Yazar: Emel Esin
Kök-Türk devrinde Türklerin «yoğ» (cenâze) merâsimine Çinliler «Kubbeli otağ altındaki tabut» adını verirdi. Çünkü Türk geleneğinde ölen kimsenin cesedi, kubbeli otağ altına konarak, otağın etrâfında at koşturulurdu. Otağın kapısına gelince matem tutanlar yüzlerini ve kulaklarını bıçaklarlardı. Matem işareti olarak saç da kesilirdi. «Kokuluk» (tütsü) kullanılır, çından ağacı ve «yug yıpar» (tütsülü matem meşalesi) yakılırdı. Kadîm Sir-deryâ göçebelerinde olduğu gibi, Uluğ Kem vâdîsinde Tuva bölgesinde bulunan Kök-Türk atalar tapınaklarında, cesedi yakmak merâsiminin, künbedli otağ şeklinde bir tahta köşk içinde olduğu anlaşılmaktadır. Kubbeli köşk ile «yug» merâsiminin başka husûslarına, H. 121/738’de ölen «Kür Şûl» (Köl Çor) münâsebetile Tabarî de işâret eder. Kök-Türklerde hükümdar, at üstünde olarak, kendine âid eşyâ ve altın, gümüş, kürk gibi değerli hediyeler ile, yakılırdı. Kırgızlar da cesetleri yakmakta idiler. Daha sonra, ilkbahar veya sonbaharda, küller gömülür, bir tapınak yapılarak, veya «bengü taş» (ebedî taş) denen bir kaya üzerine, ölenin kendisi ve savaşları tasvîr edilir ve ağıt yazılırdı. Orkun vâdîsindeki Kök-Türk beylerinin tapınakları, Tuva’da bulunan Kök-Türk devri ata tapınakları gibi âbidelerde, bu âdetlerin kalıntıları görülür. Kızlasov’a göre bu tapınaklar ve heykeller, yüksek mertebeli kimselere mahsus idi ve diğerlerinin mezarlarına, ölünün tasviri olarak, bugün Kırgızların «tulı» dediği büyük kuklalar konmaktaydı. Taştık mezarlarında da böyle kuklalar çıkmıştı. Kızlasov «tulı» kelimesinin Talas’daki Batı Türk mezarlarındaki kitâbelerde geçtiğine dikkati çeker. Uzakda ölenlere de «bengütaş» dikildiği kitâbelerden bilinmektedir. Ölenin tasviri etrâfında yakınları ve maiyetinin de heykelleri bulunduğunu Köl Tigin âbidesinde görmekteyiz. Ölenin heykeli veya resmi dışındaki tasvirler, belki kadîm devirde kurban edilen insanların yerini almaktaydı. Mezar sahibinin hayatta iken öldürdüğü insanlar sayısında, mezar etrafına, taşlar veya heykeller dikildiğini ve bunlara «balbal» dendiğini bilmekteyiz. Kızlasov, mezar kitâbelerinden, mezar yanındaki heykellerin çoğunun öleni temsil ettiği ve «balbal» ların ancak kesik baş şeklinde tasvîr edildiği neticesine varmışdır.. Fedorov-Davidov ise, mezar heykellerine, diğer bir Türkçe kelime ile «sın», «sın-taş» denmesi gerektiğini işâret etmekdedir. «Balbal» lara mümâsil şekilde, Kök-Türk devri mezarlarında görülen koç heykelleri ile at ve geyik resimlerinin kurban merâsimi hâtırası olduğu hakkındaki düşüncelerimizi kaydettik. Kök-Türklerde de, kadîm Chou’larda olduğu gibi, kurban kesilen koç (ve atların) başları sırıklara çakılır ve mezar etrâfına dikilirdi. Koç heykelleri ve geyikli taşlar bu kurbanları belki anmakta idi.
Graç’ın araştırmasına göre en basit Kök-Türk devri Türk mezarları ise, üstüvânî bir çukur idi. Buraya, cesed, veya «tulı» (ölenin tasvîri olan kumaştan kukla), ve ölenin atı gömülüyordu. Mezarın üstüne yığılmış taşlardan bir kubbe şekli yapılıyordu (bugün, bu kubbe şeklinde tümsekli mezarlara «kurgan» denmektedir). Bazı mezarların dört köşesinde, kitâbe taşları, veya «sın» ar dikilmişti.
Kaynak:
Emel Esin, İslâmiyetten Önceki Türk Kültür Târihi ve İslâma Giriş (Türk Kültürü El-Kitab I, II, Ci̇lt L/B’den Ayrı Basım, Edebiyat Fakültesi Matbaası İstanbul 1978, s. 104-105