ömer beye söylemişler. Ömer bey de çocuğun ayağını tedavi ettirmek amacıyla Samsun devlet Hastanesine yatırmışlar.
-Erkek mi kız mı ?
-Erkek
-Tanıyorsunuz yani
-Tanıyorum tabi.
-Karındaşınız
-Evet Karındaş. Hastaneye yatırılıyor. Hastanede Amerikalı ortopedi doktorları bakıyor. Anlatırdı annem abime ameliyat yapıyorlar . Annem anlatırdı: “Oğlum abine doktorlar ayakkabı yaparlardı. Yanları demirli. İki üç ayda demir eğrilirdi” derdi. Devamlı değiştire değiştire onların(doktorların) nezaretinde ayağı normal hale gelmiş. Bu ermeni davası olmasa orada yok olup gidecek. Bu, devlet tarafından iki defa okudu. Lisede okudu. Makine mühendisliği tahsili yaptı. İktisat teşekküllüğü yaptı.Devlete çok yararlı işler yapmış. Çünkü şöyle anlatabilirim ki devlet iktisdi teşekkülleri Türkiye’de bir üniversiteydi. Müthiş eleman yetiştiriyorlardı. Seka İznik Kâğıt fabrikası kurulmuştu. Mesleği kâğıtçılık üzerine.
-Selüloz Mühendisi mi idi ?
-Selüloz değil. Makine mühendisi idi. Ama biliyorsunuz. Selüloz mekanik bir fabrikadır.Mekaniğe dayalı olarak çalışır.Ayağını düzeltmişler bu arada rahmetli ( annem )çok açık göz bir kadındı. Her şeyi görebilen,dalan bir kadındı.Abim hastanede yatarken demek ki o da yanında kaldı.Kendi çocuğundan başka şeylerle de ilgilenmeye başlamış. Sonra annemi hastanede çalıştırmaya başlamışlar. Orada Amerikalı doktorlardan İngilizce ve Latin alfabesini o zaman öğrenmiş. Rahmetli birader “ Latin alfabesini ben annemden öğrendim”. derdi. Bu böyle giderken rahmetli babam da on bir yıl askerlik yapmış.
-Babanızla annenizin tanışması Samsunda mı?
-Evet Samsun da tesadüfen oluyor.
– Babanızla annenizin tanışması Mustafa Kemal’in Samsun’a gelmesinden önce mi sonra mı?
-Daha önce.
-Yani o zaman evliymiş. Tam bilmiyorum. Şimdi orada Latin alfabesini öğreniyor.
-Öğreniyor. İngilizce de öğreniyor.Mesela ben orta okulda okuduğum zaman İngilizceyle ilgili telaffuz öyle değil böyle derdi.Tabi yazmak yok.
-O zaman Samsun’da Amerikan hastanesi mi varmış?
-Amerikan değil . Türk hastanesi , ama Amerikanlı uzman doktorlar varmış. Hatta anlatacağım. Onunda bir hikayesi var.
-Peki Orhan bey anneniz hastanede çalışıyor, babasının yanında kalıyor. Ömerzadelerin evinde mi kalıyor?
-Yok, yok Babasıyla beraber kendi müstakil bir evde kalıyor. Onlarla (Ömerzadeler) bir ilişkisi yok.
-Peki Mustafa Kemal’in geleceğini nereden duymuş?
-Şimdi,19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşanın geleceği Samsun’da duyulmuş. O zaman Samsun büyük bir il değil. Ne de olsa beş on binlik bir ilçe büyüklüğünde. Tahmin etmiyorum yirmi bin de nüfusu yoktur.Mustafa Kemal’in Samsun’a geleceğini duyuyor ve kadın olarak o grubun (Mustafa Kemal’i karşılayan) içerisine katılıyor.Bu olayı gururla anlatırdı “Ben 19 Mayıs 1919’da bir kadın olarak Samsun’da iskelede Atatürk’ü karşılamaya gittim.” Derdi. Evet Mustafa Kemal’i o gün için…
-Ne anlatırdı mesela ne duygularla anlatırdı?
-Şimdi geminin yanaşması büyük bir olay oluyor da. Bunlar ilk işaret ilk kıvılcımlar Türkiye’de.
-İlk meşalenin yandığı yer.
-Anons çok mühim burada(Samsun’da).Anons yapılamadığı için her yerde iletişim bu günkü kadar bu kadar ileri değil ki. Ordu dahi iletişimi olmayan bir çağda muharebeye girmiş. Ne kadar kalabalık olduğunu ben pek bilmiyorum. Ama o demek ki hastanede, hastanenin askeri erkanından bilgi aldı. Ve çok meraklı bir kadındı zaten kendisi .Atılım yapmak isteyen bir kadındı.Kabuğuna sığmayan bir kadındı. Öyle bir şey ki mesela “Ömerzadelere: Siz eşrafısınız.Herkes yastığından, yatağından bir
miktar pamuk çıkarsın, dokuyalım, askere gönderelim” diyen bir kadın.Ve bir grup yapmışlar.Ne kadar gönderdiklerini bilmiyorum tabi. Onlar üç dört yıl kalmış veya kalmamış.Rahmetli babamla evlendikten sonra babamın sağlığı müsaade etmemiş orada . Doktor da babama senin mutlaka bu rutubetli yerden gitmen lazım deyince terk ediyorlar Samsun’u. Belki Samsun’da kalacaklardı. Rahmetli babamla. Onların evlenmesi bir tesadüf oluyor.
-Mustafa Kemal’e konuşmuş mu hiç? Hiç bir şey sormuş mu ?
-Onu hiç bilemiyorum. Bir şey söylersem yalan olur. Sadece karşılıyorlar.
-Mustafa Kemal’in yanındaki toplam kişi sayımız on dokuz.
-Annem “Onlar Samsun’a geldiğinde karşılayanların arasındayım” derdi. Onun ifadesiyle benim aklımda kalan “Mustafa Kemal’i iskelede karşılayan tek kadındım” derdi.
-Peki Orhan Bey Mustafa Kemal’i karşılıyor ve ayrılıyor. Zaten Mustafa Kemal birkaç gün kalıyor orada. Peki babanız aslen nereli?
-Denizli ilinin çal ilçesi Süller köyü.
-Sizin kaydınız hala orada o zaman.
-Çal olarak kayıtlı. Nüfus kağıdımda doğum yeri Çal diye yazar.
-Hali hazırda nüfusunuz hala Çal’a bağlı mı?
-Tabi benim nüfusum Çal olarak bağlı.
-Çocukların ki?
-Torbalı.
-Onların kayıtları buraya geldi mi ki?
-Yo onların burada çıkarıldı. Sonra geldi zaten nüfus kütüğü buraya. Orayla bir işimiz kalmadı.
-Şimdi kütüğünüz burada mı ?
-Burada şimdi. Şey olarak geldi zaten kütük gelişinde Çal olarak geldi. Bir daha rahmetli uğraşmamış . Yani o zaman kütük. Daha sonra nüfus kağıtları yırtılmış olarak bulundu. Evimiz o zaman bağda idi. Bakmışlar ki içinde para yok. Ağaçların altına atmışlar.
-Peki annenizin Erzurum İspir ‘deki köyünüzde lakapları neymiş?
-Şimdi benim orda doğma büyüme teyze kızım var.
-Burada mı oturuyor?
-Burada oturuyor da şimdi ben ondan evvelsi gün gece geldim. Oturalım da senden alacağım şeyler var, köylerin isimleri falan var değişmiş. Rahmetli annem Baksı’da evlenmiş. Danzut’a gelin olarak gitmiş.İspir’in köyleri bunlar.Ben hepsini gördüm onların.Mesela Kındız’dan annemin küçüğü kardeşinin köyü Kındız ‘dan Danzut arasında Modloso.Hep ermeni isimleri bunlar.Modloso köyü hatta sert akan bir suyun içerisinden geçtik oradan.Orada kaldık birkaç gün.Annemin gelin gittiği yer.Danzut.
-Peki babanızın lakapları neymiş Çal’daki?
-Karakızlar.Karakızlardan Abdullah babamın lakabı. Soyadı çıktıktan sonra rahmetli birader devlet hesabına okuduğu için onun ismini Şahin olarak koymuşlar. Sonra bizim ismimizi Baturay olarak almış.Baturay, Yıldıray, Saldıray denizaltıların isimlerinden esinlenmişler.Babamın sülalesinin hepsi Baturay’dır. [16]
-Babanız köyde doğuyor büyüyor.
-Orada Rüştiyede Rüştüyiye kayıt yaptılar onu. Genç. 19 yaşlarında falan askere gidiyor.Askerliği doğuya çıkıyor
-4. Ordu?
-4. Ordu , Kars, Erzurum, Ardahan dolaylarında yapmış askerliğini. Şöyle iki üç yüz kilometrelik bir çemberin içerisinde. Sahra hastanesinde. Sıhhiye çavuşu olmuş. Sahra hastanesi değişmiş.11 yıl. Sahra hastanesine ne gelir yüzde 80 yaralı gelir. Ve bu orada bir operatör gibi olmuş.
—Sağlıkçı olmuş yani
-Sağlıklı olmuş. Şimdi şöyle söyleyeyim. Ben beş yaşlarındaydım. Hasan Varlık’ın babası Var. Rahmetli Kazım abi. Ben motordan düşüyorum. Ayağım kırılıyor. Beni eve götürüyor. Babamda bereket köylere çıkmamış. Sağlık şeyinde istasyondaki tarihi bina. Sağlık binası orası. Hemen geliyor babama haber veriyor işte . Geldi babam.5 yaşında vardım işte.Ayağıma uzun uzun tahtalar koydu.Sardı bir şeyler yaptı.20 günde ayağa kalktım. Önce çekti acıdı bir canım. 20 30 gündür bu tip yani. Bilinçli yaptı yani. Şimdi oradan Samsun’a geliyor. Terhis oluyor.Geçerken sağlıkçı eleman aranıyor diye yazı görmüş eski Türkçe.
-Nerede?
-Samsun devlet hastanesinde. Demek ki orada tesadüfen geçerken. Hemen dalıyor içeriye.İşte ben şu bölgelerde askeri Sahra hastanesinde şu kadar yıldır efendim yaralılara gerekli müdahaleyi yapan askeri ekibin içinde askerliğimi tamamladım.Buna ön bir imtihan yapıyorlar ki bakıyorlar profesyonel birisi iyi bu işte.Hemen işe alıyorlar bunu.
-Annenizle öyle mi tanışıyor.
-Öyle tanışıyor.
-Orada evleniyorlar.
-Orada evleniyorlar. Hatta şöyle annem şöyle bir şey anlatır.Sert mizaçlı birisiymiş rahmetli babam.Şarkı mısrası aklında kalmış. “Abdullah efendi hastanenin başı,Hastalara söyle cehennem taşı …” böyle bir şey etmiş.Yazmışlar. Şimdi Amerikalı doktor. Büyük bir hastalığa yakalanmış yani orada. Tedavisi Samsun’da mümkün değil . Muhakkak İstanbul’a gitmesi lazım .Bunu deniz yoluyla İstanbul’a gönderiyorlar Amerikalı doktoru. .2. katta zenginlerden birisi bayan. Cam silerken pencereden düşüyor.Ayakları kırılıyor.Hurda huş oluyor.O da (Amerikalı doktor) giderken bakıyor .Babama Abdullah Efendi: Sen bu ayağı diz altından kes diyor.Bunun tamir olma imkanı yok. Babam tamam doktor bey diyor.Doktor binip gidiyor. Babam kırık ayağa uzunlamasına kaval kemiğinin olduğu yer parçalanmış, orasını iyice yarıyor.Cımbızla ince kemiklerin tamamını temizliyor.2-3-4 saat sürmüş temizleme ameliyatı. İri kemikleri de yanaştırmış birbirine. Ona göre sargısını bağlıyor.20-25 gün sonra Amerikalı doktor gelmiş. Babama sormuş:
-Abdullah bey ne yaptın o hastanın ayağını? Nasıl oldu kesilen yer?
-Buyurun beraber bakalım.
Bakıyor ayak yerinde . Diyor ne yaptın sen?Kangren olur bu.Bir açıyor bakıyor .O yara devresinde pembeleşme meydana geliyor.İyileşme devresinde… Sana bir şey tarif etmeye gerek yok. .Annem derdi “ah oğlum zengin bir aileye düştün. Bütün ev yiyecek doldu diyor aklına ne gelirse…o kadar soğukta kışta benimde ufak piyanom var. onu taşıdım diyor rahmetli.
-Anneniz?
-Hayır hayır babam derdi.
-Babanız piyano çalıyor?
-Onu diyor taşırdım giderken çalardım diyor piyanoyu. Ufak bir piyano nerden geçmişse eline… Bu arada babamın sağlığı bozulmuş. O zaman kalkıyorlar. Geliyorlar denizyoluyla İstanbul’a. Oradan İzmir, İzmir’den Denizli.
-Memleketine mi?
-Memleketine , hali vakti iyiymiş rahmetli dedemin.
-Kurtuluş savaşını orda mı geçirmişler?
-Bitmiş artık Babam terhis olmuş. O tabi kurtuluş savaşında Samsun’da.
-Evet.
-Seferberlikten mi terhis olmuş . Kurtuluş savaşında Samsun’da mı?
-Şimdi karşıdan gelmiyor. Çünkü onlar 1928’de Torbalı’ya gelmişler.1928’de olmayabilir onları ben tam olarak detaylı bilmiyorum.
-Annenler pamuk toplayıp pamuk alıp ta elbise dokuyup.
-Pamuk değil yün.
-Yün.
-Denklerle tabi orduya yollamışlar.
-Don?
-Don değil.Daha çok çorap ve kazak. Yün kazak. Nerede atlet nerde tutacak askeri sıcak. Askeri sıcak tutacak yün kazak çorap.
-Samsun’da bunun önderliğini mi yapmış?
-Evet önderlerden bir tanesi . Ömerzadeler’in de çok büyük katkısı olmuştur bu işte. İnsan ilerisini düşünemez ki şimdi hatıralar olur ya günlük insanlar öyle bir şey olsa belki. Çünkü bana derdi. Ankara’ya gittiğinde illa bana oradan bir tarih kitabı bak. Annemin bütün ömrü kitap okumakla geçerdi.
-Peki istifa mı ediyor oradan (Samsun devlet hastanesi)?
-Oradan ayrılıyor. Gidiyor memleketine. Memlekette babası tamam oğlum diyor ticaretle uğraş. Tamam diyor.Halıcılık.Alıyor 3-5 yüz tane halı.Çünkü beşiği orası.Köy çok büyük bir köy.Ben 1945 senesinde gittim . Belediyeydi orası.Okumuş kültürlü insanlar.Bu gün Denizli’nin yüzde 80 nakliyesini yapan bir beldedir.
-Çal’ın
-Süller köyü
-Her evin önünde iki üç tane araba gördüm ben.1946 senesinde gelin almaya gittiğimizde.70-75 senesinde gittik.Her evin önünde araba gördüm.Siz şoförsünüz, patronsunuz diye.Ben ehliyet alıyorum.Kışın arabayı çıkarıyorsunuz ortak.Ben çalışıyorum.Dayanışma olan bir yer.
Babam ticaretle uğraşırken.Ticareti beceremiyor.O ayrı bir sanat.
-Tekrar bakanlığa mı baş vuruyor?
-Aydın’a müracaat ediyor. O zaman yönetim Aydın’daymış. Hemen cevap veriyorlar .Torbalı’ya sağlık memuru olarak tayini çıkıyor.
-Sonra sıtmaya savaş ilan edildiği dönem.
-Evet sıtma savaşı .Bir ömrü feda etti .1954 senesinde gözlerini kaybetti.Malulen emekli oldu.
-Buraya kaç yılında geliyor?
-1929 senesinde.
-Depremde burada mıymış?
-Hayır.Depremden 1 sene sonrası dediler.Depremden bir sene sonrası derdi rahmetli birader.Depremden 2 sene sonra o köylere uzun müddet gitmiştir. Buraya ( Torbalı) tayini çıkıyor.Burada orta mahallede Saliko’nun evi varmış. 4 sene onun evinde oturmuşlar. Sıra evler derler, memur evleri derler.Biz sokağın köşesinde oturuyorduk.Bu arada dedemden babama 90 mı 120 tane mi koyun düşmüş. Onları da Çal’dan getirmiş buraya. Çobanların elinde yok olmuş gitmiş hep.Sürüyle.Kurt kaptı bilemem ne oldu öldü.işte elde kalanı satıyorlar.Buradan bir arazi arıyorlar. Bağ. Yunanlılardan kalma.Bu evimizde o seneki hasılat 40 çuval çekirdeksiz üzüm.Ben şeyleri çok iyi biliyorum.Çünkü yangın olduğu zaman 1937 de .
-Ne yangını oldu?
-Bir denk halı vardı burada .Sarılı. Rahmetli Hasan dedemiz Samsun’dan. Bize geliyor.Bir muhtaç halde geliyor buraya.Torbalı’ya geliyor.Yaşlı tabi.Yangın bizim evde .Annem Perşembe günü pazara gidiyor.Alış veriş yapmaya.
-Eviniz mi yandı?
-Kiralık ev kendi evimiz de değil. Sigaradan ev yanıyor
-Dedeniz mi yapıyor?
-Evet, başka kimse yok evde. Bu günkü gibi bütan gaz veya doğalgaz yok.Annem tasarruflu bir kadındı.Çok tasarrufluydu yani.Altınları falan erimiş.Çok büyük bir yıkıntı oldu bize.Kazım ağabeylerin evi vardı.Macır mahallesinde. Demir yolu boyunda. Onlarda bir ev kiraladık. Oraya gittik.Kimisi bir yatak getirdi.Kimisi bir yorgan getirdi.Onlarla bir ev tamamladık.Hiç bir şey kalmadı.
Mutfak takımı haricinde. O da dışarıda ayrı bir yerde olduğu için. En ufak bir şey kurtulmadı..Ayağım orada kırılmıştı benim. … O evi almış, 600 küsur metrekare. Kerpiç bina yapmaya başlamışlar.Orada ne kadar kaldık. Yanlız bu şimdiki oluşan bina 1948 yılında yapıldı.
-Peki anneniz Sakine hanım?
-Annem okumaya çok meraklıydı. Mesela siz Tarihçisiniz. Keşke o zaman da Tarihçi olan bir kişiyle ben tanışabilseydim. Onu tanıştırabilseydim.Çünkü ben Ankara’ya gittiğim zaman dil tarih coğrafya fakültesine gittim. Cumartesi günüydü.Mezuniyet şeylerini de gördüm.Askerken Erbil soy isminde bir tabur komutanı vardı.Dedim böyle böyle, benim annem tarihe çok meraklı.Tamam dedi.Öğleye kadar piyade subayı girdi.Bize piyade eğitimi veriyor.Öğleden sonra o zamanlar bütün okullar öğleye kadardı.Bütün okullar. Komutana: – Bana izin verirseniz anneme kitap alacağım. Nereden kaynak alabilirim. O dünya oluşumundan bu tarafa tarih kitabı istiyor.Çok büyük bir şey o. Temin etmek.O zaman kültür birikimi yok tu ki kişilerin.Kimden referans alacaksın? Gittim ,tamam dedi.Çok memnun oldum ya. Bu kadar tarihe meraklı bir kadın.Şaşırdım ben bu işe dedi.Abime mektup gelmiş 1937 de İzmit’te.Seka’ da. Lütfü mektubun var demişler. Abim:- Aaaa !!! Annemin mektubuymuş.Amma güzel yazı demişler.Annemin yazısını.Hadi be demişler.İnanmamışlar. O devirde okuma yazma bilen kişi bile yok. Parmakla gösteremezsin.
-Lütfü abiniz kaç doğumluydu?
-Valla annem 15 yaşlarında genç evlenmiş.15 yaş vardı derdi annem.
-Sizin yanınızda mı yetişti?
-Tabi okudu. Burada bir şey yok 3’e kadarmış. Kazımpaşa’da da okudu. [17]
-Ortaokulu nereye gidiyor.
-Yo o zaman öyle yok bunlar direk devlet hesabına.Mithatpaşa’ya gidiyor.Mithatpaşa (Meslek Lisesi _ İzmir) orta ve lise bölümü bir arada.Oradan mezun oluyor. Devlet hesabına.İlk önce Alpullu’ya tayini çıkıyor.Sonra orada Seka’da atölyede şef olarak yükselmiş.1943 senesinde, harbin içerisinde.O imkanları ben de kaçırdım.Askeriye memuriyet.Okul Endüstri Meslek lisesi mezunları parmakla gösterecek bir durumda o zaman.Herhangi bir imtihana gerek duymadan hemen bir eğitimden geçirip seçtiler .Bir de onun müfettiş başları var.Bu gitti yurtdışına götürüyor bunu da.Bir yığın orada Fransızca ders almak zorunda.
-İsviçre’de mi okumuş?
-O zaman onu bir müfettiş okula almış. Abim anlatırdı: -O kadar zorluk çektim ki ilk sene.Dil yok.Teknik okulda okuyor adam.Eski Türkçe yazı yazıyor.Eve geliyorum tercüme ediyorum . Böyle bir yıl atlattım diyor.İlk sene geçtim demişti hiç unutmuyorum.
-Hangi ülkede?
-İsviçre’de canım.
-Sınıflara göre değişik.Onlar Frasansızca konuşulan kantonda falan okuyor.
-Komutanlara göre değişiyor
-Evet bunlar İtalyanlar İtalyanca,Almanlar Almanca.O Fransızca okudu.
-4 sene mi okuyor orada.
-Şimdi 47 de geliyor 4 sene okuyor.
-4 sene mühendis olarak
-4 sene mühendis olarak okuyor.T ekrar aynı Seka’ya geliyor.Sonra emekli oldu kendisi.
-Çocukları orada.
-2 tane bir oğlu bir kızı var.Kızı İzmit’te… 1939 doğumlu.Aşağı yukarı.Oğlu Alanya’da.
-Hatta siz İzmit’e gitmişsiniz galiba.
-İzmit’e gittim. Okul hayatım olmayınca.Döndüm eve geldim.Belki bir yardımım dokunur diye.
-Peki Orhan bey Anneniz kaç yaşında öldü?
-Annem 1974 yılında vefat etti. Meraklı şöyle meraklı bir kadındı.İzmir’e giderdik bayramlarda.Kemeraltı’na falan girerdik.İki buçuk saatinin yarım saatini orada bize harcar.
Diğer 2 saatlik zamanını Askeri kitaba ayırır.Bakar Çevire çevire okur.Açar açar bakar.
-Kaç kardeşsiniz?
-Biraderle beraber 3 kardeş oluyoruz. İkisi de öldü.
-Diğer kardeşinizin ismi neydi?
-Mehmet.
-Burada mı o da?
-Çocukları burada oturuyor.Karşıda ki evde oturuyor.
-Babanız sıhhiyeci Abdullah bey
– Sıhhiyeci Abdullah
-Buradan çıkıyormuş atla.
_O bir macera şimdi.Ben şöyle başlayayım ona.Ben ilkokul son senelerimde1943-1944 senelerinde 4 ile 5 arasında. Yazın çok gittim ben 20 gün 5 gün dolaşırdık atın sırtında Köylere tarama,ilaç dağıtırdık. [18]
-Tarama. Sıtma taraması.
-Tarama yapılır.Gelir şimdi o. Geldiği zaman Hafta sonuna denk gelir. Ben sabaha kadar aldığı kan numunelerini hastaların isimleri, köyleri. Sınıflama yapılır köylüler.3-5- 10 köyü dolaşmıştır.15 köy .
-Yani en salgın hastalık sıtma.
-Veremden daha çok salgındı.Ona yardım ederdim ben.Ondan sonra bu tarafa gider. Mendres’e giderdi.Cumaovası’na.Cuma ovası buraya bağlıydı sağlık yönünden.Çok büyük bir bakımı var.Atın üstünde gitmek.27 km atın sırtında gideceksin ,köyden köye geçeceksin
20 -25 gün çoluğuna çocuğuna hasret.Tam bir fedakarlık örneği idi o.Şimdi her şey ayaklarında arabalar falan.Çok da büyük yetkiler verilmişti onlara. Jandarmalar falan . Jandarmaya söylerdi. Tarlasındaki suyu kesik açacak suyu akıtacak. Sıtma sineği oluşmayacak. Benim ortaokul diğer kitaplarım bitmiştir. Hikmet Orhan isminde bir okul müdürümüz vardı.Onla görüşürdük.Ailecek
Görüşürdük.
-Burada mı ?
-Evet.Bir gün bana dedi ki rahmetli babam “Hikmet Bey’e sor bakalım akşam müsait mi diye akşam köylere gidiyor falan akşam gelmek istiyoruz ” diye.
Hikmet beyin ağlamasını gördüm ben. Okul müdürümüzün.”Niye ağlıyorsunuz öğretmenim” Bak dedi bana.Baktım Atatürk’ün resimleri.Onun tepkisiydi.
-Paraları pulları hepsini kaldırdı.Ben her zaman söylerim Atatürk sevgisi bambaşka bir şey diye.Atatürk sevgisi öyle lafla olmaz.Atatürk çok büyük bir şeydi kumandandı.Çok ender gelmiş kişilerden birisiydi.
-Peki Atatürk’ü gördünüz mü?
-Hayır cenazesini gördüm. Ondan sonra Atatürk çok büyük bir siyasetçi idi.
-Evet
-Atatürk çok büyük bir inkılapçıydı
-Evet
-Orhan Bey
Çok büyük komutan.Çok büyük siyasetçi çok büyük inkılapçı.
-Atatürk’ün cenazesini …
-Cenazesi kalktı şeye Yavuz’da bizimle geldi.Biz ordaydık.Rahmetli abimin düğün işleri vardı.O şeyle okulla gitti oraya.Tabi yakalar çıkarıldı.Biz şöyle cenazesi elimi sürttü geçti.Oradan trene
bindik.Dolmabahçe’den geldik.Şeye götürdük.Etnografya müzesine götürdük.Şimdi büyük komutan.Yoktan var etmiş.Varken olmadı.Şeyin olmadığı …
-Orhan Bey peki anneniz Atatürk geldiğinde burada mıymış? 1929 olduğuna göre burada olması lazım.
-Neye geldiğinde?
-Atatürk buraya Bozkurt Kıraathanesinin Ali Çavuşun yanına gelmiş. [19]
-Kaç yılında gelmiş acaba?
-36
-Yok
-34’lerde falan
-Yok
-O zaman tabi 34 tabi ya buradadır.
-Hiç anneniz söz etti mi?
-Yok duymadım böyle bir şey
-Peki babanız kaçlıydı?
-1308-09 yılları arasındaydı.1973 yılında vefat etti. [20] 1955’te gözlerini tamamen kaybetti. Ve malulen emekli oldu.Çok sabırlı bir insandı.Her şeyin Allah’tan geldiğini kabul ederdi.Annemin de gözleri görmemeye başladı.Gözlük kullanıyordu.Şimdi onun okuma hırsı var ya.1939 senesinde harp çıktığı (İkinci Dünya Savaşı) zaman.Bizim şimdiki okulun olduğu yerde kulüp kahvesi vardı. Kulüp kahvesi.Bizi alırdı orada bir radyo vardı. Haber saatinde haber bitinceye kadar her gün biz oraya giderdik.Her gün. O haber mutlaka bitecekti.Bulduğu her şeyi okurdu. Artık o gözlük kafi gelmedi.Geçenlerde onun bir gözlük sapı vardı.Beyler sokağından ben şey aldım.Büyüteç aldım. Hah oğlum iyi yapmışsın derdi. Aşağı yukarı 10cm çapının üzerinde büyüteç aldım.Böyle alır okurdu.Ama neyi okur? Magazin asla ve asla.Siyaset, memleketin iç ve dış sorunları bunları okurdu.Böyle bir şeydi.Okumaktan o kadar çok zevk alırdı ki.Ben ona genç olduğum,atılgan olduğum zamanda fazla yardımım olmadı.Mesela şimdi ben size desem ben de meraklıyımdır yani.Dünyanın kuruluşuyla ilgili bu kitapları bulma ihtimali var.Siz % 80 bu bilgileri verebilirsiniz bana.Bu kitaplar tarih kitabı.Şimdi o (annem) Orta Asya’dan Türkler’in Hazar’ın Kuzeyinden Güneyinden geçtiğini.Efendim nereye yerleştiklerini….. Ne zaman bunlar yok oldu.Ne zaman bunlar kuruldu.Ezberinde.Mesela öyle şey ki anlayacağın.Kerem ile Aslının hikayesini ezberlemiş. Aşkının şeyini bilir.Başından sonuna kadar.Onlar şey böyle şarkıyla karşılık verirler.
-Aşık geleneğini mi?
-Aşık geleneğini okur. O kadar güzel sesi vardır.Şarkı söyleme,türkü söyleme. Yeri geldiği zaman noktayı koyar ondan sonra başlar şey yapmaya.
Sayın Orhan bey çok teşekkür ederim.
AİLENİN NÜFUS KAYITLARI ÖRNEKLERİ
(Kayıtlar Orhan Baturay’ın izni ile yayınlanmıştır)
Yorumlar