Mustafa Kemal, İstanbul’a gelerek 13 mart 1899 da Pangaltı’da Harp Okulu’na kaydolundu. îki ay içinde kendisini tanıtarak sınıfının çavuşu oldu.
Şimdi hâtıralarıma başladığım yere, Harp Okulu’na dönüyorum. Okula başladığım o cuma akşamını hiç unutmam. Mustafa Kemal önde ben arkada dâhiliyeden çıktık. Mektebin esas koridoruna geçerken koluma girdi:
— Önce yatakhaneye çıkalım, size yatacağınız yeri göstereyim. Sonra dershaneye gideriz.
Yatakhanemiz, üst katta Boğaza bakan cephenin ortasında idi. Burasını beğendim. Birinci katta cephesi Nişantaşı istikametinde olan dershanemiz ise, önünde zadegân daireleri olduğu için içeriye az ziya nüfuz edebiliyordu. Bu yüzden salona «Karanlık dershane» adı verilmişti. Mustafa Kemal:
— Dershanemiz karanlık, fakat bizim yüreklerimiz aydınlıktır.
Dedi ve hangi okuldan geldiğimi sordu. Moda’daki Fransız Sen Josef Lisesi’nde okuduğumu söyledim. Sustu, bir şey
daha sormak istediğini, fakat tereddüt ettiğini anladım.
— Galiba, daha başka şeyler de öğrenmek istiyorsunuz.
Tereddüdü geçmişti.
— Askerî idadî derslerinden imtihan verdiniz mi?
— Hepsinden imtihana girdim. Yalnız hesap, hendese ve cebir gibi dersleri Sen Josef’te Fransızca okuduğum için bunlara ait suallerin cevaplarım Fransızca olarak vermek istediğimi söyledim. İmtihan heyeti ricamı kabul etti.
Birden elimi sıktı.
— Çok iyi, çok iyi birbirimize yardımcı olacağız. Merak ettiğim bazı Fransızca eserleri okumak için sık sık lûgata müracaat ediyorum. Bundan sonra sizden faydalanmaya çalışacağım.
Bu sırada çavuş işaretinin üzerindeki sarı şerit dikkatimi çekti. Neye delâlet ettiğini sordum. Meğer Fransızca imtihanına girmiş, başarı kazanmış, ondan dolayı bu şeridi de ilâve etmişler. O zamanlar Türk okullarında yabancı dil öğrenimi kolay değildi. Kendi kendisine çalıştığı ve büyük gayret sarfettiği muhakkaktı. Toplamı yedi yüz elli kişiyi bulan birinci sınıfta kendisi gibi dil bilenlerin sayısının parmakla sayılacak kadar az olduğunu söyledi. Sonra:
— Ailenizde asker var mı?
Diye bir sual sordu.
— Ailemizin bütün erkekleri askerdir.
Cevabını verdim. Memnun oldu. Biz konuşmaya devam ederken arkadan:
— Fuat, Fuat!
Diye birisinin bağırdığını duydum. Başımı çevirdim, Mehmet Ali ağabeyim bize doğru geliyordu. Kendisine sınıfımızın çavuşunu tanıttım. El sıkıştılar. Okulun üçüncü sınıfında olan ağabeyim:
— Mustafa Kemal Efendi’yi gıyaben tanıyorum, dedi.
Manastır’dan gelen arkadaşlar çok senasında bulundular. Yeni arkadaşım, medhedilmekten utanıyormuş gibi başım hafifçe önüne eğdi ve öylece teşekkür etti.
Makale Kaynakçası :
Ali Fuat Cebesoy, Sınıf arkadaşım Atatürk okul ve genç subaylık hatıraları, Cumhuriyet yayınları, 1997- İstanbul, s. 13-14