Hitler Soykırım fikri için bir müftüden mi esinlenmişti?
Gelin İsrail Başbakanı Netanyahu’nun iddiasını bir dinleyelim:
Filistin’de yaşanan İsrail-Hamas çatışması nedeniyle tekrar gündeme gelen, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun 2015’te yaptığı bu açıklama, siyasetçilerin tarihi nasıl istediği gibi çarpıtabileceklerini göstermesi bakımından ibret alınması gereken bir örnek.
Genel olarak politikacıların kendi uyguladıkları siyaseti meşru ve haklı kılmanın bir yolu olarak, geçmişi bu şekilde çarpıtarak, geleceğe farklı bir yön çizme arzuları yeni bir olay değil.
Alışığız. Bugüne kadar hepimiz tarihi olayları çarpıtmış pek çok siyasetçi gördük ama İsrail Başbakanı’nın iddiasına göre, Hitler’in Yahudi Soykırımı kararının arkasındaki kişi, aslında Kudüs Büyük Müftüsü Hacı Emin el-Hüseynî.
Filistin bölgesine gittikçe artan Yahudi göçüne karşı başlayan mücadelenin öncülerinden olan ve böylece Filistin Ulusal Hareketinin kurucularından birisi olarak anılan Hacı Emin el-Hüseynî’nin, dönemin en önemli figürlerden birisi olduğu çok açık.
Bununla birlikte, Hacı Emin’in antisemit olduğu bir sır değil.
Osmanlı Devleti’nde müftüler 2 kısma ayrılmaktaydı: birincisi İstanbul’da bulunan merkez müftüsü yani şeyhülislam, diğerleri ise taşra müftüleri.[1] Kudüs müftüsü de bunlardan birisi. Kudüs Başmüftülüğü ise, Osmanlı’nın altından çıkan Filistin İngiliz mandası altındayken, İngilizler tarafından oluşturulmuş bir makamdı.
Hüseynî ailesi adından da anlaşılacağı üzere, Peygamber’in kızı Fatıma ve Halife Ali’nin oğulları Hüseyin’e dayanan köklü bir aileydi ve Kudüs Müftüleri pek çok defa bu aileden seçilmişti.[2] Hacı Emin de 1897’de Osmanlı Kudüs’ünde bu ailenin bir ferdi olarak dünyaya gelmişti.
Bu makamın ilk sahibi ise Hacı Emin’in ağabeyi Kâmil el-Hüseynî’di.[3] 1921’de onun vefat etmesi üzerine, Hacı Emin daha henüz 24-25 yaşlarındayken Kudüs Büyük Müftüsü tayin edilmiş,[4] 1948’e kadar bu makamını koruyabilmişti.
Sadece Siyonizm’e değil, aynı zamanda İngiliz sömürgeciliğine de düşman olduğunu unutmamak gerekiyor.[5]
Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılan Osmanlı Devleti’nin sahip olduğu Mezopotamya topraklarında, İngiliz ve Fransız manda yönetimleri kurulmuştu.
İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla, İngiltere ve Fransa 3 Eylül 1939 günü Almanya’ya savaş açmıştı. Savaşın başlangıcında Mihver Devletlerinin ardarda kazandığı başarılar, Arap dünyasında bir süreden beridir manda yönetimleri altında bulundukları Müttefik Devletlere karşı bastırılmış öfkesini açığa vurmasına olanak sağlamıştı.
Kudüs Müftüsü Hacı Emin el-Hüseynî de, düşmanının düşmanı dostundur felsefesiyle, bu durumu bir fırsat olarak görmüş ve hem Almanlara hem de İtalyanlara yakınlaşmıştı.
1937’de memleketini terk etmek zorunda kalan ve 1941 yılının sonlarına doğru İran’da bulunan Hacı Emin, peşinde olan İngilizlerden kaçarak, Türkiye üzerinden Avrupa’ya gitmeye çalışıyordu.
Türkiye kendisine vize vermeyince, kılık değiştirerek sahte bir pasaportla, İtalyanların yardımıyla Türkiye’ye, oradan da Bulgaristan, Romanya ve Macaristan üzerinden 11 Ekim 1941 günü nihayet İtalya’ya ulaştı ve Venezia Sarayı’nda Duçe Mussolini ile buluştu.[6]
İtalya’dan Almanya’ya geçen Hacı Emin el-Hüseynî Hitler ile bir görüşme gerçekleştirdi.
28 Kasım 1941’de Hitler’le birebir görüşme yapan Hacı Emin kendisinin “Araplarla ilgili konularda karar veren kişi ve Arapların lideri” olarak tanınmasını istemiş. Hitler Yahudi sorununun “adım adım” çözülmesi gerektiğini belirterek, bu konuda olumlu görüş bildirmişse de Arap devletlerinin bağımsızlığının tanınması isteğine ise hiçbir söz vermemiş.[7]
Kendi yazdığı hatıratında “Ne Almanya uğruna ne de Nazizm’e inandığım için Almanya ile iş birliği yaptım. Nazizm ilkelerini benimsemem, bunu bir kez bile aklımdan geçirmedim ancak; eğer Almanya ve Mihver Devletleri kazanırsa, Filistin’de ya da Arap devletlerinde Siyonizm’in kökünün kazınacağına inanmıştım ve bu inancımı hala koruyorum.” [8] diyerek günahlarını temizlemeye çalışmış olsa da, kendisine “Hitler’in İmamı” dedirtecek kadar Naziler ile yakın ilişkiler kurmuştu.[9]
Hitler’den istediği cevabı alamamış olan Hacı Emin, Reichsführer-SS Himmler’den Araplara yönelik açık bir destek almak için girişimde bulunmuş, Himmler 2 Kasım 1943 günü ona cevaben çekmiş olduğu telgrafta:
“Büyük Müftüye: Büyük Almanya’nın NAZİ Hareketi bayrağının üzerinde en başından beri Dünya Yahudiliği ile savaşmayı yazmıştır. Özgürlüksever Arapların özellikle Filistin’de Yahudilere karşı mücadelesine özel bir yakınlık duyarız. Büyük NAZİ Almanya’sı ile Özgürlüksever Araplar arasında -bu konuda- dünya çapında bir doğal uzlaşı vardır. Sizi sonuna dek destekliyoruz.
İmza: Reichsfuehrer S.S. Heinrich Himmler” demişti.[10]
Naziler 18 Aralık 1942’de Berlin’de bir “İslami Merkez Enstitüsü” kurmuş, başına da Hüseyni’yi getirmişlerdi.[11]
İkinci Dünya Savaşı sırasında, özellikle Balkanlarda yaşayan müslüman nüfusu Hitler’in ordularına katılmaya yönelik Berlin Radyosu’ndan Arapça yaptığı Nazi propagandası sırasında, dikkat alıntılıyorum: “Nerede olursa olsun Yahudileri gördüğünüz yerde öldürün!” çağrısı yapmış olması, bunun en açık göstergesi.[12]
Hacı Emin’in çağrısına kulak veren Müslüman askerler ile 1943 senesinde 13. Waffen-SS Dağ Tümeni olan “Hançer” kurulmuştu.[13]
Müftü Hacı Emin Hançer Tümenindeki Müslüman askerler için, radyodan sadece sesini işitmiş oldukları, yayınlamış olduğu cihat risalelerini okudukları bir Müslüman liderden ibaret değildi. Kendisi bizzat bu askerleri teftiş etmiş, hatta onlarla silah talimi bile yapmıştı.
1941’de Nazi rejimi Yahudilerin Alman İmparatorluğu’ndan ayrılmasını kesin olarak yasakladıktan bir yıl sonra Romanya yaklaşık 80 bin Yahudi’nin ülkeyi terk etmesine izin vermek istedi. Müftü, Nazi rejimine karşı şiddetli protestolarla bunu engelledi. Mayıs 1943’te, 5 bin Yahudi çocuğunu yurt dışında ele geçirilen 20 bin Almanla takas etme yönündeki istisnai isteğine de bir kez daha müdahale ederek karşı gelmişti.
Hacı Emin el-Hüseynî bahsettiğim hatıralarında ısrarla Yahudi soykırımına karışmadığını sürekli olarak iddia etmişse de Yahudilere uygulanan kitlesel imha olaylarından her zaman haberi vardı.
Görmüş olduğumuz bu fotoğraflar, tahmini olarak 1943 yılı içerisinde, Müftü Hacı Emin el-Hüseynî’yi Iraklı politikacı Reşid Ali Geylani, Almanya’nın Irak Büyükelçisi Fritz Grobba ve Nazi yetkilileri ile birlikte, Almanya’nın Trebbin kasabasında inşa edilmiş bir çalışma kampı ziyareti esnasında göstermekte.[14]
İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesinin ardından Hacı Emin’i Nazilerin suç ortağı sayan pek çok kişi, onu Yahudilerin kurtarılmasını önlemekle ve onların yok edilmesine yardımcı olmakla suçlamıştır.
Savaş bittiğinde Almanlar yenilince tutuklanıp Fransa’da ev hapsine konmuş, ardından savaş suçlusu olarak yargılanması gündeme gelince de Fransızlar onu Suriye’de başlayan ayaklanmada kullanmayı amaçladıkları için, Fransız pasaportu ile Kahire’ye kaçmıştı.[15]
Peki o zaman Netanyahu’nun açıklamasında yanlış olan ne diye soracak olursanız, hemen hemen her şey diyebilirim.
İsrail Başbakanı Netanyahu, bahsetmiş olduğum bu bilinen gerçeklerin de ötesine geçerek, Nazileri insanlığa karşı işlemiş oldukları suçlardan arındırarak, neredeyse Hitler’in yerini, Arap kökenli ve özellikle Müslüman bir aktöre yüklemek için, tümüyle gerçek olmayan bir tarih yazma girişiminde!
Bir İsrail Başbakanı’nın Nazileri Soykırımdaki sorumluluğu azaltmaya yönelik bu çabası, görmezden gelinecek bir hareket değil.
Kendisinin iddiası, ilk olarak, tarih biliminde dikkat edilmesi gereken kronolojiyi hiçe sayıyor!
Biraz önce söylemiş olduğum gibi, Hitler ile Kudüs Büyük Müftüsü Hacı Emin el-Hüseynî arasındaki meşhur görüşme 28 Kasım 1941 tarihinde gerçekleşmişti.
Türkiye’de bulunan 55 bin 500 Yahudi de dahil olmak üzere, Avrupa topraklarındaki 11 milyon Yahudi’nin akıbetinin ne olacağı sorusuna karşı üretilen “Yahudi Sorununa Nihai Çözüm” isimli Nazi planını kabul edecek olan Wannsee Konferansı’nın ise, bu görüşmeden sadece 2 ay sonra, 20 Ocak 1942 tarihinde yapıldığını dikkate alacak olursanız, bu olaylar silsilesi içerisinde Netanyahu’nun doğru söylediği hissine kapılabilirsiniz.
Halbuki, Nazilerin Soykırım fikir ve uygulamaları, Kasım 1941’den çok daha önce başlamıştı bile.
Hitler’in iktidarı ele geçirmesinin 6. yıldönümü olan 30 Ocak 1939’da Reichstag’da yaptığı konuşmada “Avrupa’daki Yahudi ırkının yok edilmesi” tehdidinde bulunmuştu. Geçen yıllar içerisinde de pek çok defa, bu konuşmasına gönderme yaparak bu söylemini yenilemişti.
31 Temmuz 1941, yani Hitler – Haci Emin görüşmesinden 4 ay önce, Göring’in Heydrich’e yazmış olduğu bu mektupta “Yahudi sorununun genel bir çözümü için örgütsel, fiili ve maddi açıdan gerekli hazırlıkların yapılması” için emir vermekte.[16]
Nazilerin Kudüs’ten bir müftü gelsin de bize bir yol göstersin diye oturup beklemedikleri çok açık.
Polonya’nın işgal edilerek savaşın başladığı 1939 senesinden beri, zaten aktif bir şekilde var olan gettolarda uygulanan şiddet sonucunda Yahudilerin öldürüldüğü biliniyor.
Sadece Litvanya’da SS Albayı Karl Jäger’in emrine bağlı Ölüm Mangaları, 1941 yılı 2 Temmuz gününden 25 Kasım gününe kadar gün gün tutulmuş ve toplam 137 bin 346 kişinin imha edilmiş olduğunu gösteren bu rapor,[17] zaten o tarihten önce de insanların Naziler tarafından sistematik bir şekilde öldürüldüğünü kanıtlamakta.
Gaz odaları inşa edilerek, neredeyse endüstriyel bir yöntemle insanların yok edilmesi fikri, Wannsee Konferansının toplanmasından önceye dayanıyor.
İlk gaz odasının Belzec şehrinde kurulması 13 Ekim 1941’de Himmler tarafından kararlaştırılmış ve inşaat çalışmaları sadece 2 hafta sonra başlamıştı. Yani Kudüs Büyük Müftüsü Hacı Emin el-Hüseynî ile Hitler arasındaki görüşmeden 28 gün önce.
Müftü Hacı Emin’in o tarihte henüz Almanya’ya adımını bile atmamış, İtalya’da bulunduğu biliniyor.[18]
Aslında Netanyahu’nun ortaya atmış olduğu bu fikir, 2014’te yayınlanan Naziler, İslamcılar ve Modern Ortadoğu’nun Oluşumu isimli kitapta[19] işlenen düşünce ile benzerlik gösteriyor.
Kitabın yazarları, Nazizm, radikal Arap milliyetçiliği ve İslamcılık ideolojileri arasında yüksek derecede benzerlik olduğunu ileri sürüyorlar. Bu yaparlarken de Nazilerle iş birliği yapmış olan müftü Hacı Emin örneklemesine dayandırıyorlar.
Ama!
Bu yazarlardan biri ile yapılan bir röportajda, alıntı yaptığımız videosunda söylediklerini dinledikten sonra, Netanyahu’nun aktardığı Hitler ile el-Hüseyni arasındaki diyaloğu hiç duymadığını açıklamıştı.
Yani bu tezi işleyen kitabın yazarları da Netanyahu’yu yalanlamış oldu!
Yazarın söylediği şu: “Avrupalı olmayan Kudüs Büyük Müftüsü, Avrupa Yahudilerini yok etme sürecinde en önde gelen danışmandı.” [20]
Hacı Emin Hitler ile iş birliği yapmış ve ona danışman rolü oynamış olsa da bu demek değildir ki Hitler bu fikirlere sahip değildi ve hatta müftü var olmasaydı bu fikre sahip olamazdı.
Son sözlerimi söylemeden önce size bir kitap tavsiyesinde bulunmak istiyorum. Sayın araştırmacı yazar Cengiz Özakıncı’nın 35. baskısını yaptığı “Türkiye’nin Siyasi İntiharı: Yeni-Osmanlı Tuzağı” eseri, Osmanlı Devleti’ni çökerten politikaların, günümüz Türkiye’siyle şaşırtıcı benzerliklerini belgeleriyle irdelerken, video boyunca anlattığım Kudüs Baş Müftüsü Hacı Emin’in Hitler’in Nazi Almanya’sı ile olan ilişkilerini de konu almakta.
Netanyahu gibi tarihi gerçekleri manipüle ederek, insanları tersine inandırmak son derece ciddi sorunlar doğurabilir.
Siyasilerin geçmişi çarpıtmalarına karşı dikkatli olun arkadaşlar.
Çünkü bu çarpıtmalar çoğu zaman, kendi uyguladıkları mevcut veya gelecekteki siyasi eylemlerini meşrulaştırmaya hizmet ederler.
Kaynakça:
[1] Ahmet Sinan Kara, “Osmanlı Devleti’nin son yüzyılında müftülük: Müftülerin eğitim, tayin, azl ve sosyal hayattaki konumları”, İstanbul Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / İslam Tarihi ve Sanatları Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, 2011, s. V
[2] Muttalip Şimşek, “Osmanlı Dönemi’nde Kudüs’ün Tanınmış Ailelerinden Hüseynîler”, Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, sayı: 8 (Mayıs 2019): 39-75
[3] Kamil al-Husayni, Vikipedi
[4] Zvi Elpeleg, Filistin Ulusal Hareketinin Kurucusu Hacı Emin El-Hüseyni, çev: Dilek Şendil, İletişim Yayınları, 1. baskı, Mayıs 1999, s. 31
[5] Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1948-1988), s. 41
[6] Zvi Elpeleg, a.g.e., s. 118
[7] Zvi Elpeleg, a.g.e., s. 31
[8] El-Huseyni, ak: Zvi Elpeleg, a.g.e., s. 117
[9] Cengiz Özakıncı, “Türkiye’nin Siyasi İntiharı: Yeni-Osmanlı Tuzağı”, Otopsi Yayınları, 14. Basım, s. 269
[10] Cengiz Özakıncı, a.g.e., s. 276, “Revealed: SS Chief Heinrich Himmler’s Warm Wishes to Mufti Haj Amin al-Husseini”, İsrail Ulusal Kütüphanesi, 6 Kasım 2017
[11] Cengiz Özakıncı, a.g.e., s. 276
[12] Joseph B Schechtman, The Mufti and the Fuehrer; the rise and fall of Haj Amin el-Husseini, New York, Thomas Yoseloff, Londra, 1965, s. 296
[13] 13. Waffen-SS Dağ Tümeni Handschar
[14] Six Unknown Photographs from a Visit to Nazi Germany by Mufti Haj Amin al-Husseini, Kedem Müzayede evi, 27 Haziran 2017, s. 169, 170 son erişim: 7 Şubat 2024
[15] Zvi Elpeleg, a.g.e., s. 131-134
[16] 31 Temmuz 1941
[18] Zvi Elpeleg, a.g.e., s. 119
[19] Wolfgang G. Schwanitz, Barry Rubin, Nazis, Islamists, and the Making of the Modern Middle East, Yale University Press, New Haven, 2014
[20] “Mufti Advised Hitler on Holocaust, Says Middle East Forum Scholar”, Middle East Forum, October 21, 2015, son erişim tarihi: 7 Şubat 2024
Yorumlar