Tahta 1789 senesinde Rus ve Avusturya harpleri esnasında çıkan III. Selim’in saltanatı esnasında çoğu konuya duyarlı, ıslahatçı bir görünüm taşıdığı hatt-ı hümayunlarından anlaşılmaktadır.
Padişahların istisnai haller haricinde kendilerinin kaleme aldığı hatt-ı hümayunlar bir nevi re’sen emir ve sorularını içerirlerdi. Sadece sadrazam ve sadaret kaymakamının padişaha hitaben arz yazabildiği ve padişahın bu arz, telhis, takrir üzerine yazdığı hatt-ı hümayunlar yanında padişahın herhangi bir arz olmaksızın muhatabına hitaben yazdığı beyaz üzerine hatt-ı hümayunlar da içerik açısından zengindir. Yazıldığı dönemde çoğunlukla birkaç kişinin haberdar olduğu bu belgeler çoğu zaman konuşma havasında, bir iş üzerinde detaylıca durulan ve padişahların düşüncelerini bize göstermesi bakımından önem arz etmektedir.
III. Selim’in 1792 senesinde belki bu savaşların tam ortasında Sadrazama hitaben kaleme aldığı bu beyaz üzerine hatt-ı hümayuna “Bu devletin nizamları artık bozulup, bu halleri kesb eylemesi (kazanması) pek çokdur” diye bir itirafla başlamış. Bu itiraftan sonra kendince nasıl düzelebileceğini ifadeye çabalamış. En başta en büyük meselemiz olan liyakatten bahseden Sultan III. Selim, her makamın hal ve hareketlerine göre layık kişilere verilmesi ve birkaç sene orada görev alana kadar azledilmemesi gerektiğini belirtmiş. Belli sürede görevinde kalan kişinin görev yerini kendi mukataası gibi bilince bölge ahalisini rencide etmeyeceğini anlatmış.
Padişahın vurgu yaptığı diğer bir husus ise rüşvet. Fuzuli’nin şikayetnamesinde belirttiği üzere “selam verdim rüşvet değildir diye almadılar” cümlesi uyarınca Osmanlı tarihinde bolca görülen rüşvet hususu III. Selim’in de canını sıkmışa benziyor. Memleketi harap eden bir illet olarak tarif ettiği rüşvetin tamamen def edilmesine yönelik çalışılmasını emrediyor. “Bu emrimi dinlemeyüp amel etmeyenleri Allah kahretsin, âmin” diye ettiği bedduadan sonra barış antlaşması yapılan cephelerden gelen yaz askerlerinin (sekbanlar) İstanbul’a hınzır sürüsü gibi girdiğini belirten III. Selim, askerin cepheyi bu kadar hızlı terk etmesinin önüne geçmesi için Sadrazam’a bir hatt-ı hümayun göndereceğini belirtiyor.
Liyakat, rüşvet ve ciddiyetsizlik. Doğu cephesinde değişen bir şey yok.