Çin ve Çin sınırlarındaki çevre, M.Ö. II. yüzyıla kadar, Franke’nin tabiri ile sistem şekline girmiş ve şekilperestlik ile kısırlığa doğru ilerleyen bir kültür içinde yaşamıştı. M.Ö. II. yüzyılda ise, Orta Asyanın batısı ve güneyindeki medeniyet merkezleri ile ilişki kurulunca, yeni bir safha başladı. Bu gelişmenin ilk sebebi Doğu Hun devletinin Çin sınırlarında yükselerek, Batıya doğru, Orta Asyaya yayılması oldu. Doğu Hunları ve onlar ile savaşlar neticesinde yenilip Batı’ya göçen Kuşân boyları, bir yandan Batı ve Güney illeri tesirlerini Doğuya aksettiriyor diğer tarafdan da Doğu kültürü hâtıralarını Batıya götürüyorlardı… Bu arada, Çinlilerin Doğu Hunlarına karşı M.Ö. II. yüzyılda galebeleri neticesinde, «İpek yolu» denen kervân yolları açılmış ve kültür cereyânlarına mecrâ olmuşdu. «İpek yolu» üzerinde tiçârî şehirler kuruluyor ve yerleşik hayat tarzı yaygınlaşıyordu. Diğer kadîm İç Asya yarı-göçebeleri ile birlikde, Türkler de yerleşik hayâta daha fazla alışıyordu.
Geçen bölümde, târihî devirde Türkçe konuşdukları anlaşılacak olan boyların, M.Ö. III. yüzyılda, Doğu Hun devleti yükselmeden önceki devirde, yaşadıkları çevreler araştırılmışdı. Bu İkinci bölümde, Türk boylarının daha sonraki durumu söz konusu olacakdır. Batıya M.Ö. 209 ve 176’da Doğu Hunlarının Batılı «Ting-ling» ler ile Kırgızların ve Uygurların atalarını ilhâk etmiş olduğu Birinci bölümde kayd edildi. Doğu Hunlarının birinci ve ikinci (M.Ö. 50 sıraları) Batı fuhûhatı sırasında, Taşkend ve Semerkand bölgesinde yerleşik hayâta intibak etmiş bulunan Kenğeres devleti (çince K ’ang-kü), Hunlara karşı koymuş ve topraklarını korumuşdu. Buna karşılık Kırgız ve belki Uygur boyları, savaşlarda yenilerek, göç mecbûriyetinde kalmışlardı; veya bu boylar esâsen belirli yerler arasında bazı zamanlarda göç etmekte idiler. Birinci bölümde, Uygurları, M.Ö. 176 ve M.Ö. 43 kaydlarına göre, Isık-köl ile Altunyış arasında görmüşdük. Uygurların da mensûb olduğu Kagnılı boyların hem Batıda, Kerîgeres’in kuzeyinde, hem Ötüken-Orkun-Baykal bölgesinde, hem Aktağ’da, (Hamı mıntıkasında), hem de Kuzey Çinde bulunduğuna işâret etmişdik. Kırgızlar ise Kerîgeres’in Kuzey-batısında idiler. Kırgızların, bazısının, M.Ö. 58 sıralarında, Doğu Hunlarının memleketlerini alması üzerine, bulundukları muhtemelen Talaş ırmağı çevresindeki mıntıkadan, Doğuya sürüldükleri Çin târihlerinde anlatılmaktadır. Kırgızların bir kolu, Kem ırmağı çevresine, bir başka kolu da, Mîlâd devrinden beri bazı Kagnılı «T’ie-le» lerin yaşadığı Doğu Türkistana gitmişlerdi. Kırgızlâr, Hami (43°K, 94°D) bölgesinde Mîlâd sıralarından beri bulunduklarını kaydettiğimiz Kagnılı «T ’ie-le» lerin batısına, Hamı’dan Kara-şehre (42° Kuzey, 86° Doğu) uzanan hattın kuzeyinde ve Kara-şehr kuzeyindeki Ak-tağ’da yaşıyorlardı. Çin’in T’ang devri (M. 618-906) târihlerinin yazıldığı zamanlarda da yine Kırgızlar bu bölgede bulunmakda idiler. Fakat merkezlerinin Kem ırmağı çevresi olduğu anlaşılır.
Doğuda ise, Mîlâddan önce IH. yüzyılda îç Asya’da yaşamakda iken, Doğu Hunlarından kaçıp, Liao körfezinin kuzeyine giden boylardan, «Hsien-pi», «Mu-jung», «T ’u-yü-hun» ile ekseriyeti Türk olan Tabgaçlar ve Oğuz oldukları sanılan «Wu-huan» lar, yine Batıya doğru akın etmişlerdi. Bu boylar, Doğu Hunlarının topraklarım ve bugünki Kuzey Çin’i istilâ ederek, Jehol’un batısı ile Ordos yaylası kuzeyindeki Yin-shan dağlarında devletler kurup, Doğu Hunları ve bu mintikaya da göç eden bazı Kagnılı boylarına (Kuzeyli «Ting-ling» lerden ve Doğulu «T’ie-le» ler) karışdılar. Orkun-Baykal mıntıkasındaki bazı Kagnılı boyları M.Ö. ki son yüzyılda, Hunlara gâlib gelerek, onları Batıya kovalamışdı. Bunlar M. 485 sıralarında Altun-yış güneyindeki Yarış yaylasına (Cungarya) yerleşmişler ve Aktağ’daki Kagnılı boylarına yakın gelmişlerdi. Tabgaçların himayesine girerek, Kagnılı Kağanlığını kuracak olan bu boyların daha sonraki hikâyesi II. Bölümün sonunda yer alacakdır. Bugünki Çinin Batı sınırlarında, -Kansu vâhası ve Tun-huang ile Ala-tağ (Ala-shan) arasında yaşayan Kagnılı boyları da, Hunlardan kaçarak, daha Doğuya, Shansi’ye göç etmişlerdi. Selenge kıyılarındaki Yassı-Taşlar kültürünün âmili Kuzey’deki Kagnılı boylarından bir diğer kısmı ise, yukarıda söylendiği gibi, Gobi çölünün güneyinde, Ordos yaylasının kuzeyinde, sonradan Türklerin «Çogay-kuz» dedikleri ordularının bulunduğu, «Yin-shan» dağı bölgesine gelmişlerdi.
Batıya ve güneye göçlere rağmen, Yassı-Taşlar kültürünün âmili Kagnılı boylarının çokluğu vatanlarından ayrılmamış, hatta Hım istilâsından sonra, Baykal gölünün Doğusuna da yayılarak, o bölgede de aynı kültürü taşımışlardı. Milâdı 357 den ve VI. yüzyıldan bazı târihî kaydlara göre, Uygurların da adı geçen bu Kagnılı boyları, hep aynı bölgede ve
Selenge ırrrtağının güneyde bir kolu olan Orkun ırmağı vâdîsinde bulunuyorlardı. Böylece, Noyn-ula mezarı münâsebetile daha önceki bölümde söyleneni burada da tekrâr edebilmekdeyiz.. Bu bölgede bulunan eserlerin
bir kısmı, Kök-Türk. devrine kadar, Uygurların da dâhil olduğu bazı Kagnılı boylarına atf edilmekdedir. Okladnıkov bu husûsu tesbît etmekde, ancak Doğu Hunlarmın bu bölgede ordu kurdukları rivâyet edildiği, için, Selenge kıyılarında kalıntıları bulunan, söz konusu devirden bir müstahkem şehri Doğu Hunlarına âid sanmaktadır. Şehri kuranlar o bölgeye hâkim bulunan Doğu Hunları olsa bile, yerli Kagnılı boylarında bu eserde katkısı olabileceği kolayca tasavvur edilebilir. Buna bir işâret de, Hunların çoklukda bulunmadıkları diğer Kagnılı ve Kırgız bölgelerinde de, aynı tarzda yapılar inşâ edilmiş bulunması keyfiyetidir. Meselâ Orkun kıyılarında, söz konusu devirden kalma bir kaledeki Çin tarzında köşkün bir diğer ‘eşi, Sibiryada, Kem ırmağı bölgesinde bulunmuşdur (lev. XVIII a). Kem çevresindeki köşk, 53° Kuzey 91° Doğuda Kem nehrine Batıdan akan, Abakan ırmağı kıyılarında idi. Bazı târihî kaydlara dayanarak, bu köşkün, inşâsı, M.Ö. 99 yılında Hun «Shan-yü» süne ilticâ eden ve onun kızı ile evlenip Baykal çevresinde yaşadığı rivâyet edilen Çinli general Li-Lipg’e40. atfedilir. Baykal mıntıkasında yaşayan Kuzeyli «Ting-ling» lerin, Li-Ling’e mukavemeti de târihlerde yer alır. Abakan kıyılarındaki köşke gelince, bunun Li-Ling’e atfı daha geç, M. V m . yüzyıldan bir rivâyete dayanmakdadır. Buna göre, Li-Ling, yeşil gözlü ve kırmızı saçlı bir ırk olan Kırgızlara vâlî tayin edilmişdi. Kırgızlar, Li-Ling’in maiyetindeki Çinliler ile bu devirde karışmağa ve onlara benzemeğe başlamışlardı. Fakat yine de Kırgızlar Çinlilere benzeyenleri uğursuz sayıyorlardı. Abakan kıyılarındaki Çin tarzında köşkün (lev. X V II/a) keramik ve tuğlaları üzerinde Kök-Türk harflerine benzeyen damgalar çıkmış ve böylece’ ustaların yerli, yanî Türk oldukları anlaşılmışdı. Kiselev’in indinde bu damgalar, Kök-Türk harflerinin damgalardan itibâren gelişmesine bir merhale daha teşkil etmektedir. Abakan evinde, Doğu Hunlarına atfedilen Selenge kıyılarındaki sarayda da gözüken, külhan ve sıcak su ile ısıtma tertibatı bulunuyordu. Abakan evinde, Çin kültürünün bir nişanesi daha, Çinin ezelî düşmanı sayılan Kuzeyli göçebelerin efsânevî hükümdârı ve savaş tanrısı olduğunu kaydettiğimiz, çince adı ile «Ch’ih-yo» nun43 kesik başını tasvir eden «T ’aot ’ieh» maskesidir (lev. X V III/b ). Abakan. evindeki tunç kapı tokmaklarında tasvir edilen «T ’ao-t’ieh» maskeleri, Çinin 31° Kuzey, 111° Doğudaki Hupei eyâletinde bir mezarda görülen tarzdadır. Çinlilere göre eurepeoid yabancıların hususiyetleri olan gaga burun, çükura kaçmış badem gözler ve çok kıllı bir görünüşde, başında üç dişli, bir tâç ile tasvir edilmişdir. Üç dişli tâcm belki aslî şekli, Shantung’da bulunan M. II.-HI. yüzyıldan bir savaş tanrısı tasvirinde görülür. Bu tâc Esik’de yatan genç alpinkine (lev. X II/a ) mümâsil şekilde, oklardan müteşekkildi. «Ch’ih-yo» okların ve bütün silahların mûcidi sayılırdı.
Kaynakça:
Emel Esin, İslamiyetten önceki Türk kültür Tarihi ve İslama giriş (Türk kültürü el kitabı, II, cild l/b’den ayrı basım, Edebiyat Fakültesi Matbaası İstanbul 1978, s. 49-52