Bu eserde bir çok nazari meseleleri izah etmeye çalıştık. Fakat bu nazariyeler ancak tatbikat sahasına geçerse kıymet kesbederler. Tarihte Türklerden bir çok ilim adamları yetişmiş, fakat ancak Alişir Nevayi, Katip Çelebi, Ali ve Cevdet Paşa gibi parmakla sayılabilir zevat bildiklerini kendi ana dillerinde doya doya yazıp milli kültür yaratabilmişlerdir. Büyük alim El-Biruni kendi ana dili -her halde Türkçe- ilim dili olmadığından kendisine yabancı olan ve kullanışta müşkülat çektiği arab ve fars dillerinde yazmak mecburiyetinde kaldığını, ana dili ilmi mevzuları yazmağa müsaid olmadığı için eserlerinin o dilde yazacak olursa bunun yalak üzerine çıkan bir deve kabilinden garib görüleceğini söylemiştir. Zikri geçen Çokan Velihan ile Altay Türklerinden yetişen turkolog Prof. N; Katanov Türk tarih ve lisaniyatına, miralay Ebubekir Divayoğlu Türklerin etnografyasına dair neşrettikleri kıymetli eserlerini munhasiren rus dilinde yazdılar, öğrendikleri ilmi usul ve metodla Rusların ilmi için çalışmış oldular. Kazak-Kırgızlardan Almaatalı Barlıbek Sırtlanoğlu da Petersburg Üniversitesitesinin Şark Fakültesini mükemmel bir ilmi eserle ikmal etmiş ve ilmi metod hususunda öğrendik – ve bildiklerini kendi ana dilinde tatbik ederek milli kültür yaratmak işlemişti; kendi kavminin vaziyeti ve Rus hükümeti ona bu emellerini kuvveden file çıkarmaya yol vermedi. Ve o bu . yüzden, üzüntüden, hastalanarak daha gençken 26.11.1914 te bu dünyadan ayrıldı. Ben de eski vatanımda kalmış olsaydım, öğrendiklerimle milletime faydalı olamamak bakımından Çokan ile Barılbek’e benziyecektim. Gerçi ora Türkçesince bazı popüler eser ve derslikler neşretmiştim, fakat ilmi eserlerimi rusça neşrediyordum, bunun başka çaresi yoktu. Bereket versin, ki Türk dili devlet dili olan ve asırlardan beri bu şekilde inkişaf edegelen Türkiyeye gelerek çalışmağa muvaffak oldum. Öğrendiklerimi tarihi eserler şeklinde, nihayet bizim yolun heveslilerine ve talebelerime yol göstermek maksadiyle topladığım bu nazari fikirlerimi ve kaynakları da bir Türkçe usul kitabı şeklinde Türk aydınlarına sunabildim. Türk milletinin siyasi ve medeni sahalarda vesayet devresini tarihe karıştırıp iradesini istediği gibi işletme yoluna girmesi her kes gibi bana da lam bir ferah ve daha çok çok çalışma hevesi vermektedir. Bu memleketin irfan işlerinde kendimize halefler yetiştirmek üzere çalışmak benim için en büyük saadet olacaktır. Bu kitapta b. t. s. 282 ve 310 da tesisi yollarını gösterdiğim ilmi enstitü kütüphanelerini teşkilde faydalı olabilsem, bir de riyazi ve tabii ilimlerle birlikte hümaniter ilimler üzerinde çalışacak ve bünyemize uygun Türk Ulum Akademisi kurmak hususunda 8.6 ve 5.9. 1925 te Maarif Vekili Hamdullah Suphi’ye takdim ettiğim liyihanın, aynı fikri taşıyan diğer bir çok Türk aydınlarının, senelerden beri; muhtelif vesilelerle, matbuatta izhar edegeldikleri büyük dileklerinin kuvveden file çıktığını görürsem daha çok mesud olurum. Çünkü bu kitapta s, 13-14, 114, 144, 316·319, 321 de anlattığım gibi, ‘tarih ve lisaniyat ilimleri ancak müsbet ilimlerle birlikte ve muhtelif ilim mensuplarının yardımıyle işlendikleri zaman layık oldukları kiymeti kazanırlar ve metod ancak o şeraitte tam olarak tatbik edilebilir.
16.5.1950 Bayezit