Türklerde tanrı tasavvurunun Gök-Yer/Su-Atalar formülüyle ifade edilen çeşitli kültlerle karşımıza çıktığını, yukarıda dile getirmiştik. Kutsal “Yir- Sub”, Eski Türk yazıtlarında Tengri/Tanrı ve Umay gibi ilahi bir varlık olarak ortaya çıkmaktadır. Tanrı, tamamen göksel bir varlık, Umay ise her ne kadar göksel bir varlık olarak görünse de işlev itibariyle yersel ve dünyevidir. Ancak kült olan kutsal “Yir-Sub”, tamamen yeryüzüne ait bir kült’tür. Çünkü onun ontolojik yansıması yersel bir takım varlıklarda, dağlarda, ormanlarda ve bütün olarak ülke genelinde kendini göstermektedir (Taş, 2002: 51).
Eski Türk yazıtlarında, “Yir-Sub”lar Tanrı’nın destekçisi ve onun yardımcısı olarak görülmekte ve Tanrı ile birlikte bir anlam ifade etmektedir (Taş, 2002: 51). Yazıtlarda geçen ifadelerden kutsal Yer-su ruhlarının, Umay gibi ikincil bir varlık olduğu ve Tanrının olmadığı yerde herhangi bir fonksiyonlarının olmadıkları anlaşılmaktadır (Taş, 2002: 52). Orhun kitabelerine göre 8. yüzyılda devletin resmi kültlerinden biri haline gelen yer-su kültü, Türklerin İslamiyet’i kabul etmelerinden sonra da varlığını uzun süre devam ettirmiştir (İnan, 1953: 249). 3 Tonyukuk yazıtında, “Göktürk ülkesine saldıran düşmanların, Umay ve Yer-Su’ların yardımıyla gafil avlanarak bastırıldıkları (Günay-Güngör, 1997: 46)” ifadesi geçmektedir. “Tanrı, Türkün yeri ve suyu sahipsiz kalmasın diye”, Türk milletine kağanlar gönderiyor, vazifelerini yapmayan ve isyan edenleri ise cezalandırıyordu (Ögel, 2002: 315).
Bir rivayete göre sayıları 17 olan yer–su ruhları, yaşanılan yeri temsil eden ruhlar olduklarından “dağların eteklerinde, nehirlerin kaynaklarında, denizlerde vs. otururlar (Çoruhlu, 2006: 33).” Atların menşelerine ilişkin bilgi veren kaynaklarda, Türk atlarının birçoğunun denizden veya gölden çıkan aygırlar ile o çevrede bulunan kısrakların çiftleşmelerinden dünyaya geldiklerine ilişkin birtakım anlatılar mevcuttur. Şükrü Elçin, “Atların Doğuşları ile İlgili Efsaneler (1963a: 412-416)” adlı makalesinde bu anlatıları bir araya getirmiştir.
Dede Korkut’ta geçen kahramanlardan Bamsı Beyrek’in atı “Benli Boz” bir deniz kulunudur (Ergin, 2008: 117). Dede Korkut kitabında yer alan “Salur Kazanın Evinin Yağmalanması” adlı boyda, Salur Kazan yurdunun yağmalandığı haberini alır. Bunun üzerine yurduna doğru hareket eder ve yol üzerinde bir su görür. Salur Kazan’ın sudan geçerken söylemiş olduğu sözler, “Şamanistlerin yersularına hitaben söylediği ilahîlere (İnan, 1953: 250)” benzemektedir:
“Çağnam çağnam kayalardan akan su
Ağaç gimileri oynadan su
Hasan ile Hüseynün hasreti su
Bağ ve bostanun ziyneti su
Ayşe ile Fatmanun nikâhı su
Şehbaz atlar içdüği su
Kızıl develer gelüp kiçdüği su
Ağ koyunlar gelüp çevresinde yatduğı su
Ordamun haberin bilür-misin diğil mana
Kara başum kurban olsun suyum sana” (Ergin, 2009: 101).
Köroğlu’nun “Kırat”ı da su menşeli olarak karşımıza çıkmaktadır. Anadolu’dan derlenen Köroğlu kollarında bu husus özellikle vurgulanır. Pertev Naili Boratav, Köroğlu’nun atının menşei konusunda şunları söyler: “Köroğlu’nun atı, sudan çıkan bir aygırın, at sürüsü içinde bir kısrağa aşmasından doğmuştur. Paris rivayetinde bu, Amuderya’dan çıkan bir aygır diye tasrih edilmektedir. Müderris Zeki Velidi Bey’in derslerinde kaydettiğine göre: Amuderya’nın kollarından ‘Vahş’ havzasında, Rusta-Bik mevkiinde sudan çıkmış atlar hakkında hikâyeler vardır; bu çok eskiden beri söylenmektedir. Köroğlu’nun Tobol rivayetinde de Kır At sudan çıkan bir atın tayıdır; fakat buna burada Tulbar denilmektedir. Tulbar ismi de Türk destanlarında efsanevi, necip atlara verilen isimdir (Boratav, 1984: 66). Köroğlu destanın Orta Asya rivayetlerinde de Kırat -Türkmen rivayetinde olduğu gibi- bir su kulunu ile bir su aygırının birleşmesinden doğmuştur (Özkan, 1997: 230).
Kazakistan’da, Dede Korkut ile ilgili anlatılan efsanelerden birinde, Köroğlu’nun meşhur kıratı denizden çıkan bir su atı ile sıradan bir atın birleşmesinden doğan çirkin bir kulundur. Dede Korkut onu beslemiş ve sihir ile Kırat’a dönüştürmüştür (Alptekin, 1997: 23). İncelediğimiz destanlardan Kan-Kapçıkay’da, yerin ve suyun iyesi olan Kızıl-Aygır’ın kulunu göğün üçüncü katında Üç-Kurbustan tarafından sudan yaratılmıştır. Bu at göğün dokuzuncu katında yaratılmış olduğu için uçma özelliğine de sahiptir:
“Alev gibi kızıl kıymetli at
Argımak’ın kulunuymuş.
Yerin, suyun iyesi
Kızıl aygırın yavrusuymuş.
Göğün üçüncü katında
Yaratılmış kızıl-at
Üç-Kurbustan’ın yerinde
Yaratılmış argımakmış.
Yukarı çıktığında
Uçabilirmiş.
Aşağıya indiğinde
Süzülebilirmiş.
Bunu gören halk
Şaşırıp kalmış
Bu nasıl yaratılmış aygır
Dedi görenler.
Kızıl atın anasını
Bulan kişi dediler.
Su iyesinden olmuş at
Resmedilmiş gibi durdu.” (KKAP s. 252-253)
Kan-Ceeren Attu Kan-Altın destanında, “Kan-Ceeren at”ın annesi su
ruhundan yaratılmıştır:
“Yerin, suyun iyesi,
Ceerenkey’in yavrusu
Güzel atı Kan-Ceeren
Kaynak suyunda yıkanarak,
Başını, gözünü sütle yıkayarak,
Kızıl-atını saldı. (KCAKA s. 375)
Ködügey-Kökşin ile Boodoy-Koo destanında, Kögüdey-Kökşin, dağ ruhundan, atının ise su ruhundan yaratılmış olduğu söylenmektedir:
“Kendisi bahadır olan
Ködügey-Kökşin adlı ağabeyim var, dedi.
Atı su iyesinden yaratılmış,
Kendisi dağ iyesinden yaratılmış.” (KKBKs. 431)
Maaday-Kara destanında, bir gün, Kögüdey-Mergen’i büyüten ihtiyar nine (Altay eezi) kahramanı karşısına alır ve ona ailesi hakkında bilgi verir. Daha sonra Kögüdey-Mergen’e kendisinin dağ ruhundan, atı “Koyu-kır”ın ise su ruhundan yaratılmış olduğunu söyler:
“Maaday-Kara’nın oğlusun sen, dedi.
Bineceğin değerli atın
Pamuk yeleli koyu kırdır, dedi.
Büyük parmağı olan senin
Adın ise Kögüdey-Mergen’dir, dedi.
Bineceğin koyu kır at
Su ruhundan yaratılmıştır, dedi.
Sen ise Kögüdey-Mergen
Dağ ruhundan yaratılmışsın, dedi.” (MKD s. 413)
Oçı-Bala destanında, hem başkahraman Oçı-Bala ve hem de atı Oçı-Ceeren’in su ruhundan yaratılmış oldukları görülmektedir:
“Küçük kız kardeş Oçı-Bala
Atacağı oku taşır,
Ak kılıcı takıp gezerdi.
Oçı-Ceeren’in atına binen
Oçı-Bala idi.
Yeni ayın üçünde
Dinleyip, uyurdu.
Attığı oku taştan dönmez,
Söylediği söz beyden dönmez,
Alp gelse sıkıca tutar
Anlı şanlı pehlivandı.
O savaşa, kavgaya gitmez,
Savaşmaya geleni bırakmazdı.
Altı Suu-Celbis’ten yaratılmış.
Anlı şanlı Oçı-Ceeren’in
Kendisi Su- Celbis’ten yaratılmış
Alp, pehlivan Oçı-Bala
Hayvan, kuş avlardı.” (OBD s. 43)
Kaynak:
Ali Kaba, Altay, Tuva, Hakas ve Şor Destanlarında at motifi üzerine bir inceleme, yüksek lisans tezi, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, T.C. Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 25-32