Sınıf arkadaşım Mustafa Kemal’i görmiyeli nerede ise bir yıl olacaktı. Bununla beraber birbirimizi daima aramış, sor muş ve mektuplaşmıştık. Fakat bu bizim için kâfi değildi. Karaferiye’ye hareketimden önce Zübeyde Hanım’ı ziyaret etmiş, oğlunun geleceği müjdesini, kendisine ilk defa ben vermiştim. O akşam çok işim olduğu halde beni bırakmamış, yemeğe alıkoymuştu. iki yıla yakın bir zaman hasret kaldığı yavrucuğuna yakında kavuşacağı için çok memnundu. Bana da dualar etti. İsyan mıntakasına gittiğimi söylediğim zaman:
– Aman oğlum, kendine çok dikkat et, çetelerin dini imanı yoktur.
Diye nasihatlerde bulunmuştu. Çetelerle yapılan müsademelerde nice genç subayların şehit düştüğünü biliyordu. Mustafa Kemal’in, Selânik’e geldiğini ve 3. Ordu Maiyet Kurmay Heyeti’nde göreve başladığını Karaferiye’de haber aldım. Selânik’le Karaferiye arası trenle üç saatti. Fakat kumanda mevkiini bırakarak arkadaşımı görmeye gidemedim.
Bir perşembe günü akşamı, Karaferiye istasyonunda trenin gelmesini bekliyordum. Trenden çıkan subaylar arasında Mustafa Kemal’i görünce şaşırdım. Sarılıp öpüştük.
– Seni ziyarete geldim.
Dedi. Kaldığım eve gittik. Yemek yedik, bir kaç kadeh içki aldık ve\şabaha kadar konuştuk, detleştik. Ben ayrıldıktan sonra 5. Ordu’da olan bitenleri anlattı.
– Beşinci Orduda askerlikten eser kalmamış.
Diyor, acı tenkitlerde bulunuyordu. ı Ben de Selânik’te geçen sekiz on ayın hikâyesini kendisine naklettim. İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne nasıl girdiğimi, Genel Merkez.Toplantılarını olduğu gibi anlattım. İhtilâl öncesi ve sonrası hazırlıksız bulunduğumuzdan, arkadaşlar arasında lider olacak meziyetlere sahip kimsenin bulunmadığından uzun uzun bahsettim.
Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin tekrar dirilmesine taraftar olup olmadığını ve bu uğurda gayret sarfedip, etmediğini sordum. Benim de kısmen bildiğim şeyleri tekrarladı. Vatan ve Hürriyet Cemiyeti hiç bir ilerleme kaydetmediği gibi, onun Selanik’te’ilk şubesini kuran arkadaşlar’da İttihat ve Terakki içinde eriyip gitmişIerdi. MeseIâ Bûrsâlı Tahirr Bey, İttihadın bîr numaralı üyesi olmuştu.
Paris’teki Cemiyet Merkezinin liderlerinden sayılan Doktor Nazım, dış merkezin yetkili bir temsilcisi olarak Selânik’e gelmiş:
– Tarihte İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yeri var. Memleket dışında bir hayli neşriyat yaparak kendisini tanıtmıştır. Bu ad altında toplanır çalışırsak, daha iyi netice alırız. İki ayrı cemiyet maksat ve gayeleri bir de olsa, ayrılık manzarası ifade eder.
Diyerek Vatan ve Hürriyet’in Selanik şubesini kuran arkadaşları ikna etmiş, 27. eylül 1907’de iki cemiyet birleşmişti. Mustafa Kemal:
– Bu emrivâkii kabul zorunda kaldım ve ben de İttihadın bir üyesi oldum.
Dedi. Benim duyduğum endişeleri o da duymuştu. Meşrutiyet iade edilecekti. Bundan şüphe etmiyordu. Şultan Hamid, ister istemez, biraz direndikten sonra razı olacaktı. Eğer razı olmazsa, kan dökülecek, ama yine de Anayasa yürürlüğe girecekti. Diyordu ki:
– Fakat sonra ne olacak? Cemiyetin ne esaslı bir planı ve ne de meşrutiyetten sonra onu tatbik edecek bir lideri var.
Mustafa Kemal, görüşlerini daha ilk günlerde, ittihatçı arkadaşlarına açıklamakta tereddüt etmemiş, fakat o da benim gibi istediği ilgiyi bulamamıştı. Ancak benden çok daha azimli idi ve sonuna kadar mücadele edecektik. Bu kuvveti kendisinde görüyordu.