Shih-chi, Mao-tun’un Kuzey seferinden bahsederken hun-yü, Ch’ü-she, ting-ling, Ko-k’un ve Hsin-li boylarının hakimiyeti altına aldığının kaydediyor. Metin bu meseleye geçerken “Kuzeye döndü ve…. hakimiyet altına aldı” demektedir. Fakat bundan evvel hiçbir seferden bahsetmemektedir. Bu sefere kadar olan kısımlar Hunların adet ve ananelerine hasredilmiştir. Bundan evvelki kısım da Tai-lin şehrinden bahsetmektedir. Fakat bu da sırf sonbaharda sefere çıkacaklarının ve bu yerde toplandıklarının kasdetmek içindir. Bundan dolayı bu seferin nereden başladığının tespit edemiyoruz. Bu taarruzun Shan-yü’nün esas merkezinden başlaması çok muhtemeldir. Çünkü bu harp bir nevi iç vahdetin tamamlanmasıdır. Kaynaklarımız bu boyların hakimiyet girişinden sonra bütün Hun şeflerinin de Mao-tun’a boyun eğdiklerinin ve Shan-yü’lüğünün tanıdıklarının ilave ediyorlar. Demek ki bu boylar da hun hegemonyasına tabi veya komşu bir vaziyette idiler.
Hun-yü oymağı hakkında De Groot’un ileri sürdüğü nazariyenin bizim tarafımızdan da kabulü meselesinde mütereddidim. De Groot bu sözü Orhon kelimesiyle birleştirmek istiyorsa da bu, çok şüpheli bir fikirdir. Zaten fikirleri de söz benzerliğinden başka delillerle desteklenmiş değildir. De Groot bu suretle onları Orhon yakınındaki Hunların meşhur Lung şehri civarına yerleştiriyor. Han-shu’yu şerh eden Çinli ise birinci hecenin hu, ikincisinin ise I olarak yazılması ve okunması icap ettiğinin söylüyorsa da bununla ne kasdedilmek istenildiğinin bilmiyoruz. Bu oymağın Selenga vadisi boylarında olması çok muhtemeldir. Tahminimize göre biraz Batıda da olabilir.
Ch’ü-she meselesi herhalde De Groot’un zannettiği gibi Kuça olmasa gerektir. Zira Kuça Kezeyde değil Batıdadır. Hatta Büyük Hun devletinin merkezine nazaran Güney-batıdadır. Bu duruma göre Mao-tun evvela Kuzeyi tedip etmiş ve ondan sonra da Batıya ayrı bir sefer yapmış demektir. Halbuki bundan sonra gelen kavim isimleri, mesela Kırgızlar tamamen kuzeydedir. Kuzeye ait boy adlarının içinde Güneş-batıdaki bir şehrin isminin de bulunmasının hiç varit görmüyoruz. Büyük sinoloğu şaşırtan gene isim benzerliği olmuştur. bugünkü Altay’la Tangnu ola dağları arasında bulunmaları icap ediyor. Belki biraz daha Kuzeyde bulunabilirlerdi.
Ko-k’un şimdiye kadar hep Kırgız’lar olarak kabul edilmiştir. Wen-hsien-t’un-k’aoda Kırgızların eski adının Chien-k’un olduğunun kaydediyor. Kırgızlarla Ting-ling’lerin komşu olmaları gerekmektedir. T’ang-shu bize bu hususta henüz şimdiye kadar hiçbir Avrupalı alimin kullanmadığı bazı enteresanbilgileri vermektedir.
“Onların nesli Ting-ling’lerle karışmıştır. Daha sonra Hsiung-nu’ların Batı hudutlarında idiler. Hsiung-nu’lar Hanların (Çin devletinin) teslim olan generalı li Ling’e Sağ hsien kırallığı ve Wei Lü’ye de Ting-ling kırallığı zeameti verilmişti. Sonradan Chih-chih shan-yü Chien-k’un’u mağlup etti.”
Burada bizim için önemli olan Kırgızların Ting-ling’lerle karışması meselesidir. Böyle bir karışma için de hudut veya komşuluk mevzubahis olmalıdır. De Groot Ting-ling’lerin Baykal gölü civarlarında olduğunun Çin elçisi su Wu’nun başından geçen hadiselerle tespit ediyor. Bu Wu, Kuzey denizi’nin gayrı meskun bir yerine yerleştiriliyor. Tin-ling’ler Su Wu’nun sürülerinin yağma ediyorlar. Bu hadise İsa’dan önce 101 ile 96 arasında vuku bulmuştur. Maenchen-Helfen sebepsiz olarak bunların daha Batıda bulunması ica ettiğinin söylüyor.
Bu meselenin aydınlanmasında gene T’ang-shu’nun kaydı bize yardım etmektedir. M. ö.100 de Wei Lü Kuzeydeki Hunları tedip için gönderiliyor. Bu suretle Hunlar nezdine iltica etmiştir. WeiLü, SuWu ile bir konuşmasında “Bay Su Wu” ben sizin tarafınızdan Han sülalesinde gözden düşürüldüm ve Hunlara iltica ettim. Bana burada çok büyük bir teveccüh gösterildi. Ve bana bir kraliyet unvanı hediye edildi. VE on binlerce kişilik bir ordunun emrime verilmesine itimat gösterdiler. Bu suretle dağ kadar hazine yığdım. Zenginim ve şeref sahibiyim. Şunu da diyebilirim ki bay Su Wu, sabah olunca tamamen mağlup olmuş olacaksın. Senin laşen burada çimenleri gübreleyecek” mahiyetinde sözler söylüyor. İşte bu Wei Lü o sırada Ting-ling kıralı bulunuyordu. Ve nihayet bütün bu konuşmalardan sonra Wei Lü şu kanaata varıyor ki Su Wu’da hunlara taarruz edecek cesaret yoktur. Bunun üzerine Hun Şanyü’süne hakimiyet altına girmek istediğinin haber veriyor ve bu suretle Su Wu’ya yukarda bahsettiğimiz Kuzey denizi yanında gayrı meskun saha veriliyor. Bu duruma göre Wei Lü’nün karargahı o kadar Batıda olmasa gerektir. Çünkü Su Wu’nun elçileri daima Ting-ling’lerle hali münasebette kalabilmişlerdi. Yalnız Wei Lü’nün arazisi biraz daha Batıya uzanabilir. T’ang-shu’nun verdiği bilgi zaten Kırgızlarla Tin-ling’lerin komşu olduklarının haber vermekle kıymet kazanıyor. Hatta bazı müellifler bundan cesaret alarak Tin-ling’lerin de bir İndo-germen kavmi olduğunun ileri sürüyorlar. Delilleri de T’ang-shu’nun Kırgızların kırmızı saçlı, mavi gözlü olduğu hakkındaki raporudur. Bu husus şimdilik bizi ilgilendirmemektedir.
Bizim için ehemmiyetli olan nokta Kırgızların o zamanki yerleridir. Bu suretle Ting-ling’lerin Batı hududunun tespit etmiş olacağız. Yoksa Aral gölünün Kuzeyinde Kırgızları ve onların biraz batısında da Ting-ling’leri farzederek bir neticeye varmak imkansızdır.
Bir defa şu iki noktayı dikkatle göz önünde tutmak lazımdır:
- Kırgız ve ting-ling’lerin Altayda ve Kem kenarlarında bulundukları zaman:
Terminusantequem: M. e. 61
Terminuspostquem: M. e. 49
- Kırgız ve ting-ling’lerin batıya geçişleri.
Terminuspostquem: M. e. 49
Eğer bu kronolojiyi göz önünde tutmak istemezsek hatalar bizi her taraftan sarar. Nitekim Maenchen-helfen M. e. 49 a ait han-shu’nun metnine dayanarak ting-ling’lerin yerini tespite çalışıyor ve tabii olarak ta Krasnoyarska yerleştirmek mecburiyetinde kalıyor. Esasen Sibirya orman ve Taygalarının başladığı bir yer olması sebebinle burada Tin-ling’ler gibi göçebe kavimler yaşayamız diye bir fikir de ilave etmek mecburiyetinde kalıyor. Farz edelim yaşayabilselerdi Kreasnoyarsktaki kavimlerle hunlar bildiğimiz tin-linglerle olan siyasi münasebetleri kadar temasa gelebilirler miydi?
Fikrimize göre Kırgızları birinci devrede Kem kemarlarında kabul etmek gerekmektedir. Zira T’ang devrinde de buradaydılar. Sayan dağlarının güneyinde Tanu Ola’nın kuzeyinde Kem vadisinde Tanu Tuwa’da idiler. Asıl mesele Su Wu, Hsiung-nu’lara yaptığı bir seferde Hsiung-nu’lardan evvel Ting-ling’lerle karşılaşmasıdır. Li Ling’in takip ettiği yol bellidir ve mağlup olduğu yer de azçok tahmin edilebilir. Takip ettiği yol namshan üzerinde Gaşun nor cihetiyledir. Bu durumda Han-hai dağlarına çıkar ki Tin-ling’lerin de hiç olmazsa Han-hai’ın Kuzeyinde olmaları lazımdır. Netice olarak tin-ling’ler, Khangai’in Kuzeyile Kosso göl arasındaki Selenga havzasında idiler. Batıda bulunan Tanu Tuwa’da, Kırgızlar bulunuyordu. Orhun ile Selenga arasındaki dağlar belki de Hunlar’la sbirr hudut teşkil ediyordu.
Gene han-shu 94 A, 15 a ‘ya göre bu devirdeki Kuzey kavimleri hakkında şu bilgimiz vardır:
“Bu zamanda Ting-ling’ler (devletin) zayıflamasından istifade ederek (Hunlara) taarruz ettiler ve (memleketlerinin) Kuzeyini aldılar.”
Wu-huan’lar Doğudan, Wu-sun’lar Batıdan girdiler. Bu hadise M. ö. 69’da meydana gelmiştir. Bu bakımdan da Herman ve Maenchen-Helfen’in nazariyelerinin ne kadar çürük olduğu görülüyor.
Han-shu 96 A, 15b de şöyle diyor:
“M. ö. 63 den sonraki üç sene zarfında ting-ling’ler Hsiung-nu’ların (memleketine) girerek haydutluk ettiler. At ve hayvanları sürüp gittiler. Bunun üzerine Hsiung-nu’lar on binden fazla süvari gönderdilerse de bir şey elde edemediler”
Diğer boylarla birlikte ismi geçen Hsin-li boyunu Hsienpi’lerle birleştirenler varsa da bu oldukça şüphelidir. Bu boy hakkında şimdilik fazla bir şey söyliyemiyeceğiz M. e. 176’da hunların büyük şanyüsü Çin imparatoruna çok hakimane bir mektup yazıyor. Bu mektubun hemen hemen tam bir metni Shih-chi 110’da vardır. Shan-yü yaptığı işlerden bahsettikten sonra hakimiyet altına aldığı boyları sayıyor ve “Yüe-çi’leri ezdikten sonra 26 kırallık birlikte Lo-lan, Wu-sun, Ho-chieh’i eğemenliğime aldım” diyor. Sonuncu boy çok tetkike şayandır. Bir defa aynı kavim Bizim uygur’ların mensup olduğu Kao-ch’e hegemonyasında da mevcuttur. Ho karakterinin eski telaffuzu gwa idi. Kao-ch’e lardakinin ilk karakteri de gwak, gwek’dir. hun devrindekinin ikinci karakterinin eski telaffuzu g’iat, g’iet’dir. To-pa devrindekinin karakteri kuet’dir. Kao-ch’e’larınkinin sininci karakterinin sonundaki guttural ikincinin initial guttuaralile birleşeceğinden bir kıymeti yoktur. Sondaki “t” ise yabancı dillerdeki “r” karşılığıdır. De Groot bunları Uygur olarak yazıyor. Halbuki uygur kelimesi ancak Göktürkler devrinde meydana çıktı. Hem, T’ang devrindeki Çin kaynakları Uygurlar’ların dokuz Oğuz’lardan bir boy olduğunu kaydediyorlar. Bununla beraber Göktürk yazıtlarında bir de Uyhur oymağı geçiyor. Fakat ancak bir defa geçen bu oymak o kadar önemi de haiz değildir. Bu hususları yerleri geldikçe derin olarak inceleyeceğiz. Yalnız şunu söylemek istiyoruz ki De Groot’un yaptığı bu birleştirme oldukça tehlikelidir. Hem birinci karakterinin eski telaffuzu da bir gutturalle başlamaktadır. Bunu izale ede o kadar kolay değildir. Bununla beraber “U” ile başlayan bir diğer variyant da elimizdedir. Fakat T’ang devrinde ve daha evvel gene inisyal guttural ile yazılmasına karşı ne deyibiliriz? Bütün bu problemler bizi De Groot gibi peşin neticelere varmadan alıkoyuyor. İsadan sonraki devirlerde, ta altıncı yüzyıla kadar Güneş Rusya tarihinin işgal ve temsil eden birçok Türk boyları görülmektedir. Bunlar, biribirini takiben güney Rusya’yı işgal etmişlerdi. Bunlardan birincisi Hun’lardı. Bunların Chihchih Şanyünün emrindeki Hsiun-nu’lar olduğu malumdur. Onların doğusunda bulunan ve Attila devletinin inkarazından sonra faaliyete geçen Saragur, Kutrigur, Onogur, Ogur gibi Gur la nihayetlenen birçok boylar vardır.
Chih-chih Hunlarının doğusundaki kavimler arasında da Ho-chiehler vardı. Bu Türk boyunun son eki de-Gur’dur. Bu sebeple Çin kaynaklariyle batı kaynaklarının donnelerinin birleştirerek bu kavme ve ona bağlı boylara Ugur diyebileceğimizi ümit ediyorum.
A- Töles boylarının dağılması ve Batı boyları
- e. 50 ve 49 senelerinde ho-han-yep ile Chih-chih Shan-yü arasındaki mahut anlaşamazlık neticesinde Orta asya boyları birbirine karışıyor. Bir kısmı Chih-ehih Shanyü ile batıya, diğer kısımlar ise Ho-han-yep ile Çin hakimiyetine giriyorlar. Bu devirdeki kabilelerin yayılışının tespiti bize bir çok ip uçları vermekteyse de maalesef elimizde pek az malzeme vardır.
- İlk Uygur’lar ve diğer boylar
Chih-chih Shan yü evvela Wu-sun’ları hakimiyeti altına alıyor. Han-shu 94 B bu hususta şöyle diyor:
“… Chih-chih (shan-yü) Wu-sun’ların askerlerinin çokluğunun gördü; fakat elçisinin geriye almadı ve askerlerinin sevkederek bir girişle taarruz yaptı ve Wu-sun’ları mağlup etti. Bundan sonra da kuzeye döndü ve Wu-chieh’lere taarruz etti. Wu-chieh’ler teslim oldular. (sonra) kendi askerlerinin idaresine alarak Batıya (yollandı) ve Chien-kun’lara taarruz ederek hakimiyet altına aldı. (Ondan sonra) kuzeye döndü ve Ting-ling’leri (hakimiyet altına aldı). Bu üç memleketi hakimiyet altına aldıktan sonra birkaç defa asker göndererek Wu-sun’lara taarruz etti ve mükemmel zaferler kazandı. Doğuda Chien-k’un’dan Shan-yü’nün sarayına 7000 lidir. Güneyde Ch’ü-shih’e 5000 li dir.”
Chih-chih Shan-yü’nün sarayı Talas vadisinde 71 tul ve 43 arz dereceleri üzerindedir. Bu duruma göre Wu-sun’larla Güney doğudan komşu bulunuyorlardı. Wu-sun’lara ait etüdümüzde bu hududu şöyle çizmiştik: Özkent, Jum göl, Son göl ve bu gölün batısındaki silsileleri takiben Suyap nehrinin Pamirden çıkan kolunun Isığ göle en yakın yeri, Suyap, Aladağlar ve bu dağları takip eden silsilelerdi. Bu duruma göre Wu-chieh’lerin ili havzasında olmaları lazım gelir.De Groot onları Tarbagatai, Semipalatinsk ve Kobdo’ya yerleştiriyor. Kırgızların da İrtiş bölgesinde olabileceklerini ümit ediyor. Artık bu devirdeki Ting-ling’lerin yerleri Gerek hermann ve gerekse diğerlerinin tesbit ettikleri sahalardır. Bizim bu devir hakkında hiçbir tenkidimiz mevcut değildir. Yukarda da bu meseleyi geniş olarak izah etmiştik.
Konumuz bakımından Wu-chieh boyu birinci derecede önemi haizdir. Bu sözün birinci karakterinin eski telaffuzu Uo veya U’dur. Bu karakter, bundan evvelkilerine nazaran biraz değişiktir. İkinci karakterin eski telaffuzu g’iet, g’iat’dır. Sondaki “t” lerin genel olarak yabancı sözlerdeki “r” lere tekabül ettiğinin biliyoruz. Bu vaziyette Ukır veya Ugur şeklinde bir kelimeye kalbetmek güç ve çok tehlikeli bir iş olmayacaktır. Yoksa De Groot’un zannettiği gibi Uygurlarla aynı değildir. Zira Uygur kelimesi muahhardır. Uygur’lar malum olduğu üzere Attila Hunlariyle Avrupa’ya geçmişlerdi. Hun’lar önden gidiyorlardı. Burada da en batıdaki kavim Chih-chin hunlarıdır. Ugor’lar onların doğusunda bulunuyordu. 463 de Ugor’lar Sabirlerin doğudan itmesile Onogurlarla birlikte Volgayı geçiyorlar. Marquart, bu Ugor’ları Uygur’lar olduğunun söylüyorsa da bunların Uygur devletinin kuran kabile ile aynı olmayacağının esas tölesleri incelerken göstereceğiz, Kavimler muhaceretinden ve Attilanın devletinin yıkılışından sonra-gur son ekli bir çok kavimler ortaya çıkıyorlar. Bütün bu boyları tek birliğe idhal imkan dahilindedir.
Ugurların Ho-Han-Yeh’in egemenliğine girmeleri:
M.ö. 35 tarihlerine doğru hatta biraz daha sonra Ho-hanyep Shan-yü’yü kuvvetlendiren Çinliler Chih-chih Shan-yü üzerine sevkediyorlar. Ho-han-yep Chih-chih’i püskürtüyor ve Huchieh, Chien-k’un ve Ting-ling’leri hakimiyeti altına alıyor. Burada Ugur saydığımız kavim gene eski yazılışla yazılmıştır. Artık bundan sonra bu üç kavim hep bir arada zikredilecektir.
Ugurlar hakkında M.ö.57 tarihlerine ait çok önemli diğer bir kayıt daha vardır. Bu da Han-shu 94 B dedir:
“Bu zamanda (M. ö. 56) Batı bölgelerindeki Ho-chieh kıralı İ-li Tan-ho’su ile gelerek sağ Hsien prensinin (beylerbeyi) Wu-chia Shan-yü’sü olmak istediği (iftirasiyle) gözden düşürmek için ithamda bulundular. (bunun üzerine) T’u-ch’i Shan-yşü, Sağ Hsien kıraliyle oğlunun öldürttüb. Sonra dan kendisinin hata ettiğinin anladı ve derhal İ-li Tan-lo’sunu öldürdü. Ho-chieh kıralı korkarak kaçtı ve isyan etti. Kendisinin ho-chieh Shan-yü’sü ilan etti. Sağ Wu-chien (Orhon) prensi bunun işitti. Ve derrhal kendinin Ch’e-li Shan-yüsü ilan etti. Wu-chia Tu-wei kendisinin Wu-chiaShan-yü’sü ilan etti ve bu beş Shan-yü birleştiler T’u-ch’i Shan-yü ordusunun bizzat emrine aldı ve doğuda Ch’e-li Shan-yü’ye taarruz etti. Tu-lung-ch’i de Wu-chia’ya taarruz etti. Wu –chia ile Ch’e-li tamamen mağlup oldular. Ve kuzey batıya kaçtılar. Ho-chieh Shan-yü ile kuvvetlerinin birleştirerek 40.000 kişi yaptılar. Ho-chieh Shan-yü ile Wuchia Shan-yü, Shan-yü’lük ünvanından vazgeçtiler. Hepsi kuvvetlerinin birleştirdiler ve Ch’e-li Shan-yü’ye tabi oldular. T’u-ch’i Shan-yü bunu işitti ve Sol büyük general ile Tu-wei generali 40b.000 süvari ile birlikte (memleketinin) Doğu kısmının asayişini teminle meşgul oldu. Ho-han-yeh Shan-yü idaresine bizzat 40.000 süvarilik bir ordu alarak batıya doğru Ch’e-li’ye taarruz etti. Ch’e-li Shan’yü tam birmağlubiyete uğradı ve kuzey batıya kaçtı. T’u-ch’i Shan-yü bu sırada güney batıdan çekilde ve Hsitun’da yerleşti.”
Çince’den Türkçe’ye tercüme ettiğimiz bu çok önemli vesika Büyük Hun devletinin parçalanış ve kardeş kavgaları sıralarına aittiir. Tercüme ettiğimiz bu vesikanın mahiyetinin o zamanı iyi bilmiyenlerin ve hatta hususi olarak çalışmayanların anlamaları oldukça müşküldür. Ho-han-yeh Shan-yü 58’de bir seferden döndükten sonra Ho-t’u-wu-szu’yu-ki büyük kardeşidir-yeni bir mevkiye geçiriyor. Bundan sonra Ho-t’u-wu-szu, Sağ hsien pirensinin öldürmek istiyor. İşte bu niyetten sonradır ki iki grup meydanan geliyor. Birincisi Ho-han-yeh ve kardeşidir. Diğeri ise Sağ hsien pirensi, Tu-lung-ch’i ve Chi-chu pirensi idi. Chi-chu pirensini T’u-ch’i yapıyorlar ve bu zat Ao-han-yeni mağlub ediyor. Vesikamızda da sık sık ismi geçen bu zat epey rol oynamıştır. Shan-yü’lük bu zata geçer.
Bu duruma göre Ch’e-li, orhon bölgesinde bulunuyordu ve T’u-ch’inin Doğu bölgesinin teşkil ediyordu. T-lung-ch’i de Sol Ch’ia-chü idi. Bu durumda onun da Doğuda bulunması ve dolayısıyle Wu-chia’nın da Doğuda aranması lazım gelmektedir.
Chih-chih Shan-yü’nün Wu-chieh’lerle olan münasebetlerinin incelerken Wu-chieh’leri belgelerin durumu icabı İli nehri civarına yerleştirmiştik. M.ö. 56 da bir İli eyaleti mevcut olduğuna göre Wu-chieh’lerin daha kuzeyde yani Çungarya ile Semipalatinsk arasında olmaları icab eder. Bundan başka Wu-chieh’lerin Sağ Hsien pirensiyle uğraşması da bunun teyid eder. Zira bu prensin eri Altay’dadır.
- Kuzey ve Çin Ting-ling’leri
Yukarıda Ting-ling’lerin bir parçalanış ve dağılış devri kabulü lüzumum üzerinde durmuş ve bir çok delillerle bu görüşü müdafaa etmiştik. Batı ve Doğu ting-hling’leri olmak üzere iki zümre meydana gelmişti. Bunları ayrı ayrı inceleme zarureti vardır. İncelemelerimizi gene Batı boylar üzerinde devam ettirecek olursak bilhassa Wei-lüeh’de ting-ling ve komşuları hakkında çok enteresan bilgilere rastlayabiliyoruz. Chavannes’ın Fransızca’ya çevirdiği bu belgenin yeniden tercümesinin fazla ve lüzumsuz buluyoruz. Yalnız şunu da ilave etmek isteriz ki Ting-ling’ler üzerinde monografi yapan müellifler bu metinden tama olarak istifade etmemişler ve hatta Chavannes’ın tercümesinin tamam okuma zahmetine bile katlanmamışlardır. Bunların başında herhalde Maenchen Helfen gelir.
Wei-lüeh’e göre Ting-Ling’lerin devleti Kang-chü’nün (kuzeyinde) idi. 60 bin seçme askerleri vardı. (Halk) çobanlıkla geçiniyor ve sürülerinin takip suretiyle yer değiştiriyorlardı. Tanınmış zerdeva kürkleri ve diğer neviden mavi-beyaz ve beyaz kürkler ihraç ediyorlardı. Üç devletten biri olan ki bu devletler Chienkun, Hu-te, ting-ling’dir. Chien-kun onların ortasında bulunuyordu. Hepsi An-hsi nehrinden 7000 li uzaklıkta idiler. Orada Hsiung-nu Shan-yü’sünün sarayı bulunuyordu. Güney tarafta Öhü-shih’in altı kırallığına 5000 li uzaklıktaydılar. Güney batıda bu üç devlet Zerefşan K’ang-chü hududuna 3000 li uzaklıktaydı. Batıda K’ang-chü kıralının merkezine 8000 li uzaklıktaydı. Metin, çok enteresan şu bilgiyi de veriyor:
“Bazıları Wu-sun’ların Batısında bulunan bu Ting-ling’leri kuzey Ting-ling’leriye aynı sayarlar. Fakat onlar ayrı kavim olmalıdırlar. Bundan başka Hsiungnu’ların Kuzeyinde Hunyü, Chü-shih, Ting-ling. Ko-kun, Hsin-li kırallığı da vardır. Kuzey denizinin hemen helen güneyinde bulunan Tin-ling’lerin Wu-sun’ların batısında bulunan Ting-ling’lerle aynı olmadığı aşikardır.”
Wei-lüeh’in bu veciz ve modern fikirleri nedense tkdirle ele alınıp gözden geçirilmemiştir. Bundan sonra Wei-lüeh’in bu kaydına dayanarak doğudaki Tin-ling’lere Kuzey Ting-ling’g leri diyeceğiz.
Yaptığımız incelemeler neticesinde Wu-chieh’lerin M. e. 56 da İrtiş ve Semipalatinsk boylarında; M. e. 49 da ise İli boylarında yaşadıklarının tespit etmiştik. Wu-chieh’lerin batısında Kırgız’lar bulunuyordu. Kırgızların Kuzeyinde de Ting-ling’ler vardı. M. e. 49 a ait olan bu tasvire göre Kırgızlar Kazakistan bölgesinde idiler. Zira bu tarihte Wu-chieh’ler ili ve Balkaş kenarında idiler. Hermann meşhur atlaşında bunları biraz daha kuzey batıya yerleştirmiştir. Wei-lüeh’in kaydı M. s. 3. Asrın ortalarına aittir. İki ve hatta üç asra yakın bir zaman zarfında bu boyların batıya kaymaları normaldir. Kırgız’ların batılarında bulunan Chih-chih Shan-yü’ye mensup Hun’lar takriben M. e. 45 senelerinde Yayık nehri boylarına ve Hazar denizi Kuzeylerine geçmişlerdi. arkadan gelen daimi tazyik, onları Chih-chih’in arazisine atmıştı. İtil ve Yayık boylarındaki hunlar ancak M. s. 300 den sonra siyaset sahnesinde görünüp 375 de Balkanlara indiklerine göre Kırgız ve Ugor grupları da üçüncü asrın ortasından evvel mevzubahis bölgelerden Hazar kenarlarına çıkamazlardı. Bu duruma göre Kırgızların batısında yani Ting-ling’ler, Balkaş gölünün Kuzeylerinde oturuyorlardı.
Herhalde Ting-ling’lerin Doğu hudutları Altay’a kadar uzanıyordu. Ancak bu suretle Chü-shih’in Kuzeyinde olabilirler. Orhona 7000 li uzaklıkta, Chü-shih’e ise 5000 li de idiler. Bu sebeple Çungaryada da bulunamazlardı. Zira bu bölge Chü-shih’e 5000 li uzaklıkta değildi. En yakın oldukları yer K’ang-chü hudutlarıdır. Buraya 3000 li mesafede idiler.
San-kuo-wei-chi’nin Kuzey Ting-ling’leri diye bahsettiği Ting-ling’lere Çin’in Kuzey kısımlarında büyük rol oynamış olan boyları da katacağız. Bunlara ayrıca Batı Ting-ling’leri diye bir ad takmayı fazla buluyoruz. Bu zamanda kuzeyde ve Baykal yoktur. Bu sebeple Batı grubu diye üçüncü bir grup meydana çıkarmak doğru olmayacaktır.
Çin’in Kuzey kısımlarında rol oynayan Ting-ling’ler hakkında Maenchen-Helfen biraz çalışmış ve bir miktar malzeme bulmuştur. Fakat mevzubahs bilginin malzemesi tam değil ve oldukça noksandır. Sayın Prof. W. Eberhard bu boy hakkındaki not ve fiş muhtevalarının vermek lutfunda bulundular. Bu iki malzeme birbirinin tamamlamaktadır. Genel duruma bakarak ve büyük siyasi olayları da ihmal etmeyerek bu boyların tarihini yeniden yazmak bize düşmektedir. Bu sebeple bizim rolumuz nihayet bir sentez yapmadan ileriye geçmeyecektir.
Maenchen-Helfen’de blunmayan ve Çin’in Kuzeyindeki Ting-ling boylarına aitt bilgiler Hou-han-shu’dadır. Kuzey Hsuiung-nu’lardan bahsedilirken Hsien-pi ve Ting-ling’leri ürküttüklerinden bahsederler. M. s. 150 de Hsiung-nu’ları bir nevi hakimiyetlerine alan Hsien-pi’ler daha evvel Jao-lo suyu kenarlarında idiler. Bununla beraber bu kaydın Kuzey Ting-ling’lerine ait olabileceğine çok ihtimal vermiyoruz.Zra bu sırada kuzey Hunlarının Batısında ting-ling’ler, Doğusunda ise Hsienpi’ler bulunuyordu. Ting-ling’ler, Wang mang zamanında Çine gehiyorlar ve general Yen Yü onları Tai-chün’e yerleştiriyor.
Kuzey Şansi ve Güney Cahar bölgesinde uzun zaman kaldılar. Ting-ling’lerin nerelerde oturduklarının tespit edebiliyoruz.
Pao-ting civarındaki Chun-shan’da oturan Ti La isimli bir Ting-ling, Shih-lo’ya isyan ediyor. Çünkü bu sırada Lo’nun arazisindeki bütün mahsul çekirge tarafından tahrip edilmiş ve kıtlık başlamıştı. Bunan rağmen Lo süvarilerle taarruz ederek kız ve kadınlarının tutsak olarak alıyor.
M.s. 232 de Erh-chan isimli bir Ting-ling hsien-pilerle birlikte Çin sarayına geliyor ve imparatora atlar takdim ediyor.
Hsien-pi şeflerinden Mu-jung Chün ile müttefik idiler. Bununla beraber ting-ling ve Tölesl’lerin M-ujung arazisinin istila ettiklerinden bahsedilir. Malum olduğu üzere Fu-chien isimli Tibetli Şef uzun mücadeleler neticesinde Mu-jung’ları mağlup etmişti. Ting-ling’lerin ti-pin adlı şefi Fu-chien’e tabi oluyor. Fu-chien de onu T’ien-chin’in kuzey batısında Hsinan’a yerleştiriyor. Ch’in devletinin yıkılma siyle Lo-yang’daki ting-ling’ler şefleri Ti-Pin idaresinde isyan ettiler. Mujung Ch’ui il birleşerek Chin ordusunun mağlup ettiler. Ti-pin kendinin ho-nan kıralı ilan etti. Bilahare Mujung’ların da kafa tutması üzerine Ch’ui tarafından öldürüldü. 392 de Ti-pin’in oğlu Ti Shao Ch’ui tarafından mağlup edildi. Ting-ling’lerin içinde Çinli kaçaklar vardır. Maenchen-Helfen’in Toba devrine ait malzemesi hemen hemen hiç denecek derecededir. Esasen diğer malzemenin de Wang jih-wei’in etüdünden çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Prof. Eberhard’ın notları bu boşluğu doldurmaktadır. 397 ve 399 da olmak üzere Toba devrinin başlangıcından sonra Liu Yü ile birleştirdikleri görülür. 447 de 3000 kadar Ting-ling ailesinin Anchou’dan kaldırılarak hükümet merkezine yerleştirildiklerinin biliyoruz. 451 e ait bir kayıtta T’ai-wu An-hui deki Hsü-i’yi eldek ettikten sonra ting-ling’lerden ne kadar çok katledilse o derecede memnun olacağının izharla bu suretle Chung-shan’daki Chao eyaletinin haydutlardan kurtaracağının söyledi.
400 ile 450 arasında sık sık isyanların baş gösterdiğinin görüyoruz. Muhtelif şehirlerinde yerleşmiş bulunan Ting-ling’ler isyan ediyorlardı. Bu şehirlerin hemen hepsi Şansi’dedir.
Kansu da bile Ting-ling’lere raslamaktayız. Sung sülalesi zamanında da Ting-ling’lerin bazı rollerine şahit olabiliyoruz. Fakat bizim konumuz için enterasan ve alaka çekici vasfını kaybettiğinden artık fazla bilgi vermeği lüzumsuz buluyoruz. Esasen muahhar Ting-ling’ler Mao-tun devrindeki hususiyetlerinden çok uzaklaşmış ve bizim Töles grupları ile de ilgileri kalmamıştı.
Netice olarak diyebiliriz ki Töles gruplarının bir kolu olan Ting-ling’ler, hsiung-nu’larla birlikte çine girmişler ve uzun zaman varlıklarını koruyabilmişlerdi.
B- Kao-ch’e’ler
Etüdümüzün başlangıcında ting-ling’leri incelemiş ve bu boyların mahiyet ve tarihinin devre devre görmüştük. Aynı boyların tarihi, bir zaman sonra Kao-ch’e ismiyle Çin tarihlerinde anlatılmağa başlanmakladır. Daha sonra aynı oymak grupları Töles adile adlandırılacaktır. Zaten Wei-shu 91 ve Pei-shih 98 bu hususta sarih bilgi vermektedirler:
“Kao-ch’e’ler eski Kırmızı Ti’lerin neslinden, geri kalan kısımlarındandırlar. Onların ilk adalır Ti-li idi. Kuzey bölgelerde (iken adları) Ch’ih-lo idi. Bütün Çinliler onları Kaoch’e veya Ting-ling sayarlar. Onlar, Hsiung-nu’larla aşağı yukarı aynıdırlar. Fakat zamanla küçük farklar meydana geldi. Onların atası Hsiung-nu’ların yeğeni idi.”
Bu belge, bizim başlangıçttan beri ispata çalışa geldiğimiz iddialarımızı teyit etmektedir. Ting-ling veya Töles grubu Hun grubundan ayrı idi. Aynı ayrılığa Göktürklerle Uygurlar arasında da rastlıyoruz. Çağatay lehçeleriyle Oğuz lehçelerinin arasındaki farklar nereden geliyor? İşte bu iki grubun derin olarak tetkiki bize bu problemlerin de aydınlanmasına imkan verecektir. Burada yeğenden ziyade “damat” kelimesinin kullanmak daha yerindedir. Wei-shu devamla şöyle diyor:
“Bu ırkın aileleri şunlardır: Ti, Piao-ho, Hu-lü, Chiehpi, Hu-ku, İ-ch’i-chih’dir.”
Kaynaklarımız Kao-ch’e’lerin o zamanki iktisadi ve içtimai durumunun şöyle anlatıyorlar:
“Onlar, beğendikleri su kenarlarında ve meralarda dolaşırlar. Elbiseleri deridendir. Et yerler. Sığır ve koyun gibi hayvanları Juan-juan’larınkilerle aynıdır. Yalnız arabaları yüksek ve tekerlekleri büyüktür.
Bunlardan çoğu göçerek Lu-hun denizinin Kuzey-batısına 109’dan fazla li uzaklıkta bulunan bir yere geldiler. Kabileleri kuvvetli ve çoktu. Juan-Juan’larla daimi olarak düşmanlık güttüler. Bundan başka Çin devletinde daimi olarak haydutluk ettiler.”
Yukardaki belgeden öğrendiğimize göre Wei yani Toba devrinden evvel Kao-ch’e’ler Lu-hun denizi kenarlarında oturuyorlardı. Lu-hun kelimesinin Lukçun’la aynı olabileceğinin ümit ediyorum. Lukçun kelimesi Han devrinde de geçmektedir. Kao-ch’ang 640 dan sonra bu adla anılmıştır. Bugünkü Turfanın yanındaydı. Marco Polonun Çin edisyonu Cingin ile aynı yer olduğunu söylüyor. Kao-c’e’ler da esas itibarile Kao-ch’ang civarında rol oynuyorlardı. Kao-ch’e grubu esas itibarile göçebe olduklarından muayyen bir yer tespiti imkansızdır. Bununla beraber şunun da söyliyebiliriz ki Kao-ch’ang, bir nevi juan juan’larla Kao-ch’e’lar arasında hudut şehirliği yapmıştır. İki nüfuz daima burada çarpışmıştır. Kao-ch, ang bu günkü Turfan demektir.
- İlk haberler
Onlar hakkında ilk tarihi kayıtlar şöyledir:
“T” ai-tsu onlara bizzat taarruz etti. Ve bütün kabilelerinin büyük bir bozguna uğrattı. Bundan sonra T’ai-tsu tekrar Jo-lo suyunun batısına geçti ve Lu-hun denizine kadar ilerledi. Arabadan inerek hafif süvari ile kuzey batıya geçip 100 li’den fazla yürüdü Taarruz etti ve onları mağlup etti. İnsan, at, sığır, keçi olarak 200 binden fazla yağmada bulundu. Onların geri kalan halklarının da Kurt dagında cezalandırdı. (Hepsini) büyük bir mağlubiyete uğrattı. İmparator buraları gezerek şereflendirdi. Doğu ve batı yollarının ayrı ayrı takip etmelerini generallerine emretti. T’ai-tsu da altı orduyu bizzat hareket ettirerek orta yoldan gitti.”
100’den fazla li uzaklıkta bulunan bir yere geldiler. Kabileleri kuvvetli ve çoktu. Juan-juan’larla daimi olarak düşmanlık güttüler. Bundan başka (Çin) devletinde daimi olarak haydutluk ettiler.
“T’ai-tsu onlara bizzat taarruz etti. Ve bütün kabilelerinin büyük bir bozguna uğrattı. Bundan sonra T’ai-tsu tekrar Jo-lo suyunun batısına geçti. Lu-hun denizine kadar ilerledi. Arabadan inip hafif süvari ile kuzey batıya geçip 100 li den fazla yürüdü. Taarruz ederek onları mağlup etti. İnsan, at, sığır, keçiden 200 binden fazlayı yağma etti. Onların geri kalan haklarının da kurt dağında cezalandırdı. Onları büyük bir mağlubiyete uğrattı. İmparator buraları gezerek şereflendirdi. Doğu ve batı yollarının ayrı ayrı takip etmelerinin generallerine emretti. T’ai-tsu da bizzat altı orduyu hareket ettirerek orta yoldan gitti. Chiao-jan suyunun batısında bulunan onların kabilelerinin çabucak hırpaladı. Bütün ordular aynı zamanda bulut gibi birleştiler. Onların ayrı halkalardan müteşekkil 30’dan fazla birliğinin mağlup ettiler. Ayrıca Wei prensi İ de generalleri idaresine alıp kuzey batıya doğru giderek Gobi çölününü (içine) binden fazla Li girdi. Geriye kalan ve dağılmış olan yedi kabileyi yeniden mağlup etti. Kao-ch’e’lar bundan sonra çıok ürktüler. Bütün oymaklar korku içinde titremekte idiler. T’ai-tsi Niu-chuan’ın güneyinde bir av şenliği tertip ettiği zaman, Kao-ch’e’leri çevirme yapan süvariler olarak kullandı. Süvariler ilerlediler. Ve çevresi 700 li den fazla olan bir çenber yaptılar. Muhtelif cins hayvanlar bunun ortasında kaldılar. P’ingch’eng’e kadar sürdüler. (bu muvaffakiyet üzerine T’ai-tsu) Kao-ch’e’lerin halkı için bir geyik bahçesi yaptırdı. (Bu bahçe) güneyde T’ui-yin’i takip ederek; kuzeyde: Çin duvarından biraz uzakta Doğuda: Tai-teng’i içine alır. Batı dağlarına gider. Kısa bir zaman sonra Kao-ch’e’lardan Chih-li-ho Mo-fu Ts’ih-Li-chien de bizzat 900 den fazla birliği sevkederek Çin hakimiyetine girdi.
Ts’ih-li chien, kuvveti yaya olan general ve Szu-ma Tsan-chün (yani askeri müfettiş, tayin edildi. Vs.”
- Chieh-pi oymağı
Göktürk devrinde oynadıkları büyük rollerini göreceğimiz bu kabile T’o-pa devletinde de görülür. Ve bir nevi T’o-pa oymağı olarak sayılmıştır. Wei-shu ve Pei-shih’in Kaoch’e bahisleri başlangıçta dağınık olarak nüfuzu azla olan boylardan bahseder. Bundan sonra devlet denecek siyasi boy birliklerine geçer. Ts’ih-li-chien’in faaliyetinden sonra Chieh-pi’lerin rolünü şöyle hülasa eder:
“Bundan sonra Kao-ch’e’lerden Chieh-pi Mo-fu Fantou-chien yeniden kendi kabilelerinden 30 dan fazla birliği sevk ederek geldi ve Çin hakimiyetine girdi. Uzaklara kuvvet gönderen general unvanının aldı. Ve (ayrıca) Szu-ma Tsanchün de tayin edildi. İmparator onlara maaş ve yiyecek de verdi”
Bu metnin değeri T’o-pa ve Kao-ch’e kabilelerinin mukayese ederken kendinin göstermişti. Bu asırdaki Türk oymaklarının şeflerini isim ve unvanlarının başına oymak isimlerinin de ilave ediyorlardı. Mo-fu daha sonraki Baga unvanının müteradifidir. Bahsedilen Çin hakimiyeti Toba devletinden başka bir şey değildir. Demek ki bu oymak bu zamanda Toba hakimiyetine giriyor.
- Hu-lü oymağı
Kaynaklarımız Chieh-pi kabilesinden sonra hu-lü oymağına geçmekte ve şöyle demektedir:
Juan-juan’ların şefi She-lun mağlup edildikten sonra boylarının ve diğer birliklerinin toplayarak Gobi’nin Kuzeyi’ne gitti. Hu-lü oymağı şefi Pei-ho-li onlara acıdı ve şöyle dedi:
“-She-lun’nun yeniden topladığı askerler aciz ve atları da azdır. Onun işine bakmak şimdi kolaydır.”
Halkını seferber ederek gizlice onların memleketine ve boylarının arasına bir giriş yaptılar. Kao-ch’e’lar, bu kolay zaferi görerek körleştiler. Başlarına gelecek felaketi düşünmediler. Onların çadırlarını ve evlerinin dağıttılar. Karıları ve kızlar ile evlenerek rahat bir uykuya daldılar. Ve uyanmak (hatırlarına bile) gelmedi. She-lun yüksek bir yere çıktı. Bu vaziyeti gördü. Kaçan ve dağılan tebaasını çağırarak topladı. Ve bu suretle 1000 kişi kadar elde etti. Sabah olunca baskınla onların hepsinin öldürdü. Kaçan ve kurtulabilenler onda iki ile onda üçtü. Bu vaziyetten sonra Pei-ho-li gelerek çine (Tobalara) teslim oldu. Ona Meng-tu kontluğu aselet unvanı olarak verildi.
“Pei-ho-li şahsen dürüst ve kahraman bir (insandı) Teberi alarak harp hatlarına girdiği zaman bütün insanlardan bambaşka bir (hususiyet gösterirmiş) Ağlıyan çocukları korkutmak için Pei-ho-li geliyor”
derlermiş. Ve çocuk derhal susarmış. Bekar kızlar şarkı söyledikleri zaman şöyle derlermiş:
“İyi bir koca arıyorsanız, (aradığınız) Pei-holi gibi olsun!”
Saadet ve felaketin gelip gelmeyeceğinin doğru olarak söylermiş. Halk üzerine bu kadar büyük bir tasir bırakmış. Ve “elli fal çubuğunu” çok iyi kullanırmış. Bundan dolayı Çin sarayında büyük bir itibar kazandı. Hediye olarak kendisine yeniden değerli eşyalar verildi. Ve kendisinin küçük oğlu olan ho-tang’ın saray hizmetine girmesi için müsaade edildi.
“Pei-ho-li ölünce T’ai-tsu buna çok müteessir oldu. Cenazesinin Çin töreniyle defnedilmesinin ve posthume isminin de Ch’ung-chuang (yani sadık ve kuvvetli) kral olmasının emretti”.
Belgenin son kısımları o kadar büyük bir önemi haiz değildir. Yalnız bir hakikat varsa o da Pei-ho-li’nin çok kudretli ve akılı bir şef oluşudur. Oymağiyle birlikte Tobalara iltica ediyor. Topalar, iltica eden oymakları Orta Asya’daki Türk oymak sistemine göre tanzim ediyorlar.
Diğer önemli bir problem de Juan-juan’larla bunların münasebet derecesi idi. Wei-shu’nun juan-juan’lar hakkındaki bahsinde şöyle deniyor:
“T’eng-kuo saltanat devresinin (386-396) ortasında (Juan-juan’lar) cezalandırıldılar. Juan-Juan’lar boylarının alarak kaçtılar. Wen-ho-ti’nin oğlu Ko-to-kan’ın büyük kardeşi Chieh-kuei, She-lun Hu-Lü vs. birkaç yüz kişi bütün kılanlariyle birlikte esir edildi. Bunlar taksim edilerek diğer bütün T’o-pa boylarına eş olarak verildi….”
Bu metinde geçen Hu-lü kabilesinini She-lun’la ilgisi ne olabilir? Benim kanaatıma göre Hu-lü kabilesi başlangıçta She-lun’un emri altındaydı. Daha doğrusu Hu-lü kabilesi zeamet olarak She-lun’a verilmişti. Bu bir faraziyeden ibarettir. Bunun gittikçe takviye etmeğe çalışacağız. She-lun’un mücadelelerinde Hu-lü oymağına dayandığı olayının da biliporuz. Nitekim şu belge bu hususu biraz açıklamaktadır:
“(T’eng-kuo saltanat devresinin) dokuzuncu senesinde (M. s. 395)) Ko-t’o-kan’la birlikte She-lun oymakları halkının idarelerine alarak babalarının terk ettiler. Ve batıya gittiler. Chang-sun Fei hafif süvari ile onların takip etti. Shang-chün Pa-na dağına geldi. Ve Ko-t’o-kan’ın başının kesti. Teb’asının tamamen yok etti. She-lun’la birlikte birkaç yüz kişi P’i-ho-pa’nın yanına kaçtı. P’i-ho-pa, onları güney hududuna yerleştirdi. Kendi başkentine 500 li uzaktadır. Kendi dört oğluna onların kontrol etmek için emir verdi. Bunun üzerine She-lun taraftarlarının topladı. P’i-ho-pa ile dört oğlunun yakalattı. İsyan (bayrağını) çekip P’i-ho-pa ile dört oğlunu geri kalan halkalariymle birlikte yakalattı. O yeri terk ederek başka bir yere gitti. Kao-ch’e Hu-lü kabilesine dayandı. She-lun zalim ve kurnaz bir adamdı ve otoritesi çok kuvvetliydi…”
Sonradan düşmanlığa kalbolan bu dayanma nereden geliyor? İşte en mühim problemlerden birisi. Kao-ch’e’ların tarihinin aydınlanmasında birinci derecede rol oynayan diğer kaynağımız da Wei-shu’nun Juan-Juan bahsidir. She-lun’un, Kao-ch’e’leri hakimiyet altına nasıl aldığına şöyle anlatıyor:
“T’ai-tsu, Ts’ai-kuan generali Ho-t’u’yu Ch’u-fu Su-ku-yen’in kabilelerine taarruz etmesi için gönderdi. She-lun, Su-ku-yen’e yardım etmeleri için süvarilerini gönderdi. (ho) t’u onların bu taarruzuna karşı glerek (hepsinin) mağlup etti. She-lun uzaklaştı ve çölün kuzeyine kaçtı. Kao-ch’e’lere taarruz ederek onların memleketinin derinliklerine girdi. Ve bütün oymakları birleştirdi. Bu suretle onun korkunç kuvveti (tam manasile) olgunlaşmıştı. Kuzeye gitti ve Jo-lo suyuna vasıl oldu. Yeni bir ordu nizamı kurdu.
Bu olayların hepsi T’ai-tsu zamanındadır. Herhalde bu hareket hemen hemen bütün Kao-ch’e oymaklarına şamildi.
- Uygur Oymağı
Biz bu etüdümüzde Yüan-ho adlı Kao-che oymağının Uygur boyu olarak kabul ediyoruz. Çünkü karakterlerin yazılış ve okunuşu bu birleştirmeyi hemen hemen % 85 kat’ileştirmektedir. Bu oymağın ismi on iki Kao-ch’e oymağı arasında geçmemektedird. Yalnız General İ-wei’in seferi dolayısile bahsedilir. Ve Wu-pin oymağı ile beraberdirler. Metin şöyledir:
“Bundan sonra general İ-wei 20 bin süvariyi kuzeye sevk ederek Kao-ch’e’ların geri kalan boylarından Yüan-ho ve Wu-pin’lere taarruz etti. Ve onların parçaladı. Fakat Kao-cn’e’lar çok kaba ve vahşi bir ırk oldukları için itaat altına alınamazlardı. Bundan dolayı muhtelif yeni kabileler teşkil edildi.”
Burada oymakların parçalanmasından ve yeni oymakların teşekkülünden de bahsedilmektedir ki bu, Orta Asya Türk soysal bünyesinin esaslarının teşkil eder. Unagan bogol vs. denen bu kabile iktaının en güzele numunelerinin Cengiz devrinde görmekteyiz.