Türkçe Tarih

Vecihi Hürkuş’un kollarında şehit düşen ilk kadın havacı: Eribe Hürkuş

“29 Ekim 1936. Bu büyük gün, kim bilirdi ki hayatıma korkunç bir ızdırap sahifesi olacakmış.”

Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının kurduğu Cumhuriyetimizin 13. yıldönümü yaklaşıyordu.

Cumhuriyet Bayramını ihtişamlı bir tören ile kutlamak için hazırlık yapan kuruluşlardan birisi de, Türk Hava Kurumu (THK) bünyesinde bir havacılık okulu olan Türkkuşu idi.

Dönemin Türk Hava Kurumu Başkanı Fuat Bulca, pilot Vecihi Hürkuş ve Türkkuşu Uçuş Okulunda bulunan diğer havacılar, Türk havacılığının başarısını somut bir şekilde gösterebilmek adına gece gündüz demeden bu tören için hazırlanmaktaydılar.

Törenler Ankara’da yeni yapılan Hipodromda gerçekleştirilecek, askerler, tanklar ve uçaklar sırayla geçiş yapacaklardı. Bunlardan sonra yolcu uçaklarından oluşan bir filo içindeki planörcüler, geçit alanının tam üzerine geldiklerinde paraşütle atlayarak töreni izleyenlerde büyük heyecan yaratacaktı.

Dayısı Vecihi Hürkuş’un hazırlık uçuşlarını ve Türkkuşu okulundaki arkadaşlarının devamlı paraşütle atlayışlarını seyretmenin tesirinde kalan Eribe Hürkuş, bu heyecanı sadece izleyerek değil, paraşütle atlayarak yaşamak istiyordu.

Pek çok defa dayısından izin istemişti ama Vecihi Hürkuş onun bir “atlayıcı” değil, kendisi gibi bir “uçucu” olmasını istediğinden izin vermemişti.

24 Ekim günü çalışmaları teftiş için hazırlıkların yapıldığı meydana gelen Kurum Başkanı Fuat Bulca, Vecihi Hürkuş’un uçuşta olduğu bir sırada, Eribe’yi yanına çağırarak 2 senedir uçuculukta gösterdiği başarılarını tebrik etmek ister.

Bundan cesaret alan Eribe başkana, paraşütle atlamak istediğini fakat Vecihi Hürkuş’un ona izin vermediğini söyleyerek, başkandan bu iznin teminini rica etmiş.

Uçağından henüz inen Vecihi Hürkuş’u yanına çağıran Bulca, Eribe’yi göstererek kendisine “Böyle aslan gibi bir yavrun var da, hala atlamasına müsaade etmiyor musun. Vecihi bu hareketi senden beklemezdim.” deyince, Vecihi Bey’in içini yakmıştı.

Milliyet duygusuna bir kırbaç gibi inen ve vatan ödevinde babalık duygusuna ilham olan bu sözün tesiriyle, Vecihi Hürkuş kızım dediği Eribe’ye hazırlanmasını söylemişti.

Paraşütçü uzman arkadaşına dönerek, ikisine de gerekenleri sıkı sıkıya tembih etmişti.

Eribe Hürkuş’un, 800 metre yükseklikte uçaktan atladığı zaman, onu ilk defa hava boşluğunda gören Vecihi Hürkuş’un duygularını ifade etmek çok zor.

Kısa bir süre sonra paraşütünü açan ve süzülerek alçalan Eribe, sanki deneyimli bir paraşütçüymüş gibi daha birkaç dakika önce aldığı talimatları mükemmel bir şekilde uyguluyordu. Düşmeden ayakları üzerinde yere başarılı bir iniş yaparak atlayışını tamamladığında, herkes kendisini büyük bir sevinçle tebrik etmişti.

Pilot Vecihi Milli Mücadele’ye katılmak için, Anadolu’ya geçtikten sonra, İstanbul’u işgal eden düşman askerleri annesi Zeliha Niyir Hanımı, kız kardeşi Remziye Hanımı rahat bırakmazlar. Zeliha Niyir Hanım, kızı Remziye ve torunları Eribe ve Emel’i de yanlarına alarak Eskişehir’e kaçarlar.

Kurtuluş Savaşı’mızın havacı kahramanlarından biri olan Vecihi Hürkuş, Birinci İnönü Muharebesi’nin son günü kullandığı avcı uçağını yaktığı için, uçaksız kalmıştı.

Bir hava taarruzuna karşı savunmasız kalan Eskişehir şehri ve istasyonu, 12 Ocak 1921 günü Yunan uçakları tarafından bombalandı. Bu feci hadisenin kurbanları arasında, Vecihi Bey’in 23 yaşındaki kız kardeşi Remziye Hanım da bulunuyordu.

Oysa daha bir hafta önce, kız kardeşi Remziye Hanım’ın eşi Binbaşı Bedri Bey’in de Milli Mücadele’de şehit olduğu haberi gelmişti.

Ardı ardına gelen bu üzücü olaylar neticesinde, onların 3 çocuğu Nahit, Eribe ve Emel yetim kalmışlardı. Vecihi Bey’in annesi Zeliha Niyir Hanım, bu sefer Eskişehir’den Ankara’ya gider. Bu felaket günlerinde henüz bir yaşını bile doldurmadan hastalanan Emel de annesi ve babasının yanına uçmuştu.

Kız kardeşinin çocuğu Eribe’yi kendi evladı gibi seven ve sahiplenen Vecihi Hürkuş, ona kızım diye seslenecek, Eribe ise ona babam diyerek büyüyecekti.

Eribe Hürkuş da aslında dayısı gibi bir havacıydı. Genç Cumhuriyetimizin yetiştirdiği en genç kadın sivil havacılardan birisi olma yolunda Türkkuşu okulu öğrencileri arasında yer alıyordu.

Genç Eribe Kadıköy Kız Ortaokulunda öğrenciyken aynı zamanda, 1932-1933 yılları arasında dayısı Vecihi Hürkuş’un Kadıköy’de bulunan Vecihi Sivil Tayyare Mektebi’nin öğrencisiydi.

Türkiye’nin ilk özel uçuculuk okulu olan Vecihi Sivil Tayyare Okulu’na ilk olarak 10 erkek, 2 de kız öğrenci kaydedilmişti. Bu öğrencilerden Sait Bayav, Tevfik Artan, Muammer Öniz, Osman Kandemir ve ilk kadın teyyarecimiz Bedriye Gökmen ve Eribe Hürkuş yalnız uçmayı başararak eğitimlerini tamamlamışlardı.

Okul çok geçmeden Eylül 1934 tarihinde Genelkurmay’ın kararıyla kapatılmıştı.

Aynı yıl Atatürk Türk Havacılığının devlet himayesinde geliştirilmesi ve desteklenmesi için Vecihi Bey’i Ankara’ya çağırmış, böylece aile Ankara’ya taşınmıştı. Böylece Eribe de yeni açılan Türkkuşu’nda eğitim alma fırsatını bulacaktı.

29 Ekim 1936 tarihinde yapılacak olan Cumhuriyet Bayramı Töreninde dayısından paraşütle atlamak için izin alan Eribe’nin bir gün sonra doğum günüydü; 18 yaşına girecekti.

Cumhuriyet Bayramı törenleri için herkes sabah erken saatlerde toplanmış, bütün ekipler son hazırlıklarını yapmaktaydılar.

“Ne olur babacığım bir atlayış” diye yalvaran Küçük Eribe, dayısı Vecihi Hürkuş’tan son bir atlayış için izin istemişti.

Beş dakika sonra Eribe’nin binmiş olduğu uçak atlayış için gereken yüksekliği aldı. Motor sesi kesilmiş ve uçağın hızı azalmıştı.

Eribe kendini uçaktan boşluğa bıraktı.

Geçen birkaç saniye…

Bu saniyeler çoğaldı…

Yerden onu izleyen arkadaşları “Aç! Aç” diye çığlık çığlığa ona sesleniyordu ama ne olduysa Eribe bir türlü paraşütünü açmamıştı.

Hava boşluğu içerisinde yuvarlanan Eribe’nin yere olan mesafesi gittikçe azalıyordu.

Tam 600 metre düşüşten sonra nihayet Eribe’nin üzerinde beyaz bir kubbe görünmüştü! Paraşütünü açmayı başarmıştı ama paraşüt bir anda büzülmüştü.

Küçük Eribe 800 metre yükseklikten atlamış olduğu uçaktan yere çakılmıştı.

Vecihi Hürkuş yavrusu Eribe’nin düştüğü noktaya doğru can havliyle koşmaya başladı.

Oraya ulaştığında ise, Eribe’nin bir mucize eseri hala yaşamakta olduğunu görmüştü.

Vecihi Hürkuş’un o anda aklından geçenleri, hissettiklerini benim burada kelimelere dökebilmem imkansız.

Eribe büyük bir acı içerisinde olmasına rağmen Vecihi Hürkuş’u görünce gülümseyerek “Babacığım, kabzayı çektim, çektim çok uğraştım ama paraşüt açılmadı. Sonra yedek kabzayı çektim. Sonrasını bilmiyorum babacığım.” diyebilmişti.

Olay yerine süratle gelen ambulans Eribe’yi en yakın hastaneye ulaştırdı.

Hissettiği acıları hafifletmek amacıyla kendisine bir morfin iğnesi yapılmıştı ama yapılan bu iğne Eribe’nin bünyesinde şaşılacak bir etki yaratmıştı. Doktorlar kendisini muayene etmiş, belden aşağı kısmının tümüyle felç halinde olduğu anlaşılmıştı ama o normal bir insan gibi konuşarak, sadece soluk alıp-vermede zorluk yaşadığını belirtmişti.

Yine de doktorlar, Vecihi Hürkuş’a “Vecihi Bey, müsterih olun. Eribe’nin hayatını tehdit eden bir sorun olsaydı bu şekilde normal konuşamazdı” diyerek onu yatıştırmaya çalışıyorlardı.

Vecihi Bey, kim bilir hangi duygu ve düşünce içerisinde, Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında üstlenmiş olduğu görevi yerine getirmek için hastaneden ayrılır.

Korkunç kazanın etkisi, biraz sonra Eribe gibi paraşütle atlayacak olan Türkkuşu öğrencileri üzerinde büyük bir etki yaratmıştı. Vecihi Hürkuş onları yatıştırmak için, olayın bir kaza olduğunu, Eribe’nin iyi olacağını ve çok yakında yeni atlayışlar yapmak için tekrar onlarla katılacağını söylemişti.

29 Ekim 1936 Cumhuriyet Bayramı kutlamaları, Atatürk’ün şeref tribününden izlediği tören alanında sorunsuz bir şekilde gerçekleşti.

Tanklar, askerler ve uçaklar geçiş gösterilerini bitirdiklerinde saat 15’e geliyordu.

Gösteri uçağından inen Vecihi Hürkuş’a koşarak yaklaşan bir hademe, hastaneden telefon geldiğini söylüyordu.

Koşarak telefona giden Vecihi Hürkuş, kızı Eribe’nin durumunun iyi olduğunu öğrenmesi ile birlikte, soluğu hastanede alması bir oldu elbette.

Hastanede Eribe ile son kez konuşma fırsatı bulan Vecihi Bey’e iyi olduğunu, yalnızca nefes alıp verirken eziyet çektiğini söylemişti.

Birkaç dakika sonra bilincini yitiren Eribe’yi doktorlar acil olarak ameliyata aldılar.

Ameliyat şimdilik iyi geçmişti. Yarım saat sonra tekrar gözlerini açan Eribe, yanı başında onu bekleyen Vecihi Hürkuş’tan su istiyordu.

Vecihi Bey ise kızı Eribe’nin bu isteğini yerine getiremiyordu çünkü doktorlar, iç organlarındaki yaraların açık olmasından dolayı su içecek olursa, onun ölümüne sebep olacağını söyleyerek bunu kesinlikle yasaklamışlardı.

Ölüm ile kalım arasında, bazen koma halinde, bazen ise “Babacığım, açtım açtım fakat o açılmadı” diye inleyerek geçen tam 9 saat sonrasında, Küçük Eribe 18. doğum günü olan 30 Ekim 1936 tarihinde, sabah saat 6’yı 10 geçe vefat etmişti.

Türkiye’nin ilk kadın hava şehidi olan Eribe Hürkuş’un cenazesi Cebeci Askerî Şehitliği’ne gömüldü. İlerleyen günlerde de kendisi için pek çok anma töreni düzenlendi.

Paraşütle atlaması konusunda babasını ikna eden Türk Hava Kurumu Başkanı Fuat Bulca, Eribe’nin mezarı başında “Doğmak gibi ölmek de hepimiz için mukadderdir. Ne mutlu arkadaşına ki, bu kadar genç yaşta iken büyük hava davamız uğrunda hayatını vermişti. Hergün otomobil, otobüs, şimendifer kazalarında yüzlerce insan ölüyor. Bu ölümlerle Eribe’nin şanlı ölümü arasındaki farkı Türk gençleri çok iyi takdir ederler.” diyecekti.[1]

Başbakan İsmet İnönü, bir hafta sonra çıkan Ülkü dergisi için kaleme aldığı oldukça üzgün bir yazıda: “Eribe’nin fedakârlığını, kızlarımızda vatan müdafaası ve Türk havasının masuniyeti için iftihar edeceğimiz bir kahramanlık sayıyorum.” demişti.[2]

Eribe’nin paraşütle atlamasına müsaade veren Vecihi Hürkuş’un yaşadığı pişmanlık duygusunu tahmin bile edemiyorum. Sonradan yazdığı anılarında bu olayı anlatırken “29 Ekim 1936. Bu büyük gün, kim bilirdi ki hayatıma korkunç bir ızdırap sahifesi olacakmış.” diye yazmıştı.[3]

Türkiye’nin ilk kadın hava şehidi Eribe Hürkuş’u ve onun gibi pek çok havacıyı yetiştiren bir başka kahraman Vecihi Hürkuş’u saygıyla anarken, Cumhuriyet Bayramınızı en içten dileklerimle kutlarım.

Kaynakça:

[1] “İlk Hava şehidi Türk kadını”, Kurun, 31 Birinciteşrin 1936, s. 1 ve 4

[2] İsmet İnönü, “İlk Hava Şehidi kızımız”, 9 Kasım 1936, Ülkü Halkevleri Dergisi, Sayı: 46, Birincikânun (Aralık) 1936, Cilt: VIII, s. 249

[3] Vecihi Hürkuş, Bir Tayyarecinin Anıları, Yapı Kredi Yayınları, 5. Baskı, İstanbul, Haziran 2018, s. 371

bagimsizhavacilar.com

tayyarecivecihi.com

Bazı görseller Havacılık Tarihi Araştırmacısı ve Yazar Mustafa Kılıç arşivinde bulunmaktadır.

Exit mobile version