Cemiyet, bütün Makedonya’da teşkilât ve faaliyetini arttırmıştı. Açık ve pervasızca hareket etmekten de çekinmiyordu. İstanbul’un, 3. Ordu Kumandanı Esat Paşa’ya itimadı kalmamıştı. Kurmay Başkanı Ali Rıza Paşa, Topçu Nümune Alayı Kumandanı Haşan Rıza ve Kurmay Binbaşı Enver (Paşa) sorguları bilâhare yapılmak üzere İstanbul’a çağırılmışlardı. Diğerleri İstanbul’a gitmek zorunda kalmış, Enver Selânik’te bir yere gizlenmişti. Sınıf arkadaşım Halil (Kut) Enver’in emin bir yerde saklandığını ve ilk fırsatta dağa çıkacağını söylemiş:
— İşler kızışıyor!
Demişti. Ali Rıza Paşa, bizlere veda ederken endişeli değildi. Bir kolayını bulup kurtulacağını ümit ediyordu. Hatırımda yanlış kalmadı ise, Ali Rıza Paşa, Sadrâzam Avlonyalı Ferit Paşa’nın damadı Albay Halil (General Halil Sedes) Bey’in kardeşi idi.
- Ordu Müşirliği’ne tâyin edilen İbrahim Paşa’nın Selânik’e gelmekte olduğu haberi üzerine Cemal (Paşa) her ihtimale karşı, bir vesile bularak merkezden uzaklaştı. Ali Fethi (Okyar) de Jandarma Okulu Kumandanlığına geçerek az önce Müşirlik Kurmay Heyeti’nden ayrılmış bulunuyordu. Bir sabah, dairedeki odama gelen Mustafa Kemal:
— Erkânı Harbiye heyetinde benden başka kimse kalmadı. Anlaşılan Üçüncü Ordu’yu İbrahim Paşa’ya ben devredeceğim. Şu kaderin işine bak.
Diyordu. Mustafa Kemal’in dediği gibi oldu. İbrahim Paşa, beraberinde oğlu Nurettin (Paşa) Bey olduğu halde Selânik’e gelerek görevine başladı. İlk günlerde subaylara karşı sert davranıyor, bağırıp çağırıyor, bazan sesi bütün koridoru tuttuğu oluyordu. Müşirin gözdağı vermek ve subayları sindirmek istediği anlaşılıyordu. Cemiyet derhal harekete geçti. Cemal (Paşa) ve yanında diğer bir kaç arkadaşı olduğu halde Albay Nurettin ile gizlice temasa geçti. İttihada mensup subayların çoğunlukta ve duruma hâkim olduğunu söyliyerek dedi ki:
— Paşa hazretlerini lütfen ikaz ediniz, lüzumsuz hiddet ve şiddetin mânası yoktur. Biz kendisine hürmetkârız. Ama, böyle devam ederse, Cemiyet bazı tedbirleri almak zorunda kalır ki, bunun neticesinden sizin kadar biz de müteessir oluruz.
Bu sözler, aynı zamanda bir ültimatom havası taşıyordu. Nurettin Bey, görevini mükemmel yaptı. İbrahim Paşa korktu, teminat verdi. Bundan sonra da İttihatçı subayların üzerine fazla düşmedi. Hürriyetin ilânını kösteklemekten de çekindi ve olumlu bir tavır takındı.
Yine o günlerin birinde Mustafa Kemal anlattı. Dağa çıkan İttihatçı subaylardan biri, Müşir Paşa’ya zehir zemberek bir telgraf çekmişti. İbrahim Paşa da Mustafa Kemal’i çağırıp kendisine telgrafı göstererek:
— Beni kumandan olarak burada muhafaz edeceğinize siz ve arkadaşlarınız söz vermiştiniz. Peki bu hakaretlerle dolu telgrafa ne diyeceksiniz?
Diye sormuştu. Kendisine tekrar t’eminat verilmek lüzumu duyulmuştu. İbrahim Paşa’mn, Meşrutiyet İlânında yararlı olduğu iddia edilemez. Fakat Meşrutiyetin muhafazası uğrunda sarfettiği gayretler de küçümsenemez. 31 mart olayı sırasında 4. Ordu Müşiri olarak bulunduğu Erzincan’da ve Erzurum’da İstanbul’dakine benzer ayaklanmalar olduğu zaman süratle harekete geçerek, gayret ve cesaret göstererek isyanın büyümesini önlemiş ve bu suretle Harekt Ordusu’na yardımcı olmuştu. Selânik’te 3. Ordu Müşirliğinden başka bir de Selânik, Kosova ve Manastır vilâyetlerini kapsayan Rumeli Umumî Müfettişliği adında bir makam vardı. Genel Müfettiş Hüseyin Hilmi Paşa, gerek İstanbul’u ve gerekse ittihatçıları idare etmek suretiyle şahsı üzerindeki münakaşayı önlüyordu.
Çok iyi hatırlarım, ittihat ve Terakki Cemiyeti’nin faaliyetleri sarayda hissedilmeye başladığı sıralarda Talât’ın memuriyetten azledilerek Anadolu’da bir yere sürülmesine dair Padişah iradesi çıkmıştı. Sadrazam Avlonyalı Ferit Paşa’nın özel kâtibi Faik, durumu gizlice Selânik’e bildirdi. Arkadaşlar toplanarak şu karara vardık: Eğer Padişah iradesinin infazına teşebbüs edilecek olursa, genç subaylardan mürekkep bir
komite hükümeti basacak, Talât’ı kurtaracaktı. Silâhlı komiteye Üsteğmen İsmail Canbulat ile Mustafa Necip de dahildi. Hazırlıklar bir gün içinde tamamlandı. İcabeden bütün tertibat alındı. O akşam Talât (Paşa), Genel Müfettiş Hüseyin Hilmi Paşa’ya giderek, ültimatomu bizzat kendisi verdi, dedi ki:
— Azlime ve teb’idime dair bir irade çıktığını haber aldım. Azlime bir şey diyemem. Hükümet, bir memuru kullanıp kulanmamakta muhtardır. Ancak teb’idime teşebbüs edildiği takdirde bu, hem benim şahsım ve hem de sizin için iyi bir netice vermiyecektir.
Genel Müfettiş, durumu derhal kavramış:
— Siz merak etmeyin.
Diyerek teskin ettiği gibi Anadolu’ya sürülmesini de muhakkak önliyeceği vaadinde bulunmuştu. Sözünde durdu. Talât’i gördüğüm zaman:
— Hüseyin Hilmi Paşa’yı galiba biraz fazla korkuttuk, dedi.
Hüseyin Hilmi Paşa, Meşrutiyetten sonra iki defa Sadaret makamına gelmiştir.