23 Aralık 1930 günü Menemen Hükümet Meydanının bir köşesindeki mescidin kapısında beş on kişilik bir grup toplandı. Sabah namazı kılan cemaat arasına girerek kışkırtmalara başladılar. Bunların başında kendisine mehdi (Peygamber) dedirten Şeyh Mehmet adında bir yobaz vardı. Mesciddeki yeşil bir sancağı alıp namazdaki halkla beraber dışarı çıktılar. Hükümet Meydanında zikretmeye, dönüp durmaya başladılar, Menemen uykudan yeni yeni uyanıyordu ve fısıldaşmalar başlamıştı: “Yüz bin kişi kasabayı sarmış,.. Bugünden sonra yeniden fes giyilecek… Eski yazıya dönülecek… Kadınlar yeniden örtünecek…”
Olayın haberi ve bu fısıltılar Menemen’de bulunan Alay Karargâhına kadar gidince Alay Komutan Yardımcısı Yarbay Nihat Bey kışlada yatmakta olan takım komutanı Kubilay’ı 26 erle olay yerine yolladı. Kubilay koşar adımla Hükümet Meydanına geldi.
Meydanda küçük bir kalabalık, ortalarında Mehdi (!) olduğu halde yeşil bayrak çevresinde haykırışlarına devam ediyorlardı. Kubilay, yanındaki birliği bir kenarda bıraktı, herhalde kan dökmeden bu uygunsuzluğa son vermek amacıyla, kalabalığı yarıp tek başına ortaya atıldı. Bayrağın başındaki sakallı şeyhi yakalayıp:
“Ne yapıyorsunuz? Hükümete isyan mı edeceksiniz? Haydi derhal dağılın…” dedi.
Ancak Mehdi (!) kendinden geçmişti. Uydurduğu yetmiş – yüz bin kişi masalına kendi de inanmıştı, bir hamlede genç subayın karşısına çıktı yakasına yapıştı ve sarsmaya başladı. Kubilay şaşırmış ve yere düşmüştü. Bu sırada Şeyh Mehmet tabancasını çekti ve yerden henüz kalkmamış olan Kubilay’a ateş etti. Kurşun Kubilay’ı göğsünden yaralamıştı. Birkaç saniye içindeki bu olay ortalıkta büyük bir şaşkınlık yarattı.
Kubilay yerinden kalktı, kan kaybettiği halde kalabalık arasından sıyrılarak Hükümet Dairesinin avlusuna girdi. Ancak kapı kapalıydı. Kan dökmemek için askerlerini meydana sokmayıp, beklemeye bıraktığı yere doğru yöneldi. Fakat dayanamadı ve yığıldı.
Meydandaki grup Kubilay’ın yere yıkıldığını görünce üzerine saldırdılar. İçlerinden biri heybesinden bir bağ bıçağı çıkarttı ve herkesin gözü önünde ve soğukkanlılıkla Kubilay’ın başını vücudundan ayırdı.
Sonra Kubilay’ın kesik başı meydana getirildi ve kanları aka aka yeşil sancağın direğine geçirildi. Yobazlar şimdi de Kubilay’ın kanlı başının çevresinde tekbir getiriyorlardı.
Her şey birkaç dakikanın içinde olmuştu. Kubilay’ın birliği, yetişen bekçiler olay yerine varıncaya kadar iş işten geçmişti. Kışladan yetiştirilen yeni birlikler de gelip katillere ateş edilmeye başlayınca herkes çil yavrusu gibi dağılmıştı. Bu arada, Mehdilik iddiasındaki Derviş Mehmet de mescidin duvarı arkasına sinmişti. Yerini keşfeden bir bekçiye tabancasını çevirdi ve ateş etti: Bekçi Hasan kanlı olayın ikinci şehidi oldu… Sonra da Bekçi Fevki…
Sonunda askerî birlikler katillere ateş açtılar. Derviş Mehmet ve iki arkadaşı bu çarpışmada öldüler, ötekiler yakalandı.
Olay bastırılmıştı.
Ama o sırada bir yurt gezisinde bulunan Gazi için olay basit bir cinayet olamazdı. Bu, devrimlere bir karşı geliş, Türk milletinin büyük hamlesini durdurmak isteyenler için bir baş kaldırıştı. Atatürk haberi aldığı sırada yanında bulunanların ifadesine göre son derece öfkelenmişti. Üstelik devrimlere karşı olan bu baş kaldırmada gerekli tepkiyi göstermediği için bütün Menemen’i ve Menemenlileri suçlu bulmuştu.
Cumhuriyet tarihimizin incelenmesinde kesin delillerle ispatlanmamıştır ama, Atatürk’ün derhal İçişleri Bakanlığına telgrafla “ Menemeni yakınız!…” emrini verdiği söylenmiştir.
Hükümet Ankara’da derhal harekete geçti. Geniş bir bölgede sıkıyönetim ilân edildi. Kovuşturmaya başlandı. Kısa zamanda anlaşıldı ki olay Nakşibendî hareketinin bir halkasıydı ve herşey tarikat şeyhlerinden Şeyh Esat ve Şeyh Halit tarafından tertiplenmiştir. Sıkıyönetim sahasında tutuklananların sayısı iki bine kadar yükseldi.
Orgeneral Mustafa Muğlalı’nm başkanlığında kurulan Sıkı Yönetim Mahkemesi suçlulardan 28’inin asılmasına, 46’sının çeşitli hapis cezalarına çarptırılmasına karar verdi.
Yorumlar