0

Yeni Türk Devletinin siyasal yapısını sağlamlaştıracak ilk adım, saltanatın kaldırılması olacaktı. Ancak, bu ilk adımın atılması kolay değildi.’ Türk ulusu, tarih boyunca başında bir hükümdarın bulunmasına alışmıştı. [1]

Mudanya Mütarekesinden sonra barış konferansı için hazırlıklar başlayınca, Osmanlı Hükûmeti, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti yanında konferansa katılmak arzusunda olduğunu bildirdi. İtilaf Devletlerinin, hala İstanbul’da bir hükûmet olduğunu düşünmesi ve onu da Türkiye ile birlikte konferansa çağırmak istemeleri ve bu hükûmetin de delegeleri beraberce seçmek için, Büyük Millet Meclisine başvurmaya yeltendi. [2]

Mustafa Kemal Paşa İzmir dönüşü Ankara’ya geldiğinde, Barış Konferansı’na gönderilecek delege heyeti konusunda çalışmalar yapmış ve 16 Ekim 1922’de Bursa’ya gittiğinde de barış konferansına gidecek heyetin başkanlığını İsmet Paşa’nın yapmasına karar vermişti. Bu sırada İstanbul Hükûmeti de barış konferansı için hazırlıklara başlamış bulunuyordu. İstanbul Hükûmeti de konferansa katılmaya hazırlanırken Ankara ile anlaşmayı ve birlikte hareket etmeyi amaçlıyordu. Sadrazam Tevfik Paşa bu amaçla Mustafa Kemal Paşa’ya şahsî bir telgraf göndermişti. Bu telgrafta, kazanılan zaferin İstanbul ile Ankara arasındaki ikiliği kaldırdığını, ulusal birliği sağlamış olduğunu belirten Tevfik Paşa, Paris Barış Konferansı’na her iki tarafın da davet edilmesinden dolayı, burada milli menfaatler doğrultusunda birlikte hareket edilebilmesi için gerekli talimatların verildiği bir şahsın Ankara’dan İstanbul’a gönderilmesini istemiştir. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa, Tevfik Paşa’ya tebliğ edilmek üzere İstanbul’da Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti Temsilcisi Hamit Bey’e çektiği telgrafta, Türkiye Devleti’nin tek temsilcisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti’nin olduğunu söylüyor, “gayr-i meşru” ve “gayr-i hukukî” heyetlerin devlet işlerine karışmamalarını istiyordu. Mustafa Kemal Paşa’nın Tevfik Paşa’ya verdiği cevap kendisine bizzat verilmediği için Tevfik Paşa tarafında tam anlaşılmamış ve Tevfik Paşa bu sefer TBMM’ye bir telgraf çekmiştir. Tevfik Paşa’nın bu telgrafı Büyük Millet Meclisi’nde tepkiyle karşılanmış ve bu konuda Meclis’te uzun ve heyecanlı görüşmeler olmuştur. [3]

Tevfik Paşa’nın TBMM’ye çektiği telgrafta şu ifadeler yer almaktadır;

Konferansa Babıali’de Büyük Millet Meclisi’de davet edilmiştir. Babıali’nin daveti kabul etmemesi devletin altı asrı geçen zamandan beri kurulmuş ve korunmuş olan İslam âleminin ilgili olduğu tarihi hüviyetini yıkmaya mahkûm etmek, büyük Millet Meclisinin daveti kabul etmemesi ise cihanın özlediği ve beklediği barışı sonuçlandırmamaktır. Bu önemli sorumlulukları ne Babıali ne de Büyük Millet Meclisi kabul edemez. Zaten Babıali ve Büyük Millet Meclisi arasında bir ikilik düşünülemeyeceği ve her türlü ısrar ve zorlamaya karşı Sevr antlaşmasını tasdik etmemekte direnen ve karşılaşan büyük zorlukları ortadan kaldırarak idari işlerin görülmesi ve işgalin tesirinin azalması hususunda güçlükleri yenen ve bu arada başarılı olayın meydana gelmesi için elinden gelen hizmetleri yerine getiren heyetimiz, Hâkimiyeti Milliye’yi kuvvetlendirmek ve belgelendirmek suretiyle idare birliğini temin için müzakereye olduğu halde, harbin sonuçlarının faydalı bir barış ile siyasi semerelerini toplama devresinde milli mücadeleden ayrı kalmayı ve bu sebeple birlik halinde kazanılması mümkün olan vatanın yüksek menfaatlerinden bir cüzünün dahi kaybedilmesini asla kabul etmez. Ayrılık şöyle dursun, en ufak bir anlaşmazlığı dahi uygun görmez. Hatta vatanın istilasına kesin olarak son vermek uğrunda ve Allah yolunda canlarını verircesine çalışanları nefislerine tercih eder. Bu yönden anlaşmazlık sebebiyle devlet ve milletin başına Allah saklasın büyük zarar getirmek ve maddi yardımlarına manevi yakınlıklarına sahip olduğumuz İslam âlemini elemler içine sokmaktan ise vatanın yüksek menfaatlerini uğruna birliği temin etmek evvelce vacip ise bugün farz olunmuştur. Şu halde hem memleket geleceği, vatanın müdafaa-i hukuku hakkında müzakerelerde bulunmak üzere Büyük millet Meclisince tayin olunacak bir kişinin özel talimat ile gönderilmesi özellikle temenni ve bu şık kabul edilmediği takdirde heyetimizden Ziya Paşa’nın oraya gönderileceği beyan ve cevabın telgrafla gönderilmesi arzu olunur. [4]

Tevfik Paşa’nın bu şekilde yaklaşımı ve Milli Mücadele’ye ortak olma çabaları artık saltanatın kaldırılması gerekliliğini gündeme getirmiştir. Türk Milletinin ağır fedakârlıklarla sağladığı zafere ortak çıkmaya çalışan bir hükûmet ve onun ihaneti tescil edilmiş padişahı hakkında, milletçe verilen karar çoktan belirmişti. 20 Ocak 1921 tarihli Anayasa’da egemenlik milletin malı olarak ilan edilmişti. Kayıtsız şartsız millete ait olan egemenlik, bir başkasına verilemezdi. [5]

Dr. Rıza Nur, Osmanlı İmparatorluğu’nun kaldırıldığına ve yerini yeni bir Türk devletinin almış olduğuna dair Meclis’e bir önerge sunmuş; Erzurum milletvekili Hüseyin Avni ve öteki milletvekillerince de desteklenen bu önerge saltanatın kaldırılmasına yol açan bir yasa tasarısı haline gelmiştir. [6] Saltanatın kaldırılması hakkında kanun tasarısı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Karma Komisyonunda görüşülürken, hocaların hilafetle saltanatın ayrılmayacağı fikrini ileri sürerek engellemeye çalışmaları karşısında, Mustafa Kemal Paşa, söz alarak yüksek sesle şunları söyledi; [7]

“Osmanoğulları, zorla Türk milletinin hâkimiyet ve saltanatına el koymuşlardı ve bu tasallutlarını altı asırdan beri sürdürmüşlerdi. Şimdi de, Türk milleti bu mütecavizlerin hadlerini ihtar ederek, hâkimiyet ve saltanatını, isyan ederek, kendi eline bilfiil almış bulunuyor. Bu bir emrivakidir. Söz konusu olan, millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir. Mesele, zaten emrivaki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, mutlaka olacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes meseleyi tabii görürse, fikrimce uygun olur.” [8]

Mustafa Kemal Paşa’nın bu konuşmasında sonra Saltanatın kaldırılmasına dair kanun teklifi oylamaya sunulmuştur. Yapılan oylama sonucunda hilafet ve saltanat makamları birbirinden ayrılarak Saltanat kaldırılmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararı, Vahdettin’e Yıldız Sarayı’nda Refet Paşa tarafından tebliğ. Edilmiştir. 4 Kasım 1922 de de Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükumeti İstanbul’un idaresine el koymuştur.

Kaynakça :

[1] – Genel Kurmay Harp Tarihi Başkanlığı, Türk Devrim Tarihi, s.116

[2] – Hamza Eroğlu, Türk İnkılap Tarihi, s.210

[3] – Betül Aslan, Saltanatın Kaldırılmasının İstanbul’daki Yankıları, Nisan 2002, Cilt LXVI – Sayı 245, s.96-97

[4]Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi, C2, s,277-278

[5] – Eroğlu, Türk İnkılap Tarihi, s.210

[6] – Salahi R. Sonyel, Gizli Belgelerde Mustafa Kemal, Vahdettin ve Kurtuluş Savaşı, s.199

[7] – Eroğlu, Türk İnkılap Tarihi, s.211

[8] – Nutuk, Kaynak Yayınları, s,527

Sercan Yılmaz
9 Ekim 1988 İstanbul doğumlu tarihçinin memleketi Giresun’dur. İlk ve ortaöğretimini İstanbul’da tamamlamıştır. Sakarya Üniversitesi Tarih bölümünü bitirmiştir. Eğitim kurumlarındaki 8 yıllık öğretmenlik kariyerine yine bir eğitim kurumu olan Uğur Okulları bünyesinde öğretmen ve yönetici olarak devam etmektedir. 2017 yılında “Mustafa Kemal’in Muhafız Komutanı Giresunlu Osman Ağa” isimli ilk çalışmasını yayınlamıştır. Ardından Nisan 2020’de İstanbul’un işgal yıllarını ve İstanbul’un kurtuluş sürecini anlatan “İşgalden Kurtuluşa İstanbul” adlı çalışmasını yayınlamıştır.

Dünya’da kurulan ilk ve tek gönüllü alayın komutanı Tirebolulu şehit Binbaşı Hüseyin Avni Alparslan

Önceki yazı

Tarih Bilinci

Sonraki yazı

Bu yazılar da ilginizi çekebilir

Yorumlar

Bir yorum yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla yazı Gerileme Dönemi