Kabilelerin birleşmesinden iller, illerin birleşmesinden milletler çıkar. Lisânı bir olan halka “millet” denir. Milletler hep lisânla ayrılır.
Türkler Turan’da oturan bir millettir. Ve lisânları asıl ve esas i’tibariyle birdir.
Fakat her milletin olduğu gibi Türklerin lisânı da muhtelif lehçelere ayrılmıştır.
Buhara’nın, Semerkant’ın, Oranburg’un, Kırım’ın, Kastamonu’nun, Atina’nın, Kerkük’ün şiveleri başka başkadır.
Fransa’da bile lehçeler ayrı ayrıdır ve bir lehçenin hududu asla yüz kilometrelik bir sahayı geçmez. Lâkin orada lehçelere ayrı ayrı isimler verilmez ve hepsine birden “Fransızca” derler.
Evvelki nüshamızda bir makalesinden ba’zı parçalar aldığımız Arnavut Sami Bey merhuma gelinceye kadar Türklerden “lisâniyyât” ilmiyle uğraşan olmuştur.
Eski âlimlerimiz “şe’niyyet realite” hiç ehemmiyet vermez ve “mefhum” usulüne i’tikâd ederlerdi. Hatta en son gelenleri bile Türklerin büyük bir millet olduğunu, ve konuştukları lisâniyyat Türkçe olduğunu bilmiyorlar, şu’ûrsuz bir ısrar ile:
- Üç lisândan mürekkep lisân-ı azbü’l beyân-ı Osmân-i diyorlardı. Ziya Paşa, Kemal Bey, Mu’allim Naci, Hamit ve Ekrem Beyler şe’niyyete gözlerini kaçırmıyorlar, lisân bir milletin değil, bir devletin mü’essesesidir sanıyorlardı. Biz bugün gözlerimizi kapayarak onlar gibi “devlet”le “millet”i birbirine karıştırabilmek iktidarını câ’iz miyiz?
Osmânlılık bir devlettir.
Türklük bir millettir.
Osmanlı Devleti’ni teşkil eden İslâm ümittir. Türk ve Arap, bu iki büyük millet ümidin Osmânlılık içindeki renkleridir. Türk’ün lisânı Türkçe, Arap’ın lisânı Arapçadır.
Osmanlı Devleti’nin ülkesinde Arap yurdunda oturan Arapların lisânı nasıl Osmânlıca değil Arapça ise, Türk yurdunda, Anadolu’da oturan Türklerin de lisânı Osmânlıca değil Türkçedir.
“Osmânlı” namı altında bir millet yoktur. Hâlbuki lisân mutlaka bir milletin olur. Yalnız bir Osmânlı Devleti vardır.
Lisânlar ülkelere değil milletlere nispet olunur. Şimalî Amerika’da konuşulan lisana “Amerikaca” denilmez “İngilizce” denir.
“Osmânlı” diye bir millet kabul olunmayınca “Osmânlıca” diye bir lisân da kabul olunamaz.
Şe’niyyetin, ilmin bu vuzuhuna rağmen:
- Bu lisân Osmânlıcadır…
Demekte inat edenler kimlerdir?
Devlet ve milletin ayrı ayrı şeyler olduğuna akıl erdiremeyenler, eski ve kurûn ve …… medrese ulûmunda hakikat arayanlar, fenne efsane nazarıyla bakanlar ve bir de Türk milletinin ictimâ’î ve terbiyevî vahdetini çekemeyenlerdir. Evvelkiler cahil, fakat sonuncular âlimdirler. Ne yaptıklarını bilirler. Maksatları Türk milletini inkâr etmektir.
Bunun için evvela lisânı inkâr ederler ve Türk dilini: “Osmanlıca, Çağatayca, Azerbaycanca, Karabağca, Tatarca” gibi parçalara ayırırlar. Hâlbuki bunlar ayrı bir lisân değil, birer lehçedir. Be hepsi Türkçedir. Hele Rus âlimeleri rahatça yutmak için Tatarları lisânca Türklükten ayırmaya son derece çalışırlar.
Milletin lisânla kâ’im olduğunu bilen milliyetperver gençler Türk milletini dağıtmak ve birleştirmemek için yapılan bu yanlış ve fena muhalif taksimi kabul etmezler.
“Lisâniyyât” ilmince “Türkçe” bir lisândır. Yalnız muhtelif lehçeleri vardır. Ve İstanbul Türkçesi bütün Türklerin edebî lisânıdır.
Konuşulan saf, sade, güzel ve kuvvetli İstanbul Türkçesiyle doğacak olan millî bir Türk Edebiyatı, millî bir hars millî kültür dağınık ve perişan kalan büyük bir milletin ictimâ’î birliğini te’min edecek, seksen milyon kardeşimizi mu’âsırlaştıracaktır. Fakat bu kadar mukaddes ve büyük gayeye ancak canlı ve tabî’î bir lisânla gidilebilir. O da, dâ’imâ
tekrar ediyoruz, o kadar sevdiğimiz, konuşurken mahzûz olduğumuz lâtif ve ahenkli İstanbul Türkçesidir.