Gerileme DönemiGörsel TarihYazarlar

10 soruda Osmanlı-Rus Savaşı: 93 Harbi (1877-1878)

0

Soru 1 – Bu savaşın adı neden ’93 Harbi’?

93 Harbi faciası olarak adlandırdığımız Osmanlı – Rus Savaşı, aslında bugün kullandığımız miladi takvimle 24 Nisan 1877’de başlayan ve 3 Mart 1878’de Ayastefanos Antlaşması ile biten savaştır.

Hicri takvimle ise savaşın başlangıcı, 1294 yılına denk düşmektedir ancak; yine aynı bu dönemde Osmanlı’nın mali işler için kullandığı bir takvim daha vardır: Rumi takvim. Osmanlı-Rus Savaşı’nın başlangıcı, Rumi takvime göre 1293 yılına rastladığı için, ‘Doksan Üç Harbi’ olarak adlandırılmıştır.

Soru 2 – Osmanlı-Rus Savaşı neden çıktı?

Bir tarafta Profesör Doktor Metin Hülagü, Osmanlı-Rus Savaşı Midhat Paşa ve arkadaşlarından dolayı çıktı diyor. Bir taraftan Profesör Doktor İlber Ortaylı da Öyle şey olur mu, koskoca savaş iki kişiyle mi çıkar diyor.

Paris Antlaşması 30 Mart 1856

Savaşı hazırlayan koşulların elbette ki sadece birkaç kişi veya tek bir olayın neden olduğunu ileri sürmek biraz zor.

1856’da imzalanan Paris Antlaşması’nın maddelerini okuyacak olursanız, Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa devletler topluluğunun bir üyesi olacağı ve toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı Avrupa devletlerinin ortak garantisi altında korunacağının kabul edildiğini görürsünüz.

Paris Kongresi – 1856, Édouard Louis Dubufe

Ancak bir taraftan kendisini Ortodoks Hristiyanların lideri ve koruyucusu olarak gören Rusya İmparatorluğu Kırım yenilgisinin intikamını almak için, Balkanlar’daki milletleri sürekli olarak Osmanlılara karşı silahlandırıyor ve isyana teşvik ediyordu.

William Ewart Gladstone, Bulgarian Horrors and the Question of the East, William Ewart Gladstone, 5 Eylül 1876

1866 yılında Girit adasında, 1876 yılının Nisan ayında ise Bulgar ayaklanmaları patlak verdi. Rusya, Sırbistan ve Karadağ’ı da Osmanlılara karşı savaşa teşvik etti. Osmanlılar bu isyanları başıbozukları kullanarak kısa zamanda bastırdılar ancak bu sefer de mesela özellikle tam bir Türk düşmanı olan İngiltere eski başbakanı Gladstone[1] bilim adamı Charles Darwin, yazar Oscar Wilde[2] ve Victor Hugo[3] ve İtalyan siyasetçi Giuseppe Garibaldi[4] gibi etkili kişiler Osmanlı İmparatorluğu aleyhinde tek taraflı yazılar yazarak Avrupa kamuoyunda Türklerin binlerce Bulgarı katlettiği propagandasını yaymaya başladılar. Yine aynı yıl 30 Haziran 1876 tarihinde Sırbistan, Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti. Bulgarları savunan Avrupa kamuoyu, bu sefer de Sırpları savunmaya başladı.

Adeta cadı kazanı gibi kaynayan Balkanların bu durumu sonrasında, Avrupa kamuoyunun gözünde olumsuz bir imaja bürünen Osmanlı İmparatorluğu’nun zaten ekonomisinin iflas etmesi sebebiyle dış borçlarını ödeyememesi de eklenince, Avrupa siyasetinde iyice yalnız kalmıştır.

Temmuz ayında, Osmanlı Devletiyle savaşan Sırplar içerisinde Rus askerleri de görülmeye başlanır. Ayrıca Rus ordusu, Sırplara silah ve mühimmat yardımı da yapıyordu.[5] Osmanlıların savaşı kazanması üzerine, yaşanan bu olaylara artık bir çözüm bulmak üzere, İstanbul’da İngiltere, Fransa, Rusya, Almanya, Avusturya, İtalya ve Osmanlı İmparatorluğu’nun katılımıyla bir konferans düzenlendi ancak; İmparatorluğun bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne aykırı istekler nedeniyle, bir anlaşma sağlanamadı.

Tersane Konferansına katılan delegeler, Le Monde Illustré, 16 Aralık 1876, No: 1027, s. 1

İşte bu İstanbul Konferansı’nın (Tersane Konferansı) toplandığı sıralarda, I. Meşrutiyet ilan edilerek, Hıristiyanların Osmanlı içerisindeki durumunu ve haklarının düzeltileceği imajı verilmeye çalışıldı. Tersane Konferansından Osmanlı lehine bir sonuç çıkarılmak istendiyse de Avrupa devletleri ve Rusya parlamenter monarşinin ilanına pek itibar ettiklerini söyleyemeyiz.[6] Osmanlı Meclisi ilk defa 93 Harbi’nden bir ay evvel 19 Mart 1877’de toplandı.

Konferansa katılan devletler İstanbul’da bir çözüm yolu bulunamaması üzerine, Londra’da toplanarak, 31 Mart 1877’de Londra Protokolü’nü imzalamışlardır. İstanbul Konferansı’ndaki tekliflerin hemen hemen aynısı olan bu kararları, Osmanlı İmparatorluğu ülkenin iç siyasetine müdahale olarak nitelendirerek reddetti.

Şimdi özetlersek, Balkanlardaki halklarda kendi bağımsızlıkları için sürekli isyana teşvik edilen bir ortam var. Bu isyanları bastırma yöntemleri üzerinden katliam propagandaları yapılarak etkilenmeye çalışılan Avrupa Devletleri ve kamuoyu var. Ekonomide tümüyle iflas etmiş borçlu bir Osmanlı Devleti ve daha evvelki Kırım Savaşı’nın öcünü almak isteyen ve ayrıca Balkanlarda Türklerin gücünü kırarak buradada nüfuz sahibi olmaya çalışan saldırgan bir Rusya var. Dahası Çar II. Aleksandr Osmanlı Devleti’nin Başkenti İstanbul’u da işgal etmek istiyordu.

Profesör Doktor Erhan Afyoncu kaleme aldığı yazısında belki Karadağ’a bir kısım toprak vererek ve ıslahat çalışmaları yapılarak barış sağlanabileceğinden bahsetmiştir[7] ancak; ortaya çıkan böylesi bir tabloda barış yapılsa da yapılmasa da Osmanlı’nın ileride Panslavizm sorunuyla yüzleşeceği kaçınılmaz bir gerçek olarak durmaktadır.

En nihayetinde de Osmanlı hükümeti ve Meclis-i Mebusan, önerilen barış koşulları içerisinde arazi vermeyi kabul etmeyecek ve bunun üzerine de zaten Rusya, Osmanlı’daki Hıristiyanların haklarını savunma iddiasıyla, 24 Nisan 1877’de Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilan etmiştir.

Soru 3 – 93 Harbi’nde savaşılan cepheler hangileridir?

Osmanlı-Rus Savaşı’nda, Balkanlarda Tuna ve Doğu Anadolu olmak üzere, iki cephede savaşılmıştır.

Ruslar 24 Nisan 1877 tarihinde Osmanlı Devleti’ne bağlı Eflak ve Boğdan’a girerek savaş açmışlardı. 3 gün sonra da doğu sınırındaki Doğubayazıt’a. Romanya prensliğini de kendi yanlarına çekerek, Dobruca ve Bükreş yönlerinden Osmanlı topraklarına saldırmaya başlarlar. Kısa sürede Ziştovi, Tırnova ve Niğbolu’yu ele geçiren Ruslar, 19 Temmuz’da Şıpka geçidini aşmışlardı.[8]

Niğbolu’nun Rus güçlerince işgali

Suleyman Hüsnü paşa

Şıpka Geçidi Muharebeleri’nde yenilgiye uğramasına rağmen savunmada gösterdiği cesaretten dolayı, Balkanlardaki en yüksek kıdemli komutanlardan biri olan Süleyman Hüsnü Paşa önce, Şıpka Geçidi Kahramanı olarak halk arasında büyük ün saldı.

145 gün boyunca Ruslara direnen Gazi Osman Paşa, Rusları Plevne’de durdurmuştu ama Plevne de düştükten sonra, Rus ilerleyişi tekrar başlamış ve bu sırada Sırbistan da Osmanlılara karşı rus safında savaşa girmişti.

Sırp askerleri Mramor’da Türklere saldırıyor, 1877

Doğu Anadolu cephesine baktığımızda ise, Rusların üç koldan harekete geçtiklerini görüyoruz.

Nene Hatun

Türk ordusu Erzurum’a çekildiği için Kars emniyetsiz kalmış, ardından burayı Ruslar zapt etmişti. Erzurum’da Aziziye tabyalarında Nene Hatun’un da halkı savaşa teşvik etmesiyle Ruslar durdurulmuşlardır.

Doğu cephesinde Ruslara karşı savaşan bir diğer komutan ise Ahmet Muhtar Paşa’dır. Paşa’nın daha önemli bir cephe sayılan Rumeli’ye gönderilmek üzere İstanbul’a çağrılmasından sonra, hiçbir ümidi kalmamasına rağmen, Erzurum sonuna kadar dayanmıştı. Yapılan ateşkesten sonra ise Erzurum Ruslara teslim edilmiştir.

Ateşkes yapılıncaya kadar, Rus saldırılarına karşı Batum başarıyla savunulmuştur.

Plevne’nin düşmesinden sonra Rus ordusu Edirne’ye doğru ilerledi. Edirne şehir olarak iyi bir savunma olanağına sahip olan bir yerdi ama Vali Eyüp Paşa’nın mühimmatları havaya uçurup çekilmesi üzerine, Ruslar 20 Ocak 1878’de işgal etmişlerdi.[9]

Pek çok yerde alınan başarısız sonuçlar üzerine, II. Abdülhamid bizzat Rus Çarı’ndan ateşkes talebinde bulunmuştu.

Soru 4 – Plevne Savunması’nın 93 Harbi’ndeki önemi nedir?

Kısa bir sürede Rumeli cephesinde Osmanlı topraklarının bir bölümünü ele geçiren Rus kuvvetleri karşısın da önemli bir direniş gösterebilecek kuvvet çıkaramadık. Ta ki Vidin’de bulunan Osman Paşa’nın bugün Bulgaristan sınırları içinde kalmış olan Plevne’de Rusları durdurana dek!

Plevne Müdafaası, Nikolai Dmitriev-Orenburgsky, 1885

Bugün neredeyse pek çok askeri tarih kitaplarına girmiş olan Plevne Müdafaası, Osmanlı kuvvetlerinin en önemli direniş noktası oluşturmaktaydı.

Plevne’nin Ruslar tarafından kuşatılması 1877 yılının Temmuz ayı sonlarından başladı. Asker ve silah bakımından Türklere nazaran daha avantajlı durumda olan Ruslar, şehri geri almak için iki defa saldırdılar. Bu iki başarısız saldırıda mağlup olmaları üzerine, Romenlerden yardım istemek zorunda kalmışlardı. Yardım alan Ruslar birlikte yaptıkları üçüncü saldırılarda bile başarısız olmuşlardı.

31 Temmuz 1877 Grandük Nicholas’ın Prens Carol’a Türkiye’ye karşı Rus ordusunu desteklemek için yardım isteyen telgrafı.
Arhivele Nationale ale Romaniei, ANR, SANIC, fond Casa Regală, Carol I, VJ 103/1877, f. 1

Osmanlı tarafının Plevne’de başarılı bir savunma yapmasında Gazi Osman Paşa’nın askerî yeteneğinin, Türk askerinin dirayetinin ve mükemmel bir şekilde hazırlanmış toprak istihkâmların etkisi oldukça büyüktür. Fakat bunların ve daha başka etkenlerin dışında her iki tarafın kullandığı topların niteliği ve bataryaların idare şekli de çarpışmalarda belirleyici bir rol oynamıştır.

Rus ordusu toprak istihkâmlar üzerinde tesir gücü oldukça düşük, erken ısındığı için bekletilmesi gereken ve yüksek açılı atışlar yapmaya elverişli olmayan tunçtan üretilmiş uzun namlulu toplarla saldırırken, Türk ordusu kısa mesafede yüksek açılı ve başarılı atışlar yapabilen, çelikten mamul obüslerle savunma yapmışlardı.[10]

Plevne Müdafaası’nın başarılı olması, Osmanlı Devleti için çok önemliydi. Nitekim alınan bu başarılar İstanbul’da sevinçle karşılanmış, savaşın başlangıcındaki Rus ordusu üzerinde de çok etkili olmuş ve panik yaratmıştı. II. Abdülhamid, Tuna cephesindeki Rus askerlerini adeta yerlerine çivileyen Osman Nuri Paşa’ya gösterdiği kahramanlıklar  sebebiyle ‘Gazi’ unvanını vermiştir. 

Tabi bu arada tamamiyle kuşatılan Plevne’de baş gösteren yiyecek sıkıntısı yüzünden Gazi Osman Paşa, kaleden bir çıkış yolu aramaya çalışmıştır. 10 Aralık 1877’de düşman kuşatmasını yarma hareketine girişmiş ama bu harekat esnasında yaralanması üzerine Ruslara esir düşmüştür.[11]

93 Harbi yaklaşık olarak 10 ay sürdüğü düşünüldüğünde, Plevne önlerinde Rus kuvvetlerini Aralık ayının 10’una kadar yaklaşık 5 ay tutmaya muvaffak olan Gazi Osman Paşa’nın başarısı çok daha iyi anlaşılabilir.

Nitekim Mustafa Kemal Atatürk de 1914 yılında Sofya’da askerî ataşe olarak bulunduğu sırada orada tanışmış olduğu gençlere Gazi Osman Paşa hakkında şunları söylemiştir:

“Ben Gazi Osman Paşa’yı kendime rehber olarak seçtim, ömrüm boyunca onun yolunu takip edeceğim. Türk ruhu Plevne’de yeniden kendini bulmuştur. Milletler yolundaki mücadelelerde daima sembolümüz Plevne’de doğan milli ruh olacaktır. Felaket günlerinde Plevne Savaşı’nı ve Gazi Osman Paşa’yı düşüneceğiz. Sizin de kahramanlık sembolünüz Gazi Osman Paşa olsun.” [12]  

Soru 5 – 93 Harbi’nde Avrupa ülkelerinin ve kamuoyunun tutumu ne olmuştur?

1853’teki Kırım Savaşı’ndan sonra yapılan antlaşmada, Osmanlı İmparatorluğu’nu Avrupa devletler topluluğunun bir üyesi olarak kabul edeceklerini beyan eden Avrupa devletleri, 93 Harbi’nin başlangıcında olsun, ilerleyen safhalarında olsun, harekete geçmemişlerdir. Almanya savaşın başından itibaren Rusya’yı desteklemiş, Avusturya, Macar tebasının Osmanlı lehine yaptıkları gösterilere rağmen, savaşın sonunda Bosna-Hersek’i almak üzere tarafsız kalmayı kabul etmiştir. Kamuoyunun etkisi altındaki İngiltere savaşa müdahale edememiş, 1871’deki Alman yenilgisinden sonra daha çok içişlerine eğilen Fransa olaya seyirci kalmıştı.[13]

İkinci Abdülhamid, Rusya’nın savaş ilan ettiği gün, Avrupa devletlerine telgraflar çektirerek, Paris Antlaşması’nın sekizinci maddesine göre, arabuluculuk yapmalarını istemişse de bir karşılık bulamamıştır.

Yine savaş sırasında Avrupa kamuoyunu Osmanlı tarafına çekebilmek için II. Abdülhamid, mektuplar yayınlatmış, yabancı gazetecileri bizzat kabul ederek Rus zulmü hakkında bilgi vermiş ve onlara çeşitli nişanlar vererek etkilemeye çalışmış ama savaşın nedenleri kısmında anlattığımız Rus propagası daha etkili olmuş ve Osmanlı lehine herhangi bir sonuç alınamamıştır.

Savaşın sonuna doğru Edirne’nin de kaybedilmesi üzerine artık mağlubiyet kesindi. Savaşın başından itibaren tarafsız kalan Avrupa devletlerine çağrıda bulunarak, ateşkes için ‘arabuluculuk’ yapmalarını istenmesine rağmen yine de olumlu bir cevap alınamadı.

Soru 6 – 93 Harbi’nin kaybedilmesinin sebepleri neydi?

İki cephede yaşanan ve 10 ay gibi kısa bir sürede yenilgi ile sonuçlanan bir savaşın tek ve basit bir sebebi olmasa da bu soruya verilebilecek en kısa cevap sanırım, Osmanlı İmparatorluğun gerek askeri teçhizat açısından, gerekse eğitimli askerleri açısından, savaşa hazır olmaması gösterilebilir.

Dahası Osmanlı Devleti ordusunun asker sayısını bile bilmeyecek bir durumdaydı.

Osmanlı Ordusunun bu dönemde askeri malzeme bakımından da büyük ölçüde dışa bağımlı olduğu söyleniyor. Yeterli eğitime sahip üst düzey subayların bulunmadığı Osmanlı Donanması’nın ise asker naklinin dışında, özellikle Tuna’da Ruslar’a karşı kullanılmaması, savaş için gerekli teçhizat ve mühimmat eksikliği 93 Harbi faciasının nedenlerindendir.

Osmanlı’nın hem batıda hem de doğuda olmak üzere çok geniş bir alanda mücadele etmek zorunda kalmasıyla birlikler arasında iletişim sorunlarına sebebiyet vermiştir. Tüm bunlara savaşın İstanbul’daki merkezden idare edilmeye çalışılması ve verilen emirlerin cepheye ulaşana kadar günler geçmesi sebebiyle vaziyetin değişmesi de yenilgiyi kolaylaştırmıştır.

Soru 7 – 93 Harbi’nin sebep olduğu Türk göçü (muhaceret) nasıl oldu?

93 Harbi’nin sebep olduğu en önemli olaylardan birisi, Bulgaristan’daki Türklerin, yaklaşık 500 yıldır yaşadıkları topraklardan gerek katledilmek ve gerekse göçe zorlanmak suretiyle, Anadolu’ya sığınmak zorunda kalmalarıdır.

Göçe maruz kalan insanların bir yandan göçün verdiği sıkıntılara göğüs gererken diğer yandan Rus ordularının her türlü insanlık dışı hareketlerine hedef olmaları hafızalardan silinmeyecek derin izler bırakmıştır. Osmanlı Devleti, göçmenleri Anadolu’nun farklı bölgelerine iskân ettirmeye çalışmışsa da en çok göç yakınlık sebebiyle Edirne, Aydın, Ankara, Kastamonu ve Hüdavendigar (Bursa ve civarı) vilayetlerine olmuştur.

Harbin neticesinde, Edirne ve Tuna vilayetlerinin iki bölgesi (Şumnu, Varna ve Silistre havalisi ile Rodoplar ve civarı) hariç Türk varlığı, neredeyse tümüyle yok olmuştur. Savaşta katledilmiş ve hastalık ve açlıktan dolayı ölmüş olan 500 bin Türk, yurtlarını bırakıp Balkanlardan göç etmek zorunda kalan 1.253.500 kişi olduğu kayıtlara geçmiştir.[14] Böylesine trajik bir facia halk üzerinde unutulması güç derin yaralar bırakmıştır.

Soru 8 – II. Abdülhamid Meclis-i Mebusanı neden kapattı?

Savaşın sonlarına doğru Rusya’nın kesin zaferi karşısında yapılması gerekenleri değerlendirmek üzere, Yıldız Sarayında padişahın da katıldığı olağanüstü bir meclis toplantısı yapılır. Toplantıda, devletin içinde bulunduğu bu büyük soruna çözüm bulunamaması, eleştrilerin sürtüşmeye dönüşmesi ve bazı üyelerin savaşın yenilgisinin sorumluluğunu da padişaha bile yüklemeleri üzerine, II. Abdülhamid önce toplantıyı terk etmiş, sonra da meclisi 14 Şubat 1878 tarihinde süresiz tatil ettiğini duyurmuştur.[15]

Resmi olarak kapatılmamışsa da Osmanlı Meclisi süresiz tatil edilmiş, Osmanlı anayasası resmen yürürlükten kaldırılmamıştır. Ama buna rağmen Kânûn-ı Esâsî gerektiği gibi uygulanmamış, padişah tarafından karar verilen kanunlar, Meclis-i Mebusan tekrar toplandığı zaman onaylanmak üzere, geçici olarak çıkarılmıştır.

II. Abdülhamid’in baskıcı yönetimiyle devam eden 30 yıl boyunca meclisin hiçbir toplantıya çağrılmaması ülkenin parlamento hayatına geçişini yavaşlatmış ve demokratikleşme açısından, önemli bir sorun teşkil etmiştir.

Osmanlı Meclisinin kapatılmasını bu dönemi araştıran yazarlar farklı şekillerde değerlendirmişlerdir. Bazı yazarlar, II. Abdülhamid’in baskıcı bir yönetim oluşturmak için bir fırsat sayarak meclisi kapattığı, bazıları ise Meclis’in yönetimde karışıklığa sebep olduğunu ve gayri-müslim mebusların, kendi milletleri için çalıştıkları, bunun sonucunda da Osmanlı İmparatorluğuna faydadan çok zarar getireceği düşünülerek kapatıldığını söylemektedirler.

II. Abdülhamid Meşrutiyetin ilanını istememiş, gelişen olaylar karşısında emr-i vaki olarak kabul etmişti. Osmanlı tarihi alanında özgün ve belirleyici çalışmalar yapmış, dünya çapında saygınlığı olan isimler arasında yer Engin Akarlı, Meclis’in kapatılmasının gerçek nedeninin, “Osmanlı devlet adamlarının, halkın siyasete karışmalarından duydukları rahatsızlık” olduğunu söylemekte ve Osmanlı devlet adamlarının ve padişahın zihniyet itibariyle, bu durumu hazmedebilecek durumda olmadığını belirtmektedir.[16]

Soru 9 – Osmanlı-Rus savaşı sonucunda imzalanan antlaşmalar hangileridir?

Barış yapılması için bugün Bulgaristan sınırları içerisinde kalan Kızanlık’ta ateşkes görüşmeleri başladı ama Edirne de Rusların eline düşünce görüşmelere buraya kaydırıldı.

31 Ocak 1878 tarihinde imzalanan Edirne Mütarekesi’yle savaş sona ermişti. İstanbul’a giren Ruslar karargahlarını Yeşilköy’e (Ayastefanos) taşıdılar ve Barış görüşmeleri burada devam etti. Sonucunda 3 Mart 1878’de Ayastefanos Antlaşması imzalandı.[17]

Ayastefanos Antlaşması yirmi dokuz maddeden oluşuyordu ve Balkanların haritasını baştan aşağı değiştirmişti. Osmanlı Devleti Romanya, Karadağ ve Sırbistan’ın bağımsızlıklarını kabul ediyordu. Aynı zamanda Karadağ’ın sınırları Adriyatik denizine kadar genişletildi. Niş şehrini de Sırbistan’a verdiler. Osmanlı Devleti’ne bağlı özerk bir devlet olması kararlaştırılmasına rağmen Bulgaristan Prensliği’nin kendi anayasası, bayrağı, marşı ve dış politikası olacaktı.

Osmanlı Devleti’nin savaş tazminatı olarak 1 milyar 410 milyon ruble verilmesi kararlaştırıldı ama zaten boğazına kadar borç içinde olan Osmanlı Devleti’nin bunu ödeyebilecek parası yoktu. Bu yüzden Rumeli’deki bir kısım topraklarla birlikte Batum, Kars, Ardahan ve Doğubayazıt, Ruslara savaş tazminatı olarak bırakıldı. Ruslara verilen bu kadar toprak tazminatın hepsine yetmeyecek geriye kalan 400 milyon ruble ise Ruslara para olarak ödenecekti.[18]

Ayastefanos Antlaşması, panslavizm güden Rusların kesin bir zaferiydi. Rus İmparatorluğu’nun Balkanlarda bu kadar üstünlük sağlaması Avrupa’daki mevcut olan siyasi dengeyi tehdit etmişti. Bundan dolayıdır ki en başta İngiltere bu duruma şiddetle muhalefet ettiler.

 Berlin’de toplanan 13 Haziran 1878 tarihli kongrede Ayastefanos Antlaşması değiştirilmek suretiyle elden geçirildi. Yirmi dokuz maddelik Ayastefanos Antlaşması yerine altmış dört maddelik yeni bir antlaşma hazırlandı. Avusturya’ya Bosna-Hersek verilmiş, Osmanlı İmparatorluğu üçe bölünmesi kararlaştırılan Bulgaristan’ın büyük bir kısmını denetimi altına almıştı.

7 yıl 21 eşit taksite bölünen savaş tazminatı ise 802 milyon 500 bin Frank olarak belirlendi.

Tüm bu anlaşmalardan sonra bile Rus Çarı II. Aleksandr  Türklere “can alıcı darbeyi” vurarak İstanbul’u ele geçirme fikrinden asla vazgeçmemişti. Yalnız böyle bir hamle yaptıktan sonra Marmara’da bulunan İngiliz filosu ile savaşmayı da gerektireceğinden dolayı St. Petersburg diplomatları Çarı bu fikrinden vaz geçirmişlerdir.[19]

Soru 10 – 93 Harbi’nin sonuçları nelerdir?

Bizde hala savaşı kim başlattı diye tartışıladursun, savaşın faturası Osmanlı Devleti’ne çok pahalıya patlayacaktı.

Çok büyük toprak kayıplarının yanı sıra, Rusya’ya ödenmek zorunda kalınan savaş tazminatı nedeniyle, büyük bir maddi yük altına girildi. Üzerine bir milyondan fazla kişi gördükleri zulüm ile yurtlarından sürüldü.

Ayastefanos Antlaşması’nın ağır hükümlerinden kurtulmak ve Ruslara olan bu savaş tazminatını karşılamak amacıyla, ileride Kıbrıs’ın tümüyle kaybedilmesine yol açacak olan bir gizli anlaşma yapılır. İngiltere ve Osmanlı Devleti arasında imzalanan Kıbrıs Sözleşmesiyle aylığı 92 bin altın karşılığında Kıbrıs’ın yönetimi İngiltere’ye bırakıldı. Bir süre sonra da, durumdan yararlanan Fransa, 1881 yılında Tunus’u işgal etmiştir.

Ayrıca anlaşmanın 16. maddesindeki “Osmanlı Devleti, Ermenilerin yerleşmiş oldukları eyaletlerde bölge menfaatlerinin gerektirdiği ıslahat ve tensikatı vakit kaybetmeksizin icra edeceğini ve Ermenilerin Kürtlere ve Çerkeslere karşı emniyetlerini koruyacağını taahhüt eder.” ifadesiyle Anadolu’da, Rusya’nın desteğiyle bir Ermeni devletinin kurulmasına zemin hazırlanmaya çalışıldı.[20]

Çırağan Vakası, Ali Suavi ve yanındaki adamları Çırağan Sarayı’nı basıyor, 18 Mayıs 1878

Ali Suavi

Meşrutiyet, Meclis-i Mebusan’ın kapatılmasıyla daha başlamadan sona erdi. 18 Mayıs 1878’de V. Murad’ı yeniden tahta geçirmek için, Ali Suavi yanındaki 100 kadar adamıyla Çırağan Sarayı’na bir baskın düzenledi ama bu girişim başarıya ulaşamadı. Bu baskın, II. Abdülhamid’in ömür boyu tahttan indirilme korkusuna kapılmasına ve her şeyi Yıldız Sarayı’ndan dışarıya adımını bile atmadan kontrol etmek istemesine yol açtı.

Rusların savaşın başlangıcında iki cephedeki başarıları sonrasında başkent İstanbul’a doğru hızla ilerlemeleri paniğe yol açtı. Milli Mücadele’de yaşandığı gibi, başkentin Bursa’ya taşınacağı dedikoduları çıktı. İstanbul’da bir ‘Askeri Meclis’ kurulması ve savaşın bu meclis tarafından yönetilmesine karar verilip, Serasker ve Serdar-ı Ekrem, görevlerinden alınarak Divan-ı Harp’e verilirler.

Kurulan askeri mahkemede bir yıl boyunca yargılanan ve yenilgiden sorumlu tutulan Başkomutan Süleyman Paşa Divan-ı Harb önünde, süngü takmış birlik karşısında rütbeleri ve madalyaları sökülüp, aşağılanarak Ordu’dan çıkarılmış, emeklilik hakkı elinden alınarak ömür boyu sürgünde kaldığı Bağdat’a gönderilmiştir.[21]

Yazımızı sonlandırmadan evvel sizlere konuyla ilgili bir kitap tavsiye etmek istiyorum. 1845 yılında Erzurum’da dünyaya gelen ve o devrin olaylarının içerisinde bir tanık olan Başkâtip Mehmed  Arif Bey’in kaleme aldığı, Başımıza Gelenler[22] diye hatıra tarzında çok kıymetli bir eseri vardır.

Başımıza Gelenler

Bu eser size 93 Harbinin hangi şartlarda gerçekleştiğini, savaşın ve mağlubiyetin nedenlerini, savaş esnâsında, ülkeyi yöneten kadronun ve askerlerin ruhsal durumunu çok çeşitli hâdiseleri konu alarak detaylı anlatır.

Kaynakça:

[1] – William Ewart Gladstone, Bulgarian Horrors and the Question of the East, William Ewart Gladstone, 5 Eylül 1876
[2] – Oscar Wilde, On The Massacre Of The Christians In Bulgaria, Charmides and other poems, London, Methuen & Co. Ltd. (1919) s. 141
[3] – Victor Hugo, Oeuvres complètes de Victor Hugo, Actes et paroles 4, s. 3
[4] – Giuseppe Garibaldi, Osmanlı’ya karşı Balkan Halklarına yazdığı mektup, Border Watch, 22 Aralık 1875
[5] – Lord Kinross, Osmanlı – İmparatorluğun Yükselişi ve Çöküşü, Altın Kitaplar, 2008, s. 509
[6] – Prof. Dr. İlber Ortaylı, 1877-1878 Türk-Rus savaşı… 93 Harbi, Hürriyet, 25 Nisan 2021
[7] – Prof. Dr. Erhan Afyoncu, 10 Soruda 93 Harbi, Popüler Tarih Dergisi, Sayı: 7, Aralık 2000, s. 19
[8] – Mahir Aydın, “Doksanüç Harbi”, TDV İslâm Ansiklopedisi, IX, s. 498-499
[9] – Edirne’de yaşayan Türk ve müslümanların Rus işgalinde nasıl bir kıyım ve soyguna uğradığını Hüseyin Mevsim’in Türkçeye çevirdiği Edi̇rne Bulgar Katoli̇k Mektebi̇’nden Bi̇r Leh Pederi̇n 93 Harbi̇ Notları makalesine bakarak anlayabilirsiniz. H. Mevsim, “Edi̇rne Bulgar Katoli̇k Mektebi̇’nden Bi̇r Leh Pederi̇n 93 Harbi̇ Notları”, Balkan Araştırma Enstitüsü Dergisi, Cilt 4, Sayı 2, Aralık 2015, ss. 159-184
[10] – Remzi Çavuş, Plevne Müdafaası’nda topun önemi, OTAM Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, sayı. 38, Oca. 2015, s. 1
[11] – Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi, TTK, Ankara 1997, 518, 519
[12] – Enver Behnan Şapolyo, Türk-Rus Savaşları Tarihi Gazi Osman Paşa ve Plevne Müdafaası, İstanbul 1959, s. 241 ak: Prof. Dr. Metin Hülagü, Yaralı mareşal : Gazi Osman Paşa, İstanbul : Yitik Hazine Yayınları, Nisan 2006, s. 282
[13] – Yuluğ Tekin Kurat, Ayastefanos Buhranı ile İlgi̇li̇ Vesi̇kalar, Tarih Araştırmaları Dergisi, c. 4, sayı. 6, Mayıs 1966, ss. 427
[14] – J. McCarthy, Ölüm ve Sürgün, (Çev: Bilge Umar), İnkılap Yayınevi, İstanbul 1998, s. 105
[15] – Engin Akarlı, “II. Abdülhamid (1876-1909)”, Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 5, s. 1293
[16] – Prof. Dr. Erhan Afyoncu, a.g.m., s. 22
[17] – Ali İhsan Gencer, “Ayastefanos Antlaşması”, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1991, IV, s. 225
[18] – Prof. Dr. Erhan Afyoncu geriye kalan miktarın 300 milyon ruble olduğunu yazar ama Ord. Prof. Enver Ziya Karal – Osmanlı Tarihi isimli eserinde 400 milyon ruble olduğunu aktarmıştır. bkz: Prof. Dr. Erhan Afyoncu, a.g.m., s. 23 ve Ord. Prof. Dr. Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, VIII. cilt, TTK Yayını, Altıncı Baskı, Ankara, 2007, s.66
[19] – Yuluğ Tekin Kurat, Ayastefanos Buhranı ile İlgi̇li̇ Vesi̇kalar, Tarih Araştırmaları Dergisi, c. 4, sayı. 6, Mayıs 1966, ss. 428
[20] – Ord. Prof. Dr. Enver Ziya Karal, a.g.e., s.66, 129 ak: Nejla Günay, “Kıbrıs’ın İngiliz idaresine bırakılması ve bunun Anadolu’da çıkan Ermeni olaylarına etkisi”, Akademik Bakış, Cilt 1, Sayı 1, Kış 2007, s. 117
[21] – Erol Özbilgen, Osmanlının Balkanlardan Çekilişi, İz Yayıncılık, 2012
[22] – Mehmed Ârif Bey’in kaleminden çıkan bu eser birkaç farklı yayınevinden basılmıştır. En güncel basım için bkz: Mehmed Ârif Bey, Başımıza Gelenler – 93 Harbinde Anadolu Cephesi – Ruslarla Savaş , Haz. M. Ertuğrul Düzdağ, İz Yayıncılık, İstanbul, 6. Baskı, 2016

Prof. Dr. Erhan Afyoncu, 10 Soruda 93 Harbi Yazı Dizisi, Popüler Tarih Dergisi, Sayı: 7, Aralık 2000, s. 18 – 23
Mahmud Celaleddin Paşa, Mirat-ı Hakikat / Tarihi Hakikatların Aynası, haz: Doç. Dr. İsmet Miroğlu, Berekat Yayınevi, İstanbul 1983, 3 Cilt
Mahir Aydın, Doksanüç Harbi, TDV İslâm Ansiklopedisi, IX, s. 498-499
Engin Akarlı, II. Abdülhamid: Hayatı ve İktidarı, Osmanlı, II (Ankara 2000), s. 253-265
Ali Akyıldız, II. Abdülhamid’in Çalışma Sistemi, Osmanlı, II (Ankara 2000), s. 286-297
Hakkı Yapıcı, 93 Harbi Sonrasında Yaşanan Göçler ve Neticeleri, Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, c. 7, sayı 1, Ocak 2012, s. 181-189
Mehmed Ârif Bey, Başımıza Gelenler – 93 Harbinde Anadolu Cephesi – Ruslarla Savaş, haz: Mehmet Ertuğrul Düzdağ, İz Yayıncılık, 2016
Osmanlı Sultan II. Abdülhamid döneminde ne kazandı, ne kaybetti? | Teke Tek – 30 Haziran 2020

Cihan Oktay
2014 yılında Türkeli Dergisinde yazarlık yapmaya başlayan yazar, derginin kapanmasıyla birlikte, Türkçe Tarih Dergisi‘ne kuruculuk etmiş ve günümüzde de yazılarını burada yayınlamaktadır. Yazar Türkçe Tarih sistemi üzerinde genellikle Milli Mücadele, Atatürk ve Türk Devrimleri üzerine yazılar yazmaktadır. Uzun bir süredir, Rıza Nur ve Hatıratı üzerine araştırmalar yapmakta ve bu çalışmaları ile tanınmaktadır. Diğer önemli tarihçilerle birlikte kolektif olarak yayınlanan "Şahsiyetler" isimli kitapta, Doktor Rıza Nur biyografisi kaleme almıştır.

Vahdettin, tahtı ve İngilizler

Önceki yazı

Ahmet Midhat Efendi’nin Türkçülük Anlayışı

Sonraki yazı

Bu yazılar da ilginizi çekebilir

Yorumlar

Bir yorum yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla yazı Gerileme Dönemi