Bir ırk ki yüzlerce, binlerce bölüntülere ayrılıyor ve bunların her birisi de yine bir çok kısımlara bölünüyor, ona ufak bir varlık nazariyle bakmak kabil olur mu? Asırlarca müddetle Çin gibi muazzam ve yüz milyonlarca nüfusu olan bir devleti sarsmış ve sonra orada hükümet kurmuş bir kan zayıf telakki edilebilir mi? Bir ırk ki orta Asya’da Avrupa’nın bir buçuk misli araziye adını vermiş ve 15-20 milyon kilometre murabbaı yer tutan bir arz parçasında bile sığışamıyarak 48 milyon km. murabbaı koca Asya’yı on milyon km. murabbaı Avrupa’nın yarısından fazlasını istila etmiş ve bununla da iktifa edemiyerek, hem Asya, hem Avrupa’ya en yakın noktasından Afrika’ya geçmiş bir millet küçük addedilebilir mi?
Bu gün medeni alemde Hıristiyanlık tesirile asıl milliyetini, Türklüğünü tanımak istemeyen milletler onlarla sayılabilir. Bu baptaki tarihi malumat henüz mebadisindedir: Bütün iddialara rağmen lisan tasniflerinin de henüz çok başlangıçta olduğunu cesaretle söyleyebiliriz. Bu vadideki çalışmalar arttıkça elde edilecek neticeler daha kuvvetle bu iddiayı isbat edecek ve Türklük hakkında hayrete değer neticeler alınacaktır.
Bugünkü Avrupa kanının müteaddit unsurları Türk ırkına mensuptur. Sarmatlardan ve dolayısıyla Seytlerin bakayasından olan bir çok akvam ve kabail Avrupa’nın merkez ve garbına yerleşerek büyük garbi Roma devletini yıkmış, muahharan şarkta yine aynı kandan gelen Türkmenler şarki Roma’yı da Türklüğe ilhak etmişlerdir. Zaten Roma daha iki kısma ayrılmazdan evvel ahalisinin yüzde seksenini Türk ırkından olan kabileler teşkil ediyordu.
Biz tarihimizle tevaggule başlamazdan evvel Avrupa ilmi bu yolda hayli ilerlemiş ve şu hulasa ettiğim neticeye varmıştı. Bu gün artık bu vadideki çalışmalar eski kuvvet ve şiddetini kaybetmiştir. Çünkü işin içine Türk’ün yok edilemez varlığı giriyor ve Türkü asırlardan beri barbar telakki edenler, kendilerinin de o kandan olduklarını anlayarak bu fena telakkilerinden biraz utanıyorlar galiba? Bunun için bu mevzu üzerinde hala meşgul olanlar ancak birkaç alime inhisar etmektedir. Fakat Avrupa’da ilmin bu tevakkufu karşısında Türk dünyasının biricik medeni mevcudu olan Türkiye Cumhuriyeti büyük dahi ve Gazisinin çizdiği ilim yolu üstünde çalışacak ve çalışan ilmi varlık ve gruplar yetiştiriyor. Tarih ve dil sahasında yapılan teşkilat bunun, bu terakkinin birinci müjdecisidir: Öyle zannediyorum ki Avrupa ilim alemi artık bu vadide bize bir randıman veremiyecek, belki bizim, mesaimizi hayretle ve taktirle görecektir.
Kaynak:
Avni Ali Candar, Türklüğün Kökleri ve Yayılışı, Türk Sociologi Tetkikleri, Necmi İstikbal Matbaası, Sayı 1, 1934, S. 11