Bir gün Makedonyalı yüzbaşı kıt’a çavuşlarından birini bölük komutanı odasına çağırdı. Müfit’le ben de orada idik. Çavuş sağlam yapılı ve yakışıklı bir Türk delikanlısı idi. Yüzbaşı, gencin onurunu kıracak şekilde azarlamaya başladı. Delikanlıdan çok mensup olduğu ırka hücum ediyordu:
“Sen nasıl olur da yüce Arap ırkına mensup peygamber efendimizin mübarek soyundan gelen bu çocuklara sert davranır, ağır sözler söylersin? Kendini iyi bil, sen onların ayağına su bile dökemezsin…”
gibi gittikçe manasızlaşan sözlerle hakaret ediyordu. Sesi yükseldikçe yükseliyordu. Çavuşun yüzündeki ifadeye baktım. Önce bir babaya duyulan saygının samimiyeti okunan çizgiler sertleşmeye, içten gelen bir isyanın ateşleri gözlerinden okunmaya başladı, fakat gerçek itaatin sembolü olan Türk askeri gibi iç duygularını gemlemeye çalıştı. Göz pınarlarından tanelenen yaşlar yanaklarından döküldü. Dayanamadım.
-Yüzbaşı efendi susunuz! diye bağırdım, birden şaşırdı, sözlerinin bizden
onay görmesini beklediği anlaşılıyordu.-Yoksa fena bir şey mi söyledim? dedi. Ben de:
-Evet, çok fena hakaret ettiniz, buna hakkınız yok, bu erlerin bağlı bulunduğu Arap kavmi birçok bakımdan yüce olabilir, fakat senin de benim de Müfit’in de ve çavuşun da mensup olduğumuz ırkın da büyük ve asil bir millet olduğu, asla inkâr edilemez bir gerçektir. Yüzbaşı başını önüne eğdi, utanmıştı.
Yıllar sonra bir gün Ankara’da beni de şahit göstererek anlattığı bu gerçek
olay karşısında görüşü şu idi:
“Bu ve buna benzer olaylar, Türk aydınlarının kendi kendisini bilmemesinden ve başka milletlerde şu veya bu sebeple üstünlük olduğunu sanarak kendini onlardan aşağı görmesinden doğmaktadır. Bu yanlış görüşe son vermek için Türklüğümüzü bütün asaleti ve tarihi ile tanımak ve tanıtmak şarttır.”
Mustafa Kemal’in, Türk Tarih Kurumunu kurmasının en büyük nedeni bu asil düşüncede aranmalıdır. ATATÜRK, Türk milletinin asaletine, büyüklüğüne bütün Türklerin inanmasını ve bunu iftiharla savunmasını hayatı boyunca amaç edinmiştir, milletine: “Ne mutlu Türk’üm diyene!” hitabıyla seslendiği zaman, buna varlığı ve içtenliği ile inanmıştı.