Eski Türklerde at, sahip olunan devletin müdafaası için vazgeçilmez bir araçtır. Bu yüzden de savaş atları diğer atlara göre daha iyi ve sağlam koşumlarla donatılmıştır. Bu koşum takımlarının sağlamlığı atı, savaş sırasında yaralanmalardan ve ölümlerden korumaktadır. “Kül-Tigin’in bindiği atlardan birinin zırhına yüzden fazla ok isabet ettiğine dair yazıttaki kayıt, bunun en açık bir delilidir” (Caferoğlu, 1953: 201-212).
Divanü Lügatit Türk’te at koşumu hakkında bilgiler bulunmaktadır. Verilen örnekler arasında en çok eyer (edher) kelimesi görülmektedir. Edherlik’in kaşına “yalığ”, bağına “kök”, ön ve arka yastıklarına “köpçük”, ön ve arka taraflarının uç kısmına “ömzük”, ön kayışına “kümüldürük” adı verilmektedir. Eyere, içine bazı ihtiyaç nesnelerini koymak için heybe (mançuk) takılır. Atın eyerini çekmesi için
eyerin altına terlik konulur. Devlet yöneticilerinin atlarının eyer örtüsü renkli bir kumaştan yapılır. Hakan ve devlet yöneticilerinin eyerleri altın veya gümüş işlemelerle oldukça süslenmektedir. Eyer kolanının halkasında geçirilen kayışa “otgun” denilmektedir. Üzenginin iki yanında bulunan kayışa “kısmak” adı verilir. Üzengi bu kayışlara takılır. Bunlardan başka koşum takımında şu parçalar da bulunur: Atın burnu üzerine gelecek şekilde gem demirine dikilen kayış (kova), gem dizgini (çetgen), yular (yular) yem torbası (sıpakur), örk (yıp, yalu) (Çınar, 1995: s.147-155).
İncelemiş olduğumuz destanlarda geçen at koşumları şunlardır:
Eyer: Binek hayvanlarının sırtına konulan, oturmaya yarayan nesnedir.
Dizgin: Gemin uçlarına bağlanarak hayvanı yöneltmeye yarayan kayış.
Gem: Atı yönetmek için ağzına takılan demir araç.
Göğüslük: Hayvan sırtına vurulan semerin düşmemesini sağlayan kayış ya da ip kolan.
Keçe: Yapağı veya keçi kılının dokunmadan yalnızca dövülmesiyle elde edilen kaba kumaş.
Kolan: Eyeri bağlamak için göğsünden aşırılarak sıkılan yassı kemer.
Kuskun: Hayvanın kuyruğu altından geçirilerek eyere bağlanan kayış.
Üzengi: Eyerin iki yanında asılı bulunan ve hayvana binildiğinde ayakların basılmasına yarayan, altı düz demir halka.
Yular: Bir yere bağlamak veya çekerek götürmek için hayvanın başlığına veya tasmasına bağlanan ipe denilmektedir.
Destanların büyük bir kısmında atlar, kahramanlara Tanrı tarafından verilir. Bazı destanlarda ise kahramanlar, atlarını başıboş dolaşırken bozkırda bulur. İlk karşılaşmada at ve kahraman birbirlerini sınarlar. Bu sınamanın neticesinde at kahramana tabi olur. Kahraman tarafından koşum takımları takılan at ehlileşir ve kahramanın en sadık dostu, yoldaşı, kardeşi olur.
At koşumları, incelemiş olduğumuz destanlarda atın at olabilmesinde en büyük etkendir. Atlar, koşumları takıldıktan sonra kahramanlarına itaat etmekte onları sırtlarına almaktadır. Koşum takımı takılmayan atlar sahiplerini üzerlerine bindirmemekte ya da çok kısa bir zaman sonra üzerlerinden atmaktadırlar. Ayrıca at koşumlarının takılmasıyla beraber, atların yaşları büyümekte ve atlar ehlileşmektedirler. Bu koşum takımları bazen nesilden nesile aktarılmakta bazen de bir mağarada saklanmaktadır.
İncelediğimiz destanlar içinde mağara içinde at koşumlarının bulunması motifi şu destanlarda vardır: “Bayan-Toolay Destanı (Arıkoğlu, Borbonaay, 2007: 475-525)”, “Alday-Buuçu Destanı (Ergun-Aça, 2004: 212)”, “Boktu-Kiriş Bora- Şeeley Destanı (Ergun-Aça, 2004: 321-411)”, “Arı-Haan Destanı (Ergun-Aça, 2005: 234-236)”.
Er-Samır destanında, yolculuğa çıkmadan önce Monıs-Kaan ve Er-Samır atlarına koşum takımlarını takarlar. Bu koşum takımları içinde kolan, demir eyer, gümüş dizgin bulunmaktadır: “Er Yaratılışlı Er-Samır Söz söylemeden at keçesini aldı, Demir eyerini eyerledi, Gümüş dizgini ata vurdu. Sonsuza dek kopmaz Üç kayışı yanına soktu. Doksan yıl kopmaz. Dokuz kolonu dolayıp çekti. Üzengiye basarak, Üç sıçrayışta ata bindi.” (ESD s. 36)
Ölöştöy destanında, Monıs-Kaan sefere çıkmadan önce atına koşum takımlarını takar. Bu koşum takımları dizgin, bronz eyer, sırlı kuskun ve dokuz kolondan oluşmaktadır:
“Monıs-Kaan öfkesinden
Vücudunu ateş bastı.
Ciğerini, yüreğini alev sardı.
Atın dizgini atına taktı,
Büyük eyer keçesini taktı,
Bronz eyeri yerleştirdi.
Sırlı kuskunu geçirdi.
Dokuz kolanı sayarak çekti.
Yukarı çıksa, yerinden oynamaz,
Aşağı inse, kaymaz
Kolanları karşılıklı çekti,” (ÖD s. 109)
Arı-Haan destanında, sarı bir tay, oğlanla konuşmakta ve ondan sahibi olmasını istemektedir. Oğlanı üzerine binmesi yönünde ikna eden tay, onu bir kayanın önüne getirir. Kayanın önünde at yavrusu bir kısraktan süt emmeye başlar. Oğlana da orada bulunanlarla karnını doyurmasını ve mağaranın içindekileri çıkarmasını söyler. Mağaranın içinden çıkan koşum takımları içinde “gem”, “keçe”,
“eyer”, “kolan”, “kuskun” bulunmaktadır:
“Söylenen şeyleri taşırken,
Yumuşak olanı da var,
Kemik gibi katı olanı da var.
Derken hepsini,
Kara mağaranın ağzına,
Zar zor çıkarıp almış.
Ay-güneş ışıklı altın güneş
Şeyleri gösterip:
Atın başına takılan,
Yular gemdir, diyende,
Tayın başına takınca,
Üç yaşında at oluvermiş.
Ova gibi ak keçeyi,
Kare gibi durup,
Sırtına koy, deyince,
Onu saldığında,
Dört yaşında at oluvermiş.
Sağlam altlı koca kara üzengili,
Eyerini eyerleyip,
Otuz iki kolanı çekip,
Otuz kat kuskunu kuskunlayıp,
Almaz mı?
Deminki atına baksa ki,
Göğün ak kara bulutunu,
İki kulağı ile oraya buraya,
Savurup duran,
Boş Dağ gibi,
Ak-Sarıg at oluvermiş.” (AHD s. 236)
Aynı destanın ilerleyen kısımlarında, atına koşumları takan oğlan ata binmek ister. Ancak at, sahibine eyeri ve gemi takılmadan hareket etmeyeceğini belirtir.Oğlan atın bütün söylediklerini yapar ve ata biner. Atın hala hareket etmemesi üzerine bu durumu atına sorar. Atı da sağrısına kamçı vurmasını, ağzını kulağına kadar yırtmasını söyler:
“Başıma bağ-gem takılmamış,
Ağzıma demir dillik takılmamış,
Sırtıma eyer-keçe konulmamış,
Kuyruğuma kuskun takılmamış,
Koltuğuma kolan çekilmemiş,
Sağrıma kolan çekilmemiş,
Biriyim, gıdıklanıp
Şahlanırım herhalde.
…
Arı-Haan buna:
Pekâlâ, sen bana at oldun,
Neden durdun?
Kaldıramadın mı? demez mi,
Bak hareket edemiyorum,
Sağ taraftaki sağrımı,
Vurup yarıp,
Sol taraftaki ağzımı,
Çekip yar! Demiş.
Atının sağ taraftaki,
Sağrısının altın güzel kısa saplı,
Kamçı ile vurup yarıp,
Ağzını kulağının köküne kadar,
Çekip yaranda, şahlanıp-kalkıp,
Duruvermiş.
Arı-Haan kendine gelir gelmez,
İki gözünü yumup,
Sağlamca tutup alıp,
Gidivermez mi.” (AHD s. 237)
Boktu-Kiriş, Bora-Şeley, destanında da benzer bir durum görülmektedir. Kahraman bir gün ala taygada dolaşmaktadır. Bir mağaranın içine girdiğinde birçok bağ, koçum gibi araçlar bulur. Daha sonra bir pınar başında kendisine at olacak tayı yakalayan bahadıra, anası nasihat eder ve koşum takımlarını ata takmasını söyler. Bu koşum takımlarının takılmasıyla at olgunlaşır ve büyür:
“Bronz, gümüş gemini
Gemleyivermiş.
Üç yaşında at oluvermiş.
Bozkır kadar yumuşak keçesini koyunca
Dört yaşında at oluvermiş.
Dağ beline kadar büyük eyerini eyerleyince
Beş yaşında at oluvermiş.
Otuz üç ipini kolanını
Bakıp çekince
Altı yaşında at olup
Kalıvermiş.
Otuz iki kuskununu kuskunlayıp
Otuz iki göğüslüğünü çekince
Yedi yaşında yetişkin kır lekeli at
Oluvermiş.” (BKBŞ s. 322-323)
Kan Kapçıkay destanında, bahadır yolculuğa çıkmadan önce atı “Kan-Ceeren”e koşum takımlarını takar. Bu koşum takımları içinde pamuktan eyer keçesi, altın dizgin, bronz eyer, dolamalı dokuz kayış, elli kolan, bronz eyer vs. bulunmaktadır. Koşumların takılmasıyla “Kan-Ceeren at”, sabahyıldızı ve gökkuşağı gibi güzelleşmektedir:
“Gökkuşağı gibi Kan-Ceeren’ini
Koşup eyerledi.
Pamuktan eyer keçesini saldı,
Altın dizginini taktı.
Bronz eyerini koydu.
Dolamalı dokuz kayışı
Dolayıp taktı.
Kat kat kolanı
Üst üste tutup çekti.
Elli kolanı belinden çekti.
Doksan kolanı dolayıp çekti.
Gökyüzü ülkesine çıksa
Kopmasın, saçılmasın diye
Kırk kolanı düşünden çıkıp,
Bronz eyeri eyerledi.
Yer altı ülkesine inse,
Kırılıp, yarılmasın
Diye söyleyerek,
Öndeki altmış kolanı
Alıp çekti.
Üç halkalı göğüs kayışını
Çekip sıkıştırdı.
Yüz kolanlı bronz eyer
Sabahyıldızı gibi parladı.
İyi koşan, güzel kızıl at
Gökkuşağı gibi göründü.
Atın başındaki altın dizgin
Aya, güneşe karşı ışıldadı.
Atının koşumunu takıp,
Kendisi de alp kılığını kuşandı.” (KKAP s. 226-227)
Maaday-Kara destanında ise Kögüdey-Mergen’in altmış iki resimli altın dizginini eline alıp havada sallamasıyla atı yanına gelir. Kögüdey-Mergen önce atını eyerler sonra kendisi alp elbisesini giyer:
“Değerli Kara-Kaltar’ın
Başını, gözünü sıvazlayıp
Altın dizginlerini taktı.
Altın sırtı ile belini kaşağılayıp
Beyaz terliği yaydı.
Üzerine bronz-altın eyerini koyup
Elli kolanı sıkıca bağladı.
Doksan kolanı sayarak bağladı.
Kayışlardan örülmüş iki kat kemeri
Çekip kuyruk altından geçirdi,
Üç halkalı döşlüğü (göğüs kayışı)
Göğsün altından çekerek eyeri bağladı.
Atını eyerledikten sonra
lp elbisesini giymeye başladı.” (MKD s. 357-358)
Aynı destanın ilerleyen bölümlerinde, eyerlenmiş atın koşumları en ince ayrıntısına kadar tasvir edilerek bu koşumların, kahramanın gökyüzü ve yeraltı seyahatlerinde ne kadar gerekli olduğu üzerinde durulur:
“Pamuk terlik sırtına konmuş
Altın eyerle eyerlenmişti.
Üç nesil boyunca sağlam kalacak
Dizgin ve kuyruk altı kayışı sağlamdı.
İki nesil boyunca yıpranmayacak
Eyer ve dizgin güvenilir idi.
Başında altmış iki resimli altın dizgin vardı.
Onun üstündeki kolan kopmazdı.
Yeraltı dünyasına inse,
Altmış kolan sağlam kalırdı.
Üst dünyaya çıksa, kopmayacak
Kayışlarından örülmüş kırk kemeri vardı.
Çift katlı kayışı
Kuyruğunun altından geçirilmiştir.
Üç halkayla tutturulmuş göğüs kayışı
Sımsıkı bağlanmıştır.
Doksan öküz derisinden örülen
Otuz kuyruklu altın saplı kamçı
Eyerin kayışına sokulmuştur.
Siyah yünden örülmüş doksan kulaçlık
Kement eyere bağlanmıştır.
Üç halkalı demir köstekler
Eyerin kayışına bağlanmıştır.
Altmış kulaçlık altın bir ip
Atın ağzından geçirilmiştir.
Otuz kulaçlık dizginler
Eyerin kaşına tutturulmuştur.
Pamuk yeleli koyu kır ata yaklaşan
Kögüdey-Mergen ata bakıp,
Tüm malların en iyisidir, diyerek
Başını gözünü sıvazladı. (MKD s. 417-418)
Tanaa-Herel destanında, diğer destanlardan farklı olarak koşum takımlarının sayı olarak on sekiz olduğu belirtilir. Bu koşumlar içinde “on sekiz kolan”, “on sekiz güğüslük”, “on sekiz paldım ” bulunmaktadır. Destanda koşum takımlarının takılmasıyla birlikte at, olgunlaşır ve ehlileşir:
“Oğlan gümüş dizginini
Kulunun başına taktığında,
İki yaşındaki taya dönüşmüş.
Geniş kara keçesini koyunca,
Üç yaşındaki hayvana dönüşmüş.
Tepe gibi iri yarı
Kızıl eğri yerini takınca,
Dört yaşındaki hayvana dönüşmüş.
On sekiz kolan, eyer kemerini sayıp çekince,
On sekiz göğüslüğünü sayıp çekince,
On sekiz paldımını sayıp çekip taktığında
Otuz kulaç boyunda,
Üç kulak kuyruklu,
Dağ gibi büyük kahverengi at oluvermiş.” (THD s. 221)
Altay, Tuva, Hakas ve Şor destanlarında at motifi üzerine bir inceleme, yüksek lisans tezi Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, T.C. Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 111-122