Manastır’a döndük. Şehrin methaline geldiğimiz zaman orada bulunan bir mesirede vaktin geç olmasına rağmen Harp Okulu talebelerinin açık havada büyük yatan şairi Namık Kemal’in «Vatan veya Silistire» yi oynadıklarını gördük. Atlarımızdan inerek oyunu büyük heyecanla seyrettik. Talebe efendilerden birinin temsilin son sahnesinde:
Yâre nişandır tenine erlerin
Mevt ise son rütbesidir askerin
Altı da bir üstü de birdir yerin
Arş yiğitler vatan imdadına.
Mısralarını okurken, yanımdaki subaylar, gözyaşlarını tutamamışlardı. Benim de gözlerim yaşarmıştı. Harp Okulu’ndaki talebelik hayatımız gözümün önünde canlanmıştı. Sınıf arkadaşım Mustafa Kemal ile beraber bu şiirleri, o zaman okumuş, ezberlemiştik. Fakat böyle heyecanla haykıramamıştık.
Ah, o istibdat idaresi ah…
O gece Manastır merkezinde bir toplantı yaptık. Uzun uzun konuştuk. Manastır’daki İttihatçı subaylar, bir hafta on gün içinde meşrutiyeti ilân edeceklerini ileri sürüyorlar, müsaade isteyorlardı. Böyle acele bir hareketin doğru olamayacağı, diğer merkezlerde de hazırlıklarını tamamlanmasından sonra harekete geçilirse, daha müessir olacağı tezini savundum. Genel Merkez’in bu konuda ısrar ettiğini dilimin döndüğü kadar anlatmaya çalıştım ve kabul ettirdim. Yalnız Vehip dedi ki:
– Rica ederim, Fuat Bey, arkadaşlara söyleyiniz. Bu heyecanı daha fazla zapt-ü rapt altında tutmaya imkân yok.
Manastır Valisi Hıfzı Paşa’mn durumunu sordum.
– Onun bir tehlike olacağını ve ondan bir tehlike geleceğini sanmıyoruz.
Cevabını verdi. Ertesi günü yine atla Selânik’e hareket ettim. Bu yolculuk bir buçuk gün sürdü. Mustafa Kemal’in henüz Serez’den dön
mediğini öğrendim.
Kaynak:
Ali Fuat Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, İnkılap ve Aka kitabevleri, İstanbul – 1967, s. 124 – 125